Konu Kapalı 
 
Değerlendir:
  • 8 Oy - 4.13 Yüzde
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Ta kendisi: Hayat!
Yazar Mesaj
Senalmh Dışarıda
Minoz Fan

Mesajlar: 941
Üyelik Tarihi: Dec 2012
Rep Puanı: 98
Mesaj: #8
Ta kendisi: Hayat!
 
facebook share twittershare
4.BÖLÜM(İYİ OKUMALAR!)
Gerçekten bu Amelya’ya olduğu kadar Berra’ya da sürpriz olmuştu. Aslında Amelya bayağı bozulmuştu bu meseleye. Berra da haklıydı hani. Hiç görmemişti ki Min Ho’yu. Berra da çok şaşırmıştı, hiç şaşırmamış umursamıyor numarası yaptığı halde. Amelya’nın uğruna kaç kişinin başını ağrıttığı , Amelya’yı saatlerce çekmek zorunda kalmasına sebep olan kişiyle dolaylı yoldan tanışmıştı. Bunun Amelya’nın başına gelmemiş olması gerçekten hayatın adaletsizliğiydi galiba. Ne kadar şaşırsa da şöyle bir düşününce Berra’nın bu tür şeylere alışmış olması lazımdı. Doğduğundan beri şans hep onun yüzüne gülmüştü. Uğraştığı, ilgilendiği her şeyde başarılı olmuş, sadece bununla da kalmayıp alanın en iyisi olacak kadar ilerlemişti. Neyse artık bunu düşünmemeliydi. Önünde sınıfça gidecekleri muhteşem bir tekne turu vardı. Tekne turu Cumartesi olacaktı. Havaların güzel olması onları böyle bir aktiviteye yönlendirmişti. Berra’daki heyecan bulaşıcı bir özellik gösterip Amelya’yı da sarmış onu da büyük bir heyecana sürüklemişti. Bu tekne turu onun için de iyi olmuştu. Açık hava, mis gibi deniz kokusu, dalga sesleri, martıların o huzur verici ötüşleri gerçekten insanın içinde büyük bir ferahlığa sebep olurdu. Hem Barış ile vakit geçirecekleri bir yer daha olacaktı işte. Şimdi Berra ile beraber tekne turu için hazırlıklarını yapmalıydılar.
Min Ho böyle soğuk bir tavır beklemiyordu. O hepsinden farklı diye düşündü. Bunu söylerkenki hislerini anlamak mümkün değildi herhalde. Türkiye’yi gerçekten çok sevmişti. İnsanları pek sevecendi. Hep abartıldığını düşünmüştü, Türlerin misafirperverliği konusunda söylenenlerin. Ama yanılmıştı. Belki diye düşündü, burayı sevmesine neden olan şeyler sadece bunlar değildi. Onu buraya sürükleyen bir kuvvet vardı. Hava da çok güzeldi hani. Ha Je’yle gezintiye çıkmaları çok iyi olurdu. Derin bir nefes ile Türkiye’nin güzel havasını içine çekti. Galiba bunu hak edecek kadar çok yorulmuştu.
Berra hemen gardırobun önüne geçip askıları kontrol etmeye başladı. Etek giymek pek ona göre değildi. Hareketini kısıtladığını düşünüyordu ama pek yakışıyordu Berra’ya. Fosforlu yeşil bir tunik seçti. Altına da toz pembe bir tayt. Spor ayakkabı giymek geçti aklından ilk başta ama sonradan tekne turu olduğu için sandaletini giymeye karar verdi. Amelya seçimlerini pek beğenmiş gibi durmuyordu. Yine de ses çıkarmadı. Şimdi Amelyagile gitmeleri gerekiyordu. Amelya’ya kıyafet seçecekler sonrasında da Barış ile buluşup biraz gezeleyeceklerdi. Amelya’nın evi Berra’nın evine yakındı. Kısa sürede onlara vardılar. Amelya’nın odası gerçekten korkunç haldeydi. Duvarlarda boy boy Min Ho posteri vardı. En son geldiğinden beri çok şey değişmişti burada. Aylar boyunca Amelya’yı konuyu Min Ho ‘ya getirince dinlememişti. Vakit kaybetmemek adına hızlıca kıyafet seçtiler. Ardından Barış ile buluşacakları mekana doğru hızla ilerlemeye başladılar.Barış ilkbaharda olduklarını gözlerine sokmak istercesine bembeyaz giyinmişti Saati bile bembeyazdı Amelya’nın yüzü Barış’ı görünce bir garip olmuştu. Ağzı kulaklarıyla birleşmiş gibiydi sanki.
Min ho otele varır varmaz duşa girdi. Duştan sonra Ha Je’nin odasına bir uğramayı düşünüyordu. Ha Je kendisine rapor vermesini emretmişti. Üzerini giyindikten sonra Ha Je’nin kapısını çaldı. İçeriden hiç ses gelmiyordu. Bir yere mi gitmişti? Hayır bu olamazdı. Ha Je bir yere gideceğinden bahsetmemişti. Kapıyı açmak için geri çekildi ve omzunu kapıyı kıracak şekilde bir pozisyon aldı.
Hediyelik eşya dükkânlarını gezmeyi severdi Berra. Bir şeyleri karıştırmak ona her zaman cazip gelmiştir. Güneş gözlüklerinin satıldığı bir yerden geçiyorlardı. Amelya eğlence olsun diye gözlükleri tek tek denemeye başladı Aralarında güzel olanlarda vardı. Ama o genelde komik olanları deniyordu. Koca çerçeveler mi desem yoksa miniminnacık olanlar mı? Gerçekten çok eğleniyorlardı. Berra’nın bir tane gözlük dikkatini çekti. Hem yarın giyeceği kıyafetede çok uyuyordu. Hemen aldı. Gerçekten çok hoş olacaktı. Görüntüsünü bu kadar önemsemezken kendini bir anda çok garip birisi olmuş gibi hissetti.
Tam içeri dalacakken bir anda kapı açıldı. Min Ho bunu beklemediğinden içeri düşüverdi.Canı çok acımış olsa gerek:
- Neden kapıyı bu kadar geç açtın?
- Ne yani, duş alamaz mıydım?
- Neyse. Off. Omzum çok acıdı ya.
- Bir şeyin yok ya?
- Tamam. Önemli değil.
Min ho’nun aklında Koreye dönmeden önce hediyelik eşya dükkanlarını gezmek vardı. Ha Je’ye bunu söyledi. Hazırlanıp dışarı çıktılar. Hediyelik eşya için en çok tavsiye edilen yeri buldular ve gezmeye başladılar. Tam gözlükçünün yanından geçerken Min Ho duraksadı. Gözlerini kocaman açıp bir yöne doğru baktı. Baktığı yönde üç kişi vardı. Bembeyaz giyinmiş bir erkek ve iki tane kız. Kızların birini kesinlikle tanıyordu, diğerini de gözü bir yerlerden ısırıyordu.Ha Je:
-Hadi ama. Ağzını suyu aktı oldu. Kapa şu ağzını da bana anlat Bugün olanları bana anlatmadın.Bir dakika ya, şu o kız mı?
-Ha, evet.
-Anlaşıldı canım.
Neyse buradan uzaklaşalım da ben sana ilerlerken anlatırım.

