16. Bölüm
Efe koşar adımlara Hayal'in yanına ulaşıp elindeki gazeteyi sertçe sıraya çarptı ve bağırmaya başladı.
"Ulan bi haberlere çıkmadığın kalmıştı! Şimdi bu ülkedeki ve Türkiyedeki herkes seni tanıyor! Sordurdum orada da çıkmışsınız! Eminim bu pezevenk diğer ülkelerde de tanınıyordur. Tebrik ediyorum Hayal Hanım; kamuya mal oldunuz!"
Hayal istifini bozmadan dinlemişti. Cevap olarak ise "O-na pe-ze-venk de-me!" demişti sadece. Efe iyice sinirlenip "Lan gerizekalı! Tüm dünya benim sevdiğim kadına orospu diyor! Ben o ite pezevenk demişim çok mu?"
Hayal "Orospu mu?" diye sordu fısıltıyla. Sonra sesini toplayıp devam etti "Sence ne kadar umrumda benim hakkımdaki düşünceleri? Gerçekten 10 senede beni hiç mi tanıyamadın?"
Efe sinir ve pes ediş karışımı bir sesle "Benim umrumda!" diye bağırdı. "Benim umrumda!"
Hayal sıkılmış bir şekilde sertçe nefesini verip alaycı gözlerle Efe'ye baktı. "Sence bu benim umrumda mı?" Kafasını çevirip yanında gözleri dolmuş bir şekilde Efe'ye bakan Jessica'ya baktı. O gözlerde hayal kırıklıkları ve ihanetin azabı ile mahvoluşu gördü. Her ne kadar konuşulanları anlamasa da olayın özünü anlamaması için salak olması gerekirdi ve Jessica salak değildi.
İçinden içi ezilerek 'Ah be kızım! Ben seni uyarmıştım!' diye geçirip Efe'nin yüzüne bakmadan "Sevgilinle ilgilen!" diye emir verdi. Efe kafasını kaldırıp Jessica'ya bakmaya bile tenezzül etmeden Hayal'in çenesinden tutup başını kaldırdı ve birden dudaklarına yapıştı.
Hayal onu kendinden uzaklaştırıp suratına sert bir yumruk geçirdi. "Siktir git Efe!" diye bağırırken herkes onlara bakıyordu. Jessica ise hıçkırarak sınıftan çıkmıştı bile.
Efe'nin taşkınlıklarına alışkın olan Müge tüm konuşma boyunca sakince dinlemişti onları. Ama Efe Hayal'i öptüğünde sırasında doğrulmuştu. Ensesinden tutup dışarı atmak istemişti. Enrique de aynı şeyi düşünüyor gibi görünüyordu.
Hayal kendisini uzaklaştırıp yumruğu attığında Müge sakinleşti.
Jessica ağlayarak sınıftan çıkmıştı. Müge Hayal için herhangi bir tehlike olmadığını bildiğinden Jessicanın arkasından baktı. Sonra emin olmak için Hayal'e tekrar döndüğünde Hayal onun gözlerine bakıp "Onu yalnız bırakma şimdi abi. Git hadi." dedi.
Müge Jessicanın arkasından koşarken okula neden bu kadar erken geldiklerini düşündü. Lanet dersin başlamasına daha on dakika vardı.
Kızlar tuvaletine girdiğinde duvarın kenarına oturup hıçkırarak ağlayan Jessicayı gördü. Alnını dizlerine dayamış, kollarını da bacaklarına dolamıştı. Müge yanına gitti.
Kızlar tuvaleti ne önemliydi aslında. Erkekler için sadece ihtiyaç giderme yeriyken kızlar için dedikodu, ağlama, toplantı yapma yeriydi. Müge içinden 'daha güzel yapmalılar' diye düşündükten sonra kendisini olaya verdi.
Jessica'nın başını kaldırarak kendisine bakmasını sağladı. Gözleri kıpkırmızı olmuştu. "Neden buradasın da Hayal'in yanında değilsin?" diye sordu Müge'ye. Müge, "Şu anda desteğime ihtiyacı olan sensin Jess." dedi.
Jessica teşekkür eder gibi baktı. Sonra anlatmaya başladı "Ben bu kadar büyük olduğunu bilmiyordum. Yani onun Hayal'i sevdiğini biliyordum. Ama ilk gün Hayal uyarınca kıskandığını düşünmüştüm. Sonra da aynı masada çok az oturur olduk. Farketmediğim birlikte oturduğumuz zaman Efe'nin olmamasıymış.
Ben Hayal de onu seviyor zannetmiştim. O yüzden Hayalden uzaklaşmıştım. Ahhh salak kafam! HaNeul! Gördün mü Hayal'e nasıl baktığını? Sinirden kudurmuş olmasına rağmen ona baktığı gibi aşkla bana hiç bakmadı!"
Bunları söyledikten sonra bir hıçkırık dalgası daha sarmıştı Jessica'yı. Müge dediklerini düşünüp "Jess bizim seni uyarmamızın nedeni Efe'yi tanıyor olmamızdı. Bunun böyle olacağı belliydi yani. Kendini toparla hadi elini yüzünü yıka. Keşke başta dinleseydin bizi. Biz yanındayız senin tamam mı? Bu Efe gerizekalısını unutman için burada olacağız." deyip hafif gülümsemeyle devam etti. "Sana da bi ünlü buluruz belki."
