Cevapla 
 
Değerlendir:
  • 1 Oy - 4 Yüzde
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Umutlar ve Hayaller
Yazar Mesaj
minozAbet Çevrimdışı
Minoz Fan

Mesajlar: 249
Üyelik Tarihi: Feb 2015
Rep Puanı: 39
Mesaj: #15
RE: Umutlar ve Hayaller
 
facebook share twittershare
12. Bölüm

Efe Hayale göz kırpıp masadakilere selam verdi. Enrique ve Jessica da ilk başta masalarına izin istemeden oturan kişi kaşısında şaşırmış sonra selamını almışlardı. Hayal hala Efeye bakıyordu. Efe masadakilerle konuşmaya dalınca Hayal Enrique ve Jessica'ya "Bizim Mügeyle bir işimiz vardı. Ders başlamadan onu halledelim. Siz lütfen yeni gelen arkadaşla muhabbete devam edin. Sınıfta görüşürüz." deyip Mügeye baktı. Müge "Aa evet ya onu tamamen unuttuk hemen halledelim biz. Görüşürüz." deyip masadan kalktı. Hayal de çantasını alıp Mügenin koluna girdi ve kafeteryadan ayrıldılar. Efe hala masada oturuyor diğerleriyle konuşuyordu.
Müge "Asla vazgeçmeyecek!" diye konuşmayı başlattı. Hayal bir 'Offf!' çekip "Dikkate almazsak gider heralde. Görmezden gelmek en iyisi." deyip fikrini söyledi. Müge "Denemeye değer" deyip Hayali onayladı. Sınıfa doğru giderlerken Jessica'nın sesini duydular. "Hayal! HaNeul! Bekleyin biz de geliyoruz!" Dönüp baktıklarında üç kişi olduklarını görünce ikisi birden gözlerini devirdi. Efe, Enrique ve Jessica yanlarına geldiğinde sınıfa doğru yürümeye devam ettiler. Sınıfın kapısına geldiklerinde Hayal Efeye "Derse de girmeyi düşünmüyorsun sanırım?" diye sorunca Efe "Aslında düşünüyorum. Hocayla konuşup anlaşırsak neden olmasın?" deyip gülümsedi. Hayal cevap vermeyip sırasına yöneldi. Diğerleri de onu takip ediyorlardı.
Çantalarını bıraktıklarında Jessica kızlara "Lavaboya gidelim mi?" diye sordu. Hayal bu fırsatı kaçırmak istemediğinden "Hadi!" deyip en önde çıktı sınıftan. Lavaboya girdiklerinde Jessica "Kızlaaarr çok tatlı değil mi?" diye sorunca Hayal ve Müge önce birbirlerine sonra Jessicaya baktılar. Duyduklarına inanamıyorlardı! Hayal "Sakın Jessica! Onu tanımıyorsun. Şimdiden vazgeçmen senin yararına olur." diye atladı. Jessicanın suratı asılmıştı. "Siz tanıyorsunuz değil mi? Tahmin etmiştim. Ama gene de çok tatlı!"
Bu sefer Müge bir şeyler söyleme ihtiyacı hissetti ve "Canım yanlış anlama lütfen ama Efe nasıl desem... Biraz psikopattır. Hatta baya psikopattır. Üstelik sana gelecek verebilecek birisi değil." Jessica bunun üzerine omuz silkip "Gelecek isteyen kim? Ama biraz takılmaktan kimseye zarar gelmez." dedi. Hayal "Peki biz uyarımızı yaptık." deyip kapıya yöneldi.
Kesinlikle kıskançlıktan değildi bu söyledikleri. Hatta Efe de Jessicaya karşı bir şeyler hissetse en çok Hayal mutlu olurdu. Ama arkadaşının üzülmesini istemiyordu. Uyarısının tek nedeni buydu. Jessica önemsemiyorsa Hayal hiç önemsemezdi. Hayalin huyuydu bu. Muhakkak bir kere uyarırdı. Sonrasında ise gerekeni yapardı.
Sınıfa girdikten üç dakika sonra öğretmenleri girdi. Efe hemen derse girmesine izin vermesi için konuşmaya gitmişti. Şansına en yumuşak hocanın dersiydi ve hoca kabul etmişti. Öğretmen Kim'in dersi olacaktı ki dışarıya atılmasını zevkle izleyecekti.
"Şans bugün benden yana değil" diye düşünürken telefonu titredi. Min Ho mesaj atmıştı. Hayal daha onun adını görür görmez gülümsemeye başlamıştı. Rehberdeki adını 'Şans Meleğim' diye değiştirmeyi düşünüp mesajı açtı.
"Tombiğim nasılsın? :) derste değilsen arayım mı bi sesini duyarım?"
Hayal hemen cevap yazdı. "İyiyim tabi ki sen nasılsın? Üzgünüm miniğim geç kaldın araya çıkınca ben ararım seni olur mu?" Mesajı gönderip cevap bekledi. Yaklaşık bir dakika sonra telefonu tekrar titredi. "Ben de iyiyim sesini duyduğumda daha iyi olacağım :) aramanı bekliyorum o zaman. İyi dersler :*"
Hayal tekrar gülümseyip telefonu cebine koydu. Dersin bir an önce bitmesini istiyordu. Ama dersin bitmesini istediği için ve onu izleyen bir çift göz de olduğu için ders uzadı da uzadı sanki. Öğretmen "Evet arkadaşlar bir ara verelim 10 dakika sonra devam ederiz." der demez Hayal telefonu eline alıp arama tuşuna bastı. Tek çalmada karşı taraf cevap verdi.
"Hayatım bu ders uzun mu sürdü sanki?"
"Bana da öyle geldi. Napıyorsun?"
"Şirketteyim yeni gelen senaryolara bakıyorum. Kararsız kaldım fikrine ihtiyacım var."
"Neden olmasın? Konuları ne?"
"Sen okuldan çıktıktan sonra yüzyüze yemekte konuşalım mı bunu?"
"Oluuurr. O zaman yapmamızı istediğin bir yemek var mı?"
"Yok bu sefer sizde buluşmayalım. Başka bir yerde yiyelim."
"Başka bir yer derken? Yakalanma riskimizin olmadığı bir yer diye umuyorum?"
"Tabii ki! Sen eve gittiğinde hazırlan. Chan Hyuk seni almaya gelecek."
"Neden o geliyor?"
"Benim seni orada beklemem gerekiyor. Bu programı hallettiğimize göre başka bir şey var mı?"
Hayal duraksayıp Efeden bahsedip bahsetmemeyi düşündü. Daha sonra söyleyebileceğine karar verip başka bir şey söyledi.
"Aslında bir tane var. Çok çok çok önemli bir konu üstelik. Yani nasıl desem bilemedim ki şimdi..."
"Hayal bir şey mi oldu? Ne oldu çabuk söyle!"
Min Ho'nun telaşlı sesini duyan Hayal onu daha fazla meraklandırmak istemedi ve söyledi.
"Seni çok özledim"
Min Ho derin bir nefes verip "Ben de seni tombiğim ben de seni. Bir kaç saat daha sabretmemiz gerekiyor. Dayanmaya çalış." dedi. Öğretmen Park derse girince Hayal hemen sıranın altına eğilip kısık sesle "Tamam miniğim sabretmeye çalışacağım. Öğretmen geldi şimdi derse. Akşam görüşürüz. Öptüm kocaman" deyip kapattı. Min Honun suratına kapatmış gibi olmuştu ama yapacak bir şey yoktu.
Mügeye dönüp "Akşam yemeğinde seni yalnız bırakıcam abi. Benimkiyle dışarda yiyecekmişiz." dedi. Müge "Oğlum gören olmasın!" deyince "Olmazmış. O öyle söyledi." diye cevap verip önüne döndü.
Önündeki sırada kendisine dönmüş, sinirli bir şekilde bakan Efeyi görünce kafasını ders notlarına gömdü. Ders bitinceye kadar kitabın kenarına bir şeyler karaladı. Kendisini derse veremiyordu. Öğretmen Park "Bugünlük bu kadar arkadaşlar. Eve gittiğinizde muhakkak tekrar edin. Konuyla ilgili değerlendirmeleri de yapmanızı istiyorum. Yarın onların üzerinde duracağız. İyi akşamlar." deyip sınıftan çıktı.
Öğretmen çıkar çıkmaz Efe Hayalin yanına gelip "Demek özledin! Üstelik onu sen aradın. 10 sene boyunca beni bir kere bile aramayan sen bugün onu benim yanımda aradın!" diye bağırmaya başlamıştı. Hayal onu duymamazlıktan gelip çantasını topladı ve kapıya yöneldi. Efe onu kolundan yakalayıp durdu. Hayal bırakmasını söylese de cevap bekleyen Efe'nin bırakmaya niyeti yoktu. Hayal dönüp bileğindeki dimmak noktasına (dimmak noktaları vücudun belirli bölgelerinde bulunan noktalardır. O noktalara yapılan basınç şiddetine göre kişiyi uyuşturabilir, bayıltabilir hatta öldürülebilir) uyguladığı basınçla kendisini bırakmasını sağlayıp yoluna devam etti. Jessica Efenin yanına gelip nasıl olduğunu sorduğunda Efe cevap bile vermeyip sınıftan ayrıldı.
Hayal ve Müge eve hiç konuşmadan gittiler. Hayal hemen hazırlanıp beklemeye başladı. Muhtemelen yalnız olacaklardı bu yüzden kısa giyinebilirdi. Dizinin bir karış yukarısında biten dar kırmızı bir elbise giymişti. Kolları ve sırtı tamamen güpürdü. Teni görünüyordu. Yakası kayık yaka geliyor, göğüste v leşip dekolte oluşturuyordu. Siyah uzun topuklu ayakkabısını giyecekti. Puslu siyah göz makyajı yapıp dudaklarına mürdüm rengi bir ruj sürmüştü. Saçlarına doğal kalın dalgalar verip tek omzunun üzerinden önüne almıştı.
Ayakkabısının takım çantasını da alıp salona gittiğinde Müge bir ıslık çaldı. "Min Honun kalbi duracak kardeşim. Şahane görünüyorsun!" deyince Hayal biraz kızardı. Hayal "İlk defa başka yerde yiyeceğiz üstelik artık sevgiliyiz. Yüreği azıcık hoplasın :)" deyip güldü. Müge de ona eşlik ederken kapı çaldı. Hayal kapıyı açmaya gitti. Chan Hyuk gelmişti. "Noona merhaba. Şeeeyy çok şık görünüyorsun gerçekten! Hyung bayılacak! :) gidelim mi?" deyip cevap bekledi. Hayal "Tabi Chan Hyuk hazırım çıkabiliriz." deyip Mügeye döndü. "Abi görüşürüz. Kendine dikkat et haberleşiriz gene. Kapıyı kilitlemeyi unutma. Bir şey olursa haber ver. Hadi ben kaçtım" dedi. Müge "Tamam anne! Hadi iyi eğlenceler enişteye selam. Gelemeyecek olursan haber ver" deyip sırıttı. Hayal dil çıkartıp arabaya bindi.
Evlerin çok seyrek olduğu bir villa semtine gelmişlerdi. Chan Hyuk arabayı girişinde güvenliğin oldu bir sitedeki dublex bir villanın önünde durdurduğunda Hayal arabadan indi. Şaşırmıştı. Böyle bir yer beklemiyordu. "Nereye geldik Chan Hyuk?" diye sorduğu da Chan Hyuk "Hyungnim içeride bekliyor noona. Size iyi eğlenceler." deyip tekrar arabaya binip uzaklaştı. Hayal bir müddet evi süzdükten sonra girişe doğru ilerledi. Tam zile basacaktı ki kapı açıldı. Karşısında beyaz çok şık bir gömlek ve siyah pantolonuyla Yunan Tanrılarını kıskandıracak görüntüsüyle onu içeri davet eden sevgilisine nefes almayı unutacak kadar büyük bir hayranlıkla baktı. Min Ho tatmin olmuş bir şekilde gülümseyip Hayalin koluna girdi ve onu içeriye aldı.
Kapıyı kapattıklarında Min Ho Hayalin dudaklarına küçük bir öpücük kondurup "Evime hoşgeldin" dedi. Sonra Hayalden biraz uzaklaşıp onu inceledi. "Akıllara zararsın! Kendimi yanında basit hissediyorum" dediğinde Hayal utanıp teşekkür etti ve kızardığını hissetti. Min Ho Hayalin elinden tutup onu salona, yemek masasına götürdü.
Min Ho şirketten döndükten sonra Hayal için kendi özel tarifiyle ızgara et yapmıştı. Yanına yıllanmış kırmızı şarap açmıştı. Masa oldukça sadeydi ve güzel görünüyordu. Min Ho Hayalin sandalyesini çekip onu oturttuktan sonra karşı tarafına kendisi de oturdu. "Şimdiye kadar hep senin evindeydik. Bugün de ben seni misafir etmek istedim. Beğendin mi?" diye sordu. Hayal "Bayıldım! Yemekleri sen mi hazırladın?" diye sorunca Min Ho "En iyi yaptığım yemek. Parmaklarını yiyebilirsin dikkat et! :) Bu benim özel tarifim. Başka yerde yiyemezsin ona göre." deyip güldü. Hayal de gülerek "Her bir lokmaya sanat eseri muamelesi göstereceğim. Emin olabilirsin" dedi.
Yemeğe başladılar. Keyifli bir sohbetle yemeklerini bitirdiklerinde Hayal "Ellerine sağlık çok güzeldi" dedi. Min Ho "Bu masadaki en güzel şey sensin ama" diye iltifat edince "Hadi ordan!" deyip kahkaha attı ve devam etti "Şu kararsız kaldığın senaryolar neyle ilgili konuları ne?" Min Ho biraz ciddileşip "Birisi fakir bir gencin -ki bu ben oluyorum- aşık olduğu zengin kız için uğraşını anlatıyor. Diğeri ise dünyaya keşfe gelmiş, akıl okuma yeteneği olan bir uzaylı hakkında. Dünyalı bir kıza aşık oluyor ama ona uzaylı olduğunu söyleyemiyor. Burada da uzaylı rolü benim. Sence hangisi daha güzel?"
Hayal biraz düşünüp "İlki bizim klasik Türk filmlerimizin konusu. İkincisi daha çok ilgimi çekti açıkçası. Peki aşık olduğun karakterleri kim oynayacak belli mi?" dedi. Min Ho "Zengin kızı IU, dünyalı kızı Shin Min Ah oynayacakmış." diye cevapladı Hayalin sorusunu. Hayal bu ikisini de çok severdi. "Uzaylı olabilirsin aşkım. Farklı bir deneyim olur senin için ne dersin?" diye sorunca Min Ho "Ben de öyle düşünmüştüm." deyip onayladı ve eklemeyi ihmal etmedi "Spoiler vermemi bekleme ve romantik sahnelerde kıskanma olur mu? Bölümleri yayınlandığında izlersin ve o romantik sahneler işimin bir parçası." Hayalin onu anlamasını umarak cevap bekledi. Hayal "Pekala. Ama iyi rol yap ve sahne olmadı diye tekrarlamak zorunda kalmasınlar. Tamam mı?" diye şartlı onayını verdi.
Min Ho gülümseyip "Tamam" dedikten sonra Hayali beyaz perdenin karşısındaki koltuğa oturttu. Projeksiyonu çalıştırıp daha önce seçtiği korku filmini oymatmaya başladı. Hayal koltuğun en kenarında oturuyordu. Min Ho da başını Hayalin dizlerine koyup uzanmıştı.
Film çok güzeldi. Hastanede, hasta insanları avlayan kötü bir ruhu konu alıyordu. Avlanmadan tam bir dakika önce hastalar o ruhu görüyor ama ondan kaçamıyorlardı. Hepsi altmış saniye sonra ölüyordu. Neler olduğunu anlayamayan doktorlar çaresizce koşturuyorlardı. Sonunda bir ruh avcısı olayları duyup hastaneye gelmişti ve lösemi olan küçük bir kızı son anda ölmekten kurtarmıştı.
Film boyunca Hayal Min Honun saçlarıyla farkında olmadan oynamıştı. Başkası olsa Min Ho çoktan engel olurdu ama Hayalin ona her dokunuşu büyük bir huzur nedeniydi. Film bitip cast ekibi yazıları çıktığında Min Ho yüzünü Hayale döndü. Hayal de ona bakıp elini yüzüne koyarak dudaklarına eğildi. Ama öpmedi bir kaç santim yukarıda durup gülümsedi.
Min Ho mesafeyi kapatıp öptü Hayali. Sonra doğruldu ve saate baktı. Gece yarısı olmak üzereydi. Hayale dönüp "HaNeul bu gece yalnız kalabilir mi?" diye sordu. Hayal "Sanırım idare edebilir? Burada kalmamı mı istiyorsun?". Min Ho "Sadece sevgilimle uyumak istiyorum."diye cevapladı ve "Bir sakıncası var mı senin için?" diye sordu. Hayal "Aslında pijamam yok ve bu elbise okul için biraz fazla olur sanki?" diye yanıtladı. Min Ho "Pijamayı benden hallederiz. Kıyafetini de yarın erkenden evine götürürüm seni değiştirirsin. Sorun çözüldü." deyip gülümsedi. Hayal de gülümseyip "Tamam miniğim sen öyle diyorsan. Ben HaNeula haber vereyim o zaman" deyip telefonunu eline aldı.
2 numaraya kaydetmişti Mügeyi. 1 numarada numarasını aldığı günden beri Min Ho vardı. Mügeyi arayıp "Abi bu gece bensiz kalmak zorundasın. Özleyeceksin biliyorum ama sevgilimle güzel bir uyku çekmek istiyorum." diye hemen durumu özetledi. Müge "Merak etme ben de birazdan uyuyacağım zaten. Mmmm şeeyy uslu durun." deyio gülümsedi. Hayal Min Hoya bakıp cevap verdi "Şimdilik planımız o yönde" deyip gülerek devam etti. "Yarın sabah görüşürüz o zaman. Okuldan önce geleceğim. İyi uykular." "İyi geceler kardeşim" deyip kapattı Müge.
Hayal "Halloldu işte" deyip Min Honun boynuna sarıldı. Min Ho da ona sarılıp "Üstündekilerden kurtulmak ister misin?" diye sordu. Hayal "Lütfen." deyip Min Hoyu bıraktı. Min Ho Hayalin elinden tutup üst kata yatak odasına çıkarttı. Kendi t-shirtlerinden birini verdi. Altına ne versem diye bakınırken basketball formasının şortunu gördü. Onu da Hayale uzatıp "Ben çıkayım sen rahat rahat giyin" dedi. Min Ho çıktığında Hayal t-shirtü alıp önce kokladı. Min Ho kokuyordu. Hemen üzerini giyip odadan çıktı. Min Ho Hayali görünce "Çok seksi görünüyorsun" deyip güldü. Hayal "Umarım çok sevdiğin bir t-shirt değildir. Çünkü artık benim" dedi. Min Ho "Sen bana ne vereceksin karşılığında?" diye sorunca Hayal "Ben de t-shirt veriyim. Ama sana olacağını sanmıyorum." deyip güldü.
Min Ho dolaptan bira çıkartıp yanına cips açtı. "Kombeeee" deyip biraları tokuşturdular ve büyük bir yudum aldılar. Min Ho "Okul iyi miydi bugün?" diye sordu. Hayal sırasının geldiğini düşünüp "Öğleden sonrası sıkıntılıydı. Efe okula geldi hatta derse girdi. Seninle konuştuğumu duyduğunda da arıza çıkarttı. Ama merak etme ben hallettim gibi" diye tek nefeste anlattı. Birasından bir yudum daha aldı. Min Ho "Ne olacak bu Efe meselesi? Bi planın var mı?" diye sordu. Sinirlendiğini belli etmemeye çalışıyordu ve daha önce söylemediği için biraz bozulmuştu. Hayal "İllaki vazgeçecek. Görrmezden gelmeye çalışıyorum. Büyük bir sorun çıkartmadığı sürece müdahele etmicem." diye yanıtladı Min Honun sorusunu. 'Hayalin bir bildiği vardır' diye düşünüp sadece "Tamam o zaman" dedi ve konuyu kapattı.
Gecenin geri kalanında bol kahkahalı muhabbetlerle eğlendikten sonra Hayal "Hadi yatalım benim uykum geldi." deyip ayağa kalktı. Min Hoyu da elinden tutup kaldırdı ve yatak odasına kadar peşinden sürükledi. Odanın kapısında "Sen gir, üstünü değiş, sonra ben de girerim" deyip Min Hoyu gönderdi.
Hayal çok heyecanlıydı. Daha önce defalarca Efe ile birlikte uyumuştu. Ankaraya her hafta sonu gelirdi Efe. Cumadan pazara kalır pazar gecesi dönerdi İstanbula. Ama hiçbirinde böyle heyecanlanmamıştı. Kalbi pırpır atıyor nefesini düzenlemeye çalışıyordu. Nefes egzersizine başlamıştı ki Min Ho kapıyı açtı. Hayal aldığı derin nefesi yutup yanlara açtığı kollarını bozuntuya vermeden Min Honun beline doladı. Min Ho Hayalin bu haline gülüp saçını öptü.
Hayal onu bıtaktı ve odaya girdi. Hemen yatağa oturdu. Min Ho da yanına geldi. Hayale kollarını dolayıp kendisiyle birlikte yatağa yatırdı. Hayal hemen Min Honun göğsüne kafasını koyup kollarını ona sardı. Min Ho saçını okşarken Hayal hemen uykuya daldı.
Sabah güneş odayı doldurduğunda Hayal ellerini güneşe siper ederek gözlerini açtı. Min Honun kokusunu içine çekip kafasını kaldırdı. Min Ho kollarını Hayale dolamış uyuyordu. Hayal biraz devinip Min Honun yüzünü daha iyi görebileceği bir pozisyona geçti. Sıkılmadan ne kadar izlediğini bilmiyordu Hayal ama sonunda Min Ho gözlerini açtı. Hayal hemen "Günaydın miniğim" deyip öptü sevgilisini. Min Ho da kollarını biraz daha sıkarak Hayali kendisine daha yaklaştırdı ve dudaklarından öptü. "Hergün böyle uyuyup uyanmak istiyorum hayatım" dedi. Hayal gülümseyip "Belki bir gün" dedi.
Nihayet saate bakmayı akıl ettiklerinde Hayalin okula geç kaldığını gördüler. Neredeyse öğlen olmuştu. Hayal telefonuna baktığında Mügeden 1 cevapsız arama olduğunu gördü. Hemen mesaj attı "Abi yeni uyandık. Bugün beni boş geçin. Hocalar sorarsa hasta dersin"
Müge hemen cevap verdi. "Dedim bile. Hem gelmediğin iyi oldu. Efe gene burada! Derse girmiyor ama kafeteryada oturuyor. Seni sordu sabah. Cevap vermedim ama ders arasında Jessica hastaymış diye yumurtladı. Sen enişteyle az daha takıl sonra evde görüşürüz"
Hayal "Sağol abi Efeyi salla ya ateş olsa cürmi kadar yer yakar. İyi dersler sana evde görüşürüz" yazıp hala yatakta olan Min Honun yanına tekrar uzandı. O da Min Ho gibi ellerini kafasının arkasında birleştirip tavanı izlemeye başladı. Bir süre öyle durduktan sonra Min Ho "Kahvaltı etmeye hazır mısın?" diye sordu. Hayal yeterince zaman geçtiğini düşünüp "Hadi bir şeyler yiyelim" deyip kalktı ve mutfağa yöneldi. Birlikte güzel bir kahvaltı hazırlayıp yediler. Sonra oyun oynamaya daldılar. İki kere Min Ho bir kere de Hayal yenmişti. İki maçta da berabere kalmışlardı. Min Ho "Bu sefer günün galibi benim!" deyip Hayalin yanağına öpücük konduruverdi. Hayal "Bu seferlik canım" deyip kalktı.
Yatak odasına gidip dünkü elbisesini giydi. Aşağıya indiğinde Min Ho "Gidiyor muyuz?" diye sordu. Hayal "HaNeul gelmeden evde olayım yoksa çok dalga geçecek" diye cevapladı. Min Ho "Ben de hazırlanıp geleyim o zaman" diyerek odasına çıktı. Bir t-shirt ve kot pantolonla aşağıya indi. Dün Hayalin giydiği t-shirtü de getirmişti. "Yanına alacağını sanıyordum" deyip Hayale uzattı. Hayal "Seninleyken aklım başımda olmuyor ki" diyerek aldı t-shirtü.
Hayallerin evine geldiklerinde HaNeul da sokağın köşesinden bisikletle döndü. Hayal "yakalandık" diye düşündü. HaNeul yanlarına gelip "Çifte kumrular yeni geldiniz demek? Hadi biraz da bizde oturalım o zaman. Min Ho seni ne zamandır yenmiyorum. Gel oynayalım özlemişsindir" deyip onu davet etti. Min Ho itiraz etmeden onlarla birlikte eve girdi.
Oyundu kahveydi derken akşam oldu. Min Ho yemeği orada yeyip müsade istedi. Hayal onu öpüp geçirdikten sonra Mügenin sorgulamalarına yakalandı. Dünün özetini yapıp uyumaya gitti.
Okul ve ev arasında geçen iki hafta boyunca 3 gece daha Min Ho ile uyumuştu Hayal. İki haftanın sonunda Min Ho dizi çekimlerine başladığı için çok fazla görüşemedikleri iki hafta daha geçmişti. Hayal Min Hoyu çok özlüyordu. Özellikle kokusuyla uyumanın nasıl bir şey olduğunu deneyimledikten sonra... Hergün en az üç kere araşıyorlardı ve Min Ho üç dört gün arayla Hayallere geliyordu. Birkaç saat durup evine gidiyordu ya da Hayalle kalıyordu.
Dizinin ilk bölümünü de birlikte izlemişlerdi. Hayal bayılmıştı! "En azından ayrı kaldığımıza değiyor" diye kendisini avutabiliyordu.
Efe ise hala hergün okula geliyordu. Ne Hayal ne de Müge onu takıyordu. Vazgeçmek yerine Jessica ile yakınlaşıyordu. "Kullanacağı birisi daha" demişti Müge Hayale. Hayal "Ben karışmıyorum. Biz onu uyardık. Üstelik Jessicaya bir uyarı daha yaparsam Efe yanlış yorumlayabilir ki bunu gerçekten hiç istemem." diyerek kapattı konuyu.
Bir gün araya çıktıklarında Jessica koşturarak kafeteryaya gitmişti. Hayal, Müge ve Enrique de yavaş yavaş arkasından gittiler. Kafeteryaya girdiklerinde Efe ve Jessicayı dudak dudağa gördüklerinde Enrique "Ne zaman böyle oldu bunlar?" diye sordu. Hayal "Bilmem. Çok takmıyorum açıkçası." diye cevap verdi. Enrique "Efe senin eski sevgilin değil mi?" diye sorunca Müge de Hayal de şaşırmıştı. Müge "Nereden biliyorsun ki sen bunu?" diye sordu hemen. Enrique "Tahmin ettim. Tanıştığınız belliydi zaten. Bir de ilk geldiği gün Hayal telefonla konuşurken telefonu parçalamak ister gibi bakıyordu. Sevgilinle konuşuyordun değil mi? Dersten sonra da Efe sana bağırınca emin oldum.." diye açıkladı. Düşündüklerinde aslında çok bariz bir şey olduğunu farkettiler. Enrique devam etti "Sevgilin olmasaydı bu görüntüden etkilenir miydin?" Hayal düşünmeden cevap verdi "Ben Koreye gelmeden önce bitirdim Efeyi. Şimdi olduğu gibi 'kurtuluyor muyum acaba?' diye düşünürdüm. Ama Jessica için endişeleniyorum. Umarım kendisini kaptırmaz"
Onları rahatsız etmemek için başka bir masaya oturdular. Öpüşmeleri bittiğinde Efe Hayale dalga geçer gibi baktı. Hayal ona bakmadığı için görmemişti Mügeyle konuşuyordu ama Enrique "Sana bakıyor" deyince dönüp baktı. Efe dişlerini göstererek tekrar güldü. Hayal de onun gülüşüne içten bir gülümsemeyle karşılık verince Efe bozulup önüne döndü.
___
"Miniğim napıyorsun? Çekimler nasıl gidiyor?"
"Çok yoruluyorum tombiğim. Seni de özlüyorum. Sen napıyorsun?"
"Ben de seni çok özledim aşkım. Evdeyim şimdi. HaNeul markete gitmişken arayım dedim. Biliyorsun önümüzdeki hafta sonu HaNeulın doğum günü. Seninle konuşmuştuk ya hediye meselesini. Hatırlatayım dedim. Ayarlayabileceksin değil mi?"
"Ayarladım bile. Çok güzel olacak. Üstelik zamanlama çok iyi o gün çekim yok. Ben de orada olacağım."
"Bu da bana hediye oldu. Teşekkür ederim aşkım. Seni seviyorum."
"Ben de seni seviyorum tombiğim. Şimdi çekimlere dönmem gerekiyor. Sonra ararım ben seni."
"Tamam görüşürüz"
Hayal telefonu kapatıp yatağın üzerine attı. Min Hoya Türkçe 'aşkım, tombiğim, seni seviyorum, seni özledim, öpüyorum, hayatım' gibi sözleri öğretmişti. Telefonla konuşurken başkası anlamasın diye tedbir olarak kullanıyordu.
27 Ekim Mügenin günü olacaktı. Hayatı boyunca unutamayacağı bir doğum günü yaşayacaktı. Hayal şimdiden çok heyecanlıydı ve Mügenin tepkisini merak ediyordu. Müge her şeyin en iyisini hakediyordu ve Hayal bunu sağlamayı kendisine görev edinmişti.
~12. Bölüm Sonu~
Gene uzun bir bölüm oldu. Okuduğunuz için teşekkürler. Diğer bölümde Mügenin doğum gününü kutluyoruz. Parti hazırlıklarınızı yapın :) Yorumlarınızı bekliyorum canlarım. Takipte kalın. Çok seviliyorsunuz :*
 
05-24-2015 06:05 PM
Tüm Mesajlarını Bul Alıntı Yaparak Cevapla
minozAbet Çevrimdışı
Minoz Fan

Mesajlar: 249
Üyelik Tarihi: Feb 2015
Rep Puanı: 39
Mesaj: #16
RE: Umutlar ve Hayaller
 
13. Bölüm

"Abi çabuk ol! Geç kalacağız!"
"Gerçekten bu kadar şeye gerek var mıydı? Şu elbisenin güzelliği sence de biraz abartılı değil mi yani?"
"Mızmızlanmayı kes ve hemen giyin. Daha saçını yapıcam!"