- Birileri Korece mi konuşuyor?
- Nereden çıktı bu?
- Anlıyorum herhalde. Şu kız falan dediler.Cazibemize dayanamadılar mı ne?
- Sanki tek kız biziz burada ha! Hem Barış’ın yanında oluyor mu böyle. Değil mi ama?
- Az komedi olsun demiştim ama mahvettin ya. Teşekkürler.
Amelya haklıydı çünkü az önce arkalarından ,şu Min Ho mudur nedir, geçmişti. Sanki hiç görmemiş gibi veya tanımıyormuş gibi yapmak onun uzmanlık alanıydı. Her yerde karşısına çıkıyordu. Galiba bir tiksinti gelmişti.ııığ
Evde bir telaş var. Doğru ya bugün tur günü. Berra önceden hazırladığı kıyafetleri giydi. Çantasını hazırladı. Güneş gözlüğünün nasıl durduğunu denedi. Gayet hoş durmuştu. Hazırlanıp dışarı çıktı. Bu sefer o Amelya’yı alacaktı.(Dünya tersine mi dönüyor ne?) Amelya’yı alıp sahile gitmek için otobüs beklemeye başladılar. Çok beklemeden otobüs geldi. Sahile vardıklarında Barış’ı onları bekliyor halde buldular. Dünkü gibiydi farklı kıyafetler giymişti ama yine bembeyazdı. Herkes geldiğinde tekneye doluştular. Denize açılmaya başladıklarında bir sessizlik oldu. Birkaç ses vardı elbette. Dalga sesleri, martıların sesleri.(tam hayalindeki gibi.) Denizi daha rahat seyredebilmek için kenara daha da yaklaştılar. Ayaklarını uzatmak için oturuverdiler. Ayaklarının suya demesi olanaksız gibiydi ama uzatması insana güzel hissettiriyordu. Berra ayağa kalkmak isterken ayağı kayıverdi. Kendisin direklerden tutunmaya çalışırken bulmuştu. Barış, Amelya ve diğerleri ona yardım etmeye çalışırlarken Berra daha fazla dayanamadı ve kendisini suda buldu.
Nasıl oldu bu diye düşünmüştü Berra. Tuniği üzerinde çok hoş durmuştu. Dikkatler onun üzerinde olmuştu. Ama direğe tutunmaya çalışırken çok parlamıştı. Bundan dolayı ellerini boşlukta bulmuştu. Nasıl olur diye geçirdi aklından tekrar. Hayatı boyunca her şeyi kazanmıştı. Hemen hemen her tuttuğunu koparan birisiydi. Basketbol, voleybol, satranç..Yüzmede bile çok iyiydi. Can kurtaranlık dersleri almıştı bir ara. Ama bu dersler onun kurtulmasına yardım etmiyordu. Bir şeyin onu aşağı doğru çektiğini hissetti. Ne kadar yüzeyde kalmaya çalışırsa çalışsın her seferinde biraz biraz aşağıya kayıyordu. Acaba diye düşündü. Bu sefer kaybediyor olabilir miydi?
Ne yani? Her zaman ana karakterler yaşamak zorunda mı? Ölmeye hakları yok mu onların da. Yoksa bizden önce ölümsüzlük iksirini buldular da bize çaktırmıyorlar mı?
BÖLÜM SONU
ARKADAŞLAR YORUMLARINIZI TA KENDİSİ:HAYAT SENARYOSU YORUMLARI BÖLÜMÜNE YAPARSANIZ KONUDA BÖLÜNME OLMAZ DAHA HOŞ OLUR DİYE DÜŞÜNÜYORUM. OKUDUKTAN SONRA YORUM YAPMAZSANIZ GERÇEKTEN ÇOK DARILIRIM KOLAY GELSİN! BİR DE BU BÖLÜMÜ BEN YAZDIM. ÖNCEKİNİ ARKADAŞIM YAZMIŞ İDİ.
 
_______________________________________________________

[Resim: 2ykgg1l.gif]
Yine ve yine gülümsettin beni. Teşekkür ederim. ^^
01-29-2013 12:45 PM
Web Sayfasını Ziyeret Edin Tüm Mesajlarını Bul
Senalmh Dışarıda
Minoz Fan

Mesajlar: 941
Üyelik Tarihi: Dec 2012
Rep Puanı: 98
Mesaj: #9
Ta kendisi: Hayat!
 