Jessica da hafifçe gülümsemişti. Müge "Ha şöyle! Hadi gidelim sınıfa." diyerek Jessica'nın koluna girmiş onu sınıfa götürmüştü. Yol boyunca şakalar yaparak moralini az da olsa düzeltmişti.
Sınıfa girdiklerinde Efe'nin gitmiş olduğunu gördüler. Hayal Enrique ile konuşuyordu. Mügeleri görünce boğazını temizleyip başka bir lafa başlamıştı. Müge konunun Efe olduğundan emindi.
Jessica sırasına oturduğunda Hayal yanına gidip ona sarıldı. "Ben demiştim." demedi. Sadece "Geçecek. Atlatacaksın ve biz hep yanında olacağız." dedi. Jessica minnetle utanç karışımı bir ifadeyle Hayal'e baktı. Sonra suratına bi gülümseme ekleyip "Senin de desteğe ihtiyacın olacak. Ben baktım yorumlara ve gerçekten çok kötü şeyler var. Ben de senin yanında olacağım." Hayal de gülümsedi ve Müge yanlarına gelip "KADIN DAYANIŞMASIIII!!!" diye bağırarak ikisine birden sarıldı. Üçü birden kahkaha atmaya başladılar.
Öğretmen Kim sınıfa girince ayrılmak zorunda kaldılar. Anlaşılan o da haberleri görmüştü. Gözlüğünün üstünden yakıştıramamış gibi Hayal'i süzüp kürsüye geçti.
Dersi anlatırken beş dakikada bir Hayal'e dik dik bakıyordu. Hayal "Sanırım bu kadın da Minoz." diye fısıldadı Müge'nin kulağına.
——
Öğle arasına çıkıp yemek yemek için kafeteryaya gittiler. Masaya oturduklarında herkes bi telefonuna bi Hayal'e bakıyordu. Hayal "Off yeter ama!" derken bir telefondan kendi sesini duydu. "O-na pe-ze-venk de-me!"
Hayal hemen telefonunu çıkartıp arama motoruna kendi adını yazdı. Sınıflarındaki kanı bozuğun teki videoya almış ve internete yüklemişti. Efe gazeteyi masaya çarptıktan hemen sonra başlıyor, Hayal'in "Siktir git Efe!" Demesiyle bitiyordu.
Hayal o açıda kimin olduğunu düşündü. Çarpraz arkasından çekilmişti. Sabah ona bakıp konuşan kızlar geldi aklına. Yerleri uyuyordu. Ehh bundan sonrasını haketmişlerdi. Hayal bu sefer uyarıda bulunmayacaktı. Hemen Min Ho'yu aradı. Setteydi gerçi ama belki ulaşabilirdi. Min Ho cevap vermemişti. Hayal bunun bekleyemeyeceğine karar verip Chan Hyuk'u aradı.
"Efendim Noona?"
"Chan Hyuk büyük bir problem var. Min Ho ile görüşmem mümkün mü?"
"Şimdi çekimdeler. Ama beş dakika sonra mola verilecek. Ne oldu?"
Hayal Chan Hyuk'a durumu özetledi.
"Bu hiç iyi değil Noona hiç iyi değil!"
"Biliyorum."
"Avukatlarla görüşmemiz gerekecek. Bekle Hyung geliyor. Ona veriyorum."
Chan Hyuk Min Ho'ya "Hayal Noona. Seninle konuşması gereken bir şey var." deyip telefonu Min Ho'ya verdi.
"Hayatım?"
"Min Ho büyük bir problem var."
Hayal ona daha ayrıntılı olarak anlattı. Min Ho çok sinirlenmişti.
"O kızlarla avukatım ilgilenir. Efe ile de bizzat ben ilgileneceğim! Önce o okula tekrar adım atamayacağından emin olup sonra canına okuyacağım!" deyip telefonu kapatmıştı.
Hayal "Hay sikiyim böyle işi!" deyip yarım kalan yemeği masada bırakıp ayağa kalktı. Müge de kalkacak olmuştu ki "Sen yemeğini ye abi. Ben de biraz düşüneyim." deyip sınıfa gitti.
Yemek saati olduğu için sınıf boştu. Sırasına oturup başını kollarının üstüne koydu. Bir süre öyle durduktan sonra yorumlara bakmaya karar verdi. Telefonunda arama motoruna tekrar kendi adını girip çıkan sonuçlara baktı.
"Kendi ülkesinde erkek mi kalmamış da buraya kadar gelmiş orospu. Min Ho oppa bunu nasıl yaparsın? :("
"Pis sürtük. Hiç yakışmıyorlar!"
"Sizce oppanın kabarık cüzdanı mı yoksa kabarık şeyi mi daha çok ilgisini çekmiştir? Ben karar veremedim de!"
"Başka kimse mi kalmamıştı da o muşmula suratlıya baktın oppa :'("
"Bence yakışmışlar. Hayal çok tatlı birisine benziyor ve oppa onu seviyor. Umarım hep mutlu olurlar ^_^"
Kore'de genel olarak durum buydu ve iyi yorumda bulunan bir kaç kişinin olması Hayal'i mutlu etmişti.