Hayal Mügeyi hızlı hazırlanması için resmen itekliyordu. Müge ise hala elindeki elbisenin uygun olup olmadığına karar vermeye çalışıyordu.

Hayal daha fazla beklemeye dayanamayıp elbiseyi Mügenin elinden aldı. "Ben giydiririm sana. Yoksa seneyeki doğum gününe kadar hazırlanamayacaksın!" deyip Mügenin t-shirtünü çıkartmak için uzandı. Müge "Tamam tamam kendim hallederim" diyerek elbiseyi tekrar aldı.

Hayal odadan çıkıp onu beklemeye koyuldu. Bu sırada Min Ho mesaj attı. "Hala hazırlanamadınız mı?" Hayal hemen cevap yazdı. "Ben çoktan hazırım ama HaNeul naz yapıyor sanki. İkna ettim ama hazırlanıyor şimdi."

Cevap beklerken Müge odadan çıktı. Hayal elindeki telefonun titrediğini farketmedi bile. Mügeye siyahı hep çok yakıştırırdı. Siyahın asilliğiyle Müge her zaman 'tamam' olurdu.

Kolsuz, derin sırt dekoltesi olan, bel kısmı transparan bir elbiseydi. Gövde kısmı tam üstüne oturuyordu. Etek kısmı genişti ve dizinden beş parmak yukarıda bitiyordu.

Hayal doğru seçim yaptığını anladı. Takılarını da Hayal almıştı. Boynunda zarif, minik taşlı çiçeklerden küçük bir buket modeli olan bir kolye; kulağında aynı desenli küpeler, parmağında da gümüş, farklı desenlerdeki eklem yüzükleri vardı.

Hayal "Ben tercihlerimi değiştirmeden saçını ve makyajını yapsam iyi olacak" deyip onu tekrar odaya soktu. Saçlarına doğal dalgalar verip gene minik taşlı bir tokayla sol tarafını enseye yakın bir bölgede toplayıp saçlarını sağ omzunun üzerinden öne attı.

Gri, gölgeli bir göz makyaj yaptıktan sonra kırmızı ruj sürdü. Biraz allık sürüp tırnaklarına kırmızı oje sürdü. Kırmızı ve siyah renklerdeki ayakkabısını ve çantasını da ona uzatıp eline şık bir ceket tuşturdu ve "Hadi gidelim artık" dedi.

O sırada telefonu tekrar titredi. Hayal telefona baktığında iki mesaj olduğunu görüp açtı. İlkinde "Tamam geç kalmayın. Bu arada ne giydin? :)" yazıyordu. Hayal sorusuna gülümseyip diğer mesajı okudu "Ben yerimi aldım, gerekli ricalarda bulundum. Her şey hazır. Soruma cevap vermedin umarım kısa değildir! :)" 'Kıskanç sevgilim benim' diye düşünüp cevap yazdı: "Rahat ol hayatım kısa değil dekolte değil! Şimdi çıkıyoruz biz de. Sabırsızlanıyorum :)". Mesajı yazıp Mügenin koluna girdi ve evden çıktılar.

Sokağın başında bir taksi çevirdiler ve Hayal daha önce kağıda yazmış olduğu adresi şoföre verdi. Hala Müge nereye gittiklerini bilmiyordu. Takside öğrenirim diye düşünmüştü ama Hayal ondan önce davranıp adresi sözsüz olarak şoföre vermişti bile. Müge meraktan çatlamak üzereydi!

Taksi duruğunda nereye geldiklerini görmek için Müge camdan dışarıya baktı. Burası konser alanıydı. CN Blue afişleri vardı her tarafta. Taksiden indiklerinde Hayalin boynuna atlamıştı. "Daha iyi bir hediye olamazdı kardeşim. Teşekkür ederim." Bunları söyledikten sonra tekrar sarıldı. Hayal "Bu kadar erken konuşma" diye kendi kendine söylendi. Müge duymamıştı. Hayal "İçeri girelim artık. Başlamak üzeredir." deyip Mügenin koluna girdi.

Konser tarihinin belli olduğu ilk gün en önden almıştı Hayal biletleri. Biraz soldaydılar ve buradan Min Hyuku çok güzel bir şekilde görüyorlardı.

Grup selam verip başladı. 'I am a loner' başlangıç şarkıları oldu. Daha sonra 'Lie, Black Flower, Love Girl, Where You Are, One Fine Day' şarkılarını söylediler. One Fine Day'den sonra Yong Hwa söze başladı. "Evet sevgili boicelerimiz hepiniz tekrar hoşgeldiniz! Konsere verdiğimiz bu arayı bir boice için kullanmak istiyoruz. Han HaNeul-sshi! Doğum günün kutlu olsun!"

Yong Hwa bunu söyledikten sonra kamera Mügeyi buldu. Şaşkın bir şekilde bakıyordu. Ekranda yüzünü gördüğünde Min Honun da bu işin içinde olduğundan emin oldu. Muhakkak fotoğrafını falan göstermişti.

Müge bunları düşünürken önce Jong Hyun sonra da Jung Shin "Doğum günün kutlu olsun!" diye bağırmışlardı. Jung Shinden sonra Min Hyuk baterisinin başından kalkıp eline mikrofonu alarak sahnenin en ucuna geldi. Mügenin gözlerinin içine bakarak "HaNeul-sshi, Doğum günün kutlu olsun!" deyip gülümsedi.

Müge utanıp yere bakmaya başladı. Zaten gözyaşlarıyla büyük bir savaş veriyordu. Ama şimdi serbest bırakamazdı onları.

Min Hyuk tekrar baterisinin başına geçti. Grup olarak doğum günü şarkısını söyledikten sonra Min Hyuk, HaNeul'ın gözlerine bakarak 'Star' isimli şarkısını söyledi.

Artık savaşın galibi gözyaşları olmuştu. Müge şarkı boyunca gözlerini Min Hyuktan alamadı. En güzel hayalleri bile bu kadar güzel değildi. Şarkı bittikten sonra Hayale dönüp "Teşekkür ederim kardeşim" dedi ve sarıldı.

Arkadaşının gözyaşlarını görmeye dayanamayan Hayal onu susturmak için "Böyle ağlamaya devam edeceksen gelecek diğer kısımları iptal edeyim?" dedi. Müge hemen "Devamı da mı var!? Tamam sustum bekliyorum" deyip gözyaşlarını sildi ve önüne döndü. Konser eğlenceli bir şekilde devam etti. Yaklaşık 20 şarkı söylemişlerdi.

Konser bitmiş üyeler kulise gitmişlerdi. Herkes yavaş yavaş alandan ayrılmaya başlamıştı. Müge "Biz de gidelim artık" diyerek Hayali kolundan tutup kaldırdı ve çıkışa doğru yürümeye başladı. Hayal "Gidelim ama yanlış tarafa gidiyorsun. Bu taraftan gitmemiz lazım!" Müge Hayalin gösterdiği yere baktı. Çıkış kapısını değil sahneyi gösteriyordu. "Saçmalama abi tabi ki şarkı söylemeyeceğim!" dedi hemen. Hayal "Sadece beni takip et" deyip sahneye doğru yürümeye başladılar.

Kulisin girişinde güvenlik görevlileri onları durdu. Hayal isimlerini verdikten sonra güvenlik görevlisi "Geçebilirsiniz" deyip yoldan çekildi. Müge hala inanamıyordu. Şimdi onlarla mı tanışacaktı? Min Hyukla mı tanışacaktı? Heyecandan dizleri titriyor elleri terliyordu.

Biraz gitmişlerdi ki Chan Hyuk onları karşıladı. Mügeye "Hoşgeldiniz. HaNeul Noona doğum günün kutlu olsun."deyip Hayale döndü "Artık içeri girelim Hyung seni görmek için sabırsızlanıyor." Hayal de Chan Hyukla birlikte gülümseyerek eliyle ona devam etmesini işaret etti.

Chan Hyuk önde kızlar arkada biraz daha gitmişlerdi ki Hayal Min Honun sesini duydu. Bir odada konuşup kahkaha atıyordu. Hayal daha hızlı yürüyüp kapının önüne geldi kapıyı açmadan önce biraz tereddüt etti. Nasıl davranması gerekiyordu? Min Honun arkadaşı gibi mi? Hayranı gibi mi? Yoksa gerçekte olduğu gibi mi?

O bunları düşünürken Chan Hyuk kapıyı tıklattı. Kapının kolunu Hayal tutuyordu ve artık açması gerekiyordu. "Hadi Bismillah!" deyip açtı kapıyı.

Min Ho Hayali görür görmez ayağa kalktı ve yanına gelip beline sarıldı. Hayal nasıl davranması gerektiğini anlamıştı. O da elini Min Honun beline atıp ona iyice sokuldu. Min Ho Hayalin saçını koklayım öptü.

Müge de içeriye girmiş Hayalin yanına gelmişti. Chan Hyuk kapıyı kapattığında grup üyeleri de ayağa kalkmıştı. Min Ho kızları tanıttı. "Arkadaşlar bu benim Hayalim. Bu da Hayalin arkadaşı, kardeşi benim de baldızım HaNeul." Kızlar eğilerek selam verdiler ve "Tanıştığımıza memnun olduk" dediler. Üyeler de eğilerek kendilerini tanıttılar.

Tanışma seramonisi bittiğinde muhabbete başladılar. Hayal hala başkalarının yanında Min Hoyla samimi olma konusunda garip hissediyordu.

Daha önce Il Woo ve KimBum ile tanışmıştı. Min Honun en yakın arkadaşları olmalarına rağmen o zaman bile kendisini tam rahat hissedememişti. Birileri tarafından biliniyor olmaya alışamamıştı. Şimdi de garip hissediyordu.

Min Ho Hayalin gerginliğini hissedince kulağına eğilip "Aşkım rahat ol. Burada biz bizeyiz." dedi. Hayal gülümseyip kafasını olumlu anlamda salladı. Şimdi o da muhabbete dahil oluyordu.

Havadan, sudan, Koreye neden ve ne zaman geldiklerinden falan bahsettiler. Min Ho "Beyler biz kutlamaya evde devam edeceğiz. Bize katılmak ister misiniz?" diye sordu. Üyeler birbirlerine baktılar. Yong Hwa "Üzgünüm abime sözüm var. Ben gelemem" dedi. Jung Shin de "Ben de çok yorgunum. Eve gidip dinlenmek istiyorum. Size iyi eğlenceler." diye kibarca daveti reddetti.

Min Ho "Peki siz? Jong Hyun? Min Hyuk?" diye sordu. Jong Hyun "Bilmiyorum ki Min Hyuk da gelirse gelebilirim." deyip Min Hyuka bıraktı. Min Hyuk, Jong Hyuna anlamsız bir bakış atıp konuşmaya başladı. "Pekala Hyung. Ne zamandır kutlama yapmıyoruz. HaNeul-sshi'ye de hediye olur."

Müge "Bugün için çok teşekkür ederim. Bana büyük bir hediye verdiniz zaten." dedi kızararak. Min Hyuk "Onlar Hyung ve HaYal-sshi'nin hediyesiydi." diye açıklama getirdi.

Hayal "Hadi o zaman gidelim" deyip ayağa kalktı. Min Hoyu da elinden tutup kaldırdı. Müge, Chan Hyuk, Min Hyuk ve Jong Hyun da kalktı. Müge, Hayal ve Min Ho bugün için teşekkür edip diğer üyelerle vedalaştılar.

Yong Hwa "Bir dakika durun. Konser sonrası paylaşım yapmayı unuttuk. Min Hyuk! Jong Hyun! siz de gelin yanımıza bir selca (self camera yani bizdeki selfie) çekip yayınlayalım." dedi. Aynaya arkalarını dönüp fotoğraf çekindiler. Yong Hwa hemen twitter, weibo, instagram hesaplarından fotoğrafı "Bir konseri daha bitirdik. İzleyen herkese teşekkürler!" yazıp paylaştı. Daha sonra Hayallere gidecek grup oradan ayrıldı.

Önce kızlar çıktı. Beş dakika sonra da diğerleri. Min Honun arabayı Chan Hyuk kullanıyordu. Min Ho ve Hayal arkaya, Müge de öne oturmuştu. Min Hyuk ve Jong Hyun da arkadan takip ediyorlardı.

Eve vardıklarında Jong Hyun bir ıslık çaldı. "Çok güzel bir eviniz varmış" dedi Min Hyuk. Kızlar teşekkür edip beyleri salona aldılar. Hayal Mügeye "Abi sen burada misafirlerimizle otur." deyip Min Hoya döndü "Hayatım bana yardım eder misin?" Min Ho hemen "Tabii" deyip ayağa kalktı.

Mutfağa girip pastayı dolaptan çıkarttılar. Tabakları ve bardakları tepsiye koyup içecek olarak ne koysalar diye düşündüler. Min Ho "Soju, şarap, vodka, meyve suyu, kola hepsinden koy işte." diye fikrini söyledi ve ona sarılarak devam etti "O değil de HaNeul çok mutlu oldu. Hayatımda gördüğüm en iyi arkadaşsın." Hayal "Sen olmasaydın yapamazdım bu kadarını. Hayatımda gördüğüm en iyi sevgilisin." deyip döndü ve onu öptü.

Mumları yakıp pastayı aldı Hayal. Tepsiyi de Min Ho alıp Hayali takip etti. Salona girerlerken hep birlikte günün son doğum günü şarkısını söylediler. Min Ho Chan Hyuka mutfaktan içecekleri getirmesini söyledi. Chan Hyuk geldikten sonra Müge dilek tutup mumların hepsini tek seferde söndürdü. Alkışlar bittikten sonra Hayal Mügeye sarıldı. "Doğum günün kutlu olsun kardeşim. Hep beraber nice senelere!" dedi. Müge de "Sağol kardeşim ölene kadar hep birlikte." diye iyi dileğine karşılık verdi. Sonra Min Hoya sarıldı "Çok teşekkür ederim Min Ho" dedi. Min Hodan sonra da sırayla Chan Hyuk, Jong Hyun ve Min Hyukla tokalaşıp onların da iyi dileklerini kabul etti.

Bu sırada Hayal odasına gitmişti. Müge arkası dönükken elinde büyük bir kutuyla içeri girdi. Min Hyuk'un gözleri sevgiyle kutuya döndü. Müge neye baktığını görmek için kafasını çevirdiği anda kutudan bir ses yükseldi: "Meowwww"

Müge gene ağlamaya başladı. Hep bir kedisi olsun istemişti ama annesi tüy döker diye hiç izin vermemişti. Ankarada da almaya niyetlenmişlerdi ancak okul çok yoğun olduğu için bakamayacaklarından korkup almamışlardı. Müge kafesi açıp kediyi kucağına aldı. Bembeyaz, koca kafalı, boncuk gözlü, küçük gövdeli bir kediydi. Tekrar miyavladı. Müge "Tatlı Kuki" deyip onu öptü. Bugün Hayale teşekkür etmekten resmen yorulmuştu. Tekrar dile getirmedi ama Hayal Mügenin gözlerindeki anlamı görebiliyordu. O da karşılık olarak gülümsedi.

Pastalarını yerlerken Kuki hep Mügenin yanındaydı. Pastalar bittiğinde ise resmen ortamın maskotu oldu. Hayal ve Min Ho hariç herkes Kukiyle oynuyordu.
Hayal Min Hoya yaslanmış, Min Ho da kolunu Hayale dolamıştı. 'Anı' yaşıyorlardı. Serbest kalan ellerinde şarap kadehi vardı. Birbirlerinin gözlerine bakıyor, sözsüz olarak birbirlerini ne kadar sevdiklerini söylüyorlardı. İlk günden beri aşkları hiç azalmamış, aksine her geçen gün daha da artmıştı. Hiç uyumayıp sürekli el ele göz göze sonsuza kadar dursalar birbirlerinden sıkılmak yerine sonsuzluğun yetmediğinden şikayet edebilirlerdi.

Jong Hyun Min Hyuk'a "Artık gidelim mi? Yarın yapmamız gerekenler var." dedi. Min Hyuk saatine baktı. 00.47 olmuştu. Zamanın ne çabuk geçtiğine inanamayıp "Tamam Hyung. Geç olmuş baya. HaNeullar da uyumalılar artık" diye cevapladı. Müge "Aaa! Gidiyor musunuz? Araba kullanabilecek misiniz?" diye üzgün bir şekilde sordu. 'Ne güzel oturuyorduk. Keşke biraz daha kalsalardı' diye geçirdi içinden. Chan Hyuk hemen ayağa kalkıp "Ben Min Ho Hyungu götürebilmek için alkol almadım. İsterseniz ben götürebilirim sizi" dedi. Onay almak için Min Ho'ya döndü. Min Ho "Evet iyi fikir. Sen onları bıraktıktan sonra evine geçebilirsin. Ben bugün buradayım. Sabah beni buradan alırsın." diyerek planından da bahsetti.

Jong Hyun Hayal ve Mügeye "Her şey için teşekkürler. Bizi davet ettiğiniz için çok mutlu olduk ve gerçekten çok eğlendik." deyip Min Ho'ya döndü. "Teşekkürler Hyung. En kısa zamanda tekrar görüşelim." Min Ho "Asıl ben teşekkür ederim. HaNeul sayenizde harika bir doğum günü geçirdi." dedi ve hemen arkasından Müge lafa girdi. "Kesinlikle! Konserdeki, kulisteki her şey için ve buraya geldiğiniz için minnettarım."

Bu sefer Min Hyuk "İyi ki geldik. Bi ara tekrar yapmayı çok isterim" deyip Mügeye gülümsedi. Hayal de onlara teşekkür etti ve "Muhakkak yapalım" dedi.

Chan Hyuk kızlarla vedalaşıp Min Ho'ya "Yarın görüşürüz" deyip çıktı. Min Hyuk ve Jong Hyun da onu takip ettiler. Jong Hyun anahtarı Chan Hyuk'a uzatıp arkaya oturdu. Min Hyuk da öne oturdu. Evden uzaklaşıncaya kadar Müge el salladı. Kapıyı kapatıp içeriye girdiler. Müge "Ben artık yatıyorum kardeşim" deyip odasına girdi.

Hayal ve Min Ho yalnız kalmışlardı. Önce minik bir öpücük verdiler birbirlerine ama bu onları ateşlendirmişti. Bu sefer daha istekli ve aç bir şekilde dudakları buluştuğunda Min Ho elini Hayalin beline gömleğini sıyırıp koydu. Hayal de kollarını Min Ho'nun boynun sarmıştı. Min Ho diğer kolunu Hayalin dizlerinin altından geçirip onunla birlikte kalktı

Min Ho Hayal'in gömleğini omuzlarından kaydırıp çıkarttı. Sağ köprücük kemiğinin omuza en yakın yerinden başlayıp yavaş bir şekilde öperek sol omzuna kadar gitti. Hayal başını arkaya atmış, kendisini sevdiği hatta taptığı adamın kollarına bırakmıştı.

Burnunu Hayalin boynuna koyup onun kokusunu içine çekerken Min Ho Hayali yavaşça iterek onu yatağa yatırdı. Ellerini başının iki tarafına koyup dudaklarını arada milim kalıncaya kadar Hayalin dudaklarına yaklaştırdı. "HaNeul uyumuş mudur?" diye sordu muzipçe. Konuşurken dudakları Hayalinkilere deyiyordu.

Hayal nefes almayı unutup Min Honun alev alev yanan gözlerinde kayboldu. Havasızlık yaktığında nefes alması gerektiğini hatırladı. Derin bir nefes alıp sevdiği adamın sorusuna cevap verdi: "İkinci rüyasına bile başlamıştır." O da muzipçe gülümsediği anda Min Ho aradaki mesafeyi kapatıp dudaklarını birleştirdi.

Hayal, Min Ho ile yaşayacağı 'ilki' düşünüyordu. Daha önce defalarca Efe ile de Min Ho ile de uyumuştu. Ama gerçekten sadece uyumuştu. Efe'nin birlikte olma isteğini hep reddetmiş, Min Ho ile bu konuda hiç konuşmamıştı. Eğer şu anda Min Ho'ya "Hayır" dese biliyordu ki Min Ho saygı duyup daha önceki gecelerde olduğu gibi onu göğsünde uyuturdu. Ama "Hayır" demek Hayalin aklına bile gelmedi. O da istiyordu. Mümkün olan her şekilde onun olmak ve ona sahip olmak istiyordu.

Hayalin düşündüğü onu ne kadar çok sevdiğiydi. Fısıltı ve hırıltı karışımı bir sesle "Seni seviyorum" dedi ve kendisini onu öpen dudaklara bıraktı

~13. Bölüm Sonu~

Evet arkadaşlar güzel bir bölüm oldu sanki? Gerçi sonu hakkında ne düşünürsünüz bilemiyorum :/ yayınlayıp yayınlamamak arasında çok kaldım ama daha devamı olmayacağı için bir sıkıntı görmedim :) doğum günü ve çifte kumrularımız hakkında yorumlarınızı bekliyorum. Okuduğunuz için teşekkür ederim. Seviliyorsunuz :*
 
(Bu Mesaj 05-31-2015 11:28 AM değiştirilmiştir. Değiştiren : minozAbet.)
05-31-2015 02:00 AM
Tüm Mesajlarını Bul Alıntı Yaparak Cevapla
minozAbet Çevrimdışı
Minoz Fan

Mesajlar: 249
Üyelik Tarihi: Feb 2015
Rep Puanı: 39
Mesaj: #17
RE: Umutlar ve Hayaller
 
14. Bölüm

Müge Hayalleri uyandırmak için kapıyı tıklatıyordu. Chan Hyuk gelmişti ve Min Hoyu bekliyordu. Müge ise kahvaltıyı çoktan hazırlamıştı. Bugün okulları yoktu. Chan Hyuk gelmeseydi uyandırmazdı onları.

Tekrar kapıyı tıklattı ama içeriden hala bir tepki gelmiyordu. "Hayal! Min Ho! Hadi uyanın saat 10.00 oldu! Hayal! Min Ho!"

Müge beş dakika kadar böyle seslendi ama en ufak bir tepki bile alamadı. "Benden günah gitti" deyip açtı kapıyı.

Açmasıyla "Hİİİİİ!!!" deyip kapatması bir olmuştu. O kısacık saniye yerdeki kıyafetleri görmeye yetmişti. "Allah'tan yorgan üstlerindeydi" diye kıkırdayıp Chan Hyuk'un yanına gitti.

Chan Hyuk "Uyanmıyorlar mı?" diye sorduğunda Müge tekrar kıkırdayıp "Sanırım dün alkolü biraz fazla kaçırmışlar. Onlar uyanıncaya kadar biz yiyelim istersen?" dedi. Chan Hyuk "Yok bekleyelim ama o arada bi' el oyun oynayabiliriz." diye öneride bulundu. Müge "Hay hay!" deyip salona yöneldi. Chan Hyuk da onu takip etti ve oyuna başladılar.
-----
Hayal bi ara gözlerini açtı. Kafası Min Ho'nun boyun boşluğundaydı. Derin bir nefes alıp kafasını kaldırdı ve ağzı yarım açık olan sevgilisinin çenesine bir öpücük kondurdu. Biraz geri çekilip yüzünü daha iyi görmeyi denedi ama Min Ho'nun onu sıkıca sarmış olan kolları Hayal'in hareket etmesine izin vermemiş hatta refleks olarak biraz daha sıkılaşmıştı. Bu Hayal'i mutlu etmiş sahiplenildiğini hissettirmişti. Ama Min Ho sıkmaya devam ediyordu ve artık Hayal ezilmeye başladığını farketti.

Kollarını ikisinin gövdesi arasına alıp Min Ho'yu ittirmeye başladı. Aslında daha çok kendisini geriye ittiriyordu ve biraz fazla kuvvet uygulamış olacak ki Min Ho'nun kolları birden açıldı ve o ivmeyle Hayal yataktan düştü.

Yere çarptığında çıkan 'Küütt!' sesi ve Hayal'in inlemeleri Min Ho'yu uyandırdı. Önce sersem sersem etrafına bakındı. Sonra Hayal'in inlemesini tekrar duymasıyla hemen kedi gibi dizlerinin ve ellerinin üstünde durarak yatağın kenarından Hayal'e baktı.

Hayal kollarını ve bacaklarını iyice açmış "Sırtım!" diye inlemeye devam ediyordu. Min Ho hemen toplanıp yanına indi ve "Ne oldu? ne işin var yerde?" diye sordu. Hayal "Sırtım ağrıyodu da sert yer iyi gelir diye yattım öyle." deyip doğruldu. Aslında dalga geçmek için söylemişti bunu ama daha sonra "Kollarından kurtulmak isterken düştüm" demek acımasızca geleceği için az önceki bahaneyi gerçek olarak kullanmak mantıklı geldi. Ama hesaba katmadığı bir şey vardı ve bunu Min Ho'nun sözleriyle anladı.

"Dün gece baya zorladık tabi benim de belim ağrıyor." Min Ho bunu söyleyip muzipçe sırıttı. Harika! Hayal kulaklarına kadar kızarıp birden doğruldu. Ama ortostatik hipotansiyonu -hani birden kalkınca baş döner ya onun artistik adı :)- tutmuştu ve ayağa kalkmaya çalışırken Min Ho'nun üzerine düşmüştü. Min Ho hemen sarılıp "Bekle biraz böyle. Hem kızarmana gerek yok bence harika bir geceydi." dedi.

Hayal de öyle düşünüyordu. Min Ho ile her gecesi ayrı güzeldi ama dün gece bir başkaydı. İlkiydi. Gerçekten neden utanıyordu ki? Utanması gereken bir şey yoktu. Bunları düşünüp Min Ho'yu o çıkık adem elmasından öptü.
-----
Maç bitmişti ve Müge kazanmıştı. Oyunu kapatıp tekrar çağırmak için odalarının -artık onların odası diyordu Müge- önüne geldi. Tam kapıyı çalacaktı ki içeriden gülme seslerini duydu. "Sonunda uyanmışlar" deyip kapıyı tıklattı. Hayal "Girebilirsin abi" dediğinde Müge kapıyı biraz açıp kafasını içeri uzatmadan "Emin misin?" diye sordu. Hayal yakalandıklarını anladı ve gülerek "Eminim eminim" dedi.

Müge içeriye girdiğinde ikisi de giyinmişlerdi. Neye güldüklerini merak edip sordu "Bu kadar komik olan neydi ben gelmeden önce?" Hayal cevapladı "Diğer kızların rimel ve eyeliner ile mücadelesinde ağızlarını nasıl açtıklarını gösteriyordu Min Ho." Bu sefer üçü birden kahkaha atınca Chan Hyuk da geldi. "Hyung hadi ben çok açım yemek yiyelim!" Min Ho "Adam haklı. Hadi bu kadar şamata yeter, sabah sabah bu kadar gülünmez. Hadi hatunlar mutfağa." diye öyle bir söylemişti ki Müge kendisini tutamayıp tekrar gülerken "İçinde ağır abi varmış bunun" dedi ve tekrar kahkaha attı. Chan Hyuk da Min Ho da anlamayarak bakıyorlardı çünkü Türkçe söylemişti Müge. Hayal de Müge'ye katılırken ikisi de 'delirdi bunlar' anlamında kafa sallıyorlardı.

Müge toparlanıp "Ben kahvaltıyı hazırladım sizi bekliyorduk" deyip Hayale 'ne yaptığınızı biliyorum' bakışı attı. Hayal hafifçe gülümseyip "O zaman hadi gidelim Osman" deyip Mügenin koluna girdi. İkisi gene gülerken Min Ho Chan Hyuk'a "Türk yemekleri mi yapıyo acaba bunları böyle?" diye sordu. Chan Hyuk sadece ellerini 'bilmem' anlamında iki yana kaldırarak cevaplamıştı.

Kahvaltılarını ederlerken Min Ho'nun telefonu çaldı. Ekrana bakan Min Ho tek kaşını kaldırarak cevapladı telefonu. "Efendim Min Hyuk?"

Min Hyuk adını duyan Müge hemen telaşa kapıldı. İstemsiz olarak chopstickleri bırakıp eliyle saçını düzeltmeye başladı. Chan Hyuk Müge'ye bakıyor, Hayal konuşmayı duymaya çalışıyordu. Min Hyuk'un sesi çok az geliyordu ve anlaşılmıyordu. O da Min Ho'nun söylediklerinden anlam çıkartmaya çalıştı.

"Kahvaltı ediyoruz Hayallerdeyiz. Sen napıyorsun?"
"......."
"Aaa farketmedik hiç. Chan Hyuk getirsin istersen"
"......."
"Mmmm peki o zaman bekliyoruz."
"......"
"Görüşürüz."

Meraklı gözlerle onu izleyen kızlara dönüp "Ceketini burada unutmuş. Almaya gelecekmiş."

Müge hemen "Ne zaman?" diye sordu. Min Ho "Birazdan çıkacağım dedi" dedi. Bu sefer Müge Chan Hyuk'a döndü. "Ne kadar mesafe? Ne zamana burada olur?" Chan Hyuk "Yarım saate falan. Neden ki?"

Müge cevap vermeden masadan kalkıp odasına gitti. Hayal "Aahh aşk!" diye iç çekti. Min Ho Hayal'in kulağına eğilip "Sen hiç böyle oldun mu?" diye sordu. Hayal düşünmeden cevap verdi "Nasıl tanıştığımızı unuttun heralde? Benim bunlar için vaktim olmadı çünkü sen beni en berbat halimle görmüştün bile! Ama eğer olmasaydı eminim tam olarak böyle olurdum." Min Ho "Hiç de berbat değildi" deyip Hayal'i öptü.