5. BÖLÜM
1.KISIM
Çok güzel bir sabah. Hava da çok güzel. Etraf diğerlerinden daha bir sesiz sanki. İçerden bir ses geliyor. Annem yine kardeşimle kavga ediyor olmalı. Böyle güzel bir günde neden kavga ediyorlar ki sanki. Neyse deyip elimi yüzümü yıkayıp üzerimi giyinmeye geçiyorum. Dolabımda neden sadece bir kıyafet var. Ve neden o kıyafet güneşin aksine simsiyah? Başka kıyafet bulamadığımdan onu giymek zorunda kalıyorum. Anneme soramam çünkü sinirliyken bir şey sorarsan kafana terliği yersin. Ayaklarım beni kontrol ediyor. Daha kahvaltımı bile yapmadan dışarı çıkartıyor. Neler oluyor böyle? Herkes bir noktaya doğru hareket ediyor. Birden yanıma bir çift yaklaşıyor. Evet, onlar Barış ve Amelya. Selam vermek istiyorum ama ağzımdan neden ses çıkmıyor ki sanki! Onlarda simsiyah giyinmiş. Mezarlığın yanından geçerken ayaklarım yön değiştirmeye karar veriyor. Mezarlığa yöneliyoruz. Mezarlıktan korkmam ama her yakınından geçtiğimde kendimi çok kötü hissederim. Din görevlisi olduğunu tahmin ettiğim kişi konuşma yapıyor. Birisi ölmüş olmalı, ondan bahsediyor. ‘Kendisi ülkesine çok yararlı birisiydi. Ölümünün bir kişiyi kurtarmak adına olacağını kim tahmin edebilirdi? İşte bu olayın sorumlusu…’ Bu yağmurda nereden çıktı böyle. Adam bir anda gökyüzüne bakıyor. ‘ Bakın, gök bile ağlıyor onun için. Bunun sebebinin kim olduğunu merak ediyor musunuz? İşte bu o!’ Adamın elini uzattığı yöne ben de bakıyorum. Ama kimseyi göremiyorum. Bir anda beynimde şimşekler çakıyor. Adam onu işaret ediyor. Herkesin ona sen bittin bakışıyla bakması onun neler olduğunu hatırlamasına yardımcı oluyor. Tekneden düştüğünde onu kurtaran kişi oydu. O sırada o da karşılarındaki teknedeydi. Berra’yı kurtarmak için atlamıştı. Kurtarmıştı da! Ama o onu kurtardıktan sonra bir daha nefes alır bir şekilde oradan çıkamamıştı. Amelya bağırmaya başlıyor:’ Min Ho’nun ölüm sebebi sensin. Senden nefret ediyorum. Senden nefret ediyorum.’
-uyanıyor mu?
-Galiba.
-Peki neden ağlıyor?
- Bilmem, korkmuş olmalı.
-Min Hoooo!!!! ( Bu Amelya’nın sesi)
Berra gözünü açıyor öksürerek. :
-Amelya ne oldu?
Eliyle aşağıyı işaret ediyor Amelya.:
- O seni kurtardıktan sonra tekrar çıkamadı.
Bir anda bir ses geliyor. Dalga sesi. Hayır, hayır. Biri denize atladı. Amelya etrafına baktığında atlayanın Berra olduğunu hemen anlıyor. :
-Deli mi o?
-Neden atladı ki?
-Daha yeni çıkmıştı. Şimdi ikisi de ölecek.
Berra anlık bir kararla denize atlamıştı. Bunu neden yaptığını farkında bile değildi. Dibe doğru ilerledi, bir yandan yüzüyor bir yandan da onu arıyordu. Gördüğünde daha hızlı ilerleyerek ona yaklaştı. Onu kavradı.Sıkıca tutup yukarı doğru hareket etmeye başladı. Yüzeye yaklaştığını görebiliyordu. Teknenin merdivenine tutundu. Ama bir problem vardı. Bu Min Ho mudur nedir, çok ağırdı. Onu çekemiyordu. İnsanlar neden sadece bakıyordu. Yardım edemezler miydi sanki? O sinirle merdivenlerin yarısını tırmandı. Yükünün hafiflediğini hissetti. Ne olmuş olabilir ki sanki? Korkarak aşağıya doğru baktı. Onu bırakmış olamazdı. Hayır bu olamazdı. Tekrar atladı. Bu sefer sımsıkı kavradı onu. Bir çırpıda çıkıverdi merdivenleri. Onu sırtüstü yatırdığında her şey için artık çok geç olduğunu anlamıştı. Hayır diye bağırdığında her şey bir anda donmuştu sanki..
YORUMSUZ BIRAKMAYIN BENİ LÜTFEN. YORUMALARINIZI BEKLİYORUM. :)
 
_______________________________________________________

[Resim: 2ykgg1l.gif]
Yine ve yine gülümsettin beni. Teşekkür ederim. ^^
02-08-2013 08:59 AM
Web Sayfasını Ziyeret Edin Tüm Mesajlarını Bul
Senalmh Dışarıda
Minoz Fan

Mesajlar: 941
Üyelik Tarihi: Dec 2012
Rep Puanı: 98
Mesaj: #10
Ta kendisi: Hayat!
 