MinozTurkey sayfasına girdi. Oradaki yorumları çok merak ediyordu.
"Ohaaa Türk müymüş kız?"
"Ay çok güzel görünüyorlar. Min Ho damadımız oluyor oleeyy
"
"Anaaa ben tanıyorum bu kızı. Kadıköyde annesinin cafesi var hep orada oluyordu. Çok mutlu olsunlar inşallah."
"Min Ho artık Türkiye'ye gelsin bi zahmet!"
"Hayal unni bunu okuyorsan öncelikle tebrik ediyorum. Sonra da ona çok iyi bak onu çok mutlu et. Ve lüfteeen Türkiye'ye getir."
"Ben beğenmedim kızı yakışmamışlar ama Min Ho beğenmiş. Önemli olan o!"
"MinozTurkey sizi destekliyor! Fighting!!"
Hayal bunları okuyunca çok mutlu olmuştu. Eve gittiğinde siteye üye olup onlara cevap vermeye karar verdi.
Birden dışarıda bir bağırış çağırış duydu. Sanki tüm kızlar anlaşmış gibi çığlık atıyordu. Pencereye çıktığında iki koruma, Chan Hyuk ve Müge eşliğinde okul binasına doğru yürüyen Min Ho'yu gördü.
Koşarak aşağıya inip kalabalığı yararak Min Ho'nun yanına ulaştı. "Hayatım neden geldin?" Yürürken sormuştu bunu ve durmaya ikisinin de niyeti yoktu. "O şerefsizin bir daha buraya adımını atamamasını sağlayacağımı söylemiştim. Rektörle görüşmeye gidiyorum." Min Ho bunları düz bir sesle söylemişti ama Hayal onun hala sinirli olduğunu görebiliyordu. "Çekim ne oldu?" Diye sorduğunda "Bıraktım çıktım. O halde kendimi veremezdim zaten. Yarına kaldı." cevabını aldı.
Herkes çığlık atıyor fotoğraflarını çekebilmek için birbirlerini eziyordu. Rektörün odasına kadar arkalarındaki kalabalıkla gittiler.
Kapının önünde Min Ho Hayal'e döndüp yüzünü ellerinin arasına aldı ve alnına bir öpücük kondurdu. Chan Hyuklara "Siz dışarıda bekleyin. Müge sizinle ilgilenir zaten değil mi baldız?" deyip göz kırptı. Müge "Tabi ki. Chan Hyuk beyleri de al kafeteryaya gidelim. Siz de sonra oraya gelirsiniz." deyip arkasını döndü ve gitti. Chan Hyuk ve diğerleri de onu takip ettiler.
Min Ho Hayal'in elindem tutup kapıyı tıklattı ve içeriye girdiler. Eğilerek selamlarını verdikten sonra rektörün gösterdiği yere oturdular. Rektör, " Lee Min Ho-sshi hoşgeldiniz. Telefonda önemli bir sorun olduğunu söylemiştiniz. Lütfen buyrun sizi dinliyorum. Bu arada çay, kahve bir şey ister misiniz?"
Min Ho "Hoş bulduk Rektör Baek. Teşekkür ederiz çok kalmayacağız zaten. Kız arkadaşım Hayal Şahin sizin okulunuzun öğrencisi. Daha önce müsamaha göstermiştim ama bugün olanlardan sonra daha fazla duramayıp sizinle konuşmak, sizden bir ricada bulunmak istedim."
Rektör Baek tek kaşını kaldırıp Hayal'i süzdükten sonra tekrar Min Ho'ya dönüp "Lütfen devam edin." dedi. Min Ho "Hayal'in eski erkek arkadaşı Efe yaklaşık 2 aydır hemen hergün okulunuza geliyor. Okul öğrencisi olmayan kişilere karşı nasıl bir prosedürünüz var bilmiyorum ama Efe artık zararlı olmaya başladı.
Bugün sınıfa kadar girip olay çıkartmış. Kız arkadaşımı öpme cüretinde bulunmuş ve bazı öğrencileriniz bunu kameraya çekip internet üzerinden yayınlamış.
Bu hem Hayal için, hem benim için kabul edilemez bir şey. Sizin için de öyle olmalı diye düşünüyorum. Ricama gelince; bu Efe'nin bir daha okulunuza girememesini sağlamanızı istiyorum. Dediğim gibi bu okulunuzun da iyiliği için."
Min Ho sözlerini üstü kapalı tehdidi ile bitirirken rektör yerinde biraz kıpırdanıp boğazını temizledi. "Tabi üstümüze düşen görevi yerine getireceğiz. Böyle bir olay yaşandığı için de çok özür dilerim Lee Min Ho-sshi. Bir daha kampüsümüze adım atamayacağından emin olabilirsiniz. Tam ismi neydi?"
Min Ho " Özrü benden değil Hayal'den dilemeniz daha doğru olur sanırım. Bilgileri de Hayal'den alabilirsiniz." Rektör bozularak Hayal'e döndü. "Hayal Şahin değil mi? Gerçekten özür dilerim." Hayal "Bir daha olmayacaksa sorun değil" deyip devam etti. "Efe Demir. Fotoğrafını size ulaştırırım. Güvenlik görevlileri sonrasıyla ilgilenir sanırım."