O sırada Müge "Hayaaaaalll!" diye seslendi ve Hayal de Min Ho'yu öpüp arkadaşının yanına gitti. Ne giyineceğine hala karar verebilmiş değildi. Günlük bir şeyler olmalıydı ama şık da olmalıydı. Saçı ve makyajı da güne uygun olmak zorundaydı. Arkadaşının heyecanını gören Hayal duruma el attı ve Mügeyi oturtup dolabın önüne geçti. Siyah dar bir pantolon ve beyaz dar kesim bir gömlek uzattı Mügeye. Müge hemen alıp giyinmeye başladı.

Müge giyindikten sonra aynanın karşısına oturdu. Pudraya falan gerek yoktu zaten Müge'nin yüzü porselen bebeklerinki gibiydi. Sadece iri yosun yeşili gözlerini daha da ortaya çıkartabilmek için eyeliner çekti. Dudaklarına da açık pembe bir ruj sürüp makyajı tamamladı. Saçlarını biraz havalandırıp serbest bıraktı. Müge artık hazırdı. Tam o sırada kapı çaldı. Hayal, "Hayatım kapııııııı" diye seslendi ve Müge'ye derin derin nefes almasını söylüyordu.

Müge sakinleşmişti. Min Ho kapıyı tıklatıp içeri girdi "Hadi geldi seninki salona aldım." Kızlar "Tamam" deyip Mim Ho ile birlikte salona geçtiler. Önde Min Ho hemen arkasında Hayal vardı. Hayal "Hoşgeldiniz" dedi. Ama Min Hyuk en arkadaki Müge'yi görünce cevap vermek için açtığı ağzını kapatıp, gülümsemesine engel olamamıştı ve bu Hayal'in gözünden kaçmadı.
-----
Min Hyuk, dün için Min Ho'nun özellikle ricada bulunduğu kişiydi. Zaten tanışıyorlardı ve Min Hyuk kimseyi kıramayacak kadar temiz ve iyi niyetli bir insandı. "Tabi ki Hyung!" demişti Min Ho'nun ricasına. Nerden bilebilirdi ki aslında aşkı kabul ettiğini.

Sahnenin önüne gelip HaNeul'ın gözlerine bakarak doğum gününü kutladığında aklına ilk gelen "Çok güzel gözleri var." Olmuştu. Daha sonra gözlerine bakarak şarkı söylerken içinde oluşan duygular tarifsizdi. O yeşil gözlerindeki derinlikte kaybolabileceğini hissetmişti. Şarkı bittiğinde gülümsemişti en içten şekilde. Konser boyunca da kaçamak bakışlarla HaNeul'ı izlemişti.

Kuliste ise tanıma fırsatı yakalamıştı. İçtendi, utangaçtı. Kendisine bakmak isteyip de bakamıyor gibiydi. Baktığında ise o gözlerinin derin, uçsuz bucaksız gibi görünen ormanına Min Hyuk'u davet ediyordu. Min Ho'nun daveti ile çok heyecanlanmış ama hemen atlamak istememişti. Eğer Jong Hyun da onlara katılamayacağını söylese bile o onlarla gidecek HaNeul ile daha fazla vakit geçirebilecekti.

Evde ise belki ortam daha rahat olduğu için belki de 'kendi alanı' olduğu için HaNeul kulisteki gibi gergin ve utangaç görünmüyordu. Min Ho onların alışılmışın dışındaki hobilerinden bahsettiğinde kendisine bi tık daha yakın hissetmişti HaNeul'ı. Kuki'ye verdiği tepkide ise "İşte ruh eşim" diye geçirmişti içinden.

Ceketi ise aslında bilerek bırakmıştı. Tekrar görebilmek için bahane olarak. Min Ho'yu arayıp HaNeul'ın telefonunu almayı ve direk kendisi görüşebilmeyi planlamıştı ama Min Ho onlardaydı ve numarasını vermesine gerek yoktu. Küçük bir hayal kırıklığından sonra 'evlerine gittiğimde alırım' diye düşündü. Kapıya geldiğinde ise hiç 'Ben ceketi alıp gideyim hemen' dememiş direkt içeri geçmişti. HaNeul'ı göremeyince nerede olduklarını sormuştu.

Min Ho onları çağırmaya gittiğinde sabırsızlanarak bekledi. Hepsi dün gecenin mi büyüsüydü? Sabah ışığı tüm bunları götürecek miydi? Yoksa dün HaNeul'ın ona bakarken yüzünde oluşan istemsiz gülümseme ve derin bakışlar duygularının karşılıksız olmadığının bi işarete miydi? Sorularının cevabını öğrenmek için biraz daha sabretmesi gerekiyordu.

Odadan çıktıklarında sırayla Min Ho ve Hayal'i gördü. Hayal "Hoşgeldiniz" demişti ama tam cevap verecekken HaNeul göründü. Hayal'i unutup tutamadığı gülümsemesi yüzünde beliriverdi. HaNeul'ında ona içten bir gülümsemeyle yaklaştığını görünce bu aşkta yalnız olmayacağı ümidi artmaya başlamıştı.
-----
Müge'nin "Hoşgeldiniz" demesiyle kendisine gelen Min Hyuk hemen "Hoşbuldum. Nasılsınız?" diye karşılık verdi. Müge Min Hyuk'un karşısına oturmuştu. Öyle havadan sudan konuşmaya başladılar. Sabahtan beri uyuyan Kuki de uyanıp Müge'nin kucağına oturdu. Saf saf etrafı izliyordu. Hayal Min Hyuk'un özellikle Müge'yle konuşuyor olmasına dikkat etmişti. Aslında her hareketini inceliyordu Min Hyuk'un. Gittikten sonra Müge'ye rapor verecekti.

Min Hyuk "Aslında ben hyungu telefon numaranızı almak için aramıştım. Burada olduğunu bilmiyordum tabii. Neyse işte gerek kalmamış oldu." diye saçmalamaya başlamıştı ki Min Ho atladı. "Sen gene de al numarasını lazım falan olur. Ne zaman ne olacağı belli olmaz sonuçta. Bana ulaşman gerekir ulaşamazsın falan kızlar sana yardımcı olurlar." Hayal Min Ho'nun çabasını takdir etti ama isterse pek tabii Chan Hyuk'tan ulaşabilirdi kendisine.

Bu ya Min Hyuk'un aklına gelmemiş ya da gerçekten numarayı almak istiyormuş olacak ki "Aaaa doğru diyorsun hyung. Sonuçta lazım olur yani ben alayım kızların numarasını" deyip Müge'ye numarasını sordu. Müge numarayı söyledikten sonra Min Hyuk onu aradı ve o da numarasını almış oldu. "Hahh tamam teşekkürler" deyip telefonu cebine koyuyordu ki Min Ho "Hayalinkini de alsaydın" deyip sırıtmaya başladı.

Min Hyuk utanmış bir şekilde "Boşluğuma gelmiş. Şey ben sizin numaranızı da alayım o zaman. Şey olursa şey yaparım ben..." Min Hyuk iyice saçmaladığını farkedip sustu. Hayal bozuntuya vermeyip numarasını söyledi. Min Ho "Sen de Hayal'i şey yap da şey olmasın." deyip genişçe sırıttı. Hayal Min Ho'yu dürtüp 'sus!' dedi.

Min Hyuk Hayal'i aradı ve Min Ho gülmemiş gibi Müge'ye döndü. "Alabilir miyim?" diye Kuki'yi gösteriyordu. Müge hemen uzattı. Min Hyuk da almak için uzanmıştı. Alırken elleri birbirine değdi ve ikisi de şiddetli bir elektrik hissetti. Bu elektrikle beraber birbirlerine baktılar. Min Hyuk kendisini Müge'nin gözlerinde kaybolacakmış gibi hissediyordu. Hatta kaybolmak istiyordu. Müge de Min Hyuk'un o gülen gözlerinden gözlerini alamıyordu.

Ortada sallanan Kuki "Meowwww" demese daha ne kadar bu şekilde kalacaklardı ikisinin de bir fikri yoktu. Min Hyuk hemen "Gel bakalım minik Kuki. Nasılsın hı? Alıştın mı yuvana?" diye konuşmaya başladı Kuki'yle.

Kaç defa aşık olmak istediğini röportajlarda dile getirmişti. Boş zamanlarında 'nasıl olacak acaba?' diye hayal de ederdi ama böylesi hiç aklına gelmemişti. Kendisini ilk günden bu kadar kaptırmamak için ilgisini Kuki'ye yönlendirmeye karar vermişti.

Bu arada Müge de Türk kahvesi yapmak için mutfağa gitti. Giderken de Hayal'e Meltem'in Haluk'a dediği gibi "Mutfak!" dedi. Hayal alttan biri dürtmüş gibi hemen kalkıp Müge'yi takip etti. Mutfağa girdiklerinde Müge "Nasıl gidiyorum? Heyecanlı görünüyor muyum? Saçmalamıyorum değil mi? Bu arada çok güzel bakıyoooo valla nefesim tekliyo her bakışında." diye soru yağmuruna tuttu Hayal'i. Hayal "Hiç merak etme sen çok normal görünüyorsun sakin görünüyorsun ki ben bile inanmıştım sakin olduğuna! Ama Min Hyuk için aynı şeyi diyemicem :) Şey şey diye diye bi kaldı yani. O güzel bakışı da sana yani bana öyle bakmıyo mesela. Sana bakarken gözleri büyüyo ya!" deyip kıkırdadı. Müge "Gerçekten mi!? Allah'ım nolur o da benden etkilenmiş olsun!" diye dua etmeye başladı. Hayal kahveleri yapmaya koyuldu. Müge masaya oturmuş mırıl mırıl bir şeyler diyordu. Hayal dua etmeye devam ettiğini düşünüp cezveye döndü.
-----
İçeride beylerin muhabbeti Chan Hyuk'un çalan telefonuyla bölündü. Chan Hyuk "Kusura bakmayın" deyip telefon ekranına baktı. Arayan kişinin ismini görünce Min Ho'ya baktı ve telefonu cevapladı. "Buyurun başkanım"

'Başkan' kelimesini duyan Min Ho konuşmaya dikkat kesildi. Chan Hyuk "Yanımda başkanım. Veriyorum kendisine telefonu. İyi günler" deyip telefonu Min Ho'ya uzattı.

Min Ho telefonu kulağına götürüp "Efendim?" dedi. Başkan "Dün CN Blue konserine mi gittin?" diye sordu. Min Ho nereden bildiğine şaşırıp kısaca "Evet" dedi. Başkan sinirle bağırarak "Kollarına aldığın kızın açıklamasını bekliyorum o zaman." demişti. Min Ho kendisini tutamayıp "Siz nereden biliyorsunuz?" diye sordu. Başkan "Tanrı aşkına internete hiç mi bakmıyorsunuz? O Chan Hyuk ne işe yarıyor?" diye bağırmaya devam ediyordu.

O sırada içeriye elinde tepsiyle Müge girdi. Hayal de arkasıydı. Min Ho hemen Hayal'e "Telefonunu ver çabuk" dedi. Hayal ne olduğunu anlamamıştı ama verdi hemen. Min Ho arama motorunu açıp kendi adını yazdı ve son haberlere baktı. 'LEE MİN HO'NUN GİZLİ AŞKI KİM?' diye bir manşet gördü ve hemen tıkladı.

Haberin hemen başında bir fotoğraf vardı. Bu dün konserden sonra Yong Hwa'nın çektiği fotoğraftı. Bu fotoğrafın üzerinde özellikle büyüttükleri bir parça vardı ve haberin kaynağı buydu.

Tam belli olmasalar da aynadaki yansımada Min Ho, Hayalin beline kolunu atmış eğilerek kulağına bir şeyler söylüyordu. Müge ise Hayal'in diğer tarafında üyelere bakıyordu.

Hızlıca makaleyi okudu Min Ho. İçeriği kısaca şöyleydi: CN Blue liderinin konser sonrası sosyal medya üzerinden 'Bir konseri daha tamamladık. İzleyen herkese teşekkürler.' diye paylaştığı fotoğrafta aynaya yansıyan Lee Min Ho gözden kaçmadı. Yanındaki bayanla oldukça samimi görünen Lee Min Ho'ya henüz ulaşabilmiş değiliz. Fotoğrafta aynaya bakan diğer bayanın (en sağdaki) konserde doğum günü kutlanan HaNeul olduğu iddia ediliyor. Lee Min Ho'nun yanındaki bayanın HaNeul ile ilişkisi araştırılıyor.

Min Ho telefonu tekrar Hayal'e uzatıp habere bakmasını işaret ettikten sonra hala telefonda ona bağıran başkana cevap verdi. "Haberi şimdi gördüm. Chan Hyuk'u da alıp geliyorum." Başkanın cevabını dinlemeden telefonu kapattıp hala habere bakan Hayal'e döndü. "Hayatım artık iki seçeneğimiz var. Ya hiçbir açıklama yapmayıp gümdemin soğumasını bekleyeceğiz ki bu süre içinde görüşmememiz gerekecek ya da ilişkimizi açıklayacağız. Kararı sana bırakıyorum. Bizim Chan Hyuk'la gitmemiz gerekiyor ve gitmeden önce kararını bilsem daha iyi olur."

Hayal koltuğa oturup düşünmeye başladığında bir yanına Müge diğer yanına Min Ho oturdu. Chan Hyuk ve Min Hyuk da ayakta bekliyorlardı. Min Hyuk "Özür dilerim dikkat etmemiz gerekiyordu" diye sürekli özür diliyordu. Hayal Min Hyuk'a "Özür dilemene gerek yok. Bi şekilde ortaya çıkacaktı nasılsa" deyip Min Ho'ya döndü. "Ben de sizinle geliyorum. İnkar etmenin bir faydası olmaz. Ayrıca görüşememektense kötü yorumlara maruz kalmayı tercih ederim. Senin için bir sorun olmayacağından eminsen tabi." dedi.

Min Ho "Ben en başından beri buna hazırdım zaten. Senin zarar görmene asla izin vermeyeceğim. Bedeli neyse ödemeye hazırım." diye Hayal'i temin etti. Müge'ye "Senin için de zor olabilir. Hayal'e her zamankinden daha fazla destek olmalısın." diye hatırlattı ve Hayal'in elinden tutup "Hazırsan gidelim" dedi. Hayal kendinden emin bir şekilde "Pekala" deyip ayağa kalktı.

Min Ho, Chan Hyuk ve Hayal arabaya bindiklerinde Min Hyuk "Ben HaNeul'ın yanındayım. Siz burayı merak etmeyin" dedi ve kapıyı kapatıp içeriye girdi.

Şirkete doğru giderlerken Hayal haberlere yapılan yorumlara bakıyordu. Min Ho elinden telefonu alıp "Şimdi bakma" dedi ve Hayal'i saçından öptü. Kulağına "Biz dün birbirimize sözsüz yeminlerimizi ettik. Birbirimizi mühürledik. Bundan sonra biz biriz ve ne olursa olsun bu değişmeyecek. Seni asla bırakmayacağım" diye fısıldadı. Hayal "Mühürledik ve ben de seni asla bırakmayacağım" diye onayladıktan sonra iyice Min Ho'ya sokuldu. Yol boyunca tekrar konuşmadılar.
-----
Evde Min Hyukla başbaşa kalan Müge sakinleşmek için Kuki'yi kucağın alıp okşamaya başladı. Min Hyuk gelip yanına oturduğunda hemen dönüp ona sordu "Bundan sonra ne olacak sence? Hayal'e çok yüklenirler mi? Min Ho gözden düşer mi?" ve Min Hyuk'un cevap vermesine fırsat vermeden gözünde yaşlarla çatallaşmış sesiyle devam etti. "Hepsi benim yüzümden! Bana güzel bir doğum günü hediyesi vermeye çalıştılar ve verdiler de ama sonucu bu olmamalıydı! Ben seni bu kadar sevmeseydim hiç bunlara girişmeyeceklerdi ve eskisi gibi devam edeceklerdi!"

Min Hyuk son duyduklarının etkisindeydi. Onunla ilgili bir yorum yapmadan önce sorularına cevap verdi. "Hyungun şöhreti öyle bir ilişkiyle bitecek bir şöhret değil. Emin ol çok fazla destekçisi olacak. Muhakkak kötü yorumlar yapanlar olacak ama bu Hayal olduğu için olmayacak. Sevgilisi en az kendisi kadar sevilen başka bir ünlü olsaydı bile kötü yorumlar alırdı. Malesef acımasız bir dünyadayız. Sadece Hayal'in sıradan olması ve Koreli olmaması daha çok kötü yorum olması demek. Ama tüm bunları birbirlerine olan aşklarıyla aşacaklardır ve bir süre sonra insanlar zaten kabullenmiş olacaklar. Sadece zamana ihtiyaçları olacak ve tabii bir de yanlarında duracak dostlara."

Şimdi sıra diğer kısımla ilgili konuşmaya gelmişti. Derin bir nefes alıp "HaNeul bana bak" dedi. Müge ona dönüp baktığında Min Hyuk onun elini tutup yaşlı gözlerine bakarak devam etti "Kendini suçlama çünkü gerçekten seninle alakası yok durumun. Suçlu olan biziz. Dikkat etmemiz gerekiyordu ama aceleye geldi ve ben sizinle gelmek için sabırsızlanıyordum. Üstelik emin ol tüm bu olacakları bilseler bile sana o doğum gününü hazırlarlardı ..."
Müge sözünü kesip "Hepsi seni çok sevdiğim için oldu ben seni bu kadar sevmeseydim olmazdı!" diye tekrarlarken gözyaşları yüzünü yıkamaya başlamıştı. Min Hyuk Müge'nin ellerini bırakıp gözyaşlarını sildi ve sözlerine kaldığı yerden devam etti "Beni sevdiğin için pişman olmanı istemiyorum HaNeul. Onlar sonucun ne olacağını bilmeden kalplerinin rehberliğinde bir yola çıktılar. Birbirlerine sahip oldukları sürece de mutlu olacaklar. Sen de sonunu bilmeden bana olan duygularınla yola çıktın. Bu yolun sonu da mutlu bitecek çünkü bu yolda sana eşlik edeceğim. Sonucu ne olursa olsun beni sevdiğine pişman olma çünkü sen bana pişman olmadan uğruna savaşabileceğim bir aşk verdin."

Onu hayretle dinleyen Mügeye bakmaya devam ederek bir süre durakladı. Mügenin gözyaşları durmuştu ve şaşkın gözlerle Min Hyuk'a bakıyordu.

Yağmur başlamıştı ve yatıştırıcı toprak kokusu etrafı sarmaya başlamıştı. Min Hyuk "Belki çok erken diyeceksin ama sana bu yolu birlikte elele yürümeyi teklif ediyorum. Birbirimizi neredeyse hiç tanımıyoruz ama bu yolda tanıyabiliriz." diye sözünü tamamlayıp sorusunu sordu "Benimle bu sonu belli olmayan yolda yürümeye var mısın?"

Müge kısa çaplı bir şok geçirdikten sonra gözlerinden tekrar yaşlar akarak başıyla onayladı. Min Hyuk gülümsedi ve Müge'nin yaşlarını tekrar sildi. Şu anda Müge'nin yağmur ormanlarını andıran gözlerine bakarak "teardrops in the rain" isimli şarkısını söyledi.

Hayal ve Min Ho gibi Müge de Min Hyuk'la birlikte asla şaşmadan, gerektiğinde mücadele etmekten çekinmeden yürüyebileceği uzun yola adımını atmıştı. Hikaye asıl şimdi başlıyordu...

~14. Bölüm Sonu~

Evet arkadaşlar ikinci HaMin çiftimiz de gelmiş oldu. Min Ho ve Hayal HaMin1, Min Hyuk ve HaNeul HaMin2 ;) Eğer okur da yorum yaparsanız ( bu konuda biraz tripliyim açıkçası :( ) 'Oha! bunlar Min Holardan da hızlı çıktı' diyebilirsiniz ama gerçekten Müge çok ısrar etti bizim de aşkımız başlasın diye Ag
Her neyse işte okuduğunuz için teşekkür ederim. Yorumlarınızı bekliyorum. Takipte kalın canlarım seviliyorsunuz :*
 
06-02-2015 12:06 PM
Tüm Mesajlarını Bul Alıntı Yaparak Cevapla
minozAbet Çevrimdışı
Minoz Fan

Mesajlar: 249
Üyelik Tarihi: Feb 2015
Rep Puanı: 39
Mesaj: #18
RE: Umutlar ve Hayaller
 
15. Bölüm
Şirketin önüne geldiklerinde bir yığın gazetecinin beklediğini gördüler. Chan Hyuk hemen arka kapıya doğru sürdü ama orayı da tutmuşlardı. Min Ho bir küfür savurup "Napıcaz?" diye sordu Chan Hyuk'a. Hayal hemen "Chan Hyuk şu ara sokağa gir ve arabayı orada durdur. Bir planım var" dedi. Chan Hyuk Min Ho'ya baktı. Min Ho başıyla onayladıktan sonra da arabayı Hayal'in gösterdiği sokağa sürüp orada durdurdu.

Min Ho da Chan Hyuk da planı öğrenmek için Hayal'e döndüler. Hayal boğazını temizleyip konuşmaya başladı. "Şimdi beni burada bırakıyorsunuz. Min Ho sen camını açıyorsun ve arka kapıdaki gazetecilerin seni görmesini sağlıyorsun. Birisi farketse bile yeter diğerleri de onu takip edeceklerdir. Ana girişe gidiyorsunuz. Arka kapı boşaldığında ben sana mesaj atıcam. Mesajımı alınca arbadan in. Şirkete gir. Chan Hyuk sen Min Ho girdikten sonra gazeticelere bugün içerisinde bir açıklama yapılacağını söyle. Min Ho sen de o sırada arka kapıya gel ve beni içeriye al. Sonrasını da içeride düşünürüz."

İkisi de sözünü kesmeden Hayal'i dinlemişti. Plan mantıklı görünüyordu. Min Ho, "Tamam o zaman." deyip Hayal'in dudaklarına minik bir öpücük kondurdu. Geri çekildiğinde sordu. "Korkuyor musun?" Hayal cevap verdi. "Sen yanımda olduğun sürece neden korkayım ki?" Min Ho bir kere daha öptü.

Hayal tam inecekken Chan Hyuk bir şemsiye uzattı. "Noona yağmur yağıyor. Bunu alsan iyi olur." Hayal Chan Hyuk'a teşekkür edip arabadan indi.

Min Ho camı açıp gazetecilerin önünden geçerken "Bu Lee Min Ho!" "Acele edin! Kaçırmayalım!" sesleri yükseldi ve arabanın arkasından koşuşturdular. Hayal kimsenin kalmadığından emin olduktan sonra mesaj attı. "Başlıyoruz."

Min Ho ifadesiz bir yüzle arabadan inip hızlı adımlarla giriş kapısına doğru yürüdü. Hemen başına üşüşen gazetecileri görmezden geliyor, "O bayan sevgiliniz mi?", "Ne zamandır birliktesiniz?", "Bir açıklama yapacak mısınız?" sorularını duymamış gibi kapıya kilitlenmiş bir şekilde ilerliyordu.
Hemen arkasından gelen Chan Hyuk da olabildiğince Min Ho'yu korumaya çalışıyordu.

Neyse ki çok geçmeden iki koruma gelmişti ve Min Ho güvenli bir şekilde içeriye girmiş, hemen arka kapıya doğru yönelmişti. Bu sırada Chan Hyuk girişteki merdivenlerin en üst basamağında durup gazetecilere "Evet arkadaşlar. Hepinizin merakla, yapılacak bir açıklamayı beklediğinin farkındayım. En kısa zamanda bir açıklama yapacağız. Şirketin web sitesinde yayınlanacak. O yüzden burada beklemenize gerek yok." diye açıklama yapıyor, zaman kazanıyordu.
------
Gazetecilerin gittiğinden emin olup Min Ho'ya mesajı gönderdikten sonra, arka kapıya doğru yürüdü Hayal. Biraz beklemesi gerekecek gibiydi. Kapıya dönüp yansımasına baktı.

Evden nasıl çıktığını bile hatırlamıyordu. Neyse ki kötü değildi üstü. Taşlanmış koyu bir kot, kırmızı, siyah ve beyaz renklerdeki ekose gömlek vardı üzerinde. Müge son anda pantolonuyla aynı renkteki kot ceketi ve siyah, küçük, çarpraz askılı çantasını tutuşturmuştu Hayal'in eline. Hayal ayaklarına siyah topuklu botlarını da geçirip çıkmıştı evden. Gözünde sadece eyeliner vardı ve saçları açıktı. "Daha iyi bir şeyler giyinmeliydim!" deyip kendine kızdı.

Bir yandan da nasıl olacağını düşünüyordu. Her şeye hazırlamıştı kendisini. Başkan tarafından tehtid edilme, küçük düşürülme, bağırış çağırış, para teklifi ve daha nicesi. Bunlardan herhangi biri olursa tepkisi belliydi: dik duruşunu bozmayacak ama saygısızlık da etmeden Min Ho'yu bırakmayacağını söyleyecekti.

Peki ilk selamlaşma nasıl olacaktı? Tokalaşma mı yoksa eğilme mi? Güçlü görünmesi getektiği için Türklüğün de verdiği gururla eğilmek istemediğini farketti. Ama saygısızlık olarak görünmek de istemiyordu. En iyisi tokalaşıp -yabancı olduğu için anlayış gösterir heralde diye düşünüyordu- 30° selamı vermekti. Bunu yapabilirdi! Bunu yapmalıydı!

Düşünceleriyle transa geçmişken kapı açıldı. Hayal kapının açıldığını farketmediği için hala bekliyordu. Min Ho elini kavrayıp içeriye çekmeseydi daha da beklerdi.

Min Ho hemen kapıyı kapatıp sordu "Ne düşünüyordun derin derin? Seslendiğimi bile duymadın." Hayal Min Ho'ya bakıp "Hiç dalmışım işte hadi gidelim" dedi. Min Ho "Korkuyorsan ben tek başıma görüşebilirim başkanla" deyince Hayal "Tek başına diye bir şey yok artık!" deyip Min Ho'ya yolu göstermesi için işaret etti.

Asansöre binip 23. kata çıkarlarken gene hiç konuşmadılar. Sadece elele tutuşuyorlardı ve ikisi de kapıya bakıyorlardı. Hayal bir şey sormamıştı Min Ho da taktik vermemişti. Asansörden inip başkanın kapısının önüne geldiler. Min Ho'yu Hayal ile birlikte gören sekreterin gözleri faltaşı gibi açılmıştı.

Min Ho o halini görmezden gelip "Başkan müsait mi Jan Geul?" diye sordu. Kadın hemen kendisini toplayıp "Eee..eeevet Min ho-sshi. Sizi bekliyordu." dedi ve Hayale baktı. Hayal 'siz' kelimesinin saygı için kullanıldığını farketti. Başkana büyük sürpriz olacaktı!

Min Ho kapıyı tıklatıp içeriye girdi. Başkan "Gel Min Ho gel. Bug..." Min Ho'nun içeriye elini sımsıkı tuttuğu kızla girmesi lafını tamamlamasına engel olmuştu. Şimdi şaşkınlığı da atmış Hayal'i süzmeye başlamıştı.

Başkanın adını bilmediğini farkeden Hayal hemen masanın üzerindeki yazıya baktı. Sonra da Min Ho'nun elini bırakarak başkana elini uzattı ve "Merhaba başkan Jang. Ben Hayal Şahin." dedi. Sesi çok yerinde çıkmıştı. Özgüvenli ama yumuşak. Hayal bundan hoşlanmıştı.

Başkan biraz bekleyip Hayal'in elini sıktı. "Hoşgeldin Hayal. Beklemiyodum" derken Hayal 30° selamını verdi. Başkan oturmaları için koltukları gösterdiğinde önce Hayal sonra Min Ho oturmuştu. Başkan boğazını temizleyip Min Ho'ya döndü.

"Min Ho, madem Hayal ile geldin önce onunla konuşmama müsade et. Bizi dışarıda bekleyebilirsin."
Min Ho hemen itiraz etti "Eminim benim yanımda konuşamayacağınız şeyler değildir. İyi bir dinleyiciyimdir." Başkan tekrar boğazını temizleyip "Pekala" dedi ve Hayal'e döndü.

"Aslında ilk sorum aranızda nasıl bir ilişki var olmalıydı ama elele girerek bunun cevabını verdiniz zaten. O yüzden ikinci önemli soruyu soruyorum. Kimsiniz?"

Hayal neler söyleyeceğini bir süre düşündükten sonra cevap verdi. "Daha önce de dediğim gibi ben Hayal Şahin. Türküm. Yonsei Üniversitesinde yüksek lisans yapıyorum. Fizyoterapistim. Başka ne bilmek istiyorsunuz?" Hayal başkandan cevap bekliyordu ama başkan dalmıştı. Gözleri odaya girdikleri andan beri ilk defa parlıyordu. Hayal ışıktan mı bilemedi.

Işıktan değildi. Başkan Jang 'Türküm' sözünü duyduktan sonra Hayal'e faklı bakmaya başlamıştı. O kelime ona büyük minnet borcunu hatırlatmıştı.
-----
Yaşı büyük olan hemen her Güney Koreli Türkiye'ye karşı saygı ve minnet duyardı ama başkanın minneti çok daha özeldi. Savaş çıktığında babası askerdeydi ve annesi ağabeyine hamileydi.

Savaşa katılan babası çatışma esnasında bacağından vurulmuştu ve siper alanına dönemiyordu. Karşı taraftan sürekli ateş ediliyordu. Babası orada kalmıştı ve kan kaybediyordu.Onu oradan çıkartan bir Türk askeriydi. Hemen koluna girmiş sağlık çadırını götürmüştü.

O gün o Türk babasının hayatını kurtarmıştı. Annesini dul, abisini yetim kalmaktan kurtarmıştı. Hatta başkan dünyaya gelmiş ve şu anda bu koltukta oturuyorsa onun sayesindeydi. O yüzden Türklere saygısı ve sevgisi hep çok fazla olmuştu.

"Açıkçası yabancı olmanız canımı çok sıkmıştı. Bilirsiniz böyle durumlarda daha kötü yorumlar için iki sebep vardır. Birincisi sıradan olmak, ikincisi yabancı olmak. Ve malesed siz iki sebebi de barındırıyorsunuz. Normal şartlar altında kötü bir insana dönüşebilir, Min Ho burada olmasaydı sizi ondan ayrılmaya zorlayabilirdim." Min Ho son sözleri duyunca ellerini yumruk yapıp sırtını dikleştirdi. Onun bu halini gören başkan karnından gelen bir kahkaha attı.