5.BÖLÜM(İYİ OKUMALAR ARKADAŞLAR. GECİKTİRDİM KUSURA BAKMAZSINIZ UMARIM.)
2. KISIM
Size Berra’nın kardeşinden bahsetmiştim herhalde. İşte biraz da onun ne yaptığından bahsedeyim dedim.
Kaan her zaman olduğu gibi yine bilgisayar başındaydı. Ama bu sefer amacı oyun oynamak veya ders çalışmak falan değildi. İngilizcesini geliştirmek için bir mektup arkadaşı bulmaya çalışıyordu. Birkaç kişi bulmuştu ama hangisiyle mektup arkadaşı olmak istediğine karar verememişti. Ama bir kişi onu çoktan kendine mektup arkadaşı olarak seçmişti. Adını daha bilmiyordu. Bunun sebebi bireylerin daha iyi sonuç elde edebilmesi içindi. Karşısındaki kişiler hakkında hiçbir şey bilmiyordu. İşleri daha kolay yürüyebilmesi için internet üzerinden mektuplaşcaklardı. Onu seçen kişiden ilk mektup gelmişti bile. Hemen okumaya başladı.
‘Merhaba, benim yeni mektup arkadaşım!
Herkes adını söyler ama ben söylemeyeceğim. Bunun sebebini sormanı da istemiyorum. İstemezsen sen de bana söyleme. Ben bulunduğum yerde 5. Sınıf öğrencisiyim. Abim ve ablam var. Etrafımdakiler benim zeki olduğumu söylüyorlar ama ben buna inanmıyorum. Sıkıldığım için bir mektup arkadaşının iyi olacağını düşündüm. Senin kim olduğunu ve nasıl biri olduğunu merak ediyorum. Bana kendinden bahseder misin? Okuduğun için teşekkür ederim. Kendine iyi bak. Tamam mı?’
Kaan biraz garipsemişti bunu. Çünkü karşısındakinin doğru düzgün kendinden bahsetmemesi garipti. İlk başta cevap vermemeyi düşündü. Ama bir şey cevap vermesi için onu zorluyordu sanki! Birden kendini bir şeyler yazarken buldu.
‘Merhaba, beni mektup arkadaşı gören kişi!
Bana kendinden bahsetmemişsin. Bu yüzden sana nasıl hitap etmem gerektiğini bilmiyorum. Açıkcası ben de kendimden bahsetmek istemiyorum. Çünkü bana güvenmeyip kendinden bahsetmeyen bir kişiye kendimden nasıl bahsedebilirim bilmiyorum. Sen bana kendinden bahsedene kadar yalnızca şunları söyleyebiliri: Ben de 5 sınıf öğrencisiyim ve Türküm. Türkiye’nin İstanbul şehrinde yaşıyorum. Benim bundaki amacım dilimi geliştirmek. Benim de bir ablam var. Bana kendininden bahsettiğin zaman bende sana kendimden detaylı olarak bahsedebilirim. Kendine iyi bak. ‘
Şimdi düşündüm de şu Kaan gerçekten çok zeki. Şu anda benim bile kuramayacağım cümleleri çok çabuk kurabiliyor. %. Sınıf olduğunu hesaba katacak olursak bence bu çocuk bir süperzeka. Ablası ve o. Anneleri çok mu uğraşmış süperzeka olmaları için merak ediyorum.
Aaaa. Ben size Berra’nın neler yaşadığını aktarmadım değil mi? Üzgünüm. Bana kızmamışsınızdır umarım.

-Hey Berra! Eğer hemen uyanmazsan şu hiç sevmediğin çocuk sana suni teneffüs yapacak! Daha doğrusu öpecek ama ben yumuşatarak söylüyorum.
Berra gözlerini açtığında herkesin onun başında olduğuna kanaat getirdi. Tam olarak seçemese de üç kişiyi tanımış gibi oldu. Amelya , Barış, Min Ho.Bir dakika. Onun burada ne işi var?
-Galiba uyandı.
-Evet evet,uyandı. Ama neden hayır diye bağırdı onu anlamadım. Sence?
-Oradan bakınca medyum gibi mi görünüyorum?
-Arkadaşlar sessiz olur musunuz? O daha yeni uyandı.
Iy. Bu ne biçim bir Türkçe böyle? Dikkatli baktığında saçlarının ıslak olduğunu gördü. Onu o kurtarmış olamazdı. Eğer öyleyse teşekkür etmesi gerekiyordu.
-Beni sen mi?
- Yorulmaman gerekiyor. Limana yaklaşıyoruz. Seni hemen hastaneye götüreceğim.
-Senden bunu istemiyorum zaten yapacağını yapmışsın. Dahası ayıp olur.
-Öneri cümlesi kurmadığıma eminim.
-!!!