Hayal de Min Ho gibi haklılığı nedeniyle ezilmek yerine ezmeyi tercih etmişti. Hiç huyu değildi ama yapması gerekmişti. Tabii kibarca... Üstelik yakıştıramamış gibi bakması da sinirine dokunmuştu.
Rektör Hayal'in sözleriyle biraz irkilip "Tabii" diyerek sahte bir gülümseme yerleştirmişti yüzüne. Sıradan bir öğrenci olsaydı bu lafının karşılığını alırdı ama artık arkası sağlamdı.
Tekrar Min Ho'ya dönüp "Görüntüye alanlar için de bir şey yapmamı ister misiniz?" diye sordu. Min Ho hemen "Gerek yok. Onlarla avukatım ilgilenecek." deyip kestirip attı. "Sorunun çözüldüğünü düşünüyorum ve size güveniyorum Rektör Baek." deyip Hayal'e döndü. "Sevgilim gidelim mi?"
Hayal hemen ayağa kalktı. Rektöre "Yardımlarınız için teşekkürler" deyip 30° selamını verdi. Min Ho da arkasından aynı şekilde selam verip "Hoşçakalın" dedi ve çıktılar.
Hala 10-20 kişi vardı bekleyen. Min Ho Hayal'in elini bırakmadan aralarından geçti gitti. Kafeteryaya vardıklarında Mügeler kahve içip sohbet ediyorlardı. Min Ho Hayal'in sandalyesini çekip onu oturttuktan sonra ikisine de kahve almak için masadan ayrıldı.
İki soğuk kahveyle gelip masaya, Hayal'in yanına oturdu. Sandalyesini ona iyice yaklaştırıp kolunu omzuna atıp kahvesini içmeye başladı. Bu hala Hayal'e garip geliyordu. Herkesin içinde böyle olmak... Hayal de bardağını alıp ağzına götürdüğünde sadece Müge ve Chan Hyuk'a bakıyordu. Sadece onlar varmış gibi davranırsa rahat olabilirdi.
Müge Min Ho'ya dönüp "Nasıl gitti?" diye sordu gülerek. Min Ho da gülüp "Halloldu. Efe bir daha bu okula giremez. Rektörü görmeliydiniz eli ayağına dolaştı resmen! Ve Hayal! Eminim daha önce hiçbir öğrencisi onunla böyle konuşmaya cesaret edememiştir." Kahkaha atıp Hayal'i başından öptü. Müge de kahkaha atıyordu.
Sonra "Haa bu arada Min Ho unuttum tanıştırmayı. Bunlar okuldaki yakın arkadaşlarımız Enrique ve Jessica. Arkadaşlar bu da şey işte biliyorsunuz Lee Min Ho." Birbirlerini başlarıyla selamladıktan sonra Min Ho "Gerçektem memnun oldum. Hayal'imin arkadaşlarıyla tanışmak büyük bir zevk" dedi. Jessica hemen "O zevk bize ait. Şeeyy bir imzanızı alabilir miyim?" diye utana sıkıla sordu ve defterini uzattı. Min Ho, "Tabi ki. Ama imza ile kalmayalım bi akşam hep birlikte bir şeyler yapalım." diye teklifte bulunup Jessica'nın defterine imzasını attı. Başına da "Hayal'imin arkadaşı Jessica'ya sevgilerle" yazmıştı.
Jessica "Çok teşekkür ederim. Çok incesiniz. Birlikte bir şeyler yapmak gerçekten güzel olacak." deyip kızardı. Enrique ise bu teklife "Kulağa çok güzel geliyor. En kısa sürede yapalım lütfen." diye gülümseyerek cevap verdi.
Hayal kahvesini bitirmişti ama hiç kalkmak istemiyordu. Müge saati hatırlatınca dördü birden kalktılar. Hayal Min Ho'yu dudağından öpüp sınıfa gitmek için arkasını döndüğünde Min Ho Hayal'i bileğinden tutup geri çevirdi. Daha uzun bir şekilde Hayal kendinden geçene kadar onu öptü. Müge öksürüp "Anladık seviyorsunuz ama okuldayız. Ne yapacaksanız evde yapsanız diyorum." dedi.
Ayrıldılar ve gülümseyerek Müge'ye baktılar. Min Ho Hayal'in kulağına "Dersinin bitmesini burada bekleyeceğim ve evde devam edeceğiz." diye fısıldayıp muzipçe güldü. Hayal de "Evde" diyerek yanından ayrıldı ve sınıfa gitti.
Min Ho kafeteryada sürekli fotoğraflarını çeken topluluğa "Son sahneyi yayınlamayacağınızı umuyorum. Onun yerine sizinle fotoğraf çekinip imza verebilirim." diye duyuruda bulundu. Hayal'in dersi bitinceye kadar bir sürü kişiyle fotoğraf çekinmişti.
Hayal ve Müge dersten çıkıp kafeteryaya Min Ho'nun yanına gittiklerinde hala etrafında birkaç kişi vardı. Min Ho yorulmuş görünüyordu ama en azından artık sinirli değildi.