"Rahat ol şampiyon. Eğer Hayal kızımız Türk olmasaydı bunları yapabileceğimi biliyorsun. Ama ben Türkleri severim ve size destek olacağım. Şimdi anladığım kadarıyla siz bu ilişkiyi açıklamaya karar vermişsiniz ki buradasınız. Öncelikle emin misiniz? Bunu bir patron olarak değil de ağabey olarak soruyorum. Kötü yorumlar alacaksınız. Min Ho senin popülariten azalabilir -ki bu benim hiç hoşuma gitmez- ama toparlanması için gerekeni yaparız. Ve sen Hayal, artık eskisi kadar rahat dolaşamayabilirsin. Bu 'kötü yorumlarda' genel olarak seni hedef alacaklar ve inan bana çok acımasız olabiliyorlar. Bununla başa çıkabilecek misin?"

Min Ho da Hayal de böyle bir tepki beklemediklerinden ağızları açık dinlemişlerdi başkanı. Başkan Hayal'e soru sorunca Hayal'in ağzını nasıl kapatacağını hatırlaması bir kaç saniye sürdü. Sonunda hatırladığında yutkunup cevep verdi. "Ben bunlara hazırlıklıyım Başkan Jang. Benim hakkımda yapılan ve yapılacak olan yorumlar açıkçası çok umrumda değil. Ben insanların hakkımdaki düşüncelerini önemsemem. Benim ne olduğumu ya da ne olacağımı onların sözleri belirlemiyor. Benim tek endişem Min Ho'ya zarar gelmesi."

Min Ho Hayal'in sözünü kesip "Düşünme sen onu halledilir." deyip başkana döndü. "Genel olarak yorumlar 'para avcısı' ve 'kötü kadın' üzerinden olacak diye tahmin ediyorum. Bunların aksi olduğu belirtilirse sıkıntı kalmaz değil mi?"

Başkan biraz düşünüp "Evet" dedi ve devam etti "İspatlamamız gerekebilir yalnız. Belirtmek yeterli olmayabilir." Hayal'e 'Bunu nasıl yapabiliriz?' der gibi baktı. Hayal, " Başkan Jang benim gerçekten daha fazla paraya ihtiyacım yok. Benim maddi durumum gayet iyi. Bununla ilgili bir açıklama yapılabilir." dedi. Başkan hemen sordu "İyi derken ne kadar iyi olduğu önemli. Ayrıntı verir misiniz?" Hayal'in en nerfet ettiği şey maddi durumu hakkımda konuşmaktı ama bunu Min Ho için yapmak zorundaydı.

"Tabii. İstanbulda dedemin büyük bir şirketi var. İnşaat üzerine. Orada %20lik bir hissem var. Aslında %10 ama kız kardeşimin yaşı tutmadığı için benim üzerimde şu anda. Ayrıca aynı şekilde İstanbulda ikisi kız kardeşimin olmak üzere dört dairem var. Kiradalar ve düzenli olarak kiralarını ben alıyorum. Kardeşiminkiler ona gidiyor. Kendi ailemin de durumu iyi. Babam gene büyük bir şirkette CEO ve annemin kendi cafesi var. Erkek kardeşimin de iki dairesi ve şirkette %10 hissesi var."
Tüm bunları anlatırken Hayal gerçekten kendisini kötü hissetmişti ama gerekliydi işte. Başkan bu sefer başka bir soru sordu. "Etkileyici. Ancak baban neden dedenin şirketinde değil de başka bir şirkette CEO? "

Hayal neden önemli olduğunu merak etse de sadece soruyu cevapladı. "Babam daha evlenmeden önce dedemle tartışmışlar. O yüzden orada çalışmıyor. Babamın olması gereken %30 hisseyi de dedem biz üç kardeşe pay etti."

"Peki burada yaşadığınız eviniz kira mı size mi ait?"
"Kira çünkü muhtemelen seneye Wonju kampüsüne geçeceğiz. Türkiye'ye dönmeyecek olsak satın alırdık." Min Ho'nun gözleri Hayal'in son sözleriyle açılmıştı.
"Türkiye'ye dönecek misin?" Hayal Min Ho'nun bu halini sevimli bulup gülümseyerek cevap verdi.
"O evi tuttuğumuzda seninle tanışmamıştık ve okul bittiğinde tabii ki dönmeyi düşünüyorduk. Ama şimdi işler değişti tabi."

Min Ho rahatlayarak derin bir nefes aldı. "Bundan hoşlandım" deyip gülümsedi.

Başkan önündeki kağıda bir şeyler yazıp tekrar boğazını temizledi ve araya girdi. "Gerçekten çok hoşsunuz ama tekrar konuya dönecek olursak ben derim ki bu ilişkinin Türk-Kore dostluğunu geliştireceğine dair umutlarımızı paylaşalım. Eğer oradan da destek alırsak her şey daha kolay olur. Açıklama olarak şöyle bir şey yazdım." Kağıdı Min Ho'ya uzattı ve "Sesli okur musun lütfen?" Diye ricada bulundu. Min Ho kağıdı alıp okumaya başladı.

"Lee Min Ho'nun bir ilişkisi olduğu doğrudur. Kız arkadaşı Hayal Şahin, burada bir üniversitede okumaktadır. ... aydır birlikteler. Bu ilişkinin Kore-Türk dostluğunu geliştireceğini umut ediyoruz. Umarız bu çift için iyi dileklerde bulunursunuz.
Starhaus Entertainment."

Min Ho okumayı bitirdiğinde "İyi duruyor." deyip Hayal'e "Sence?" diye sordu. Hayal "İyi. Yapalım gitsin." deyip gülümsedi. "Ancak önce aileme haber vermem lazım. Haberlerden öğrenmelerini istemem açıkçası"

Başkan "Tabii ki" deyip onayladıktan sonra Hayal Min Ho'yu da alıp odadan çıktı.

"Anneni mi arayacaksın?"
"Evet. Yanımda olman lazım. Yoksa inanmaz."
"Her zaman..."

Hayal ona gülümseyip annesini görüntülü aradı.

"Anne nasılsın?"
"Nasıl olayım kızım iyi işte cafeye geldim yeni. Sen nasılsın?"
"İyiyim. Anne sana bir şey söylemem lazım. Önce otur bir yere ve sakkm çığlıl atma!"
"Noluyo be? Bişey mi oldu sana ya da Müge'ye?"
"Bana oldu. Müge'ninki de yakındır."
"Ne oldu çatlatma. Al oturdum söyle hadi."
"Anne biz aşık olduk."
"Demeeeee. Kime kızım ne ara oldunuz?"
"Türkiye'den ayrılmadan önce olduk anne. Neyse damadını görmeye hazır mısın?"
"Yanında mı? Göster hemen!"
Hayal Min Ho'yu çağırdı yanına ve görüntüye aldı. Gül Hanım "Hİİİİİİ!!!" diye bir çığlık attı.
"Anne çığlık atma demiştim ama demi!?"
"Kız insan bi uyarır. Merhaba Min Ho oğlum."
"Anne sonra merhabalaşırsınız. Daha önemli bir şey oldu."
"Daha önemli ne olabilir?"
"Yakalanmış ve haberlere çıkacak olabilir miyiz ki?"
"Olamazsınız. Olmadığınızı söyle lütfen."
"Malesef anneciğim. Bugün şirket bi açıklama yapacak. Türkiyede de çıkarsa şaşırmayın. Haberiniz olsun yani. Sizi bulurlarsa da 'Kızımız adına mutluyuz. Umarım sevgileri artarak devam eder' falan deyin işte."
"Neyse olan olmuş napalım. Hayırlı olsun bu arada. Artık damadımla konuşabilir miyim? Tercüme et."
"Teşekkürler anne. Konuşun bakalım." Hayal Min Ho'ya 'Annem seninle konuşacak' dedi ve tercümanlığa başladı.
"Merhaba oğlum nasılsın?"
"Teşekkür ederim iyiyim siz nasılsınız?"
"Ben de iyiyim oğlum. Tebrik ederim sizi. Umarım mutlu olursunuz."
"Ahh çok teşekkürler. Merak etmeyin Hayal bana emanet. Ona gözüm gibi bakıyorum ve onu her şeyden herkesten çok seviyorum."
"Aman sevin oğlum. Peki evlenmeyi düşünüyor musunuz?" Hayal araya girdi.
"Anne ne diyosun sen ya pat diye?"
"Çevir kız! Ciddi mi öğrenmek istiyorum. Anneyim ben." Hayal peki deyip utanarak çevirdi.
"Eğer izniniz olursa Hayalle bir ömür geçirmeyi çok isterim."
Min Ho az önce Hayal'i annesinden mi istemişti? Hayal şaşkınlıkla çevirdi.
"Ben veririm oğlum ama babasından istemen lazım. Yüzyüze tabii ailenle birlikte."
"Uygun olduğunu bir zamanda neden olmasın?"
"Tamam o zaman. Tanıştığımıza çok memnun oldum oğlum."
"Ben de efendim. Hoşçakalın." Hayal Min Ho'nun son sözlerini de çevirip ekledi.
"Anne bizim gitmemiz lazım başkan bekliyor. Sonra gene ararım. Hadi öpüyorum."
"Tamam kızım. Ben burayı ayarlarım. Kendinize iyi bakın."

Telefonu kapattıktan sonra Hayal Min Ho'ya dönüp "Demek bir ömür ha?" diye sordu. Min Ho "Yetmez ama idare edeceğiz" deyio yanağından bir makas aldı va başkanın odasına yöneldi.

Başkana durumu söyleyip açıklamayı yayınlayabileceklerini söylediler ve vedalaşıp çıktılar. Binadan çıkarlarken hala gitmemiş olan gazetecilere şöyle bir baktılar. Min Ho "Açıklamayla birlikte yayınlayacak fotoğrafları da olsun." deyip Hayal'in elini tutarak dışarıya çıktı. Arabaya bininceye kadar o kadar çok flaş patlamıştı ki Hayal kör olacağını sanmıştı.

Chan Hyuk şoför koltuğunda onları bekliyordu. "Gitmelerini söylemiştim ama tabii ki gitmediler." deyip arabayı çalıştırdı.

Eve geldiklerinde Min Hyuk sedirde oturuyordu. Omzuna başını yaslamış uyuyan Müge'ye baktı Hayal. Şaşırıp şaşırmadığına karar veremedi. Ama Min Ho "Ne çabuk!?" deyip sırıtmaya başlamıştı. Min Hyuk utanarak gülümsedi ve "Teşekkür ederim Hyung!" dedi.

Seslere uyanan Müge etrafına baktı önce. Ağlamaktan gözleri şişmişti ama Hayal mutlu görünüyordu. Onun gülen yüzünü görünce gülümsedi. Hayal "Hayırlı olsun karşim! Benden daha erken sonuç almışsın." deyip yumruğunu omzuna dokundurdu. Müge "Sayenizde" deyip gülümsedi ve devam etti. "Siz ne yaptınız?"

Hayal telefondan Starhausun resmi sitesine girdi ve yayınlanmış açıklamayı gösterdi. Müge ve Min Hyuk okudular. Müge "Savaşa hazır mısınız?" diye sordu ikisine. Hayal gülümseyerek cevap verdi "Hiç bu kadar güçlü bir cephede savaşmamıştım. Tabi ki hazırım!"

Min Hyuk "Ben de artık bu ailenin bir parçasıyım. Bundan sonra anca beraber kanca beraber." deyip zaten belli olan safını dile getirdi. Min Ho teşekkür edip Hayal'e döndü. "Hayatım artık gitmem lazım. Gece çekimler var ve ben bugün baya yoruldum biraz dinlensem iyi olacak." Hayal onun beline kollarını dolayıp "Peki. O zaman sonra görüşürüz. Bana ihtiyacın olursa burdayım. Hadi git dinlen." dedi. Min Ho onun saçınu öpüp "Sana her an ihtiyacım var. O yüzden tam buradasın." derken kalbini gösteriyordu.

Hayal Min Ho ve Chan Hyuk'u yolcu etmişti ki Min Hyuk'un da kalktığını gördü. "Sen de mi gidiyorsun?" Min Hyuk "Evet bizim de provamız varmış. Yeterince kaytardım zaten." diye cevapladı Hayal'in sorusunu. Müge "Kolay gelsin. Görüşürüz deyip" yanağından öptü Min Hyuk'u. Min Hyuk da ona son kez sarılıp arabasına bindi ve oradan ayrıldı.

Gene başbaşa kalmışlardı. Müge "Abi ne çok şey yaşadık son 24 saatte değil mi?" diye sordu. Hayal kahkaha atıp "Ne telaşe ama! Neyseki halloldu." dedi.

Müge'nin aklına gelen şey kahkaha atmasına sebep olmuştu. Hayal o her zamanki 'noluyo la?' bakışını atınca gülmesine neden olan şeyi söyledi. "Ama tamamen negatif değildi değil mi? Senin için de benim için de... Ben bugün yeni bir ilişkiye başladın ve sen sevdiğin adamla dün gece..." sözünü tamamlayamadan tekrar kahkaha attı.

Hayal normalde çoktan kızarmış olmalıydı ama karşısındaki Müge olunca akşam yediği yemekten bahsediyor gibi hissediyordu kendisini. "Sana şunu söyleyebilirim ki dün gece bir şeye çok şükrettim bir şeye de çok sinirlendim. Bunu ilk olarak Min Ho ile yaşadığım için şükrettim. Daha önce yapmamış olmamıza da sinirlendim. Bu şey aradaki bağı 100 katına çıkartabiliyormuş!"

Müge tekrar kahkaha attı. "İyi ki Efeyle olmamış o zaman. O bağın 100 kat arttığını düşünemiyorum!" Gülmeye devam ediyordu ki birden durdu. Telaşla Hayal'e dönüp "Hassiktir!" dedi. "Haberlerde seni görmesi hiç iyi olmayacak! Kesin olay çıkacak!"

Hayal bunu daha önce düşünmemişti. Şimdi de düşünmek istemiyordu. "Ateş olsa cürmü kadar yer yakar" deyip mutfağa gitti. Çok yorulmuştu çok acıkmıştı. Müge arkasından geldi "Ne yiyelin?" diye sordu. Hayal "Pizza söyleyelim bence" deyip telefonu eline aldı. Şiparişi verdikten sonra haberlere şöyle bir göz gezdirdi. En çok arananlar listesinin başını çekiyorlardı. Harika! Yorumlara bakmadan telefonu cebine koydu ve dolaptan bir bira çıkarttı.

Sigara da yakmıştı ve birasının sonuna geldiğinde ikinci sigarasını söndürüyordu. O sırada siparişleri gelmişti. Hayal hemen gidip aldı ve parayı ödedi. Mutfaktan yeni biralar alıp masaya koydu.

Yemeklerini iştahla yedikten sonra ikisi de odalarına çekildiler. Sevgilileri ile konuşacaklardı.

Hayal kısaca 'Nasılsın? Sette durumlar ne?' gibi sorular sordu. Min Ho "İyiyim ve sette herhangi bir sıkıntı yok. İşimize verdik kendimizi." demişti. Hayal sevindiğini, onu çok özlediğini ve bu gece yalnız nasıl yatabileceğini bilmedini söyledi. Min Ho da aynı şeyleri düşünüyordu. Çekimlerden sonra tekrar Hayallere gitmeye karar verdi. Sürpriz yapacaktı ona. Nasılsa anahtarı vardı ve sabah Hayal'in kollarında uyanması fikri çok cazip gelmişti.
-----
Mügeler ise ilk günlerinin gereği olarak daha utangaçtılar. Biraz konuştuktan sonra Min Hyuk "Senin için bir şarkı söyleyim mi? Daha kolay uyursun." dedi. Müge büyük bir heyecanla kabul edince 'For the first time of lover's' ı söylemeye başladı.

Müge yatağa yatmış onu dinliyordu. Çok mutluydu. O da hayaline kavuşmuştu artık. Şarkının sonlarına doğru uyumuştu.

Şarkı bittiğinde Min Hyuk "Uyudun mu?" diye sordu. Müge'den cevap alamayınca "Seni seviyorum birtanem. İyi uykular." diye fısıldayıp telefonu kapattı.
-----
Min Ho sabaha karşı Hayallere gelmişti. Set oldukça yorucuydu ve o iki gündür koşturup duruyordu. Ama Hayal'i uyurken görmek biraz olsun dinlendirmişti onu ve göz kapaklarına bağlanmış olan ağırlıklara karşı gelip kadınını uyurken izledi.

Çocuk gibi masum görünüyordu. Dudakları hafifçe aralanmıştı. Saçları yastığın üzerinde dağılmıştı ve ay ışığında deniz dalgası gibi görünüyordu. Yorganı bacaklarının arasında toplamış, dün Min Ho'nun uyuduğu yastığa sarılmıştı.

Min Ho onu öyle bir süre izledikten sonra yavaşça yorganı Hayal'in bacaklarından, yastığı da kollarından ayırdı. Hayal diğer tarafa dönmüştü artık. Min Ho yastığı yerine koyup yorganı da üstlerine çekerek uzandı ve kolunu Hayal'in boynunun altından geçirerek kendisine dönmesini sağladı.

Hayal refleks olarak hemen kollarını ona dolamış, başını göğsündeki yerine yerleştirmişti. Dudaklarından fısıltı şeklinde bir "Miniğim" çıkmıştı. Min Ho istemsiz olarak gülümsedi ve Hayal'in saçını öptü. "İyi uykular meleğim" deyip o da gözlerini kapattı.

Sabah Hayal uyandığında gözlerini açmadan önce "Neden bu kadar rahat uyudum?" diye sordu kendisine. Derin bir nefes aldığında Min Ho'nun odunsu miskli kokusu içinse doldu. "Sanki buradaymış gibi. Uyanmak istemiyorum rüya devam etsin istiyorum." diye düşündü. Tekrar derin bir nefes aldı ve duyduğu kokudan mutlu oldu. Rüyasıyla vedalaşıp gözlerini açtığında onu sıkıca sarmış olan Min Ho'yu gördü.

Şaşırıp doğruldu ve kendisini çimdikledi. Can acısıyla "Ahhh!" deyince rüya olmadığını anladı. Eğilip dudaklarını Min Ho'nunkilerle buluşturdu. Üç saniye öyle bekleyip tekrardan doğruldu ve duş almaya gitti.

Odaya girdiğinde Min Ho hala uyuyordu. Saçlarını banyoda kurutmuştu zaten. Kurulanıp havluya sarılmış bir şekilde dolabın karşısına geçti. İç çamaşırlarını giyip havluyu yere attı. Dolaptan aldığı, hemen göbeğinde biten uzun kollu salaş siyah bir bluz ile yüksek bel beyaz pantolonunu giydi.

Aynanın karşısına geçtiğinde yatakta oturmuş onu süzen Min Ho'yu gördü. Dönüp "Günaydın" dedi ve bir öpücük gönderdi. Tekrar aynaya döndü ve saçlarını dağınık bir topuz yaptı. Bu sırada Min Ho gelip arkasından sarılmıştı. Başını Hayal'in boynuna uzatıp öptü. "Günaydın meleğim" deyip tekrar öptü. "Bugün senin için zor olabilir çünkü gazetelerde boy boy fotoğraflarımız çıkmıştır bile." Bunu söyleyip tekrar öptü.

Her sözünde Min Ho'nun nefesi Hayal'in boynunu gıdıklıyordu. Bu nedenle Min Ho'nun bahsettiği zorluğa dikkatini verememişti. Kafasını çevirip Min Ho'nun yanağına bir öpücük kondurdu ve ani bir hareketle onun kollarından sıyrıldı. "Böyle yapmaya devam edersen okula gitmekten vazgeçicem! Bence arzularım zaten tavan yapmışken daha fazla zorlamayalım." deyip elini tuttu ve onu mutfağa götürdü.

Müge de uyanmıştı ve hazırlanıp kahvaltıyı hazırlamıştı. Neşeli ıslığı mutfağı dolduruyordu. Min Ho'yu görünce ağzından bi 'Aaa!' çıktı.

Kahvaltılarını ettiler ve hep beraber evden çıktılar. Hayal ve Müge bisikletlerine binip okula, Min Ho da arabasına binip üzerini değiştirmeye evine gitmişti. Sete gitmesi gerekiyordu.

Okula geldiklerinde ilk başta diğer günler gibiydi. Taki sınıfa girinceye kadar! Sınıfları dolmuştu ve Hayal'i gören herkes -diğer sınıflar da dahil olmak üzere- Min Ho'nun ya imzalı resmini ya da kendisiyle tanışmayı istiyordu. Hayal onlar için imzalı fotoğraf alacağına söz verip onları postaladı. Diğer dera başlamadan önce eline 60 kişilik bir liste geleceğini bilmiyordu tabii.

Bir kısım da sıralarında oturmuş gözlerini kısarak Hayal'e bakıyor fısır fısır bir şeyler konuşuyorlardı. Hayal onları takmayıp sırasına oturdu. Enrique de Jessica da henüz gelmemişlerdi. Onların tepkilerini merak ediyordu aslında.

Kafasında olasılıkları geçirirken Enrique geldi. Hayal'i görünce adımlarını hızlandırıp "Seni şanslı velet" deyip ona sarıldı. "Sevgilinle tanıştırmadığın için bozuluyordum açıkçası ama sıkı bir nedenin varmış. Affedildin. Ama artık tanışırmak şartıyla." deyip kahkaha attı. Hayal, Enrique'in bu tepkisine çok mutlu olduğunu farkederek "İlk fırsatta" diye kulağına fısıldadı.

Enrique Hayal'in omzuna yumruğuyla dokunup gülerek sırasına geçti. Üç dakika sonra da Jessica kapıda görüldü. Hemen hemen Enrique ile aynı tepkileri verdi. Ek olarak "Buna inanamıyorum. Seni sevdiğine inanamıyorum." demişti. Hayal iyi bir şey mi kötü bir şey mi dediğini anlamayarak yarım yamalak gülümsedi. O sırada Jessica ona gelen aramayı cevapladı. Sadece "Burada" dediğini duymuştu. Sonra "kapattı" deyip Hayallere döndü.

Müge tam "Kim ki?" diye sorduğu sırada bir ses okul koridorlarını inletti.
"HAYAAAAL!!!"

Müge "Hassiktir!" deyip yaklaşan felaketi bekledi. Hayal ise sakin bir şekilde kapıya bakıyordu. Sesten sadece üç saniye sonra Efe elinde gazeteyle neredeyse koşarak sınıfa girdi ve Hayal'in yanına ulaştı.

~15. Bölüm Sonu~

Hayalperestlerim merhaba. Uzun bir ara verdiğimin farkındayım. Bunun için özür diliyorum. Acilen şehir dışına çıkmam gerekti ve kendimi bölüme veremedim. Gerçekten özür dilerim.

Yorumlarınızı bekliyorum. Bu arada 'Hayalperest' nasıl olmuş -_-

Takipte kalın. Okuuğunuz için teşekkürler. Çoook kocaman seviliyorsunuz :*
 
06-15-2015 06:16 PM
Tüm Mesajlarını Bul Alıntı Yaparak Cevapla
minozAbet Çevrimdışı
Minoz Fan

Mesajlar: 249
Üyelik Tarihi: Feb 2015
Rep Puanı: 39
Mesaj: #19
RE: Umutlar ve Hayaller
 
16. Bölüm

Efe koşar adımlara Hayal'in yanına ulaşıp elindeki gazeteyi sertçe sıraya çarptı ve bağırmaya başladı.

"Ulan bi haberlere çıkmadığın kalmıştı! Şimdi bu ülkedeki ve Türkiyedeki herkes seni tanıyor! Sordurdum orada da çıkmışsınız! Eminim bu pezevenk diğer ülkelerde de tanınıyordur. Tebrik ediyorum Hayal Hanım; kamuya mal oldunuz!"

Hayal istifini bozmadan dinlemişti. Cevap olarak ise "O-na pe-ze-venk de-me!" demişti sadece. Efe iyice sinirlenip "Lan gerizekalı! Tüm dünya benim sevdiğim kadına orospu diyor! Ben o ite pezevenk demişim çok mu?"

Hayal "Orospu mu?" diye sordu fısıltıyla. Sonra sesini toplayıp devam etti "Sence ne kadar umrumda benim hakkımdaki düşünceleri? Gerçekten 10 senede beni hiç mi tanıyamadın?"

Efe sinir ve pes ediş karışımı bir sesle "Benim umrumda!" diye bağırdı. "Benim umrumda!"

Hayal sıkılmış bir şekilde sertçe nefesini verip alaycı gözlerle Efe'ye baktı. "Sence bu benim umrumda mı?" Kafasını çevirip yanında gözleri dolmuş bir şekilde Efe'ye bakan Jessica'ya baktı. O gözlerde hayal kırıklıkları ve ihanetin azabı ile mahvoluşu gördü. Her ne kadar konuşulanları anlamasa da olayın özünü anlamaması için salak olması gerekirdi ve Jessica salak değildi.

İçinden içi ezilerek 'Ah be kızım! Ben seni uyarmıştım!' diye geçirip Efe'nin yüzüne bakmadan "Sevgilinle ilgilen!" diye emir verdi. Efe kafasını kaldırıp Jessica'ya bakmaya bile tenezzül etmeden Hayal'in çenesinden tutup başını kaldırdı ve birden dudaklarına yapıştı.

Hayal onu kendinden uzaklaştırıp suratına sert bir yumruk geçirdi. "Siktir git Efe!" diye bağırırken herkes onlara bakıyordu. Jessica ise hıçkırarak sınıftan çıkmıştı bile.

Efe'nin taşkınlıklarına alışkın olan Müge tüm konuşma boyunca sakince dinlemişti onları. Ama Efe Hayal'i öptüğünde sırasında doğrulmuştu. Ensesinden tutup dışarı atmak istemişti. Enrique de aynı şeyi düşünüyor gibi görünüyordu.

Hayal kendisini uzaklaştırıp yumruğu attığında Müge sakinleşti.

Jessica ağlayarak sınıftan çıkmıştı. Müge Hayal için herhangi bir tehlike olmadığını bildiğinden Jessicanın arkasından baktı. Sonra emin olmak için Hayal'e tekrar döndüğünde Hayal onun gözlerine bakıp "Onu yalnız bırakma şimdi abi. Git hadi." dedi.

Müge Jessicanın arkasından koşarken okula neden bu kadar erken geldiklerini düşündü. Lanet dersin başlamasına daha on dakika vardı.

Kızlar tuvaletine girdiğinde duvarın kenarına oturup hıçkırarak ağlayan Jessicayı gördü. Alnını dizlerine dayamış, kollarını da bacaklarına dolamıştı. Müge yanına gitti.

Kızlar tuvaleti ne önemliydi aslında. Erkekler için sadece ihtiyaç giderme yeriyken kızlar için dedikodu, ağlama, toplantı yapma yeriydi. Müge içinden 'daha güzel yapmalılar' diye düşündükten sonra kendisini olaya verdi.

Jessica'nın başını kaldırarak kendisine bakmasını sağladı. Gözleri kıpkırmızı olmuştu. "Neden buradasın da Hayal'in yanında değilsin?" diye sordu Müge'ye. Müge, "Şu anda desteğime ihtiyacı olan sensin Jess." dedi.

Jessica teşekkür eder gibi baktı. Sonra anlatmaya başladı "Ben bu kadar büyük olduğunu bilmiyordum. Yani onun Hayal'i sevdiğini biliyordum. Ama ilk gün Hayal uyarınca kıskandığını düşünmüştüm. Sonra da aynı masada çok az oturur olduk. Farketmediğim birlikte oturduğumuz zaman Efe'nin olmamasıymış.

Ben Hayal de onu seviyor zannetmiştim. O yüzden Hayalden uzaklaşmıştım. Ahhh salak kafam! HaNeul! Gördün mü Hayal'e nasıl baktığını? Sinirden kudurmuş olmasına rağmen ona baktığı gibi aşkla bana hiç bakmadı!"

Bunları söyledikten sonra bir hıçkırık dalgası daha sarmıştı Jessica'yı. Müge dediklerini düşünüp "Jess bizim seni uyarmamızın nedeni Efe'yi tanıyor olmamızdı. Bunun böyle olacağı belliydi yani. Kendini toparla hadi elini yüzünü yıka. Keşke başta dinleseydin bizi. Biz yanındayız senin tamam mı? Bu Efe gerizekalısını unutman için burada olacağız." deyip hafif gülümsemeyle devam etti. "Sana da bi ünlü buluruz belki."

Jessica da hafifçe gülümsemişti. Müge "Ha şöyle! Hadi gidelim sınıfa." diyerek Jessica'nın koluna girmiş onu sınıfa götürmüştü. Yol boyunca şakalar yaparak moralini az da olsa düzeltmişti.

Sınıfa girdiklerinde Efe'nin gitmiş olduğunu gördüler. Hayal Enrique ile konuşuyordu. Mügeleri görünce boğazını temizleyip başka bir lafa başlamıştı. Müge konunun Efe olduğundan emindi.

Jessica sırasına oturduğunda Hayal yanına gidip ona sarıldı. "Ben demiştim." demedi. Sadece "Geçecek. Atlatacaksın ve biz hep yanında olacağız." dedi. Jessica minnetle utanç karışımı bir ifadeyle Hayal'e baktı. Sonra suratına bi gülümseme ekleyip "Senin de desteğe ihtiyacın olacak. Ben baktım yorumlara ve gerçekten çok kötü şeyler var. Ben de senin yanında olacağım." Hayal de gülümsedi ve Müge yanlarına gelip "KADIN DAYANIŞMASIIII!!!" diye bağırarak ikisine birden sarıldı. Üçü birden kahkaha atmaya başladılar.

Öğretmen Kim sınıfa girince ayrılmak zorunda kaldılar. Anlaşılan o da haberleri görmüştü. Gözlüğünün üstünden yakıştıramamış gibi Hayal'i süzüp kürsüye geçti.

Dersi anlatırken beş dakikada bir Hayal'e dik dik bakıyordu. Hayal "Sanırım bu kadın da Minoz." diye fısıldadı Müge'nin kulağına.