- Bunun etkili olacağını nereden anladın?( Bu Barış.)
- Onun hayatta en son istediği şey birisinin ona suni teneffüs yapmasıdır. Zaten yaşıyordu. Sadece şok geçirdiğinden bilinci tam açılmamıştı.
Hastaneye gidip kontroller yaptırıldı. Berra da Min Ho da sapasağlamdı. Berra biraz su yutmuştu o kadar. Berra eve gitmek için hazırlıklarını yaparken Min Ho odaya girdi.
-Nasıl olurda birisinin odasına izin almadan girersin?
-Hazırsan sen eve bırakayım diyecektim. Biyane.
-Ben iyiyim, sağol ama kendim gidebilirim.
-Hayır, ben bırakmak istiyorum.
-Beni kurtardın bitti işte dahasına lüzum yok.
-Sen bilirsin. Ben seni düşünmüştüm.
-…
Berra hazırlanıp hastaneden çıktı. Eve doğru sessizce yürümeye başladı. Tam olmaları gerektiği zamanda Amelya ve Barış yanında değildi. Bu ne biçim bir arkadaşlık diye geçirdi içinden. Arkasından bir şeyin geldiğini hissetti. Dönüp baktığında yalnızca bir kedi olduğunu gördü. Devam etti.
-Böyle olamamalıydı.( Kendi kendine konuşyor.) Ne yani, ben istemiyorum diye beni evime bırakmadı mı? Eğer romantik bir filmde olsaydı kesin kızı evine bırakırdı erkek. Bu işlerin heveslisi değilim ama fena da olmazdı hani.
Arkadan biri sessizce yaklaşıp Berra’yı kollarına alıverdi. Berra neye uğradığını şaşmıştı.
-Seni bırakmak istediğimi söylerken çok ciddiydim.
-(Yine mi bu çocuk!) Beni çabuk bırak. Sana kendim gidebilirim demiştim.
-Ama az önce böyle söylemiyordun.
-Neyden bahsediyorsun sen?
Ah , şapşal kafam diye geçirdi içinden. Ne biçim iştir bu?
-Az önce diyordun ya hani!
-Sen beni mi takip ediyordun.?
-…
-Sizin orada işler böyle mi yürür? Nasıl olurda benim iznim olmadan beni kollarında taşırsın.? Çabuk beni yere indir! (Kollarında taşımak ha? Bu gerçekten çok romantik.)
-Buralarda da böyle midir? Yardım etmeye çalışan kişiler her zaman azarlanır mı?
-…
Berra hızlı bir hamleyle Min Ho’nun kucağından iniverdi. Hızla yürümeye başladı. Min Ho’nun da ona yetişmesi çok zamanını almadı.
-Peşimi bırakmayı düşünmüyor musun?
-Sağsalim evine ulaşana kadar seni yalnız bırakmayacağım.
-Kendi evimin yolunu gayet iyi biliyorum.
-Benden kolay kurtulamazsın.
-Sen sapık mısın?
-Minozlar bunu duymasın, seni linç ederler haberin olsun.
-O biraz zor canım.
-Bana biraz kendinden bahsetsene.
-Evimi bulan sen, benim nasıl birisi olduğumu bulamaz mısın yani!
-Senden dinlemek istiyorum.
-Bahsetmek istemiyorum. Çok konuşmak istiyorsan sen kendinden bahset.
-Ben mi? Beni gerçekten tanımıyor musun? Şaka olduğunu söyle!
-Tanımak zorunda değilim. Hem merak da etmiyorum.
-Sende benim nasıl birisi olduğumu çok kolay öğrenebilirsin.
Berra’nın evine çok az kalmıştı. Belki çocuğu sevmiyordu ama tatlı laf dalaşı çok hoşuna gitmişti. Evin kapısına doğru yaklaştığında Min Ho’ya bakıp:
-Galiba burada teşekkür etmem gerekiyor.
-...
-(Çok hızlı konuşup) Teşekkürler.
-Anlamadım, tekrar eder misin?
-O kadar uzun cümle kurabilen sen, bunu mu anlamadın?
-…
-Neyse, anlasaydın.
Tam o sırada Berra’nın telefonuna bir mesaj geldi.
‘Çabuk Min Ho’yu da al, İçeri gir.’
 
_______________________________________________________

[Resim: 2ykgg1l.gif]
Yine ve yine gülümsettin beni. Teşekkür ederim. ^^
02-20-2013 09:17 PM
Web Sayfasını Ziyeret Edin Tüm Mesajlarını Bul
Senalmh Dışarıda
Minoz Fan

Mesajlar: 941
Üyelik Tarihi: Dec 2012
Rep Puanı: 98
Mesaj: #11
Ta kendisi: Hayat!
 