Bir kız "Birlikte fotoğrafınızı çekebilir miyim? Çok tatlı görünüyorsunuz. Ben sizi destekliyorum." deyince Min Ho "Tabi ki" deyip Hayal'in beline kolunu dolayıp onu kendisine çevirdi. Hayal de kolunu onun beline dolamıştı. Sarılıyor gibi görünüyorlardı ama ikiside kıza bakıyorlardı.
Gülümseyerek poz verdikten sonra flaş patladı ve kız "Teşekkür ederim." dedi. Min Ho "Biz teşekkür ederiz bizi desteklediğin için" deyip kıza gülümsedi ve el sallayıp Hayal'in elinden tutarak arkalarında Müge ve Chan Hyuk'la çıktılar. Bisikletlerin oraya geldiklerinde Min Ho Chan Hyuk'a "Sen Hayallere geç ben bisikletle geleceğim." deyip Hayal'in bisikletine bindi ve Hayal'i önüne oturttu.
Eve kadar o şekilde gittiler. Mügeyle yarış yaptılar. Eve vardıklarında bisikleti bırakıp Min Ho Müge'ye "Ben Hayal'i bana götürüyorum. Yalnız kalmaktan korkmazsın değil mi?" deyip gülümsedi. Müge "Gidin gidin ben yalnız kalmam." deyip Hayal'in koluna koluyla vurdu.
Hayal "Size iyi eğlenceler o zaman" deyip odasına gitti ve yarın için giyineceği kıyafetleri alıp Min Ho'nun yanına döndü. Arabaya bindiler ve Chan Hyuk onları eve götürdü. Müge ise hemen Min Hyuk'u aradı.
"Canım n'apıyorsun?"
"Yong Hwa Hyung yeni bir beste yapmış onun üzerinde çalışıyordum. Sen n'apıyorsun hayatım?"
"Sana yemek hazırlamak için mutfağa gidiyorum. Bu akşam gelebilirsin değil mi?"
"Sen istersin de gelmem mi? Çok özledim zaten."
"Ben de çok özledim. Gün içinde de konuşamadık. Okulda neler neler oldu. Neyse geldiğinde anlatırım bunları. Sen ne zaman çıkarsın?"
"Şu besteyi bir kere daha çalıp hazırlanmaya giderim. 1 saat sonra falan sizde olurum."
"Tamamdır. Ben de yemeği hazırlarım o arada. Bekliyorum seni aşkım. Kolay gelsin."
"Teşekkür ederim aşkım sana da kolay gelsin. Öpüyorum."
Müge telefonu kapatıp saçlarını topladı ve önlüğü de giyip mutfağa girdi. Dokboki ve bibimbap yapacaktı. Hemen malzemeleri çıkartıp işe başladı. Şarkı söyleyerek hızlı bir şekilde ikisini de hazırladı. Dokboki ocaktayken 5-6 kimbap sarıp onları dilimledi. Geçen haftalarda Hayal'le birlikte yaptıkları kimchiden de koydu.
Masayı hazırlayıp duşa girdi. Yemek kokmak istemiyordu. Hızlıca duş alıp odasına girdi. Saçlarını kuruttuktan sonra dolabın önüne geçti. V yaka, kolsuz, siyah üzeri pembe, sarı, kırmızı çiçekli bir tulum giymişti. Belinde gene çiçekli kemeri vardı. Saçlarına dalga verip boncuklu, hemen boynunun altında kalan bir kolye taktı. Gözlerine eyeliner çekti ve rimelle kirpiklerini biraz daha uzattı.
Dudaklarına açık tatlı pembe bir ruj sürdükten sonra saçlarını elleriyle şöyle bir havalandırıp aynada kendisine baktı. "Güzel oldum bee!" deyip eline telefonu aldı. Emin olmak için fotoğrafını çekip Hayal'e gönderdi. Beş dakika sonra "Heyt yavrum bee! Anan da mı güzeldi!" diye cevap gelmişti. Müge "Manyak :)" yazıp gönderdi.
Saate bakıp "Nerede kaldı bu?" diye söylenirken kapı çaldı. "İyi insan lafının üstüne gelir." deyip gülümseyerek kapıyı açmaya gitti.
Min Hyuk elinde koca bir buket çiçekle kapıda bekliyordu. Her renk çiçekten vardı ve çok güzel görünüyordu. Üzerine mavi bir kot gömlek ve bir ton koyu kot pantolon giymişti. Ayağında siyah spor ayakkabıları vardı. Saçlarını arkaya taramıştı ve biraz havada kalmışlardı. Müge "woooww!" deyip derin bir nefes aldı ve "Hoşgeldin. Gel içeriye." diyerek onu içeriye aldı.
Kapıyı kapattıklarında Min Hyuk çiçekleri uzatıp "Çok güzel olmalarını istemiştim, ama senin yanında hiçbir şeye güzel diyemem. Harika görünüyorsun!" dedi. Müge çiçekleri alıp 'Şeey teşekkür ederim... hem iltifatın hem de çiçekler için. Gerçekten çok güzeller." derken bir yandan da çiçekleri kokluyordu.
Müge Min Hyuk'u masaya aldıktan sonra servisini yaptı. Yanına kırmızı şarap açmışlardı. Min Hyuk arada Müge'yi seyre dalıyor yemeği unutuyordu. O zamanlarda Müge kendi elleriyle Min Hyuk'unu besliyordu.