——

Öğle arasına çıkıp yemek yemek için kafeteryaya gittiler. Masaya oturduklarında herkes bi telefonuna bi Hayal'e bakıyordu. Hayal "Off yeter ama!" derken bir telefondan kendi sesini duydu. "O-na pe-ze-venk de-me!"

Hayal hemen telefonunu çıkartıp arama motoruna kendi adını yazdı. Sınıflarındaki kanı bozuğun teki videoya almış ve internete yüklemişti. Efe gazeteyi masaya çarptıktan hemen sonra başlıyor, Hayal'in "Siktir git Efe!" Demesiyle bitiyordu.

Hayal o açıda kimin olduğunu düşündü. Çarpraz arkasından çekilmişti. Sabah ona bakıp konuşan kızlar geldi aklına. Yerleri uyuyordu. Ehh bundan sonrasını haketmişlerdi. Hayal bu sefer uyarıda bulunmayacaktı. Hemen Min Ho'yu aradı. Setteydi gerçi ama belki ulaşabilirdi. Min Ho cevap vermemişti. Hayal bunun bekleyemeyeceğine karar verip Chan Hyuk'u aradı.

"Efendim Noona?"

"Chan Hyuk büyük bir problem var. Min Ho ile görüşmem mümkün mü?"

"Şimdi çekimdeler. Ama beş dakika sonra mola verilecek. Ne oldu?"

Hayal Chan Hyuk'a durumu özetledi.

"Bu hiç iyi değil Noona hiç iyi değil!"

"Biliyorum."

"Avukatlarla görüşmemiz gerekecek. Bekle Hyung geliyor. Ona veriyorum."

Chan Hyuk Min Ho'ya "Hayal Noona. Seninle konuşması gereken bir şey var." deyip telefonu Min Ho'ya verdi.

"Hayatım?"

"Min Ho büyük bir problem var."

Hayal ona daha ayrıntılı olarak anlattı. Min Ho çok sinirlenmişti.

"O kızlarla avukatım ilgilenir. Efe ile de bizzat ben ilgileneceğim! Önce o okula tekrar adım atamayacağından emin olup sonra canına okuyacağım!" deyip telefonu kapatmıştı.

Hayal "Hay sikiyim böyle işi!" deyip yarım kalan yemeği masada bırakıp ayağa kalktı. Müge de kalkacak olmuştu ki "Sen yemeğini ye abi. Ben de biraz düşüneyim." deyip sınıfa gitti.

Yemek saati olduğu için sınıf boştu. Sırasına oturup başını kollarının üstüne koydu. Bir süre öyle durduktan sonra yorumlara bakmaya karar verdi. Telefonunda arama motoruna tekrar kendi adını girip çıkan sonuçlara baktı.

"Kendi ülkesinde erkek mi kalmamış da buraya kadar gelmiş orospu. Min Ho oppa bunu nasıl yaparsın? :("

"Pis sürtük. Hiç yakışmıyorlar!"

"Sizce oppanın kabarık cüzdanı mı yoksa kabarık şeyi mi daha çok ilgisini çekmiştir? Ben karar veremedim de!"

"Başka kimse mi kalmamıştı da o muşmula suratlıya baktın oppa :'("

"Bence yakışmışlar. Hayal çok tatlı birisine benziyor ve oppa onu seviyor. Umarım hep mutlu olurlar ^_^"

Kore'de genel olarak durum buydu ve iyi yorumda bulunan bir kaç kişinin olması Hayal'i mutlu etmişti.

MinozTurkey sayfasına girdi. Oradaki yorumları çok merak ediyordu.

"Ohaaa Türk müymüş kız?"

"Ay çok güzel görünüyorlar. Min Ho damadımız oluyor oleeyy Ag "

"Anaaa ben tanıyorum bu kızı. Kadıköyde annesinin cafesi var hep orada oluyordu. Çok mutlu olsunlar inşallah."

"Min Ho artık Türkiye'ye gelsin bi zahmet!"

"Hayal unni bunu okuyorsan öncelikle tebrik ediyorum. Sonra da ona çok iyi bak onu çok mutlu et. Ve lüfteeen Türkiye'ye getir."

"Ben beğenmedim kızı yakışmamışlar ama Min Ho beğenmiş. Önemli olan o!"

"MinozTurkey sizi destekliyor! Fighting!!"

Hayal bunları okuyunca çok mutlu olmuştu. Eve gittiğinde siteye üye olup onlara cevap vermeye karar verdi.

Birden dışarıda bir bağırış çağırış duydu. Sanki tüm kızlar anlaşmış gibi çığlık atıyordu. Pencereye çıktığında iki koruma, Chan Hyuk ve Müge eşliğinde okul binasına doğru yürüyen Min Ho'yu gördü.

Koşarak aşağıya inip kalabalığı yararak Min Ho'nun yanına ulaştı. "Hayatım neden geldin?" Yürürken sormuştu bunu ve durmaya ikisinin de niyeti yoktu. "O şerefsizin bir daha buraya adımını atamamasını sağlayacağımı söylemiştim. Rektörle görüşmeye gidiyorum." Min Ho bunları düz bir sesle söylemişti ama Hayal onun hala sinirli olduğunu görebiliyordu. "Çekim ne oldu?" Diye sorduğunda "Bıraktım çıktım. O halde kendimi veremezdim zaten. Yarına kaldı." cevabını aldı.

Herkes çığlık atıyor fotoğraflarını çekebilmek için birbirlerini eziyordu. Rektörün odasına kadar arkalarındaki kalabalıkla gittiler.

Kapının önünde Min Ho Hayal'e döndüp yüzünü ellerinin arasına aldı ve alnına bir öpücük kondurdu. Chan Hyuklara "Siz dışarıda bekleyin. Müge sizinle ilgilenir zaten değil mi baldız?" deyip göz kırptı. Müge "Tabi ki. Chan Hyuk beyleri de al kafeteryaya gidelim. Siz de sonra oraya gelirsiniz." deyip arkasını döndü ve gitti. Chan Hyuk ve diğerleri de onu takip ettiler.

Min Ho Hayal'in elindem tutup kapıyı tıklattı ve içeriye girdiler. Eğilerek selamlarını verdikten sonra rektörün gösterdiği yere oturdular. Rektör, " Lee Min Ho-sshi hoşgeldiniz. Telefonda önemli bir sorun olduğunu söylemiştiniz. Lütfen buyrun sizi dinliyorum. Bu arada çay, kahve bir şey ister misiniz?"

Min Ho "Hoş bulduk Rektör Baek. Teşekkür ederiz çok kalmayacağız zaten. Kız arkadaşım Hayal Şahin sizin okulunuzun öğrencisi. Daha önce müsamaha göstermiştim ama bugün olanlardan sonra daha fazla duramayıp sizinle konuşmak, sizden bir ricada bulunmak istedim."

Rektör Baek tek kaşını kaldırıp Hayal'i süzdükten sonra tekrar Min Ho'ya dönüp "Lütfen devam edin." dedi. Min Ho "Hayal'in eski erkek arkadaşı Efe yaklaşık 2 aydır hemen hergün okulunuza geliyor. Okul öğrencisi olmayan kişilere karşı nasıl bir prosedürünüz var bilmiyorum ama Efe artık zararlı olmaya başladı.

Bugün sınıfa kadar girip olay çıkartmış. Kız arkadaşımı öpme cüretinde bulunmuş ve bazı öğrencileriniz bunu kameraya çekip internet üzerinden yayınlamış.

Bu hem Hayal için, hem benim için kabul edilemez bir şey. Sizin için de öyle olmalı diye düşünüyorum. Ricama gelince; bu Efe'nin bir daha okulunuza girememesini sağlamanızı istiyorum. Dediğim gibi bu okulunuzun da iyiliği için."

Min Ho sözlerini üstü kapalı tehdidi ile bitirirken rektör yerinde biraz kıpırdanıp boğazını temizledi. "Tabi üstümüze düşen görevi yerine getireceğiz. Böyle bir olay yaşandığı için de çok özür dilerim Lee Min Ho-sshi. Bir daha kampüsümüze adım atamayacağından emin olabilirsiniz. Tam ismi neydi?"

Min Ho " Özrü benden değil Hayal'den dilemeniz daha doğru olur sanırım. Bilgileri de Hayal'den alabilirsiniz." Rektör bozularak Hayal'e döndü. "Hayal Şahin değil mi? Gerçekten özür dilerim." Hayal "Bir daha olmayacaksa sorun değil" deyip devam etti. "Efe Demir. Fotoğrafını size ulaştırırım. Güvenlik görevlileri sonrasıyla ilgilenir sanırım."

Hayal de Min Ho gibi haklılığı nedeniyle ezilmek yerine ezmeyi tercih etmişti. Hiç huyu değildi ama yapması gerekmişti. Tabii kibarca... Üstelik yakıştıramamış gibi bakması da sinirine dokunmuştu.

Rektör Hayal'in sözleriyle biraz irkilip "Tabii" diyerek sahte bir gülümseme yerleştirmişti yüzüne. Sıradan bir öğrenci olsaydı bu lafının karşılığını alırdı ama artık arkası sağlamdı.

Tekrar Min Ho'ya dönüp "Görüntüye alanlar için de bir şey yapmamı ister misiniz?" diye sordu. Min Ho hemen "Gerek yok. Onlarla avukatım ilgilenecek." deyip kestirip attı. "Sorunun çözüldüğünü düşünüyorum ve size güveniyorum Rektör Baek." deyip Hayal'e döndü. "Sevgilim gidelim mi?"

Hayal hemen ayağa kalktı. Rektöre "Yardımlarınız için teşekkürler" deyip 30° selamını verdi. Min Ho da arkasından aynı şekilde selam verip "Hoşçakalın" dedi ve çıktılar.

Hala 10-20 kişi vardı bekleyen. Min Ho Hayal'in elini bırakmadan aralarından geçti gitti. Kafeteryaya vardıklarında Mügeler kahve içip sohbet ediyorlardı. Min Ho Hayal'in sandalyesini çekip onu oturttuktan sonra ikisine de kahve almak için masadan ayrıldı.

İki soğuk kahveyle gelip masaya, Hayal'in yanına oturdu. Sandalyesini ona iyice yaklaştırıp kolunu omzuna atıp kahvesini içmeye başladı. Bu hala Hayal'e garip geliyordu. Herkesin içinde böyle olmak... Hayal de bardağını alıp ağzına götürdüğünde sadece Müge ve Chan Hyuk'a bakıyordu. Sadece onlar varmış gibi davranırsa rahat olabilirdi.

Müge Min Ho'ya dönüp "Nasıl gitti?" diye sordu gülerek. Min Ho da gülüp "Halloldu. Efe bir daha bu okula giremez. Rektörü görmeliydiniz eli ayağına dolaştı resmen! Ve Hayal! Eminim daha önce hiçbir öğrencisi onunla böyle konuşmaya cesaret edememiştir." Kahkaha atıp Hayal'i başından öptü. Müge de kahkaha atıyordu.

Sonra "Haa bu arada Min Ho unuttum tanıştırmayı. Bunlar okuldaki yakın arkadaşlarımız Enrique ve Jessica. Arkadaşlar bu da şey işte biliyorsunuz Lee Min Ho." Birbirlerini başlarıyla selamladıktan sonra Min Ho "Gerçektem memnun oldum. Hayal'imin arkadaşlarıyla tanışmak büyük bir zevk" dedi. Jessica hemen "O zevk bize ait. Şeeyy bir imzanızı alabilir miyim?" diye utana sıkıla sordu ve defterini uzattı. Min Ho, "Tabi ki. Ama imza ile kalmayalım bi akşam hep birlikte bir şeyler yapalım." diye teklifte bulunup Jessica'nın defterine imzasını attı. Başına da "Hayal'imin arkadaşı Jessica'ya sevgilerle" yazmıştı.

Jessica "Çok teşekkür ederim. Çok incesiniz. Birlikte bir şeyler yapmak gerçekten güzel olacak." deyip kızardı. Enrique ise bu teklife "Kulağa çok güzel geliyor. En kısa sürede yapalım lütfen." diye gülümseyerek cevap verdi.

Hayal kahvesini bitirmişti ama hiç kalkmak istemiyordu. Müge saati hatırlatınca dördü birden kalktılar. Hayal Min Ho'yu dudağından öpüp sınıfa gitmek için arkasını döndüğünde Min Ho Hayal'i bileğinden tutup geri çevirdi. Daha uzun bir şekilde Hayal kendinden geçene kadar onu öptü. Müge öksürüp "Anladık seviyorsunuz ama okuldayız. Ne yapacaksanız evde yapsanız diyorum." dedi.

Ayrıldılar ve gülümseyerek Müge'ye baktılar. Min Ho Hayal'in kulağına "Dersinin bitmesini burada bekleyeceğim ve evde devam edeceğiz." diye fısıldayıp muzipçe güldü. Hayal de "Evde" diyerek yanından ayrıldı ve sınıfa gitti.

Min Ho kafeteryada sürekli fotoğraflarını çeken topluluğa "Son sahneyi yayınlamayacağınızı umuyorum. Onun yerine sizinle fotoğraf çekinip imza verebilirim." diye duyuruda bulundu. Hayal'in dersi bitinceye kadar bir sürü kişiyle fotoğraf çekinmişti.

Hayal ve Müge dersten çıkıp kafeteryaya Min Ho'nun yanına gittiklerinde hala etrafında birkaç kişi vardı. Min Ho yorulmuş görünüyordu ama en azından artık sinirli değildi.

Bir kız "Birlikte fotoğrafınızı çekebilir miyim? Çok tatlı görünüyorsunuz. Ben sizi destekliyorum." deyince Min Ho "Tabi ki" deyip Hayal'in beline kolunu dolayıp onu kendisine çevirdi. Hayal de kolunu onun beline dolamıştı. Sarılıyor gibi görünüyorlardı ama ikiside kıza bakıyorlardı.

Gülümseyerek poz verdikten sonra flaş patladı ve kız "Teşekkür ederim." dedi. Min Ho "Biz teşekkür ederiz bizi desteklediğin için" deyip kıza gülümsedi ve el sallayıp Hayal'in elinden tutarak arkalarında Müge ve Chan Hyuk'la çıktılar. Bisikletlerin oraya geldiklerinde Min Ho Chan Hyuk'a "Sen Hayallere geç ben bisikletle geleceğim." deyip Hayal'in bisikletine bindi ve Hayal'i önüne oturttu.

Eve kadar o şekilde gittiler. Mügeyle yarış yaptılar. Eve vardıklarında bisikleti bırakıp Min Ho Müge'ye "Ben Hayal'i bana götürüyorum. Yalnız kalmaktan korkmazsın değil mi?" deyip gülümsedi. Müge "Gidin gidin ben yalnız kalmam." deyip Hayal'in koluna koluyla vurdu.

Hayal "Size iyi eğlenceler o zaman" deyip odasına gitti ve yarın için giyineceği kıyafetleri alıp Min Ho'nun yanına döndü. Arabaya bindiler ve Chan Hyuk onları eve götürdü. Müge ise hemen Min Hyuk'u aradı.

"Canım n'apıyorsun?"

"Yong Hwa Hyung yeni bir beste yapmış onun üzerinde çalışıyordum. Sen n'apıyorsun hayatım?"

"Sana yemek hazırlamak için mutfağa gidiyorum. Bu akşam gelebilirsin değil mi?"

"Sen istersin de gelmem mi? Çok özledim zaten."

"Ben de çok özledim. Gün içinde de konuşamadık. Okulda neler neler oldu. Neyse geldiğinde anlatırım bunları. Sen ne zaman çıkarsın?"

"Şu besteyi bir kere daha çalıp hazırlanmaya giderim. 1 saat sonra falan sizde olurum."

"Tamamdır. Ben de yemeği hazırlarım o arada. Bekliyorum seni aşkım. Kolay gelsin."

"Teşekkür ederim aşkım sana da kolay gelsin. Öpüyorum."

Müge telefonu kapatıp saçlarını topladı ve önlüğü de giyip mutfağa girdi. Dokboki ve bibimbap yapacaktı. Hemen malzemeleri çıkartıp işe başladı. Şarkı söyleyerek hızlı bir şekilde ikisini de hazırladı. Dokboki ocaktayken 5-6 kimbap sarıp onları dilimledi. Geçen haftalarda Hayal'le birlikte yaptıkları kimchiden de koydu.

Masayı hazırlayıp duşa girdi. Yemek kokmak istemiyordu. Hızlıca duş alıp odasına girdi. Saçlarını kuruttuktan sonra dolabın önüne geçti. V yaka, kolsuz, siyah üzeri pembe, sarı, kırmızı çiçekli bir tulum giymişti. Belinde gene çiçekli kemeri vardı. Saçlarına dalga verip boncuklu, hemen boynunun altında kalan bir kolye taktı. Gözlerine eyeliner çekti ve rimelle kirpiklerini biraz daha uzattı.

Dudaklarına açık tatlı pembe bir ruj sürdükten sonra saçlarını elleriyle şöyle bir havalandırıp aynada kendisine baktı. "Güzel oldum bee!" deyip eline telefonu aldı. Emin olmak için fotoğrafını çekip Hayal'e gönderdi. Beş dakika sonra "Heyt yavrum bee! Anan da mı güzeldi!" diye cevap gelmişti. Müge "Manyak :)" yazıp gönderdi.

Saate bakıp "Nerede kaldı bu?" diye söylenirken kapı çaldı. "İyi insan lafının üstüne gelir." deyip gülümseyerek kapıyı açmaya gitti.

Min Hyuk elinde koca bir buket çiçekle kapıda bekliyordu. Her renk çiçekten vardı ve çok güzel görünüyordu. Üzerine mavi bir kot gömlek ve bir ton koyu kot pantolon giymişti. Ayağında siyah spor ayakkabıları vardı. Saçlarını arkaya taramıştı ve biraz havada kalmışlardı. Müge "woooww!" deyip derin bir nefes aldı ve "Hoşgeldin. Gel içeriye." diyerek onu içeriye aldı.

Kapıyı kapattıklarında Min Hyuk çiçekleri uzatıp "Çok güzel olmalarını istemiştim, ama senin yanında hiçbir şeye güzel diyemem. Harika görünüyorsun!" dedi. Müge çiçekleri alıp 'Şeey teşekkür ederim... hem iltifatın hem de çiçekler için. Gerçekten çok güzeller." derken bir yandan da çiçekleri kokluyordu.

Müge Min Hyuk'u masaya aldıktan sonra servisini yaptı. Yanına kırmızı şarap açmışlardı. Min Hyuk arada Müge'yi seyre dalıyor yemeği unutuyordu. O zamanlarda Müge kendi elleriyle Min Hyuk'unu besliyordu.

Yemek yerken o kadar çok konuştular ki masadan kalkmaları bir saati buldu. "Yemekler çok lezzetliydi. Ellerine sağlık." deyip Müge'nin ellerini öptü. Müge birden basan ateşin etkisiyle kızardı ve hızlı bir "Afiyet olsun." deyip kalktı.

Masayı toplamaya başladı. Min Hyuk da ona yardım ediyordu. Bulaşıkları da makineye doldurduktan sonra Müge "Türk kahvesi ister misin?" diye sordu. Min Hyuk "Evet lütfen. Türkiyedeki hayranlarım bana göndermişlerdi hediye olarak. Cezvesi fincanı kahvesi hepsini göndermişler. Nasıl yapılacağını anlatan bir kılavuz da koymuşlar ama ben pek beceremedim. Şimdi elinden içmek çok güzel olacak." deyip gülümsedi. Müge de ona gülümseyip "O zaman salona geç ve beni bekle." dedi ve sordu: " Şekerli, orta, sade?" Min Hyuk "Şekerli" deyip tekrar güldüğünde Müge "Tahmin etmiştim" deyip kelimenin tam anlamıyla Min Hyuk'u salona postaladı.

Elinde tepsiyle döndüğünde Min Hyuk bir ip bulmuş Kuki'yi oynatıyordu. Kuki "meoww meoww" diye diye ipin arkasından koşuyordu, Min Hyuk da yere oturmuş ipi oradan oraya sallarken kahkaha atıyordu.

Müge "Arkadaşını bulmuşsun." dediğinde Min Hyuk dönüp baktı. "Aaa geldin mi? Biz de Kuki'yle spor yapıyoruz.. Değil mi... Kuki... hadi... yakala... kızım!"

Müge "Hadi yakala kızım mı? Köpek mi bu be?" deyip güldükten sonra ekledi "Bırak şimdi Kuki'yi kahven soğuyacak yoksa."

Min Hyuk ipi Kuki'nin patisine dolayıp "Sen onunla uğraş hadi." dedi ve koltuğa geçti. Müge'nin tuttuğu kahveyi alıp "Fal da bakacaksın ama haa!!" dedi. Müge tepsiyi hemen sehpaya koyup kocaman bir kahkaha attı. "Onu nerden biliyorsun sen? Güne gitmiş teyzeler gibi?" deyip tekrar kahkaha attı. Min Hyuk "Ya o hediyeden sonra araştırmıştım işte neymiş bu diye. Orda gördüm. Bakacak mısın?" deyip başını sağa yatırdı ve gülümseyerek çizgi şeklindeki gözlerini kırpıştırmaya başladı. Müge "Tamam tamam. Ama bak söyleyim pek anlamam ben." deyip yanına oturdu.

Min Hyuk kahvesinden bir yudum aldı ve "Ooo çok güzelmiş bu! Benimkilere hiç benzemiyor." deyip güldü. Arkasından da Müge'nin yanağına bir öpücük konduruverdi. Müge "Afiyet olsun." dedi.

Kahveleri bittiğinde Min Hyuk heyecanla "Nasıl yapılıyor şimdi?" diye sordu. Müge kendi fincanını kapatıp "Neyse halimiz çıksın falımız." deyip çevirdi. Min Hyuk da aynısını yapıp fincanını Mügeninkinin yanına koydu. Müge "Şimdi soğumasını beklicez." dedi. Min Hyuk " Tamam o zaman. Ee aşkım bugün bir sürü olay oldu demiştin. Anlatsana soğurken." dedi. Müge'nin elini tutuyordu. Müge olayları anlatmaya başladı.

"Hayal'in eski sevgilisi Efe biz Kore'ye geldikten sonra arkamızdan gelmiş. Başta Hayal'e ulaşamamış ama okulun ilk günü gelip bizi takip etmiş. Hayal ile Min Ho'nun ilişkisi de o gün başladı zaten. Neyse bu ondan sonra sürekli bizim okula geldi. Arkadaşımız Jess ile çıkmaya başladı. Hepsi Hayal'i kıskandırmak içindi ama tabii işe yaramadı." Min Hyuk "Gerçekten seviyormuş sanırım ama takip ettiği yol yanlış." diye araya girdi. Müge "Seviyor sevmesine de hastalıklı bir sevgi bununki." deyip devam etti.

"İşte bugün de haberleri görmüş sabah elinde bir gazeteyle gelip olay çıkarttı. Bağırdı çağırdı. Sonra Jess'in gözü önünde zorla Hayal'i öptü. Hayal yumruğu geçirdi tabi! Bu arada Hayal çok güzel dövüşür. Kendimi onun yanında her türlü güvende hissederim. Gerçi onu da Efe öğretmişti. Ayy gene dağıldı konu. Tekrar dönüyorum. Sınıftaki gerizekalılardan biri de bunu videoya alıp internete vermiş. Ve biz bunu öğle arasında farkettik. Kaç kere izlendi bilmiyorum. Min Ho tüm sitelerden kaldırılmasını sağlayacaktı ama çok kişi görmüştür yani.

İşte Hayal Min Ho'yu arayıp olayı anlattı. Min Ho da okula geldi. Rektörle konuşup onun kampüse girememesi için konuştu. Görmeliydin ortalık ana baba gününe dönmüştü. Herkes Min Ho'nun etrafında imza istiyor fotoğraf çekiyordu.

Ders bitene kadar Min Ho bizi bekledi sonra da Hayal'i alıp gitti işte. Ben de seni aradım. Bu kadar." deyip boşta kalan elini avcu yukarı dönük bir biçimde kaldırdı. Min Hyuk biraz düşünüp "Hyungu tanıyorsam bununla kalmaz. Efe'den bahsediyorum yani. Okula gelmesi ve Hayal ile orada da görünmesi aslında iyi olmuş. İnsanlar aralarındaki ilişkinin ne kadar ciddi olduğunu ve birbirlerine değer verdiklerini görürler." dedi. Müge başını evet anlamında sallayıp "Sanırım Min Ho da öyle düşündü ve o yüzden okulda bir sürü imza dağıtıp fotoğraf çekindi. Hatta sonunda Hayal'le de poz verdi." deyip elini fincanların altına dokundurdu. "Soğumuş. Bakalım mı?" diye sordu. Min Hyuk

gene heyecanlanıp "Bakalım." dedi hemen.

Müge Min Hyuk'un fincanını alıp açtı. Telveler bir sürü desen oluşturmuştu. Müge sallamaya başladı. "Aşkım bak şimdi senin yüreğin çok aydınlanmış. Sanki uzun süreden sonra tekrar yaşamaya başlamışsın..." Min Hyuk "Aa evet işte seninle tanıştıktan sonra oldu." diye sözünü kesti. Müge "Falcının sözü kesilmez. O soru sorarsa cevap verilir." deyip onu susturdu ve devam etti. "Hıımmm bak burda kocaman bir balık görüyorum. Büyük bir kısmetin var. Bu para da olabilir aşk da olabilir... Aaa senin bir muradın varmış ama ulaşmışsın ona. Görüyor musun bak ata binmiş dört nala koşturuyorsun." Fincanı Min Hyuk'a doğru çevirdi. Min Hyuk bakıp "Ben göremiyorum yaa ama doğru yani. Ha bu arada o kısnet de aşktır aşk." deyip gülümsedi.

Müge de biraz gülümseyip tekrar ciddileşti ve devam etti "Yolların var. 3 tane. Üçünün de sonu açık ama birisi baya kıvrımlı. Seni biraz zorlayabilir. Sabredersen sonunu göreceksin. Dur bakıyım şu ne? Aaa burda bir kız var. Uzun saçlı orta boylu. Düşman tarafında ama. Size yaklaşmaya çalışıyor. En çok da sana ve Yong Hwa'ya. Dur dur üstünde harf var üç tane. Ne bu p mi r mi...? P p! Diğerlerine bakıyım... ikinci harf bariz s ya da ş... üçüncü isee... h! P.s.h. Daha önce tanışmışsınız bununla olmuş birkaç sene. Bir fikrin var mı?"

Min Hyuk büyük dikkatle dinliyor fincana bakıyordu. Müge soru sorunca birden kafasını kaldırıp "Hı? Haa psh park shin hye gibi duruyor ama o niye düşman olsun ki bana?" deyip Müge'ye baktı. Müge "Bilmem. Yani zaten tam düşman değil de farklı yaklaşıyor. O diyemem tabi siz dikkatli olun." dedi.

Min Hyuk düşünceli bir şekilde başını sallayıp "Tamam." dedi. Öyle tatlı görünüyordu ki Müge onu öpüverdi. Min Hyuk gülümseyip diğer yanağını da uzattı. Müge ordan da öpüp "Dilek tut bakalım." dedi.

Min Hyuk gözlerini kapatıp bir şeyler mırıldandı. Sonra "Tuttum" diyerek gözlerini açtı. Müge tabağı fincana aktırıdı ve sonra ters çevirip akan damlayı izledi. Hızla sınırı geçen damlaya baktı ve "Çabuk kabul olacak." dedi. Tabağa bakıp "Büyük bir topluluk görüyorum alkışlıyolar seni." dedi. Son kez tabağa bakıp "Çok başarılı olacaksınız." dedi ve tabağında sehpaya koydu.

Min Hyuk "Bitti mi?" diye sordu. Müge evet anlamında başını salladı. Min Hyuk da "Tamam o zaman. Teşekkür ederim." deyip gözleri kaybolacak kadar gülümsedi ve birden açıp "Hadi oyun oynayalım." dedi. Müge mutlulukla el çırptı ve "Tamam. Ama boşuna olmasın. İddia koyalım ortaya. Kaybeden kazanana şarkı söylesin, bir de istediği bir şeyi yapsın. Olur mu?" dedi.

Min Hyuk biraz düşünüp "Olur. Sesini duymak güzel olacak." dedi ve sırıtıp televizyonun karşısına bağdaş kurup oturdu. Kuki de kucağına kıvrıldı hemen. Müge de yanına otururken "Çok güvenme ben Min Ho'yu genelde yeniyorum." dedi. Min Hyuk "Göreceğiz." deyip Müge'yi yanağından öptü ve "Şans öpücüğü" deyip kendi yanağına işaret parmağıyla bir kaç kez vurdu. Müge "Tamam o zaman bu da seninki." deyip Min Hyuk'un gösterdiği yeri öpecekti ki Min Hyuk kafasını çevirdi ve dudakları buluştu.

Müge hareketsiz durup şaşkınlıktan gözlerini iyice açmış Min Hyuk'a bakıyordu. Min Hyuk kısaca öpüp geri çekildi. "Bu iş görür." derken ağzı kulaklarına ulaşmıştı. Müge kafasını biraz sallayıp kendine geldi ve oyuna döndü.

Oyun açılmıştı. Takımları seçip maça başladılar. Min Hyuk'un gerçekten iyi bir oyuncu olduğunu başlar başlamaz anladı. Çok sıkı hareketlerde bulunuyordu. Müge topu hiç alamıyor değildi tabi ama çok sık alamıyordu. Aldığı zaman da değerlendirip pozisyona gidiyor genellikle gol atıyordu.

Oyun 5-4 bitmişti ve Min Hyuk kazanmıştı. Müge dönüp tebrik etti. Min Hyuk "Teşekkür ederim. Şarkımı alayım hayatım." dedi. Müge biraz düşünüp Jang Geun Suk'tan Without Words şarkısını söylemeye karar verdi.

Min Hyuk'un ellerini tutup gözlerine bakarak şarkıyı söyledi. Şarkı bittiğinde Min Hyuk "Neden bunu söyledin ki? Bu çok hüzünlü." dedi. Müge "Evet ama ben Türkiyedeyken bu şarkıyı dinleyip seni düşünürdüm. 'Tek kelime etmeden bana aşkı öğrettin.' kısmı tam olarak bizi anlatıyordu." diye açıklamasını yaptı.