6. BÖLÜM
Kaan’ın mektup arkadaşından bir mesaj gelmişti. Kaan okumaya başladı.:
‘Merhaba benim mektup arkadaşım!
Böyle inatçı olabileceğin aklımın ucundan bile geçmemişti. Kendimden bahsederim ama senin bana söz vermen lazım. Kimliğimi yalnızca senin bilmeni istiyorum. Benden kimseye bahsetme olur mu? Söz vermişsin farzederek sana kendimden bahsedeceğim. Adım Jung Hwon. Öncede bahsettiğim gibi 5 sınıf öğrencisiyim. Bir ablam var. Kendisi çok başarılı bir iş kadını. Çok rahat ve muhteşem bir hayat sürüyoruz. Garip gelebilir ama senin zeki biri olduğunu hissediyorum. Kurduğun cümleler benimkiler kadar iyi olmasada idare eder. Ne düşünüyorum biliyor musun? Ben istesem sizin dilinizi çok kısa bir sürede öğrenebilirm. Çünkü bir aile dostumuz Türk kökenli. Sen bana İngilizce yazmaya devam et. Ben sana Türkçe yazayım. Çünkü sen bizim dilimizi öğrenmekte zorlanırsın. Ne dersin? Benim için problem olmaz çünkü gayet iyi İngilizce biliyorum. Kendine iyi bak. ‘
Bu da ne böyle? Karşısındaki resmen ona meydan okuyordu. Biraz düşündükten sonra o da bir şeyler yazmaya karar verdi.
‘Tekrar merhaba!
Kendinden kısmen de olsa bahsetmişsin. Pek tatmin edici değildi. Neyse! Ben de önce de dediğim gibi Kaan. Türkiye de yaşıyorum. Benim de böyle ukala olabileceğin aklımın ucundan bile geçmemişti. Sana karşı anlayabileceğin bir şekilde yazmaya çalışyordum. Bunun için cümlelerim basit gelmiş olabilir. Senin hakkında bir çıkarım yaptım. Doğru mu kontrol et. Yanlış olduğunu hiç sanmıyorum aslında. İlk olarak mesajları yazdığın saatlere bakarak ülkemizden çok uzakta olduğunu anlayabiliyorum. İsmin ise Asya ülkelerinden birindenmişsin gibi. Dilinizin zor olduğunu söylemişsin. Bundan da farklı bir alfabe kullandığınızı tahmin edebiliyorum. Aile dostlarınızdan birinin Türk kökenli olduğunu söylemişsin. Buradan da Kardeş Ülke’lerden biri olduğunuzu tahmin ediyorum. İngilizcenin çok iyi olduğundan söz etmişsin. Bir müddet süre içinde ikimizde birbirimizin dilini öğrenelim. Boş vakit geçirmektense bir dil öğrenirim. Hem gereksiz de olmaz. Sonuçta biz kardeş ülkelerin evlatlarıyız. Sakın ben küçümsemeyi aklında geçirme. Sen de kendine iyi bak. Benim Koreli arkadaşım.!!’
Tam gönderdiği esnada kapıları çaldı. Annesinin açmasını bekledi. Sonradan annesinin evde olmadığını hatırladı. Kapıya gitti. Açtı. Gelen Amelya idi. Çok telaşlı görünüyordu. Barış ile beraber gelmişlerdi.
-Kaan beni eve kabul eder misin? Sana çok ihtiyacım var. Lütfen.
*
Bunun nereden çıktığı hakkında Berra’nın hiçbir fikri yoktu. Mesaj Amelya’dan gelmişti. İlk önce önemli olmadığına kanaat getirdi. Sonra düşündü: ‘Ya önemliyse’. Eğer öyleyse Min Ho’yu çağırması gerekiyordu.
-Şşşşt.
-Hey, baksana.
-Sana diyorum.
Neden ismini söylemiyorsa artık? İnadı tutmuş olabilir.
-Ergeen.
-Uzun boylu olan. ( Bir dakika, bunu gerçekten söylemiş miydi?)
Sonunda dayanamadı. Koşarak yanına gitti. Bileğinden kavradığı gibi eve götürmeye çalıştı.
-Sen, napıyorsun?
-Konuşma da ayakkabını çıkar. Bizim eve ayakkabılı giremezsin.
-Peki neden sizin eve giriyorum?
-Güzel bir soru. Bende bilmiyorum. Sen sadece çabuk ol.
O sırada Berra kapıyı açtı ve eve girdiler. Berra her odayı kontrol ediyordu. Salonun kapısına geldiklerinde Berra ve Min Ho ağızları açık bir şekilde içeri bakıyorlardı. İçerde gördükleri şey karşısında verebilecekeleri tek tepki buydu.
*
İçeride gördükleri şey kocaman bir toplulk,etrafında onlara dik dik bakan biricik arkadaşlarıydı.Neden böyle baktıkların bir türlü anlam vermemişti. Amelya biraz kekeliyerek onlara bir şey göstermeye çalışıyordu. Gösterdiği yere baktı. Hay aksi! Bu olmuş olamazdı.
*
1 Saat önce.
-Evet Amelya abla. Ne isteyecektin?
-Bak şimdi. Çok önemli bir olay oldu. Bunu kutlamamız gerekiyor. Bana yardımcı olsan olur mu?
-Neymiş bu önemli olay?
-Bak şimdi…
Amelya bir çırpıda olayları anlatıverdi. Kaan’ın tepkisi kocaman bir kahkaha olmuştu.
-Hayatında ilk defa özene bezene giyindi de başına bunlar mı geldi?