Yemek yerken o kadar çok konuştular ki masadan kalkmaları bir saati buldu. "Yemekler çok lezzetliydi. Ellerine sağlık." deyip Müge'nin ellerini öptü. Müge birden basan ateşin etkisiyle kızardı ve hızlı bir "Afiyet olsun." deyip kalktı.
Masayı toplamaya başladı. Min Hyuk da ona yardım ediyordu. Bulaşıkları da makineye doldurduktan sonra Müge "Türk kahvesi ister misin?" diye sordu. Min Hyuk "Evet lütfen. Türkiyedeki hayranlarım bana göndermişlerdi hediye olarak. Cezvesi fincanı kahvesi hepsini göndermişler. Nasıl yapılacağını anlatan bir kılavuz da koymuşlar ama ben pek beceremedim. Şimdi elinden içmek çok güzel olacak." deyip gülümsedi. Müge de ona gülümseyip "O zaman salona geç ve beni bekle." dedi ve sordu: " Şekerli, orta, sade?" Min Hyuk "Şekerli" deyip tekrar güldüğünde Müge "Tahmin etmiştim" deyip kelimenin tam anlamıyla Min Hyuk'u salona postaladı.
Elinde tepsiyle döndüğünde Min Hyuk bir ip bulmuş Kuki'yi oynatıyordu. Kuki "meoww meoww" diye diye ipin arkasından koşuyordu, Min Hyuk da yere oturmuş ipi oradan oraya sallarken kahkaha atıyordu.
Müge "Arkadaşını bulmuşsun." dediğinde Min Hyuk dönüp baktı. "Aaa geldin mi? Biz de Kuki'yle spor yapıyoruz.. Değil mi... Kuki... hadi... yakala... kızım!"
Müge "Hadi yakala kızım mı? Köpek mi bu be?" deyip güldükten sonra ekledi "Bırak şimdi Kuki'yi kahven soğuyacak yoksa."
Min Hyuk ipi Kuki'nin patisine dolayıp "Sen onunla uğraş hadi." dedi ve koltuğa geçti. Müge'nin tuttuğu kahveyi alıp "Fal da bakacaksın ama haa!!" dedi. Müge tepsiyi hemen sehpaya koyup kocaman bir kahkaha attı. "Onu nerden biliyorsun sen? Güne gitmiş teyzeler gibi?" deyip tekrar kahkaha attı. Min Hyuk "Ya o hediyeden sonra araştırmıştım işte neymiş bu diye. Orda gördüm. Bakacak mısın?" deyip başını sağa yatırdı ve gülümseyerek çizgi şeklindeki gözlerini kırpıştırmaya başladı. Müge "Tamam tamam. Ama bak söyleyim pek anlamam ben." deyip yanına oturdu.
Min Hyuk kahvesinden bir yudum aldı ve "Ooo çok güzelmiş bu! Benimkilere hiç benzemiyor." deyip güldü. Arkasından da Müge'nin yanağına bir öpücük konduruverdi. Müge "Afiyet olsun." dedi.
Kahveleri bittiğinde Min Hyuk heyecanla "Nasıl yapılıyor şimdi?" diye sordu. Müge kendi fincanını kapatıp "Neyse halimiz çıksın falımız." deyip çevirdi. Min Hyuk da aynısını yapıp fincanını Mügeninkinin yanına koydu. Müge "Şimdi soğumasını beklicez." dedi. Min Hyuk " Tamam o zaman. Ee aşkım bugün bir sürü olay oldu demiştin. Anlatsana soğurken." dedi. Müge'nin elini tutuyordu. Müge olayları anlatmaya başladı.
"Hayal'in eski sevgilisi Efe biz Kore'ye geldikten sonra arkamızdan gelmiş. Başta Hayal'e ulaşamamış ama okulun ilk günü gelip bizi takip etmiş. Hayal ile Min Ho'nun ilişkisi de o gün başladı zaten. Neyse bu ondan sonra sürekli bizim okula geldi. Arkadaşımız Jess ile çıkmaya başladı. Hepsi Hayal'i kıskandırmak içindi ama tabii işe yaramadı." Min Hyuk "Gerçekten seviyormuş sanırım ama takip ettiği yol yanlış." diye araya girdi. Müge "Seviyor sevmesine de hastalıklı bir sevgi bununki." deyip devam etti.
"İşte bugün de haberleri görmüş sabah elinde bir gazeteyle gelip olay çıkarttı. Bağırdı çağırdı. Sonra Jess'in gözü önünde zorla Hayal'i öptü. Hayal yumruğu geçirdi tabi! Bu arada Hayal çok güzel dövüşür. Kendimi onun yanında her türlü güvende hissederim. Gerçi onu da Efe öğretmişti. Ayy gene dağıldı konu. Tekrar dönüyorum. Sınıftaki gerizekalılardan biri de bunu videoya alıp internete vermiş. Ve biz bunu öğle arasında farkettik. Kaç kere izlendi bilmiyorum. Min Ho tüm sitelerden kaldırılmasını sağlayacaktı ama çok kişi görmüştür yani.
İşte Hayal Min Ho'yu arayıp olayı anlattı. Min Ho da okula geldi. Rektörle konuşup onun kampüse girememesi için konuştu. Görmeliydin ortalık ana baba gününe dönmüştü. Herkes Min Ho'nun etrafında imza istiyor fotoğraf çekiyordu.