Min Hyuk gülümseyerek yüzüne baktı ve ona 'Love Girl' şarkılarını söyledi. Ortam neşelenmişti tekrar. Müge saate baktığında 00.14 olduğunu gördü. "Aa geç olmuş." dedi bir anda. Min Hyuk "O zaman isteğime geçelim mi?" diye sordu. Müge "Nedir?" diye sorusuna soruyla karşılık verdiğinde Min Hyuk "Bu gece seninle kalmak istiyorum." dedi.

Müge kalbinin göğüs kafesinde kuş gibi çırpınmasına engel olamıyordu. Muhtemelen yüzü de kıpkırmızıydı. Min Hyuk gene başını sağa yatırmış gülümseyerek gözlerini kırpıştırıyordu.

Müge onun bu haline güldü daha doğrusu gülmeye çalıştı ama boğazı kurumuştu. Birkaç dakikanın sonunda sesini bulup "Pekala." diyebildi.

Hayal'in odasına gidip Min Ho'nun kıyafetlerinden bir eşofman pantolonu ve bir t-shirt götürdü Min Hyuk'a. "Bunları giyebilirsin." deyip onu odasına götürdü. Dolaptan kendi pijamalarını alıp tekrar Hayalin odasına gitti ve orada giydi.

Odasına döndüğünde Min Hyuk giyinmiş yatağa uzanmıştı bile. Ellerini ensesinde birleştirmiş Müge'yi bekliyordu. Müge içeri girdiğinde yüzü aydınlanmıştı. Yan tarafına eliyle vurup onu çağırdı.

Müge "Ne olacak canım?" diye düşünüp gülümseyerek gösterdiği yere uzandı ve kolunu onun gövdesine sardı. Min Hyuk da kolunu onun gövdesinin altından geçirip onu sarmıştı. Müge başını Min Hyuk'un göğsüne yasladı. Min Hyuk onu saçından öpüp "İyi geceler gökyüzüm (haneul'ım)" dedi.

Müge de ona "İyi geceler güneşim" dedi ve uykuya daldı. Uyumadan önce Müge'nin son düşündüğü şey "Böyle bir huzur mümkün müymüş?" oldu.

——-

Hayal ve Min Ho eve gidip yemeklerini yemişlerdi. Biraz içki içip film izlemişlerdi. Film bittikten sonra avukatı Min Ho'yu aramıştı. Tüm sitelerdeki videolar kaldırılmıştı ve tekrar yayınlanması durumunda hukuki işlem uygulanacağına dair açıklama yapışmıştı.

Romantik birkaç saat sonunda yatak odasına çıktılar. Okulda yarım bıraktıkları öpüşmeyi tamamlamakla işe başladılar ve o ateşle kendilerini yatakta buldular. Mutlulardı her şeye rağmen.

Hayal MinozTurkeye üye olacağını hatırladı kısa bir an ama sonra 'Yarını bekleyebilir' diye düşünüp kendisini Min Ho'nun ellerine ve dudaklarına bıraktı.

Hayal de Müge de bu geceyi sevdikleri adamların kollarında geçirdiler. Biri en masum şekilde, diğeri en ateşli şekilde...

~16. Bölüm Sonu~

Upuzun bir bölümün daha sonuna geldik Hayalperestlerim. Yorumlarınızı bekliyorum. Bu bölümü Müge'ye ithaf ediyorum :) Kardeşim umarım hoşuna gitmiştir ;)

Okuduğunuz için teşekkürler :) Takipte kalın veee seviliyorsunuz :*

Dipnot: şeey küfür kısmı biraz fazla oldu sanırım. Bu seferlik hoşgörürseniz sevinirim. Tekrarı olmayacak
 
(Bu Mesaj 06-15-2015 06:21 PM değiştirilmiştir. Değiştiren : minozAbet.)
06-15-2015 06:20 PM
Tüm Mesajlarını Bul Alıntı Yaparak Cevapla
minozAbet Çevrimdışı
Minoz Fan

Mesajlar: 249
Üyelik Tarihi: Feb 2015
Rep Puanı: 39
Mesaj: #20
RE: Umutlar ve Hayaller
 
17. Bölüm

Uyandıktan sonra Hayal duşa girip günlük rutinlerini yaptı. Dün çıkarken evden aldığı 'samurai' tarzı bol siyah pantolonunu ve kan kırmızısı dar bluzunu giydi. Saçını sıkı bir topuz yapıp gözlerine eyelinerını çekti. Kırmızı-pembe arası rujunu sürdü. Tırnaklarına da siyah oje sürüp üstlerine üçer kırmızı nokta koydu.

Kahvaltıyı hazırlayıp Min Ho'yu uyandırmaya gitti. Üzerine eğilip "Miniğim! Hadi uyan kahvaltı hazır." dedi. Min Ho "Beş dakika daha." diye karşılık verdi. Hayal yanına oturup "Hadi aşkım yaa uyan bak okula geç kalacağız. Hem senin de setin var." deyip söylenmeye başladı.

Min Ho tek gözünü açıp "Bir öpücük alıyım o zaman" dedi. Hayal "Rüşvetle mi çalışıyoruz artık?" deyip dudaklarını Min Ho'nunkiyle buluşturdu. Min Ho elini Hayal'in ensesine götürdü ve bu anın biraz daha uzun sürmesini sağladı. Hayal geri çekildiğinde "Hadi artık." diyerek elinden tutup Min Ho'yu kaldırdı.

Min Ho Hayal'i süzdü. "Sert bir tarz ha?" diye sordu. Hayal dönüp "Yakışmış mı?" diye karşılık verdi. Min Ho gidip belinden tuttu ve onun vücudunu kendininkine yapıştırdı. "Bence... aşırı... seksi... olmuş..." Her kelimenin sonunda Hayal'in boynu ile kulağının arasındaki bir yerden öpüyordu.

Hayal huylanmış bir şekilde gözünü kapattı. Açtığında aklına bir şey geldi. "Aşkım?" diye seslendi. Min Ho "Mmm?" diye cevap verdi. Hayal devam etti "Daha önce iddialaştığımız bir şey vardı hatırlıyor musun?"

Min Ho biraz düşündü ama aklına gelmemişti. "Hatırlayamadım." derken Hayal onu yatağa doğru götürüyordu. Min Ho ne olabileceğini düşünmeye devam ettiği için oldukça dalgındı ve Hayal bu fırsatı kullandı.

Min Ho'yu arkasına alıp kolundan tuttuğu gibi yatağa fırlattı. Min Ho neye uğradığını şaşırmıştı. Hayal tekrar Min Ho'nun üzerine eğilip "Seni bile devirebileceğimi söylemiştim!" deyip sırıttı ve parmağıyla Min Ho'nun burnuna dokundu. Sonra doğrulup kapıya doğru ilerlemeye başladı.

Min Ho "Hey! Bu sayılmaz! Tekrar!" diyerek arkasından ulaştı ve bu sefer o bir atak yapmak istedi. Hayal'in kolunu yakalayıp kendisine doğru çekerken Hayal çevik bir hareketle Min Ho'nun arkasına geçip bir maymun gibi sırtına tırmandı.

Bacaklarını beline, kollarını boynuna dolamıştı. Boynuna bir öpücük kondurup "Hadi inelim." dedi. Min Ho gülümseyip "İnelim küçük maymun." dedi ve o şekilde onu mutfağa götürdü. Sandalyesine oturtup kendi sandalyesine geçti.

Güzelce kahvaltılarını ettiler. Kahvaltıdan sonra Min Ho duşa girdi. Çıkıp hazırlandı ve aşağı indi.
Hayal'i okula Min Ho bırakacaktı. Oradan da sete geçecekti. Arabaya binip radyoyu açtılar. Şarkılara eşlik ede ede okula vardılar.

Min Ho inip Hayal'in kapısını açtı ve onu kampüsün kapısına kadar götürdü. Artık gizlenmek zorunda olmadıkları için her şey daha kolaydı. Hayal'e sarılıp "İyi dersler." dedi. Hayal de ona "Sana da kolay gelsin." deyip ondan ayrıldı ve el sallayıp binaya doğru ilerledi.

Min Ho o gözden kaybolana kadar arkasından bakıp arabaya döndü ve sete gitmek üzere yola koyuldu. Son bölümler çekiliyordu artık. Bir ya da iki hafta daha sürerdi en fazla. Sonrası için Hayal'le tatile çıkmayı planlıyordu.
-----
Müge sabah uyandığında onu izleyen Min Hyuk'la gözgöze geldi. Gülümsüyordu. Müge de istemsiz olarak gülümsedi. Min Hyuk "Günaydın" deyip Müge'yi yanağından öptü.

Müge de aynı şekilde karşılık verip yataktan kalktı. Mutfağa kahvaltı hazırlamaya diye girmişti ki Min Hyuk gelip arkasından sarıldı. Eğilip saçını kokladı. "Yardım edebileceğim bir şey var mı?" diye sordu. Müge pırpır eden kalbinin sesini bastırmak ister gibi biraz yüksek sesle "Yok sen otur. Ben hemen hallederim." dedi. Min Hyuk Müge'yi bırakıp masaya oturdu ve "Peki o zaman." dedi.

Müge kahvaltıyı hazırladı ve hızlıca kahvaltılarını ettiler. Min Hyuk'u mutfakta bırakıp hazırlanmaya gitti. Koyu mavi bir gömlek ile beyaz, dizinde biten bir kalem etek giydi. Saçlarını salık bıraktı. Hafif bir göz makyajı yapıp çıktı.

O hazırlanırken Min Hyuk da masayı toplamış, bulaşıkları makineye yerleştirmişti. Müge "Aa! Çok sağol." deyip "Sen de üstünü değiştirebilirsin." diye ekledi. Min Hyuk "Tamam." dedi ve odaya gitti.

O da hazırlanıp odadan çıktı. Müge bisikletini alıp dışarıya çıkarttı. Min Hyuk "Ben bırakabilirim." diye teklifte bulundu. Müge "Teşekkür ederim ama dönüşte yürümek istemiyorum." dedi. Min Hyuk "Hayal nasıl dönecek?" diye sordu. Müge "Biz birlikte kullanırız bunu. Birimiz arkaya oturur." diye arkadaki sepeti gösterdi. Min Hyuk "Madem öyle ben gidiyorum." dedi. Müge'ye sarılıp "Sonra görüşürüz." diye ekledi ve arabaya bindi.

Müge okula gidip sınıfa girdi. Hayal çoktan gelmişti. Müge ona sarılıp "Bugün olay oldu mu?" diye sordu. Hayal "Sakiniz bakalım. Ders arasında gelirler Min Ho'nun imzalarını veririm. Bugün de biter." dedi.

Dediği gibi arada başına dün listede olan herkes gelmişti. Hayal hepsini birinin eline tutuşturup "Herkes kendininkini alsın" demişti. Diğer günlerden bir farkı yoktu bugünün de.

Ama yorumlar hala kötüydü. Dünden sonra olumlu yorumlarda artış olmuştu gerçi. Hayal "Haa!" deyip ders başlamadan hemen telefonu alıp MinozTurkey sitesine üye oldu. Yorumlar dünkü fotoğraflardan sonra daha da artmıştı. %99 iyiydiler üstelik. Hayal "Lee Min Ho'nun Hayal Şahin ile ilişkisi açıklandı" konu başlıklı habere girdi ve cevapla kısmına yazmaya başladı.

"Merhaba Minoz Turkey ailesi ben Hayal Şahin. Buradaki yorumları okudum ve çok mutlu oldum. Destekleriniz için çok teşekkür ederiz. Size söz veriyorum Min Ho'yu Türkiye'ye getireceğim. Bizi desteklemeye devam edin :)" yazıp 'cevapla' butonuna bastı. Telefonu cebine koyduğunda hoca sınıfa girmişti.

Okul bitip eve döndüklerinde Hayal siteye baktı tekrar. Bir sürü yorum ve mesaj almıştı. Genel olarak okudu. Fotoğraf istekleri, teşekkürler ve iyi dilekler vardı. Hayal daha önce Min Ho ile çekildikleri bir fotoğrafı yükledi. Altına 'sizi seviyoruz' yazıp gönderdi.
-----
İlişkileri açıklanalı iki ayı geçmişti. Bu süre içinde bir basın toplantısı düzenlenmişti. Bu toplantıda Hayal'in mal varlığından bahsedilmiş, sorulara cevap verilmişti. Çok faydalı olmuştu açıkçası. Kötü yorumlar hızla azalırken iyi yorumlar artıyordu.

Min Ho, çekimler bittikten sonra katıldığı bir TV programında sunucunun ilişkileri hakkındaki sorularını içtenlikle yanıtlamıştı.

Efe olay çıkarttıktan 3 gün sonra kampüs çıkışında Hayal'i elinde valizi ile bekliyordu. Hayal görmemiş gibi devam edecekti ama Efe koşarak yanına gelip "Ben dönüyorum Hayal. 90 günüm doldu. Kendine iyi bak." deyip yanından ayrılmıştı.

Min Hyuk ve Müge'nin ilişkileri de çok güzel gidiyordu. Artık birbirlerini daha iyi tanıyorlardı. Hem arkadaş hem aşıktı onlar.

Enrique, Jessica, Müge, Hayal, Min Ho ve CN Blue grubu bir gün kareokeye gitmişlerdi. Min Hyuk Müge'nin gözlerine bakarak 'See My Eyes' şarkısını söylerken ortamdaki elektrik elle tutulabilecek kadar yoğundu. Jessica ve Jung Shin'in birbirlerine attıkları kaçamak bakışları Hayal yakalamıştı.

Ve Hayal Min Ho'nun ailesiyle tanışmıştı.

Tam anlamıyla 'cici kız' olarak tasvir edilebileceği tarzda çiçekli mini bir elbise giyinmişti. Saçlarına doğal dalgalar verip açık bırakmıştı. Tırnaklarına açık pembe bir oje sürmüş, makyajını doğal tutmuştu. Şık ve birbirinin takımı olan gümüş kolye, bileklik ve yüzükle kombinini tamamlamış, açık pembe stiletto bir ayakkabı ve onun takımı minik çantasını almıştı.

Müge onu "Çok sevimli görünüyorsun. Oğlum olsa alırdım." diyerek cesaretlendirmişti. Hayal gergin bir gülümseme verebilmişti karşılık olarak. Gerçekten çok heyecanlıydı. Min Ho'nun ailesi tarafından kabul edilmek istiyordu.

Min Ho onu almaya geldiğinde Hayal nefes egzersizi yapıyordu. Min Ho "Emin ol beğenecekler seni." diye güvence verirken Hayal ona sadece "Umarım." diye karşılık vermiş ve beyaz kaşe kabanını giymişti. "Ben kalp krizi geçirmeden önce çıksak iyi olacak." deyip Min Ho'nun koluna girdi.

Eve vardıklarında Hayal önce evi süzdü. Tek kelimeyle harikaydı. Kocaman bahçenin içinde yükselen tripleks beyaz ev çok ihtişamlı görünüyordu. Hayal 'Annem bu eve bayılırdı' diye düşünüp Min Ho'ya döndü. "Kekelersem, düşecek olursam beni kurtar. Tamam mı?" diye sordu. Min Ho "Merak etme. Seni zaten biliyorlar. Fotoğraflarını da gördüler ve açıkçası çok beğendiler. Onlar zaten seni şimdiden seviyorlar. Korkmana gerek yok." diye cevap verdiğinde Hayal "Beni sevdiklerini nereden biliyorsun?" diye sordu bu sefer. Min Ho'nun cevabı kısa ve netti. "Çünkü ben seni seviyorum."

Hayal'in koluna girip onu girişe doğru götürdü. Girişe geldiklerinde otuzlu yaşlarının başlarında bir kadın kapıyı açtı. Hayal içeriye girdiğinde bunun Min Ho'nun ablası olduğunu anladı ve hemen 50° eğilerek selamını verdi. Min Ho onu ilk defa bu kadar eğilirken görmüştü. İçinden gülmeden edemedi.

Ablası gülümseyerek "Hoşgeldiniz. Sizinle tanışmak için sabırsızlanıyorduk." dedi. Hayal doğrulup "Hoşbulduk. Ben Hayal. Tanıştığımıza çok memnun oldum." deyip kendini tanıttı. Min Ho "Merhaba Noona. Annemler içeride değil mi?" diye sordu. Ablası "Evet sizi bekliyorlar. Hadi geçelim biz de." deyip onlara eliyle geçmelerini işaret etti.

Min Ho Hayal'in elini sıkıca tutup salona doğru yürürken Hayal heyecanından kurtulmak için içinden kasların origo ve insersiolarını -kemiğe tutundukları başlangıç ve bitiş yerleri- sayıyordu.
Odaya girdiklerinde Min Ho'nun annesi ve babası ayağa kalktı. Hayal onları 60° selamıyla selamladıktan sonra kendisini tanıttı. Onlarda sıcak gülümsemeleriyle memnun olduklarını dile getirip oturmalarını söylediler.

Min Ho Hayal'in elini bırakmıyordu. Biraz muhabbet edip yemek masasına geçtiler. Sofra resmen donatılmıştı. Hayal her şeyden az az yemeye çalışsa da annesi tabağına biraz daha koyup "Lütfen ye." diyordu. Hayal kırmamak için neredeyse üç günlük yemeğini yedi orada.

Yemekten sonra bir de meyve yeme kısmı vardı ki sormayın. Bir yandan Min Ho diğer yandan annesi ve ablası elma, portakal, armut uzatıyordu. Hayal patlama derecesine gelmişti artık. 'Sanırım beni bu şekilde öldürmeye karar verdiler.' diye düşünüp 'O zaman birlikte ölürüz' dedi ve o da Min Ho'ya yedirmeye başladı.

Oradan ayrılıp arabaya bindiklerinde Min Ho "Gördün mü seni sevdiklerini söylemiştim." dedi. Hayal davul gibi olmuş karnına eliyle vurarak "Beni şişmanlatıp benden soğumanı sağlamaya çalışıyorlar bence." diye karşılık verdi. Min Ho bu sözüne kahkaha atıp "100 kilo da olsan, yaşlılıktan elin yüzün buruş buruş olsa da benim için hep en güzel sen olacaksın." dedi ve arabayı çalıştırıp onu eve bıraktı.

İlk sömestırın bitmesine 2 hafta kalmıştı. Sömestır sonunda genel bir sınav olacaktı ve buna göre kurlar tekrar belirlenecekti. Hayal ve Müge için hazırlığı bitirme şansı vardı çünkü dilleri çok ilerlemişti. E hep 'Bir dili öğrenmenin en kolay yolu oradan sevgili yapmak.' demezler miydi?

Türkiye de ise okullar kapanmıştı. İzem çok iyi bir performans gösterip takdir belgesi almıştı. Batu da bütünlemeye kalmazsa tatilde Hayal'in yanına geleceklerdi. Batu'nun notlarının açıklanmasını bekliyorlardı. İki gün sonra belli olacaktı. Eğer gelirlerse dönüşte birlikte döneceklerdi.
-----
O gün sabah Başkan Jang Hayal'i aramıştı. "Hayal bugün müsait olduğun bir zaman yanıma uğrayabilir misin?" diye sormuştu. Hayal "Peki." deyip kapatmıştı.

Başkanla araları çok iyiydi. Min Ho'nun popülaritesi kısacık bir an düşüş göstermiş, arkasından da hiç olmadığı kadar artmıştı. Başkan 'Reklamın iyisi kötüsü olmazmış' lafına bağlasa da Hayal Min Ho'nun bunun için çok uğraştığını biliyordu.

Sürekli mutlu görünüyor, etrafındaki herkese gülücükler dağıtıyordu. Sosyal medyada daha aktif olup Hayal ile olan fotoğraflarını yayınlıyordu. İnsanlar özellikle hayranları 'Aşk buna yaradı.', 'Canım yaa nasıl da sevimliler.' gibi ifadelerde bulunuyorlardı.

Müge uyanıp odasından çıktığında Hayal'in çıkmak üzere bisikletini aldığını görünce "Hayırdır la? Cunartesi günü sabah sabah nereye gidiyorsun? Deli mi dürttü?" diye sormuştu. Hayal "Yok canım başkan dürttü. Konuşacakmış benimle. Bi gel yanıma dedi. Gidip öğreniyim neymiş durum." diye cevap verip ona öpücük gönderdiği gibi kapıdan çıkmıştı. Müge arkasından bakıp "Yok yok deli dürtmüş deli." diyerek banyoya girmişti.

Hayal şirkete varıp başkanın odasına çıktı. Jan Geul'a "Başkan müsait mi?" diye sorduğunda "Min Ho-sshi var. Sanırım girebilirsiniz." yanıtını almıştı. Hayal de tabii direk içeriye dalmıştı. Min Ho ile başkan derin bir konuşma içindeydiler. Hayal'i farketmedikleri için Hayal öksürdü. İkisi birden Hayal'e döndüler. Başkan "Geldin mi? Geç otur hadi. İyi oldu Min Ho varken gelmen. Ben de ona bahsediyordum şimdi." diye hızlı bir başlangıç yaptı.

Hayal'in deneyimlemesine göre başkanın bu kadar uzun konuşması keyfinin yerinde olduğunu gösteriyordu. Hayal önce Min Ho'nun yanına gidip yanağına bir 'günaydın öpücüğü' kondurdu ve hep oturduğu koltuğa oturdu.

"Evet başkanım konu nedir?" diye vakit kaybetmeden konuya girdi. Başkan "Senin bu direkt konuya girmeni seviyorum. Bizim şirkette sana bir pozisyon mu hazırlasak ne?" deyip meşhur karnından gelen kahkasını attı. Hayal sadece bakıyor konuya girmesini bekliyordu. Başkan nefesini toparlayıp "Tamam tamam bakma öyle giriyorum konuya" deyip devam etti.

"Size bir reklam teklifi geldi. Bilirsiniz işte gündemdeki çiftlere olur böyle şeyler. Gerçi biraz geç kaldılar. Alınmaya başlamıştım." deyip tekrar kahkaha attı. Hayal "Ne raklamı? Ayrıca ben ne anlarım?" diye sordu. Başkan "Min Ho'nun daha önce Bench'in yüzü olduğunu biliyorsundur. Bu sefer ikiniz olacaksınız. Hem anlarsın alamayacak ne var? Min Ho sana yardım eder." diye cevap verdi.

Hayal "Lütfen düşünmeme izin verin. Şey yani ben hiç böyle bir şey beklemiyordum açıkçası. O yüzden hemen cevap vermesem olur mu?" diye sordu tekrar başkana.

Bu sefer Min Ho "Hayatım rahat ol! Gerçekten çok kolay olacak. Doğal davranmamız yeterli zaten." diyerek onu ikna etme girişiminde bulundu. Hayal işaret parmağını kaldırıp Min Ho'yu susturdu. Kafasını kaşıyarak düşündü.

"Pek saygıdeğer başkanım. Ben size cevabı yarın versem? Kafama yatması lazım. Ve şeeyy... Giderken Min Ho'yu götürebilir miyim? Aklımı çelmesine izin vereceğim." deyip gülümsedi. Başkan "Tamam tamam gidin hadi. Bu teklifi kabul ettiğini söylemeden de çıkma karşıma." dedi ve Min Ho'ya döndü "Sen de ikna etmeden şirkete adımını atamazsın. Şimdi kaybolun." deyip onları kovdu. Min Ho Hayal'in elini tutup odadan çıktı.

Eve gittiklerinde Min Ho Hayal'i ikna etmek için durmadan konuştu. Çok eğlenceli olacağını, kendisinin daha onlu yaşlarda yaptığını, hiç unutamayacakları bir anıları olacağını söyleyip durdu.

Hayal de aslında heyecanlanmıştı teklife ama güveni yoktu kendisine. Müge'ye fikrini sorduğunda "Bence harika olur. Ben de Min Hyuk'la yapmak isterdim açıkçası. Ve eminim sen tüm modellere taş çıkartırsın! Güzelsin, vücudun harika ve Min Ho ile her zaman olduğun gibi olman yeterli. Tabi Min Ho'nun başkasıyla yakın pozlar vermesini tercih ediyorsan onu bilemem." demişti ve sadece son sözü Hayal'in karar vermesine yetmişti.

"Tamam kabul ediyorum." dediğinde Min Ho Müge'ye göz kırptı. Müge ona doğru eğilip "Kaç yıllık arkadaşım o benim. Tabi ki ikna etmede senden daha iyi olacağım." diye fısıldamıştı.

Hayal başkanı arayıp kabul ettiğini haber verdi. Başkan çok mutlu olmuştu. Ayrıntıları Min Ho anlatsın deyip telefonu kapattı.
-----
Pazartesi gelmiş Batu'nun sınav sonuçları açıklanmıştı. Veee evet İzemle Kore'ye geliyorlardı. Hayal onlardan bol bol Türk kahvesi getirmelerini istemişti. Ek olarak lokum, baklava, sucuk, pastırma siparişini de vermişti.

Ertesi gün İzem ve Batu Koredeydiler. Hayal Incheon Havaalanına onları karşılamak için gitmişti. Min Ho'nun arabasını ödünç almıştı. Min Ho "Ben de geleyim." demişti ama Hayal "Kardeşlerimle biraz yalnız vakit geçirsem iyi olur." diyerek onu reddetmişti.

Hayal kardeşlerini karşıladığında onlara sıkı sıkı sarıldı. Çok özlemişti onları. Hatta Batu ablasını kucağına alıp döndürmüştü. Hayal "Batu bence bu kadar yeter." deyip onu indirmesini rica edene kadar 5-10 tur dönmüşlerdi.

Valizleri arabaya yerleştirip yola koyuldular. Batu "Bu araba senin değil değil mi?" diye sorarken döşemelere dokunuyordu. Hayal'in cevap vermesine fırsat vermeden İzem "Eniştemin hediyesidir belki abi. Sonuçta o Lee Min Ho." deyip el çırpmıştı. Hayal gözlerini devirip "Hayır gençler bu araba eniştenizin kendisine ait. Ben daha araba almadım burada. Ama siz geldiğinize göre birlikte seçmeye gideriz belki ha?" diye onların sorularını cevaplayıp yeni bir soru yöneltti. Batu "Sanki Alfa Romeo'dan başkasına biniyorsun da?" dedi.

Hayal "Olsun. Modeli birlikte seçeriz." dedi ve sordu. "Annemler nasıl?" İzem "İyiler işte bıraktığın gibi. Şeey ben bazenleri senin odanı kullanıyorum. Abim de arabanı. Senin olanlara el koyduk." deyip kıkırdadı. Hayal de gülüp "Gitmemi bekliyormuşsunuz da haberim yokmuş." dedi.

Sonra direkt Batu'ya dönüp "Türkiye'deki durumlar nasıl? Şirkette falan?" diye sordu. Batu "Abla dedem döndüğünde seni hediyelere boğacak! Sayende şirket öyle reklam yaptı ki kârlarda neredeyse %100lük bir artış oldu. Haberlerde 'Kardeş ülke ile bağımız güçleniyor.', 'Bu yabancı damat o kadar da yabancı değil.' gibi başlıklarla baya yer aldınız. Annemin cafe desen dolup taşıyor. Annem yeni 5 kişi almak zorunda kaldı. Yani Türkiye'de her şey harika." diye cevap verdi ve bir soruyla devam etti. "Burada işler ne alemde?"

Hayal Türkiye'deki duruma sevinmişti. Böyle olmasını beklemiyordu açıkçası ama olmuştu işte. Bunları düşündükten sonra Batu'nun sorusunu cevapladı. "Valla ablacığım burada da durumlar iyi ama oradaki kadar değil. Gerçi reklam teklifi aldık inanabiliyor musunuz? İlk başta çok olay oldu burada. Hayranları kabullenemedi falan ama zamanla aştık işte. Basın toplantısından sonra bayağı normale bindi. Sonra da artış başladı. Bu cephede de iyiyiz yani." deyip önce dikiz aynasından İzem'e sonra yanındaki Batu'ya baktı.

İkisinin de ağızları bir karış açılmıştı. Hayal neye bu kadar şaşırdıklarını anlamamıştı. Onlardan bir açıklama gelmesini beklerken ilk İzem konuştu. "Reklam teklifi mi!?"

Hayal bu soruyu duyunca geri kalanını dinlemediklerini anladı. İkisi de oraya takılmıştı. Batu da "Ne reklamı? Birlikte mi oynayacaksınız? Nasıl yapacaksın? Umarım usturuplu bir şeydir!" diye arka arkaya sorularını sıralayıp konu hakkındaki razı olmadığı kısmı dile getirmişti.

Hayal "Bi' giyim markası. Usturuplu olur yani iç giyim markası değil sonuçta. Evet birlikte oynayacağız ve nasıl becereceğimi bilmiyorum gerçekten. Min Ho yardımcı olacağını söylüyor." diye onları cevapladı.

İzem "Aaayyy!!! Çok heyecanlı!" diye çığlık atıp tekrar el çırptı. Batu da "Yaa ne demezsin!" deyip Hayal'e başka bir soru sordu. "Enişteyle ne zaman tanışacağız?" Hayal Min Ho'nun onları evde beklediğini, onlrla tanışmak için sabırsızlandığını söylediğinde Batu "Heyecanlanacak tabi! Hatta biraz da korksun." deyip sırıtarak ablasına baktı. Hayal ona yüzünü buruşturarak cevabını vermişti.

Eve vardıklarında kapıyı Müge açtı. İzem "Müge ablaaaa!!! Çok özledim seni!" diye boynuna atlamıştı. Müge de ona sarılıp "Büyüdün mü sen kız? Boyun uzamış sanki?" demişti. İzem "Üç santim uzadım. Ablamla aramdaki fark artıyor." deyip Müge'ye göz kırptı.

Batu valizlerle bahçeye girdiğinde bir ıslık çalmıştı. "Abla eviniz harikaymış. Ben dönmeyip burada kalsam olmaz mı?" deyip o da Müge'ye sarılmaya gitti. Müge de ona sarılırken "Okulunu bitir önce sen." deyip gülmüştü. Batu'dan ayrıldıktan sonra ikisine birden "Hoşgeldiniz bu arada." diye ekledi.