-Evet.
-Onu kurtaran kişiyi sen tanıyor musun?
-Evet. Kim olduğunu gelince görürsün.
-Peki onu kurtaran kişi buraya gelecek mi?
-evet.
-Bundan nasıl bu kadar emin olabiliyorsunuz?
-Çünkü hastanedeyken sıkı sıkı tenbih ettik.
-Tamam o zaman. Çabuk hazırlayalım.
*
Olan şuydu. Berra içeri sokabilmek için tuttuğu bileği bırakmayı unutmuştu. Bunu anladığında sert bir hamleyle eli bıraktı. Ama çok geçti. Amelya görmüştü.
Amelya hemen toparlanıp söze başladı.
-Min Hosshi. Ben senin büyük bir hayranınım. Yani minozum. Bugün Berra’yı kurtarmana o kadar sevindik ki!
-Birinin yapması gerekiyordu. Baktım herkes şok olmuş, ben yaptım. Kendinizi sorumlu hissetmenize sebep olmak istemiyorum.
-Gerçekten çok teşekkür ederiz. Aslında bu özrü diğer arkadaşımızın yapması gerekiyordu. O biraz utangaç, onun için biz diledik.
-Kimmiş utangaç? Unutma Amelya, bir gün herkes gidince yanında kalcak kişi benim.
-Lütfen sessiz ol Berra. Min Hosshi. Lütfen özrümüz ve sevgimizin göstergesi olarak hediyelerimiz kabul et.
-Ne yani? Sırf hediyeleriniz verebilmek için mi beni buna alet ettiniz.
-Berra!
O esnada içeri Ha Je girer.
-Galiba kapıyı açık unutmuşsunuz.
-..
-Oooo. Parti mi veriyorsunuz?
-Evet. Çünkü benim idolüm olan adam en yakın arkadaşımın hayatını kurtardı. Ama siz? Bayım siz Min Hosshi’nin en yakın arkadaşı olmalısınız. Ama türkçe’niz ne kadar güzel öyle!
-Evet, o en yakın arkadaşım. Bana her zaman yardım eder. O Ha Je.
-Çok olmasa da biraz Türkçe’m var. Tanıştığıma memnun oldum.
-Asıl ben memnun oldum. Galiba bayılacağım. Her şey nasıl da üst üste geliyor böyle.
-Az önce dilimizi konuşanda sen miydin?
-Evet.Pek bilmiyorum aslında. Derdimi anlatabilcek kadar.
-Güzelmiş. O zaman ne duruyoruz. Haydi, pastanız yok mu yoksa?
-Aslında vaaaar. 
Ha Je ortama girince ortam şenlenmişti. Pasta kesip pasta yemişlerdi. Sonra da Ha Je’nin önerisi Min Ho’nun da tasdiği ile dolaşmaya çıkmışlardı. Biraz sahil kenarında dolaşacaklardı. Bir parka geçtiler. Amelya, Barış ile Ha Je’yle markete gittiler. Berra ile Min Ho bankta yalnız kalmışlardı.
-Arkadaşın ne kadar düşünceli.
-Evet, öyledir. En gereksiz durumlarda bile uğraşır.
-Bana hiç minnettar değil misin?
-Olmam mı gerekiyor? Ha, şu mesele. Teşekkür ederim.
-Suratını asarak söyleyeceksen hiç söylemeseydin.
-İstemiyor musun? Geri alıyorum o zaman.!
Berra arkalrında bir şey olduğunu hissetti. Birisi birden Min Ho’nun ağzına bir bez yaklaştırdı.
*
-Onları yalnız bırakmak iyi bir fikir miydi?
-Bence evet. Neden biliyor musun?
-Neden?
-Salona el ele girdiler.
-Ne?
-Aslında bileğinden tutuyıordu Berra. Telaş yapmış olmalı.
-Neden teleş yapsın ki?
-Tam kapıdayken ona mesaj attım Hemen onunla içeri girsin diye. Kötü bir şey olduğunu düşünüp telaş yapmış olabilir.
-Burada ona zarar gelmez değil mi?(Bunu soran Barış)
-Türkler ona zarar vermeye kalkışmaz. Yani büyük ihtimalle. Ama azılı düşmanı varsa bilemiyorum.
Bunu duyunca Ha Je telaşa kapıldı.
-Hemen geri dönmemiz lazım. Nedenini sormayın çabuk.
-Şaka yaptığını söyle. Böyle bir şey olamaz değil mi?
-Lütfen hadi!
*
Aynı elin kendisin de yaklaştığını hisseden Berra hızlı bir hamleyle bileği kavradı. Sertçe çevirerek sırtına dayadı.
-Söyle, sen kimsin?
-Bırak beni! (İngilizce)
-Sen ne yaptığını sanıyorsun?
Cevap gelmeyince Berra adamı ters bir takla attırarak yere çarptı. Min Ho’ya baktığında bayılmış olduğunu gördü. O sırada adam yerinden kalkmaya çalıştı. Ha Jegilin onlara yaklaştığını gören Berra hızlı olmaları için onlara bağırdı. Adam yerinden kalkmış koşmaya başlamıştı. Ha Je geldiğinde Berra tekrar adamın peşinden koşmaya başladı. Ha Je ne kadar yapma dese bile Berra onu dinlemedi.
-Merak etmeyin. Adamı bir güzel pataklayıp getirecektir.
-Sanmıyorum. Hayatı şu anda tehlike de olabilir.
-Berra kendini koruyabilir. Değil mi? Yoksa???
*
Soru: Berra bu sefer fazla mı ileri gitti? Bu kendine güven fazla mı? Sonu ne olacak bu kızın?
 