Ders bitene kadar Min Ho bizi bekledi sonra da Hayal'i alıp gitti işte. Ben de seni aradım. Bu kadar." deyip boşta kalan elini avcu yukarı dönük bir biçimde kaldırdı. Min Hyuk biraz düşünüp "Hyungu tanıyorsam bununla kalmaz. Efe'den bahsediyorum yani. Okula gelmesi ve Hayal ile orada da görünmesi aslında iyi olmuş. İnsanlar aralarındaki ilişkinin ne kadar ciddi olduğunu ve birbirlerine değer verdiklerini görürler." dedi. Müge başını evet anlamında sallayıp "Sanırım Min Ho da öyle düşündü ve o yüzden okulda bir sürü imza dağıtıp fotoğraf çekindi. Hatta sonunda Hayal'le de poz verdi." deyip elini fincanların altına dokundurdu. "Soğumuş. Bakalım mı?" diye sordu. Min Hyuk
gene heyecanlanıp "Bakalım." dedi hemen.
Müge Min Hyuk'un fincanını alıp açtı. Telveler bir sürü desen oluşturmuştu. Müge sallamaya başladı. "Aşkım bak şimdi senin yüreğin çok aydınlanmış. Sanki uzun süreden sonra tekrar yaşamaya başlamışsın..." Min Hyuk "Aa evet işte seninle tanıştıktan sonra oldu." diye sözünü kesti. Müge "Falcının sözü kesilmez. O soru sorarsa cevap verilir." deyip onu susturdu ve devam etti. "Hıımmm bak burda kocaman bir balık görüyorum. Büyük bir kısmetin var. Bu para da olabilir aşk da olabilir... Aaa senin bir muradın varmış ama ulaşmışsın ona. Görüyor musun bak ata binmiş dört nala koşturuyorsun." Fincanı Min Hyuk'a doğru çevirdi. Min Hyuk bakıp "Ben göremiyorum yaa ama doğru yani. Ha bu arada o kısnet de aşktır aşk." deyip gülümsedi.
Müge de biraz gülümseyip tekrar ciddileşti ve devam etti "Yolların var. 3 tane. Üçünün de sonu açık ama birisi baya kıvrımlı. Seni biraz zorlayabilir. Sabredersen sonunu göreceksin. Dur bakıyım şu ne? Aaa burda bir kız var. Uzun saçlı orta boylu. Düşman tarafında ama. Size yaklaşmaya çalışıyor. En çok da sana ve Yong Hwa'ya. Dur dur üstünde harf var üç tane. Ne bu p mi r mi...? P p! Diğerlerine bakıyım... ikinci harf bariz s ya da ş... üçüncü isee... h! P.s.h. Daha önce tanışmışsınız bununla olmuş birkaç sene. Bir fikrin var mı?"
Min Hyuk büyük dikkatle dinliyor fincana bakıyordu. Müge soru sorunca birden kafasını kaldırıp "Hı? Haa psh park shin hye gibi duruyor ama o niye düşman olsun ki bana?" deyip Müge'ye baktı. Müge "Bilmem. Yani zaten tam düşman değil de farklı yaklaşıyor. O diyemem tabi siz dikkatli olun." dedi.
Min Hyuk düşünceli bir şekilde başını sallayıp "Tamam." dedi. Öyle tatlı görünüyordu ki Müge onu öpüverdi. Min Hyuk gülümseyip diğer yanağını da uzattı. Müge ordan da öpüp "Dilek tut bakalım." dedi.
Min Hyuk gözlerini kapatıp bir şeyler mırıldandı. Sonra "Tuttum" diyerek gözlerini açtı. Müge tabağı fincana aktırıdı ve sonra ters çevirip akan damlayı izledi. Hızla sınırı geçen damlaya baktı ve "Çabuk kabul olacak." dedi. Tabağa bakıp "Büyük bir topluluk görüyorum alkışlıyolar seni." dedi. Son kez tabağa bakıp "Çok başarılı olacaksınız." dedi ve tabağında sehpaya koydu.
Min Hyuk "Bitti mi?" diye sordu. Müge evet anlamında başını salladı. Min Hyuk da "Tamam o zaman. Teşekkür ederim." deyip gözleri kaybolacak kadar gülümsedi ve birden açıp "Hadi oyun oynayalım." dedi. Müge mutlulukla el çırptı ve "Tamam. Ama boşuna olmasın. İddia koyalım ortaya. Kaybeden kazanana şarkı söylesin, bir de istediği bir şeyi yapsın. Olur mu?" dedi.
Min Hyuk biraz düşünüp "Olur. Sesini duymak güzel olacak." dedi ve sırıtıp televizyonun karşısına bağdaş kurup oturdu. Kuki de kucağına kıvrıldı hemen. Müge de yanına otururken "Çok güvenme ben Min Ho'yu genelde yeniyorum." dedi. Min Hyuk "Göreceğiz." deyip Müge'yi yanağından öptü ve "Şans öpücüğü" deyip kendi yanağına işaret parmağıyla bir kaç kez vurdu. Müge "Tamam o zaman bu da seninki." deyip Min Hyuk'un gösterdiği yeri öpecekti ki Min Hyuk kafasını çevirdi ve dudakları buluştu.