İzem çoktan bahçeyi aşmış Min Ho avına başlamıştı. Onun bu halini gören Hayal "Hayatım neredesin?" diye seslendi. Müge "O koşuya çıktı siz gelmeden 20 dakika önce. Heyecanını atması lazımmış." deyip güldü.

Hayal kafasını sallayıp telefonunu eline aldı ve Min Ho'yu aradı. Ona gelmesini söyleyip kapattı. Arkasından da Batu'yu da alıp salona İzem'in yanına gitti.

İzem Kuki'yi kucağına almış seviyordu. Ablasını görünce "Bademi aldattığına inanamıyorum! Ama bu daha yakışıklıymış valla." deyip sırıttı ve Kuki ile oynamaya devam etti.

Batu koltuğa oturup iyice yayılmıştı. Eline kumandayı alıp televizyonu açtı. Kanallar arasında hızlı zaplarla dolanıyordu. En sonunda "Abla Türk kanalı yok mu hiç burada?" diye sormayı akıl etti. Hayal "200den sonra başlıyor. Temel kanallar var işte." deyip İzeme "Aç mısınız prenses?" diye sordu.

İzem "Valla abla ben çok açım. Ben böyle açsam abimi düşünemiyorum." dedi. Hayal dönüp Batuya baktığında TVde kendine bi film bulduğunu gördü. Türkiye saatine göre gece 3 olmalıydı. O zaman film korku filmiydi. Batu'nun keyfini bozmamak için İzem'e "Hadi o zaman getirdiklerinizi çıkartalım da güzel bir Türk kahvaltısı hazırlayalım." dedi.

İzem Kuki'yi bırakıp ablasının yanına gitti. Müge de mutfaktaydı. Pastırma dilimlediler. Zeytin, peynir, tereyağı, bal, reçel, koyup yanına domates, salatalık doğradılar. Patates salatası yapıp sucuklu yumurta için yumurtaları çırptılar. Yumurtayı ocağa koymak için Min Ho'yu bekliyorlardı. Hayal Min Ho'yu tekrar aradığında Min Ho telefonu meşgule aldı.

Hayal "Bu da Türk oldu çıktı başımıza. Kesin gelmek üzere olduğu için meşgule aldı." demişti ki zil çaldı. Hayal "Al işte ben dedim." deyip kapıya bakmaya gitti.

Min Ho ter içinde kalmıştı. Hayal ona kısacık sarılıp "Gerçekten tanışmadan önce bu kadar terlemen harika olmuş." dedi. İzem mutfaktan çıkmış kapıdaki Min Ho'ya bakıyordu. Hayal kapıyı kapatınca İzem koşarak yanına gitti.

"Merhaba enişte. Ben İzem." deyip elini uzattı. Min Ho "Ne güzel Korece konuşuyorsun! Tanıştığımıza memnun oldum." diyerek o da elini uzattı. İzem tamamını anlamadığı için ablasına baktı. Hayal çevirdi ve "Sarılabilir miyim?" diye soran İzem'e "Önce duş alsın" dedi.

Batu da sesleri duyunca yerinden kalkmış salondan kapıya bakıyordu. Ellerine cebine koymuş Min Ho'yu ayağına bekliyordu. Hayal Min Ho'nun elini tutup "Erkek kardeşimle de tanış hadi." deyip onu salona doğru sürükledi.

Batu'nun yanına ulaştıklarında Min Ho elini uzattı ve İngilizce olarak "Hoşgeldin. Ben Min Ho. Tanıştığımıza memnun oldum." dedi. Batu gene Batuluğunu yaptı ve "Asıl sen hoşgeldin enişte. Burası ablamın evi sonuçta değil mi? Ben Batu. Memnun oldum" deyip Min Ho'nun elini biraz fazla sıktı.

Hayal Batu'ya kaş göz işareti yapıp Min Ho'ya "Çabuk duşa gir! Terin soğumasın hasta olma bide. Kahvaltı için seni bekliyoruz." diye konuyu değiştirdi. Min Ho sırf pislik olsun diye ona iyice sarıldı ve terden nasibini almasını sağladı. Hayal kurtulmaya çalışırken düşündüğü şey "Bir insanın teri bile bu kadar güzel kokabilir mi?" idi.

Min Ho onu bırakıp banyoya girdiğinde Batu "Elini yüzünü yıkamaya mı girdi?" diye sordu. Olmasını istediği şeyi belirtmişti aslında. Hayal "Hayır, duş alacak." deyince Batu "Yuh! Kendi evi yok mu?" diye sesini biraz yükselterek sordu. Hayal Batu'ya ters ters bakıp "Batu bi saçmalama. Teri üzerinde soğusun da bu kış günü hasta mı olsun?" diye sordu.

Batu "Bu evde havlusu, kıyafetleri falan da vardır eminim!" deyip ablasına onaylamayan bakışlarla baktı. Hayal o bakışları görmezden gelip "Tabi ki var. Benim de onda eşyalarım var. Off Batu abartma ablacığım ne var bunda?" diye çıkıştı. Batu tam cevap vermek için ağzını açmıştı ki kapı çaldı.

Müge mutfaktan koşarak çıkarken Batu'ya "Olay istemiyorum." demeyi ihmal etmemişti. Hayal Müge'nin uçuşundan gelenin Min Hyuk olduğunu tahmin etmişti. Batu ablasına eğilerek "Birlikte yattınız mı hiç?" diye sordu. Hayal "Batu ilk günden kavga etmeyelim ha ablam?" deyip Batu'nun sorusunu yanıtsız bırakıp kapıya Min Hyuk'u karşılamaya gitti.

İzem Min Hyuk'u görünce "Müge abla sana inanmıyorum. Bana nasıl söylemezsin?" diye bir çığlık kopardı. Müge, Min Hyuk ve Hayal salona doğru giderken Batu "Ev hareme dönmüş" diye söyleniyordu.

Min Hyuk'la tanışırlarken Min Ho da duştan çıkmış üstünü giyinmeye Hayal'in odasına geçmişti. Siyah v yaka bir kazak ve siyah dar kot pantolonunu giymişti. Buradaki beş çift kıyafetinden birisiydi bunlar. Bir de pijamaları vardı.

Salona diğerlerinin yanına geldiğinde İzem artık sarılmak istiyorum deyip Min Ho'nun boynuna atladı. Min Ho da ona sarılmış gülümsüyordu. Batu ablası ile yakınlık derecesinden hoşlanmasa da Min Ho'yu seviyor ve onaylıyordu. Buradaki iki haftasını onu test etmek için kullanacaktı.

Min Hyuk "Sevdiğim, kahvaltı yapmadınız değil mi?" diye sordu Müge'ye. Müge "Sizi bekledik. Min Ho da yeni geldi." dedi. Min Hyuk "Merhaba Hyung. Gelmiş seninkiler heyecanlı mısın?" diye bu sefer Min Ho'ya sordu. Min Ho "Kendimi görücüye çıkmış gibi hissediyorum" yanıtını verdi. Sonra da bu sözüne kahkaha atan Hayal'e sarıldı.

Hayal de Müge de beylerin her şeyden yediğinden emin olduktan sonra "Türk kahvaltımızı beğendiniz mi?" diye sordular. Min Ho apzına pastırma tıkıştırmakla meşgul olduğu için cevabı Min Hyuk verdi. "Valla ben bayıldım." Sonra chopsticklerini Min Ho'ya doğrultarak "Sanırım hyung da bayılmış." dedi.

Hayal "Afiyet olsun." deyip Min Ho'ya döndü. "Hayatım bundan bu kadar yeme bence. Terleyince çok kötü kokuyor. Gerçi kış ayındayız ama sen gene de temkinli ol." diye onu uyardı. Ama Min Ho ağzına bir tane daha alıp "Kokarsa sana kokar. Ondan da bişey olmaz." deyip gülümsedi.

Müge "Sen kimsin ve Lee Min Ho'ya ne yaptın? Bizim Min Ho güzel kokmayı takıntı haline getiren birisi değil miydi?" diye sordu. Min Ho ona "Buna değer. Bi seferden bir şey olmaz." dedi ve yemeye devam etti.

Batu doymuş masadan kalkmıştı. Tekrar TV başına geçti. O kalktıktan sonra Hayal Min Ho'ya eğilip "Germek gibi olmasın ama sınavdasın." diye fısıldadı. Min Ho "Farkettim. Sen merak etme Batu beni sevecek." dedi ve masadan kalkıp Batu'nun yanına gitti.

Müge ve Min Hyuk sözsüz romantik anlarından birindeydiler. Elele tutuşmuş birbirlerinin gözlerinin derinliklerinde kayboluyorlardı. Hayal İzem'e "Hadi prenses gidelim biz de içeriye." dedi ve İzem'in koluna girip salonda derin muhabbete dalmış Batu ve Min Ho'ya katıldı.

Dinlediğinde spordan bahsettiklerini anladı. Min Ho özellikle futbolu ve basketbolu çok sevdiğini söylediğinde Batu "Ben gitmeden bir maça ne dersin?" diye sormuştu. Min Ho "Tabi neden olmasın. Takımları ben ayarlarım." deyip teklifini kabul etmişti.

Gün içinde Min Ho'nun bir yanında Batu diğer yanında İzem olduğu için Hayal ona hasret kalmıştı. Müge ve Min Hyuk da sedirde oturuyor 'son hece' oyunu oynuyorlardı. Hayal de eline kitap alıp okumaya başladı.

Akşam yemeği de yendikten sonra Min Hyuk ve Min Ho evlerine gittiler. Hayal salona Batu'nun yatağını hazırlayıp İzem'i kendi odasına götürdü. İki hafta boyunca birlikte uyuyacaklardı.

Bugün okulun olmaması iyi olmuştu. Ama yarın vardı. İzem ve Batu'ya "Ben gelene kadar takılırsınız." demişti. Çarşamba tekrar okul yoktu ve Hayal'e araba bakmaya gideceklerdi.

Uyumadan önce Min Ho'ya "Seni özledim. İki hafta boyunca birlikte uyuyamayacağız." diye mesaj attı. Min Ho "Kaçamak yaparız ;)" cevabını gönderdi. Hayal "Ayarlarız :) iyi geceler :*" yazıp gönderdi bu sefer. Min Ho'dan "İyi geceler :*Seni seviyorum ♡" mesajı gelince telefonu kenara koydu.

İzem tüm olanlara inanamadığından bahsederken Hayal uyuyakalmıştı. Uyku evresine geçmeden önce aklında "Çekimler bu haftasonu muydu?" sorusu vardı.

~17. Bölüm Sonu~

Merhaba Hayalperestlerim. Gene upuzun bir bölümde buluştuk. Geçiş bölümü gibi oldu. Umarım okurken sıkılnamışsınızdır. Okuduğunuz için çok teşekkür ederim. Yorumlarınızı bekliyorum :) Takipte kalın :) seviliyorsunuz :*
 
06-15-2015 06:24 PM
Tüm Mesajlarını Bul Alıntı Yaparak Cevapla
minozAbet Çevrimdışı
Minoz Fan

Mesajlar: 249
Üyelik Tarihi: Feb 2015
Rep Puanı: 39
Mesaj: #21
RE: Umutlar ve Hayaller
 
18. Bölüm

"Evet HaYal-sshi lütfen Min Ho-sshi'ye biraz daha yaklaşın. İkinizden de daha sert bakmanızı istiyorum. Evet çok güzel."

Hayal'in daha zor olmasını beklediği reklam çekimleri başlamıştı ve eğlenceli gidiyordu. Yönetmen direktifler veriyordu ve onlar da uyguluyorlardı. İlk başlarda gergin olmasına rağmen şimdi tamamen rahatlamış kendisini arkadaki sert müziğe ve Min Ho'ya bırakmıştı.

Yönetmen "20 dakika mola veriyoruz." dedikten sonra ikisi de yere oturmuştu. Hayal "Eğlenceliymiş." deyip gülümserken Min Ho ona "Seninleyken daha kolay aslında. Rol yapmak zorunda kalmıyorum." diye karşılık vermişti. Bu esnada gelen makyözler onların terlerini siliyor pudralarını yeniliyordu.

Makyözler gidene kadar tekrar konuşmadılar. Onlar gittiğinde Hayal yere bakarak "Harika bir rol yeteneğin olduğunu biliyorum ama diğer kızlarla çekim yaparken durumu garipsemiyor musun?" diye sordu. Min Ho "Pek takılmıyorum sanırım. Sadece işimi yapıyorum." cevabını verdi ve ekledi "Eğer gerçekten güzel birileri olursa yanımda daha kolay oluyor tabi."

Bunu duyan Hayal gözlerini yerden kaldırıp birden Min Ho'ya baktı. Gözlerini kısmış, kaşlarını çatmıştı. Sıktığı dişlerini ayırmadan "Ne dedin sen?" diye tısladı.

Min Ho, Hayal'i ilk defa böyle gördüğünden emindi. Ellerini teslim oluyormuş gibi kaldırıp "Sakin ol hayatım. Sadece şakaydı. Gerçekten." dedi. Hayal onu tartan bir ifadeyle süzüp "İşinin bunları gerektirdiğini biliyorum. Ama bunu beni kıskandırmak için kullanmazsan daha huzurlu bir ilişkimiz olabilir." diye onu uyardı.

Min Ho "Pekala." derken Hayal'in elini tuttu. "Özür dilersem affedilir miyim?" Hayal biraz düşündüğünde Alacakaranlıkta Bella'nın Edward'a söylediği söz geldi aklına. "Eğer gerçekten kastedersen ve bir daha yapmayacağına söz verirsen." Min Ho can alıcı gülümsemesini bonkörce ona sunarken Hayal'in gözlerine derin bir sıcaklıkla baktı ve "Özür dilerim meleğim. Bir daha yapmayacağım." deyip sözünü verdi. Hayal de ona gülümseyip "Affedildin." dedi.

Birbirlerinin gözlerine bakmaya devam ediyorlardı ki yönetmen geldi. İkisi de bunu farketmiş görünmüyordu. Yönetmen hafifçe öksürüp lafa başladığında ikili ona dönmek zorunda kaldı. "Şey evet. Kusura bakmayın böldüm ama tekrar başlamadan önce ikinci kısmın konseptini vermem gerek. Bu bölümde daha 'ateşli' olmanızı istiyorum. Şimdi ikiniz de üzerinizi değiştirmeye gidin. Geldiğinizde başlayacağız."

Bunu söyleyip yanlarından ayrılan yönetmenin arkasından bakan Hayal, Min Ho'ya "Ateşli derken?" diye sordu. Min Ho ayağa kalkmıştı ve Hayal'i de kaldırmak için elini uzatmıştı. Hayal onun elini kavrayıp Min Ho'nun kendisini çekmesine izin verirken Min Ho suratında muzip bir gülümsemeyle "Hep olduğumuz gibi." dedi ve göz kırptı.

Hayal onun göğsüne yavaşça vurup yanından geçen asistanı gözleriyle işaret etti. "Bunu söylemek için harika zamanlama." deyip gözlerini devirdi.

Yeni giydiği kıyafetlerin içindeki Hayal'e bakan Min Ho'nun gözleri parlıyordu. Beyaz tenini ortaya çıkartan koyu zümrüt yeşili bir gömlek ve siyah, dizi yırtık strech bir pantolon giymişti. Gömleğin ilk üç düğmesi açıktı ve hafif dekolte oluşturuyordu. Gömleğin etekleri pantolonun içindeydi ama pantolonun kemer kısmını örtecek kadar dışarı çıkartılmıştı. Saçlarını sıkı bir at kuyruğu yapmışlardı ve bu uzun boynunu daha da ortaya çıkartıyordu.

Kendisi de bej bir pantolon ve kahverengi-yeşil renklerden oluşan ekose oduncu gömleği giymişti. Saçları taranmamış gibi karışıktı. Hayal yanına gidip "Nasıl olmuş?" diye sordu kendi etrafında dönerken. Min Ho incecik bir sesle "Çok g..." dedikten sonra boğazını temizleyip kendi sesine kavuştuğundan emin oldu ve devam etti. "Çok güzel."

Elini Hayal'in yüzüne uzatıp parmaklarının tersiyle yanağını çenesine kadar okşadı. Hayal istemsiz olarak gözlerini kapattı. İnsanların önünde olmasalardı dudaklarına yapışmıştı Min Ho'nun. Min Ho çekimde zorlanmaması için ona şu anda gerekli arzuyu sağlamıştı. Onun amacını anlayan Hayal bu arzusunu çekime bırakıp gözlerini açtı. Min Ho "Hadi gidelim." deyip elini tuttu ve çekiştirmeye başladı.

Yönetmen, "Evet. Hazırsanız başlıyoruz." dedi ve onları kendi hallerine bıraktı. Hayal bir eliyle Min Ho'nun ensesini kavrarken diğer eliyle bel kısmından gömleğini tutuyordu. Hafif araladığı dudakları ile Min Ho'ya bakarken Min Ho da az önceki gibi elini Hayal'in yüzünden boynuna doğru indiriyordu. Tek fark bu sefer avcunun içini kullanıyor olmasıydı.

Yönetmenden herhangi bir uyarı gelmeyince doğru yaptıklarını anladılar ve devam ettiler. Hayal Min Ho'nun gömleğinin düğmelerini açıp onun çıplak, kaslı göğsünü ortaya çıkardı. Min Ho ise Hayal'in pantolonun içine tıkıştırdığı gömleği sıyırıp onu kucağına aldı. Hayal bacaklarını Min Ho'nun beline dolayıp onun gömleğini omzundan biraz aşağıya kaydırmıştı. Min Ho da bir elini Hayal'in çıplak beline, diğer elini onu tutabilmek için sırtına koymuştu ve dudakları başını arkaya atmış Hayal'in boynuna birkaç santim uzaktaydı. Yönetmenin 'Harika' dediğini duymuyorlardı bile.

O şekilde durmaya dayanamayıp bir öpücük kondurdu boynuna ve geri çekilip gülümsedi. Hayal de huylandığı için başını kaldırmıştı. Bacaklarını çözüp Min Ho'nun kucağından indikten sonra onun gömleğinin düğmelerini tekrar ilikleyip Min Ho'yu yere oturttu.

Min Ho tek dizini kırmış, diğer bacağını uzatmıştı. Uzattığı bacağına başını koyan Hayal, yüzünü kameralara dönmüş bir şekilde yan yatıyordu. Altta kalan kolunu ileri uzatmış, diğer kolunu da dirseğini kırmış halde alttaki kolunun üzerine koymuştu. Min Ho, elini Hayal'in bacağına koymuş bir şekilde seksi bakışlarıyla önce Hayal'e sonra kameraya baktı.

Yönetmen "Tamam. Harika oldu! Şimdi tekrardan üzerinizi değişmeye gidin. 'Sevimli' ile devam edeceğiz." diye onları böldü. Bu sefer önce Hayal kalktı ve Min Ho'yu kaldırdı.

Çekimler bittiğinde ikisi de çok eğlendiğini farketti. Min Ho "Çok iyi iş çıkardın hayatım. Tebrik ediyorum." dedi. Hayal ise "Başkanla konuşayım da ben de sizin şirkete katılayım. Bu yetenek boşa gitmemeli değil mi?" deyip Min Ho'ya göz kırptı.

Buraya Hayal'in yeni arabasıyla gelmişlerdi. Kırmızı '8c Spider' modelli Alfa Romeosu harika görünüyordu. Aslında Hayal'in demek doğru olmazdı. Müge ile ortaktı araba. Diğer her şeyleri gibi. -----
Çarşamba günü hep birlikte -Müge, Hayal, Batu ve İzem- çıkıp seçmişlerdi arabayı. Min Hyuk ve Min Ho'yu eve davet etmişlerdi gene ve "Siz girip içeride bekleyebilirsiniz bizi." demişlerdi. Onlarda beklerken oyun oynamışlardı.

Kapı açılıp içeriye doluşan sesler yüzünden oyunu durdurup onları karşılamaya çıktılar. Batu onları görünce "Yok artık. Bunlar gene ne arıyor burada? Ve içeriye nasıl girdiler?" diye kızgın ama fısıltıyla sordu Hayal'e sanki sesli söylese anlayabileceklermiş gibi. Hayal de "Anahtarları var. Ve şu saçma kıskançlığını bir kenara bırak artık. Lütfen!" diye fısıltıyla cevap vermişti.

Hayal adımlarını büyüterek Min Ho'nun yanına ilk ulaşan oldu. Ona sarılıp bir öpücük aldıktan sonra "Arabamızı görmek ister misiniz?" diye sordu evde bekleyen beylere. Müge de Min Hyuk'un yanına gelmiş elini kavramıştı.

Min Hyuk "Araba mı aldınız?" diye sordu gözlerini açabildiği kadar açarak. Müge "Kış geldi. Bisiklet zor oluyor ve yolları öğrendik artık. Vakti gelmişti." dedi ve elini bırakmadan onu kapıya yönlendirdi. Aslında Min Hyuk daha heyecanlı olarak önden gidiyor Müge'yi resmen çekiştiriyordu. Min Ho da "Bakalım bakalım ne kadar mükemmelmiş." dedi ve gülümseyerek Müge'yi takip etti.

Min Hyuk arabayı görünce "Wooaaww! Çok güzel görünüyor!" deyip Müge'ye "Hadi gezmeye çıkalım!" diye öneride bulundu. Müge de "Tamam ama biraz sonra." deyip teklifi kabul etti.

Min Ho arabayı görünce bir ıslık çalmıştı. Hayal'e dönüp "Aynaya baktığımda ne kadar zevkli olduğunu görüyordum ama araba konusunda da böyle olacağını tahmin etmemiştim." dedi. Hayal "Kendini beğenmiş" deyip dil çıkarttı.

Min Ho "O dili ısırırım" deyince dilini hızlıca geri çekip ağzını kapattı. Gözlerini kocaman açtı ve Min Ho'ya sadece dudaklarını oynatarak "Ayıp" dedi ama Müge çoktan kıkırdamaya başlamıştı.

Min Hyuk "Ha Neul-ah! Hadi gidelim!" derken Müge'nin elini tuttuğu elini sallıyordu. Müge Hayal'e "Abi biz gidiyoruz. Anahtarı versene." dedi. Hayal hemen ona anahtarı uzatıp iyi eğlenceler diledi ve Min Ho'yu kolundan tutup içeriye ittirdi.

Salona vardıklarında Batu Min Ho'yu yanına çağırıp "Takımları ayarladın mı? Ne zaman yapıyoruz maçı?" diye sordu. Min Ho "Evet ayarladım gibi. CN Blue grubu, onların menejeri, sen, ben, Enrique, Chan Hyuk, Si Yang, Ill Woo, KimBum. Altıya altı olacak işte." diye cevap verdi. Sonra biraz düşünüp "Yedekleri bulamadım ama şimdilik." diye ekledi.

Hayal "Bizi yedeklere koyabilirsiniz. İki kişi daha bulun yeter yani." deyince Min Ho ağzını şaşkınlıkla açıp bir süre Hayal'e baktı.

"Bana futbol oynayabildiğinizi de mi söylemeye çalışıyorsun!?" Min Ho bunu şaşkın bir ifadeyle biraz yüksek sesle söylemişti ve söylerken gözlerini kırpıştırmıştı. Batu onun kızdığını düşüp "N'oluyo hayırdır?" diye sordu ablasına. Ablası Müge ile kendisini de takıma ekleyebileceklerini söylediği için şaşırdığını söyleyince Batu da İzem de kahkaha attılar.

Min Ho hala şaşkın şaşkın bakarken Batu "Adam eksik olduğunda halısaha maçlarımızın vazgeçilmezi onlar. Özellikle Müge abla." diye açıklama yaptı ona İngilizce olarak. Min Ho da İngilizce olarak karşılık verdi. "Kız(!) arkadaşım beni şaşırtmaya devam ediyor!"

Hayal onun bu haline güldü. Min Ho ona dönüp sordu. "Gerçekten beni korkutuyorsun! Yapamadığın bir şey yok mu?" Hayal artık kahkaha atıyordu ve cevabı kesik kesik vermek zorunda kaldı. "Kayak... yapa...mıyorum.. örneğin. Haa... bide.. motor... kullanamıyorum."

Min Ho keyfi yerine gelmiş bir şekilde "Sana öğretebileceğim bir şeyler varmış." dedi ve aklına bir fikir geldi. "Siz Türkiye'ye dönmeden önce bir iki günlüğüne kayak yapmaya gidelim mi?" Hayal biraz düşünüp cevapladı. "Bizim sınavlardan sonra olabilir."
-----
Arabayı Min Hyuk kullanıyordu. Radyoyu açmışlardı ama sesi arka fon ayarındaydı ve onların muhabbetini bölmüyordu.

Evden ayrılalı yarım saat olmuştu. Başlarda nereye gittiklerini bilmeyen Müge sadece dolaşacaklarını düşünmüştü. Ama şehir merkezinden uzaklaşıp yol ıssızlaşınca merak edip sordu. "Özellikle gittiğimiz bir yer mi var?"

Min Hyuk gözünü kısacık bir an yoldan ayırıp Müge'ye baktı. Tekrar yola bakmaya başladıktan sonra cevap verdi. "Seni gizli yerime götürüyorum. Bilirsin işte kafa dinlemek için, düşünmek için, şehrin gürültüsünden uzaklaşmak için bana ait olan bir yer." dedi ve kısa bir duraksamadan sonra devam etti "Şeey aslında orada bana eşlik edecek ilk kişi sensin."

Müge şaşkınlığı ses tonuna yansıyarak sordu. "Ne yani? Diğer üyeler bile mi?" Min Hyuk kafasını evet anlamında salladıktan sonra tekrar Müge'ye döndü. "Sen benim için çok özelsin. Bu dünyadaki en özel şey-kişi sensin benim için. Zaten bana ait olan hiçbir şey artık bana ait değil. Kalbimin, aklımın, bedenimin hatta aldığım nefesin sahibi senken kendime ait gizli bir yerimin olması saçma geldi. Bu yüzden..." deyip önüne döndü.

Müge az önce duyduklarını sindirmeye çalışarak yutkundu. Min Hyuk'un onu çok sevdiğini tabi ki biliyordu. Bu her hareketinde, her bakışında görebiliyordu. Ama ilk defa yüksek sesle dile getirmişti.

Onların ilişkileri biraz böyleydi. Aralarındaki duygu güçlüydü ama bunu pek dile getirmezler, 'aşkım', 'canım' gibi aşk sözcüklerini pek kullanmazlardı. Hatta genellikle birbirlerine adlarıyla hitap ederlerdi. Süslü aşık konuşmaları yapmazlardı hiç. Ama sıradan konuşmalarında birbirlerine olan aşkları hissedilirdi.

Birbirlerine dokunuşları belki liseli aşıklarınki gibiydi. Bol bol gözgöze bakışırlar, sıklıkla elele tutuşurlar, bazen sarılırlar, nadiren de öpüşürlerdi. Dıştan bakan birisi onları pek de tutkulu görmezdi. Ama ikisi de hem kendisindeki hem de karşısındaki tutkuyu çok iyi bilirdi, hissederdi. Onlar duygularını yıpratmadan, eskitmeden yaşıyorlardı.

Müge tüm bunları düşünürken Min Hyuk arabayı durdurdu. Müge'ye "Geldik." deyip gülümsedi. Müge etrafına baktığında sık ağaçlı bir ormanın girişinde bir yerde olduklarını gördü. İçeri girmişlerdi ama arkaya bakıldığında yol görülüyordu. Ne beklediğini bilmiyordu ama bunu beklemediği kesindi.

Min Hyuk arabadan inmiş Müge'nin kapısını açmaya gitmişti. Kapıyı açıp onu elinden tutarak indirdiğinde "Nasıl?" diye sordu. Müge tek kaşını kaldırıp "Geniş?" diye soruyla karşılık verdi. Min Hyuk gülümseyip "Evet geniş bir alanın içinde. Ama çok da geniş değil." dedi ve onu ormanın derinliklerine doğru götürdü.

Min Hyuk kendinden emin bir şekilde ilerlerken Müge etrafına bakıyor, yolu ezberlemeye çalışıyordu. Tabi ki bu imkansız bir şeydi çünkü tüm ağaçlar birbirinin aynısıydı. "Min Hyuk ne yaptığını biliyordur." deyip kendisini ona bıraktı.

Yaklaşık 20 dakika yürüdükten sonra kayalıklarla kaplı bir yere geldiler. Ağaçlar oldukça azalmıştı ama gene de varlardı. Min Hyuk onun elini bırakıp adımlarını hızlandırarak ilerledi ve biraz ileride durdu.

Müge yanına vardığında Min Hyuk arkasına geçip Müge'nin gözlerini kapatmıştı. Onu "Dikkatli ol" diye uyarıp beş adım kadar ilerletti ve durdurup sağına döndürdü. Ona heyecanla "Hazır mısın?" diye sordu. Müge "Evet. Sanırım." dedi ve Min Hyuk ellerini çekti.

Aydınlığa alışmaya çalışan gözleri bir kaç kez açılıp kapandı ve sonunda karşısındaki yere odaklanabildi.

Yarım metre yukarıda yaklaşık bir buçuk metre uzunluğunda ve yarım metre genişliğinde bir açıklık bulunuyordu. Giriş kolay olabilsin diye altına bir kaya koyulmuştu. Müge dönüp Min Hyuk'a baktığında Min Hyuk eliyle içeriyi gösterip "Girsene." dedi. Sesindeki heyecan duyuluyordu. Muhtemelen Müge'nin vereceği tepkiyi bekliyordu.

Müge kayaya basıp başını eğerek içeri girdi ama çok karanlık olduğu için hiçbir şey göremiyordu. Min Hyuk "Korkmana gerek yok bir kaç adım ilerle ki ben de girebileyim." deyince temkinli üç adım attı ve Min Hyuk'un eğilerek girmesini izledi.

İçeriye giren Min Hyuk sol tarafa dönüp yere eğildi ve Müge minik bir 'tık' sesi duydu. Birden etraf aydınlanmıştı. Müge bunun nasıl olduğunu anlamak için etrafına baktığında duvarlarda, yerde ve tavanda minik, süslemelerde kullanılan ampüllerden olduğunu gördü.