Müge hareketsiz durup şaşkınlıktan gözlerini iyice açmış Min Hyuk'a bakıyordu. Min Hyuk kısaca öpüp geri çekildi. "Bu iş görür." derken ağzı kulaklarına ulaşmıştı. Müge kafasını biraz sallayıp kendine geldi ve oyuna döndü.
Oyun açılmıştı. Takımları seçip maça başladılar. Min Hyuk'un gerçekten iyi bir oyuncu olduğunu başlar başlamaz anladı. Çok sıkı hareketlerde bulunuyordu. Müge topu hiç alamıyor değildi tabi ama çok sık alamıyordu. Aldığı zaman da değerlendirip pozisyona gidiyor genellikle gol atıyordu.
Oyun 5-4 bitmişti ve Min Hyuk kazanmıştı. Müge dönüp tebrik etti. Min Hyuk "Teşekkür ederim. Şarkımı alayım hayatım." dedi. Müge biraz düşünüp Jang Geun Suk'tan Without Words şarkısını söylemeye karar verdi.
Min Hyuk'un ellerini tutup gözlerine bakarak şarkıyı söyledi. Şarkı bittiğinde Min Hyuk "Neden bunu söyledin ki? Bu çok hüzünlü." dedi. Müge "Evet ama ben Türkiyedeyken bu şarkıyı dinleyip seni düşünürdüm. 'Tek kelime etmeden bana aşkı öğrettin.' kısmı tam olarak bizi anlatıyordu." diye açıklamasını yaptı.
Min Hyuk gülümseyerek yüzüne baktı ve ona 'Love Girl' şarkılarını söyledi. Ortam neşelenmişti tekrar. Müge saate baktığında 00.14 olduğunu gördü. "Aa geç olmuş." dedi bir anda. Min Hyuk "O zaman isteğime geçelim mi?" diye sordu. Müge "Nedir?" diye sorusuna soruyla karşılık verdiğinde Min Hyuk "Bu gece seninle kalmak istiyorum." dedi.
Müge kalbinin göğüs kafesinde kuş gibi çırpınmasına engel olamıyordu. Muhtemelen yüzü de kıpkırmızıydı. Min Hyuk gene başını sağa yatırmış gülümseyerek gözlerini kırpıştırıyordu.
Müge onun bu haline güldü daha doğrusu gülmeye çalıştı ama boğazı kurumuştu. Birkaç dakikanın sonunda sesini bulup "Pekala." diyebildi.
Hayal'in odasına gidip Min Ho'nun kıyafetlerinden bir eşofman pantolonu ve bir t-shirt götürdü Min Hyuk'a. "Bunları giyebilirsin." deyip onu odasına götürdü. Dolaptan kendi pijamalarını alıp tekrar Hayalin odasına gitti ve orada giydi.
Odasına döndüğünde Min Hyuk giyinmiş yatağa uzanmıştı bile. Ellerini ensesinde birleştirmiş Müge'yi bekliyordu. Müge içeri girdiğinde yüzü aydınlanmıştı. Yan tarafına eliyle vurup onu çağırdı.
Müge "Ne olacak canım?" diye düşünüp gülümseyerek gösterdiği yere uzandı ve kolunu onun gövdesine sardı. Min Hyuk da kolunu onun gövdesinin altından geçirip onu sarmıştı. Müge başını Min Hyuk'un göğsüne yasladı. Min Hyuk onu saçından öpüp "İyi geceler gökyüzüm (haneul'ım)" dedi.
Müge de ona "İyi geceler güneşim" dedi ve uykuya daldı. Uyumadan önce Müge'nin son düşündüğü şey "Böyle bir huzur mümkün müymüş?" oldu.
——-
Hayal ve Min Ho eve gidip yemeklerini yemişlerdi. Biraz içki içip film izlemişlerdi. Film bittikten sonra avukatı Min Ho'yu aramıştı. Tüm sitelerdeki videolar kaldırılmıştı ve tekrar yayınlanması durumunda hukuki işlem uygulanacağına dair açıklama yapışmıştı.
Romantik birkaç saat sonunda yatak odasına çıktılar. Okulda yarım bıraktıkları öpüşmeyi tamamlamakla işe başladılar ve o ateşle kendilerini yatakta buldular. Mutlulardı her şeye rağmen.
Hayal MinozTurkeye üye olacağını hatırladı kısa bir an ama sonra 'Yarını bekleyebilir' diye düşünüp kendisini Min Ho'nun ellerine ve dudaklarına bıraktı.
Hayal de Müge de bu geceyi sevdikleri adamların kollarında geçirdiler. Biri en masum şekilde, diğeri en ateşli şekilde...
~16. Bölüm Sonu~
Upuzun bir bölümün daha sonuna geldik Hayalperestlerim. Yorumlarınızı bekliyorum. Bu bölümü Müge'ye ithaf ediyorum :) Kardeşim umarım hoşuna gitmiştir ;)
Okuduğunuz için teşekkürler :) Takipte kalın veee seviliyorsunuz :*
Dipnot: şeey küfür kısmı biraz fazla oldu sanırım. Bu seferlik hoşgörürseniz sevinirim. Tekrarı olmayacak