Müge içeriyi incelemeye başlamıştı. Yaklaşık 10 metrekareydi. Belli bir şekli yoktu. Yüksekliği Min Hyuk kafasını çarpmadığına göre iki metre falan olmalıydı. Tabi yeryer alçalıyor yeryer de yükseliyordu. Yerde dört tane minder vardı. İki de battaniye. Hatta küçük bir ocak ve tencere bile vardı. Ocağın yan tarafında paket paket hazır ramen ve bir damacana su duruyordu.

Müge hayranlıkla incelemesini tamamladıktan sonra bir tepki-yorum bekleyen Min Hyuk'a döndü. Boğazını temizleyip "Burası harika." diyebildi sadece. Min Hyuk dişleri görünüp, gözleri kaybolacak şekilde gülümsedi ve onu omuzlarından ittirerek minderlere götürdü.

Müge otururken "Hani ilk gelen bendim? Burada dört minder var." diye somurttu. Min Hyuk "İlk gelen sensin. Dört minder var çünkü ben bazen burada uyuyorum. Ve buraya kadar yatak taşımam imkansız." cevabını verdi.

Müge şaşırmıştı. "Neden burada uyuyorsun?" diye sorarken kafasını istemsiz olarak sağa doğru yatırdı. Min Hyuk omuz silkip "Canım sıkkın olduğunda geliyorum ve gün içerisindeyse biraz uyuyorum. Sıkıntının en güzel çözümü uyumak bence ve burada uyadırılmayacağımdan eminim." cevabını verdi. Bir süre öyle oturup konuştuktan sonra Min Hyuk "Sana ramen yapayım." deyip ocağı yaktı ve suyu koydu.

Müge ilk defa onun bu yönünü görüyordu. Yani can sıkıntısını gidermek için kendisine bir mağarada ev düzeni oluşturan Min Hyuk'u. Bu çocuğa aşık olmayıp napacaktı ki Müge? Her geçen dakika bağlanmayıp napacaktı?
-----
Önceden pazara ayarlanan maç, Min Ho ve Hayal'in tüm cumartesiyi çekimde geçirip yorulmaları nedeniyle herkesin uygun olduğu salıya ertelenmişti. İkinci yedekleri bulma işini Min Hyuk almıştı ve FT Island grubundan Choi Min Hwan ve Choi Jong Hun ile anlaşmıştı.

Salı günü geldiğinde halısahada buluştular. Soyunma odasının kapısını Min Ho tutuyor "Önce hanımlar giyinsin." diye beyleri bekletiyordu.

Müge ve Hayal formalarını giyinip dışarı çıktıktan sonra beyler içeriye geçtiler. Hepisi de geçerken ayaklarında krampon, dizlerinde dizlik, üstlerinde forma olan kızlara gözucuyla bakmıştı. Ill Woo ve KimBum bakmakla yetinmeyip "Çok yakışıklı görünüyorsunuz." diye laf atıp gülerek soyunma odasına girmişlerdi.

Müge "Yakışıklıymış! Ne zaman anlayacaklar futbolun erkek oyunu olmadığını!" diye söylenmeye başladı. Hayal ona "Hepsi ilk olarak bu tepkiyi veriyor maçtan sonra da bir dahaki sefere kendi takımlarına çağırıyorlar değil mi? O yüzden sinirlenme abi. Oyunumuzla ezeceğiz onları." deyip gaz verirken aynı zamanda onu sakinleştiriyordu da.

Maç başladığında ikisi de yedek klubesinde FT Island üyeleriyle oturuyorlardı. CN Blue, menejerleri ve Batu bir takımdı ve Müge ile Min Hwan onların yedeğiydi. Geri kalanlar ise -Min Ho, Chan Hyuk, Ill Woo, KimBum, Si Yang ve Enrique- diğer takımı oluşturuyorlardı ve Jong Hun ile Hayal de onların yedekleriydi.

Enrique'in İspanyol olması Min Hyukları biraz korkutmuştu. Oyun içinde de korkularında hem haklı hem haksız olduklarını anladılar. Evet iyi oynuyordu ama diğerlerinden pek farkı yoktu.

Oyun oldukça çekişmeli ilerliyordu. İlk yarı berabere bitmişti. Her iki taraf da birer gol atmıştı. Ancak uzatmalarda Jung Shin ayağını burkup düştü. Hayal onun ayağını kontrol ettikten sonra soğuk press yapıp bandajla sardı. Onun yerine ikinci yarıda Müge oynayacaktı.Bu duruma çok sevinen üç kişi vardı. KimBum, Ill Woo ve Batu.

Devre arasında Batu "Şimdi onlar düşünsün!" deyip Müge ile yumruklarını tokuşturdu. Hayal de kendi takımlarına Müge'yi hafife almamalarını söylüyordu ama onu dinleyen sadece Min Ho ve Enrique oldu.

Oyun başladığında Müge yerini çoktan almıştı. Yalnız paslaşmalarda gözle görülür şekilde dışlanıyordu. Müge "Öyle olsun!" deyip KimBum top sürerken ondan ustaca topu çaldı.

Şaşkınlığı yüzünden okunan KimBum etrafına bakınıp topu tekrar kazanmak için Müge'nin üzerine koştu ama Müge ona fırsat vermeden ilerlemeye devam etti. Batu gelmişti ve Müge topu Batu'ya pasladı. Onu ciddiye alacak tek kişiye. Min Ho Batu'nun üzerine giderken Batu tekrar topu Müge'ye gönderdi. Müge pozisyonu tartıp şut çekti.

Hayal "Chan Hyuk dikkat et falsolu geliyor!" diye bağırdı ama Chan Hyuk onu duymamıştı ve topun ilk doğrultusuna doğru atladı. Yön değiştiren top ağlarla buluştuğunda sahada on, yedek klubesinde üç kişi şaşkın şaşkın bakıyordu.

Batu Müge'nin yanına gidip "Çak bi beşlik." dedi ve 'çak' yaptılar. Min Hyuk da uzaktan ona göz kırptı ve karşılığında bir gülümseme aldı. Hayal de "Helal olsun kardeşim!" diye bağırırken bir yandan da alkışlıyordu. Jong Hun onu dürtüp "O karşı takımda." dedi. Hayal ona omuz silkip iki elinin başparmaklarını da yukarı kaldırdı ve 'Çok iyiydi' mesajını verdi.

Min Ho hakeme gidip oyuncu değişikliği yapmak istediğini söyledi. Si Yang oyundan çıkarken Hayal sahaya doğru ilerledi. Hayallerin takım artık Müge'yi hafife almıyorlardı ama Mügelerin takım Hayal'i pek takıyor gibi gözükmüyordu. Hele ki Yong Hwa, Hayal Ill Woo'nun asistiyle gol atıncaya kadar Hayal'in yanından her geçişinde kıskıs gülüyordu.

Oyun 4-3 bitmişti. Mügelerin takım kazanmıştı. Mügelerin takımda golleri sırasıyla Jong Hyun, Müge, Min Hyuk, Batu atmıştı. Hayallerinkindeyse Min Ho, Hayal, Ill Woo. Soyunma odasına giderlerken en çok Müge, Hayal ve Batu gülüyordu. Aralarında Türkçe konuşup 'Kadının fendi erkeği yendi' tarzında göndermeler yapıyorlardı. Hayal soyunma odasına girerken "Önce bu yakışıklılar üzerlerini değişecek." dedi KimBum'a ve Müge'yle içeriye girdi. Min Ho beylere "Kabul edin, güzel oynuyorlar." dedi

Min Hyuk grupla yurda, Min Ho da kendi evine gitti. Hayal, Müge, İzem ve Batu da eve gidip kendilerini yataklarına attılar. İzem tüm maç boyunca tezarühat ettiği için sesi kısılmıştı. Belli bir takımı tuttuğu yoktu aslında ama Mügelerin kazandığını görünce onları tuttuğunu söylemişti.

Ertesi gün hepsi saat 10.00 gibi kahvaltı sofrasındaydı. Güzel bir kahvaltı yapıp gezmek için dışarıya çıktılar. Namsan kulesi ilk durakları olacaktı. Daha sonra akvaryuma, Han nehrine gideceklerdi.

Namsan kulesine çıkıp Seoul'e tepeden baktılar. Batu "Seni yeneceğim Seoul!" diye bağırırken ablasından ensesine bi fiske yedi ve hep beraber kahkaha atmaya başladılar. Geçenler onlara garip garip bakıyordu. Teleferik seyahatinden sonra aşağıya indiler ve akvaryuma doğru yola koyuldular.

Gezdirecekleri yerleri bittiğinde saat yediye geliyordu. İzem "Gangnam'a da gidelim n'oluuurr" deyince akşam yemeğini orada bir AVMde yemeye karar verdiler.

Batu genel olarak görüntülerini beğenmediği için "Ben pizza alacağım." demişti. İzem "Ben Kore yemeği yiyeceğim. Bana öneride bulunur musunuz?" diye sordu ablalarına. İkisi birden "Haemul pajeon?" diye sordular İzeme. İzem "İkiniz de aynı şeyi söylediğinize göre güzel olmalı. Hadi ondan alalım." dedi ve siparişlerini vermeye gittiler.

Yemeklerini yeyip eve gittiklerinde saat on olmak üzereydi. Sırayla duşa girip salona televizyon izlemeye gittiler. Oniki gibi de uyudular. Cuma günü sınav vardı ve Hayal ve Müge perşembeyi ders çalışmak için kullanacaklardı.

Ertesi gün kahvaltıyı hazırlamak İzem'e kalmıştı çünkü diğer hatunlar derse dalmışlardı. Kısa bir kahvaltı yapıp tekrar dersin başına oturdular. Batu da İzem'e "Bunlar çok sıkıcı. Dışarıya çıkalım mı abisi?" diye sordu. İzem "Olur. Ben masayı toplayıp bulaşıkları makineye yerleştiriyim. Sonra hazırlanırım, çıkarız." dedi. Batu "Tamam bekliyorum." deyip telefonunda oyun oynamaya başladı.

İzem mini pileli bir etek ve ona uygun dar bir bluz giyinip çıktı ve Batu'ya "Hadi çıkalım." dedi. Batu onun giyindiklerini görünce "Bu ne lan! Git uzun bişey giyin! Bu halde bir yere gidemeyiz!" diye bağırmaya başladı. Müge "Batu sessiz ol ders çalışıyoruz." diye uyardığında Batu ona "Müge abla şunun giydiğine bir bak. Nasıl sessiz olayım?" diye sordu. Hayal "Abi kusura bakma. Ben bi bakayım şunlara." dedi ve kardeşlerinin yanına geldi.

Batu'ya dönüp "N'oluyo Batu?" diye sordu. Batu ablasına "N'olacak! Kardeşin de senin izinden gidiyor. Şu giydiği eteğe bak!" dedi kızgınlıkla. Hayal İzem'e baktı ve "Abinin huyunu bilmiyor musun? Git pantolon falan giy. Hem kış günü kıçın donar." deyip oflayıp puflayan İzem'i odaya gönderdi. Batu'ya dönüp "Bana bak Batu! İzem'e bir yere kadar karışabilirsin ama bana karışamazsın. Şu huyundan vazgeç yoksa Allah yarattı demem eşek sudan gelene kadar döverim seni." dedi. İzem kahverengi dar bir pantolonla çıktığında Batu bu sefer de 'Dar lan bu' demek için ağzını açmıştı ama Hayal'in bakışıyla çenesini kapattı. Hayal "Size iyi eğlenceler. Kaybolmayın." dedi ve dersin başına döndü.

Yemek yemek için bile ara vermeden çalışmışlardı. Arada Hayal kendisine sigara molası veriyordu. O sırada da Müge sesli anlatıyordu.

17.20de Batu ablasını aradı. Hayal "Efendim?" diye açtığında Batu çekingen bir sesle "Kaybolduk." dedi. Hayal "Aferin! Etrafınızda ne var? Tabela mabela? Okuyun bakıyım" deyince Batu "Şaka mı yapıyorsun? Ben bunları nasıl okuyayım?" diye sordu. Hayal oflarken İzem'in sesini duydu. İzem etrafındaki tabelaları heceleye heceleye okudu. Hayal nerede olduklarını anlamıştı. Onlara "Bekleyin, geliyorum." deyip telefonu kapattı.

Müge'ye "Kardeşim sen devam et. Bunlar kaybolmuş. Ben alıp geleyim." dedi ve odadan çıktı. Müge arkasından "Gelirken yiyecek bir şeyler alsana. Yemekle uğraşmayalım." diye seslendi ve Hayal'den onay seslerini duyunca tekrar derse döndü.

Hayal taksiyle Batuların olduğu yere gitti ve onları eve alıp geldi. Gelirken de bir pizzacıda durup üç büyük pizza ve 2.5 litrelik kola almıştı. Eve girdiklerinde Müge telefonda Min Hyuk'la konuşuyordu.

Hayal pizzaları ve bardakları sedire koyup Müge'ye seslendi. Müge de konuşmasını bitirip onlara katıldı ve yemeklerini yemeye başladılar. Çok acıkmışlardı ve kimseden çıt çıkmıyordu. İlk konuşan Müge oldu. "CN Blue yeni albümünü çıkartıyor önümüzdeki hafta. Min Hyuk özellikle bu hafta çok yoğun olacaklarını ve fazla görüşemeyeceğimizi söylemek için aramış."

Hayal ağzındaki lokmasını yutup "Hadi ya! Üzüldüm kardeşim senin adına. Biraz özleyeceksin artık." dedi ve soruyla devam etti "Haa kayak yapmaya gidecektik. Gelemeyecek mi yani?" Müge "Ne kayağı?" diye sorusuna soruyla karşılık verdi. Hayal sınavdan sonra kayak yapmaya gitmeyi planladıklarını söyledi. Biraz düşünüp "Sana söylememiş miydim?" ben diye sordu. Müge "Söylemedin valla. Min Hyuk gelemeyecek artık ama ben gelirim belki." diye cevapladı onu. Hayal "Belki ne la? N'apcan kendi başına evde? Okulda yok. Gel işte iki gün kafa dağıtırız." dedi. Müge Hayal'in dediklerini mantıklı buldu ve gitmeye karar verdi.

Gece üçe kadar ders çalışıp sabah dokuzda uyandılar. Hemen hazırlanıp okula gittiler. Sınav 10.30da başlayacaktı. Onbeş dakika kala sıralarına oturmuşlardı.

Sınav bitiş uyarısıyla kağıtlar toplandı. Hayal hemen Müge'nin yanına gidip "Nasıldı?" diye sordu. Müge sırıtarak arkasına yaslandı ve "AA!" dedi ve sordu. "Seninki?" Hayal de aynı sırıtmayla karşılık verdi ve "AA!" dedi. Enrique ve Jessica da yanlarına gelmişlerdi. Onlar pek gülüyor gibi görünmüyorlardı. Jessica "Biraz zordu bence." deyip onaylama bekleyerek Enrique'e döndü. Enrique "Bence de zordu. Yani geçerim ama yüksek not olmaz sanırım." diyerek Jessica'yı onayladı.

Jessica birden Müge'ye "Jung Shin telefonlarıma cevap vermiyor. Neden biliyor musun?" diye sordu. Müge şaşkınlıkla ağzını açıp "Jung Shin mi? Siz telefonlaşıyor musunuz?" diye sordu. Bu kızın hızına akıl sır erdiremiyordu! Jessica "Şeeyy... evet biz kareokeye gittiğimiz gün numaralarımızı almıştık ve konuşuyorduk. Ama sadece konuşuyoruz. Aramızda bir şey yok." diye açıklama yapmaya çalıştı. Hayal fısıltıyla "Şimdilik" deyip kıkırdadıktan sonra ona "Yeni albümleri için sıkı çalışmaya girmişler. O yüzdendir." dedi ilk sorusunu cevaplamak için. Jessica'dan kısa bir "Yaa..." aldıktan sonra Hayal'in telefonu çaldı. Min Ho arıyordu. Hayal oradan uzaklaşıp telefonu cevapladı.

"Efendim hayatım?"
"Merhaba aşkım. Nasıldı sınav?"
"Harikaydı. Mügeninki de öyleymiş."
"Çok sevindim. Ben hazırlıklarımı yaptım size geçiyorum. Sizinle orada buluşuruz olur mu?"
"Haa! Tabi olur. Biz de şimdi çıkıyoruz."
"Tamam hayatım evde görüşürüz."
"Görüşürüz miniğim."

Hayal kayak işini unutmuştu. Min Ho hatırlatmasa daha burada durup laklak etmeye devam ederdi galiba. Hemen Müge'nin yanına gitti ve "Abi hadi eve gidip hazırlanmamız lazım." dediğinde Müge'nin yüzündeki ifade tek unutanın kendisi olmadığını gösteriyordu.

Enrique "Ne hazırlığı diye?" diye sordu ikisi de çantalarını toplarken. Hayal "Kardeşlerim geldiler ya. Birlikte iki günlüğüne tatil yapacağız." diye onu cevapladı ve Müge'ye "Tamamsan gidelim." dedi. Müge "Tamamım hadi gidelim." dedikten sonra Jessica'ya sarıldı. "İkinci yarıda görüşürüz. Biz sonra Türkiye'ye gideceğiz." deyip onu öptü ve Enrique'e sarılan Hayal'in ayrılmasını bekledi. Sonra yer değiştiler. İkisi de onlara "Kendinize iyi bakın." dedikten sonra el sallayıp ayrıldılar.

Eve girdiklerinde Min Ho evde onları bekliyordu. Kızlar da hemen valizlerini hazırladılar ve onlar gelmeden İzem ve Batu'nun hazırlayıp kapının oraya koydukları valizin yanına koydular. Batu "Yemek yeyip çıksak?" diye öneride bulundu. Onlar da vakit kaybetmemek için hazır ramen yaptılar ve afiyetle yeyip çıktılar.

Normalde iki araba çıkacaklardı yola. Müge, Batu ve İzem Müge'nin şoförlüğünde kendi arabalarıyla, Hayal de Min Ho'nun arabasıyla gidecekti ama Batu "Ne gerek var canım tek arabayla gideriz." deyince Min Ho'nun karavanı ile gitmeye karar vermişlerdi.

Beş saatlik yolculuğun sonunda Yongpyong Kayak Merkezine gelmişlerdi. Kalacakları yer ahşap dağ evlerinden oluşan bir tatil köyüydü. Gene Batu'nun ayarlamasıyla(!) kızlar bir evde, erkekler bir evde kalacaklardı. Min Ho hiçbir şey demeden kabul etmişti. Hayal de bir şey diyememişti gerçi. Ama Min Ho ile uyumayı çok özlemişti. Ve Türkiye'de kalacakları iki hafta boyunca daha da özleyecekti.

Anahtarları alıp eve giderlerken Min Ho Hayal'in montunun kapüşonundan tutup onu yanına çekmiş ve diğerlerinin ilerlemesini beklemişti. Hayal "Ne oldu?" deyince Min Ho onun eline ikinci bir anahtar daha bırakıp "Gece kızlar uyuduktan sonra bu odaya gel. Seni çok özledim." demişti.

Hayal gözleri ışıldayarak ona bakıp sarıldıktan sonra "Sen Batu'yu nasıl atlatacaksın?" diye sordu. Min Ho "Sen orasını bana bırak." dedi ve ona sarılarak yürümeye başladı.

Odaya yerleşip dışarıya çıktılar. Kayak takımları kiralayıp iki tane hoca tuttular. Min Ho "Hayal'e ben öğretirim." demiş ve onun için hoca istememişti. Batu da "Ben biliyorum." deyip hocaya gerek olmadığını söylemişti.

Aralarında en çabuk öğrenen Müge olmuştu. Hoca eşliğinde birkaç tur attıktan sonra ona teşekkür edip Batu'nun yanına gitmişti. "Hadi yarışalım." deyip yarışmaya bile başlamıştı.

Hayal sürekli düşüyordu. Kendi başına da düşmüyor onu tutmaya çalışan Min Ho'yu da yanında götürüyordu. Min Ho saymıştı ve tam yirmiüçüncü düşmeden sonra öğrenmişti. Artık düşmeden ilerleyebiliyor ve viraj alabiliyordu. İzem de Hayal'den bir saat kadar sonra öğrenmişti. Artık karın keyfini çıkartabilirlerdi. Tabii akşam yemeğinden sonra.

Hep beraber yemeklerini yerlerken bir gazetecinin fotoğraflarını çektiğini gördüler. Batu "N'oluyo be!?" deyip ayağa kalkmaya yeltendiğinde Hayal onu kolundan tutup "Yemeğini ye. Bunu abartamazlar." dedi ve yerine oturttu. Müge "Min Hyuk iyiki gelmemiş. Bunu dediğime bile inanamıyorum gerçi ama..." deyip yemeğine devam etti.

Yemekten sonra biraz kartopu oynayıp odalarına çekildiler. Hayal Müge'yi kenara çekip "Abi Min Ho bir ev daha tutmuş. Gece onunla kalacağım İzem'i idare et." dedi. Müge de "Bu kadar dayanabilmeniz bile mucize. Tamam ben onu ayarlarım merak etme." diye gülümseyerek karşılık verdi. Hayal onu öpüp "Sen bir tanesin." deyince Müge iyice sırıtıp "Bunu daha önce de duymuştum sanki." dedi ve İzem'in yanına gitti.

"Hadi uyuyalım prenses. Yorulmadın mı?" diye sordu İzem'e. İzem "Yorulmak da laf mı? Ölüyorum resmen." deyip esneyerek yatağına girdi. Sonra ablasına "Sen uyumuyor musun?" diye sordu. Hayal ona "Siz uyuyun. Ben dışarıda bi sigara içip geleceğim. Şimdi burada içersem rahatsız olursunuz." deyip Müge'ye kaş göz yaptı ve ikisine de "İyi geceler." dediği gibi kendisi dışarıya attı.

Min Ho'nun verdiği anahtarda yazan numaraya baktı. 203 yazıyordu yani yan taraftaki 2. parsele gitmesi gerekiyordu. Etrafı iyice kolaçan edip atkısını iyice doladıktan sonra ilerlemeye başladı. Varmak üzereydi ki birisi omzunu tutup onu durdurdu.

Hayal hemen o eli tutup burktu ve kim olduğuna baktı. Min Ho'yu görünce ağzından bir 'Ups!' çıktı ve tuttuğu eli bıraktı. Min Ho "Ne diyeceğimi bilemedim. Sana kızayım mı tebrik mi edeyim? Sen söyle." dedi. Hayal ona "Seslenmeden tuttuğun için tebrik etmelisin." deyip bu sefer elini normal bir şekilde tuttu ve yürümeye başladılar.

Min Ho "Peki tebrik ederim. Ama bozuldum açıkçası. Efe'nin habersiz tutuşlarına böyle karşılık vermiyormuşsun." diye karşılık verdi. Hayal şaşkınlıkla bakıp "Bunu nereden biliyorsun?" diye sordu. Min Ho umursamazca omuz silkerken "Batu ile konuşurken o söyledi." dedi.

Hayal içinden 'Allah seni bildiği gibi yapsın Batu' derken dışından "Batuyla Efe hakkında mı konuştunuz?" diye sordu. Bu arada kalacakları evin önüne gelmişlerdi. Hayal evin kapısını açarken Min Ho cevap verdi "Biraz konuştuk."

İçeriye girdiklerinde Hayal "Ve?" dedi devamını duymayı bekleyerek. Min Ho da devam etti. "Çok sevmişsin. On yılda çok şey paylaşmışsınız. Kavga etmeyi de ondan öğrenmişsin ve sana habersizce dokunduğunda tek ani tepki vermediğin kişi oymuş. Batu dedi ki 'Beni bile ayırt edemiyor ama onu edebiliyor. Çok sinir bozucuydu gerçekten.' Her neyse işte onu terkettikten sonra ruh gibi dolaşır olmuşsun. Annenin demesine göre o da ogün arkandan baya ağlamış. Tatile gittiğiniz yere gelince de -orada artık ne olduysa- döner dönmez Kore hazırlıklarına başlamışsınız."

Hayal montunu, atkısını, beresini ve eldivenlerini çıkartıp koltuğa bırakıp yatağa oturdu. Min Ho sözlerini bitirdikten sonra duygularını anlamak için Hayal'in yüzüne, gözlerine baktı ama tek görebildiği hiçlikti. Ne yüzünde ne de gözlerinde bir duygu vardı. Yanına oturdu ve konuşmasını bekledi. Sessiz beş dakikan sonunda Hayal konuşmaya başladı."Neden sordun?"

Min Ho düşünmeden cevapladı. "Merak ettim. On yıl az süre değil ve nasıl olduğunu bilmek istedim. Sonuçta arkandan buraya kadar geldi. Basit bir şey olmadığı belliydi." Hayal duygusuz ses tonuyla tekrar soru sordu.

"Neden bana değil de Batu'ya sordun?" Min Ho bir cevap bulamamıştı. Kendisi de bilmiyordu ki nedenini. O yüzden sadece "Bilmiyorum." diyebildi. Hayal "Ben biliyorum. Sana gerçeği anlatmayacağımdan korktun." Min Ho itiraz için ağzını açmıştı ama Hayal onu susturup devam etti. "Bana güvemediğin için demiyorum. Sana yalan söyleyeceğimi düşündüğün için de değil. Sadece geçitirip cevap vermeyeceğimi düşündüğün için." Susup Min Ho'ya baktığında doğru tahmin ettiğini anladı ve devam etti. "Duyduklarından mutlu oldun mu?"

Min Ho 'hayır' anlamında kafasını salladı. Hayal derin bir nefes alıp paketinden bir sigara çıkarttı ve Min Ho'ya da uzattı. İkisi de sigaralarını yaktıktan sonra Hayal sigarasından derin bir nefes çekip dumanı sertçe üfledi ve anlatmaya başladı.

"Efe ile tanıştığımda Batu 9, İzem 5 yaşındaydı. Ha Neul ile de aynı zamanda tanıştım. Bu kadar sürede Ha Neul ile nasıl olduğumuzu görüyorsun. Kardeş gibiyiz.

Efe'yi gerçekten çok sevdim. Onun da beni sevdiğini biliyordum ve bu bile bana yetiyordu. Batu'nun da yumurtladığı gibi bana dövüşmeyi o öğretti. Antrenmanlarda ilk zamanlar çok dayağını yemiştim. Bir keresinde dudağımı patlatmıştı ve onu tekrar çalışmalara ikna edebilmem iki haftamı almıştı. Diğer yaralar çok önemli değildi. Bacağımda ve kolumda morluklar oluyordu ve geçiyordu.

O antrenmanlar boyunca alıştığım tek dokunuş onunkiydi. O yüzden ona ani tepki vermiyorum. Daha doğrusu vermiyordum. O olduğunu bildiğim için ona zarar vermek istemiyordum ama şimdi işler değişti. Yani bu geceki sen değil de o olsaydı gene aynı tepkiyi verirdim. Ama o olduğunu bilerek verirdim." Sigarasından tekrar derin bir nefes aldı ve Min Ho'ya baktı. Ciddiyetle onu dinliyordu. O da devam etti.

"Ben sana aşık olduktan sonra Efe'ye olan duygularım birden azaldı. Sanki su dolu küvetin giderini bir anda açmış gibi. Duygularım hızla çekildi ama on yılın alışkanlığı hatta bağımlılığı vardı. O yüzden onu terkettikten sonra ruh gibi gezmeye başladım. Elindeki sigarayı bir anda bıraktığını düşün. Boşluğa düşmüş gibi hissetmez misin? Bunun sigara değil de eroin olduğunu düşün. İşte durumum öyleydi ve ben arınmak için Kore'ye geldim. Seninle de tanışınca Efe falan kalmadı tabi."

Sigarasından son bir nefes daha aldı ve sigarasını bastı. Sigara kokan ellerini Min Ho'nun yüzünün iki yanına koydu ve gözlerinin derinliklerine bakarak "Emin ol seni ondan binlerce kat daha fazla seviyorum ve sana bağlılığım yüz kat daha fazla. Sen benim ömrümsün. Efe'yi takmak için bir nedenin yok." dedi.

Min Ho ona gülümseyip "Özür dilerim sana sormadığım için. Ve teşekkür ederim bana anlattığın için." deyip elinde bitmek üzere olan sigarasını basıp elini Hayal'in saçlarına daldırdı ve dudaklarını dudaklarına büyük bir açlıkla bastırdı.

Hayal bu öpüşe o kadar hasret kalmıştı ki boğazından küçük bir inilti çıktı. Onun bu haline gülümseyen Min Ho sadece "Seni seviyorum" diyecek kadar geri çekilip tekrar dudaklarını buluşturdu. Hayal de Min Ho'nun saçlarını kavramıştı ve onu yatağa yatırıp üstüne çıktı.

Uzun süredir birbirlerine dokunamamanın verdiği özlemle her dokunuşları çok yavaştı. Birbirlerine üstlerindekinden kurtulmaları için yardım ederlerken ne Efe vardı ne bir başkası. Tüm dünya durmuştu. Zaman durmuştu. Sadece ikisi vardı. Min Ho ve Hayal değil 'onlar' vardı. Onlar 'bir'di. Onlar 'bütün'dü. Ve geri kalan her şey minik birer ayrıntıydı.

~18. Bölüm Sonu~

Merhaba Hayalperestler. Nasılsınız? Bölümler gittikçe uzuyor ne düşünüyorsunuz bunun hakkında? Umarım sıkılmıyorsunuzdur. Yorumlarınızı bekliyorum. Beğenip beğenmediğinizi ve düşüncelerinizi bilmek istiyorum.

Okuduğunuz için teşekkürler. Hepinizi çok seviyorum :) Takipte kalın :*
 
06-19-2015 08:01 PM
Tüm Mesajlarını Bul Alıntı Yaparak Cevapla
« Önceki | Sonraki »
Cevapla 




Konuyu görüntüleyenler: 1 Misafir

İletişim | Lee Min Ho Turkey | Minoz Turkey | Yukarıya dön | İçeriğe Dön | Mobil Versiyon | RSS
[1] [2] [3] [4] [5] [6] [7] [8] [9] [10] [11] [12] [13] [14] [15] [16] [17] [18] [19] [20] [21] [22] [23] [24] [25] [26] [27] [28] [29] [30] [31] [32] [33] [34] [35] [36] [37] [38] [39] [40] [41] [42] [43] [44] [45] [46] [47] [48] [49] [50]