_______________________________________________________

[Resim: 2ykgg1l.gif]
Yine ve yine gülümsettin beni. Teşekkür ederim. ^^
02-24-2013 08:45 PM
Web Sayfasını Ziyeret Edin Tüm Mesajlarını Bul
Senalmh Dışarıda
Minoz Fan

Mesajlar: 941
Üyelik Tarihi: Dec 2012
Rep Puanı: 98
Mesaj: #12
Ta kendisi: Hayat!
 
Geciktirdiğim için gerçekten çok üzgünüm arkadaşlar. Bu sıralar biraz yoğunum maalesef ki! İyi okumalar!
7.Bölüm
Evet, Berra’nın adamın arkasından koştuğu doğruydu. Ancak canına susadığı için koşmamıştı adamın arkasından. Adamdan alması gereken bir şey vardı. En sonunda adamın ceketinden çekiştirip onu yavaşlatmayı başardı.
-Bana ver.
-Neyi?
-Aldığın şeyi.
Sessizlik
*
Barış ile Ha Jae Min Ho’yu Amelya’ya emanet edip Berra’nın peşinden koşturmaya başlamışlardı. Berra’yı her yerde arıyor ama bulamıyorlardı. Yılmadan Berra’yı aramaya devam ederken Barış:
-O adam kim?
-Sence bunun sırası mı?
-Dediklerin bir şey anlamadım ama Berra’nın hayatının neden tehlikede olduğun merak ediyorum.
*
-Gerçekten çok mu istiyorsun?
-İstemesem bu kadar yolu koşar mıydım sence?
Berra etrafına baktığında oturdukları banktan bir hayli uzaklaşmış olduklarını fark etti.
-Hadi ama. Verin artık şunu.
Adam tamam anlamında başını sallayıp elini arka cebine yaklaştırdı. Ama o suratındaki ne biçim bir ifadeydi öyle Sanki çok mutluymuş veya birazdan senin canın okuyacağım dr gibi bir bakış. Ah!Bu da olası bir ihtimal tabii.
*
Ha Jae cevap vermemişti. Yalnızca koşuyorlardı ki ikisi de aynı anda durup aynı yöne doğru bakmaya başladılar bu normal bir bakış değildi. Zaten normal bir bakış olması çok saçma olurdu. Hangi insan bir başkasına silah doğrultulmuş bir şekilde görse buna benzer bir tepki vermezdi?
*
Adam arka cebine doğru elini elini yaklaştırdığında amacı istediğini vermek değildi. Berra da bunu geç de olsa fark etmişti. Adam silahını onun üzerine doğru tuttuğunda Berra’nın ne yapacağı konusunda hiçbir fikri yoktu. Yalnızca adamın yüzündeki o iğrenç ifadeye bakıyordu. Gerçekten berbat bir yüz ifadesiydi bu. Elini kalbinin üzerine koydu. Eksikliğini hissettiği bir şey vardı. Cismen küçücük bir şeydi bu.
*
Min Ho gözlerini açtığına yanında Amelya vardı. Ne olmuştu ona böyle. Daha az önce Berra ile konuşuyorlardı. Çok samimi olmayan bir konuşmaydı. Ama Berra’nın bir şeyi olduğunu hissettiğinden onunla konuşuyordu. Yerinden doğrulmaya çalıştı.
-Lütfen biraz daha dinlen.
-Ne oldu? Ha Jae , Berra ve Barış nerede?
Amelya bu üç ismi duyunca yüzündeki ifade değişti.( Başta da pek iç açıcı değildi zaten.)
-Lütfen söyle.
-Bakkala kadar gittiler.
-Bana ne oldu?
-Biraz halsizmişsin. Bayıldın. Onlar da sana bir şeyler almaya gittiler.
-Markete siz gitmemiş miydiniz?.
Amelya yalan konusunda pek iyi değildi. Bu ihtimali düşünmemişti.
-Senin bayıldığını görünce geri döndük. Onlar da geri gittiler az önce.
-Tamam.
Aslında Min Ho hiç tatmin olmamıştı. Amelya’ya belli etmesede bunun gerçek olmadığına kanaat getirmişti. Amelya ile bir şeyler konuşmak istiyordu. Konuşmaları için uygun bir zaman olduğunu fark etti.
-Amelya, seninle konuşmak istiyorum.
-Banimle mi? Gerçekten mi?
Belki çok güzel bir olaydı ancak Amelya o an gerçekten iyi değildi. Önemli bir şey olabileceğini düşündü.
-Evet, seninle.
-Ne hakkında? Bak çok merak ettim şimdi.
-Berra.
-Berra mı? Biraz garip bir konu olacak ama dinlerim seni.
-Ama benim sormam senin cevaplaman gerek.
-Elimden geldiğince.
-Berra’nın bir şeyi olduğunu düşünüyorum. Garip bir şey.
-Tahmin edeyim. Dışarıdan çok mükemmel görünüyor değil mi? Aslında o kadar mükemmel değil. Ancak mükemmellikleri bir gece misali hatalarını kapatıyor. Aslında benim bilmediğimi sanıyor. Ancak ben onun gerçek duygularını kısmen de olsa söyleyebildiği tek kişiyim. Benden başka kimseye gerçek duygularını söyleyemez ve hissettiremez. Bu yüzde hep soğuğu oynar o.
Anlattıkları çok karmaşıktı. Biraz anlamakta güçlük çekti. Ancak kelimelerden yola çıkarak tahmin yürüttü. Onda ne olduğunu merak ediyordu. Aslında aklından bir şeyler geçmiyor değildi. Ancak tam bir sonuca varana kadar sesini çıkarmayı düşünmüyordu.
Zaman geçiyor ancak Berragilden hala ses seda çıkmıyordu.
*
Berra stresliydi. Evet ama onun nedeni burnunun dibinde bir silahın olması değildi. Peki neydi? Aslında herkes de bunu merak ediyordu. Bu kız her şeyin karşısında duygusuz denebilecek birisi gibi görüyordu. Bir çok insan ona imreniyordu. Zeki, güzel… Hemen hemen her şey onda toplanmıştı. Bazı şeyler değil tabii. Ama neredeyse kimse bunun farkında değildi. Bazıları bildiğini sanıyordu. Bazıları derken kimi kastettiğimi anlamışsınızdır. Bazılarının anlamasına ise ramak kalmıştı. Onun da kim olduğunu tahmin etmişsinizdir.
Saniyeler yavaş yavaş geçiyor ama kimseden ses çıkmıyordu. Ha Jae ile Barış ise hâlâ bakıyorlardı. Galiba onlarda küçük bir şok geçiriyorlardı. Ne zaman harekete geçeceklerdi bunlar?
O stresli esnada belki duyabilecekleri en güzel ses onların kulağına gelmişti. Kulak tırmalayıcı bir ses olmasına karşın herkesin içine su serpmişti. Hayır! Aslında herkes değil. Adam çok telaşlandı bu sesi duyunca. Hızla Berra’nın omzuna vurup oradan uzaklaştı. Berra’nın istediği şeyi de yanda götürmüş olmalıydı.
Bunu gören Barış ile Ha Jae koşarak Berra’nın yanına geldiler. Berra omzunu tutarak ayağa kalkmaya çalıştı. Tekrardan adamın peşinden koşmak istiyordu. Ancak buna fırsat vermediler.
-Ne yaptığını sanıyorsun sen? Canına mı susadın?
-Almam gereken bir şey var. Lütfen beni bırakın. Alıp geleceğim.
-Senden kıymetli mi? Bırak artık şu her neyse!
Berra’yı yerden kaldırdılar. Onu ellerinden desteklediler. İlk oturdukları banka doğru ilerlemeye başladılar.
Ha Jae bu kızın aklından şüphelenmeye başlamıştı. Nasıl bir kız sadece uyduruk bir şey (artık o her ne ise) için bir piskopatın peşinde koşardı? Berra gibi bir kız diye geçirdi içinden. Kendi sorduğu soruya kendi cevap vermişti. Galiba deliriyorum diye geçirdi içinden tekrar.
Amelya ile Min Ho’yu gördüler. Ancak onlar daha onları görmemişti. Bunu fırsat bilip Min Ho’nun telaş yapmaması için Berra’yı rahat yürüyormuş gibi bir hale sokmaya çalıştılar. Zaten Berra da rahat yürüyebiliyordu ya da bu işi çok iyi kıvırıyordu.
-Merhaba!
-Merhaba da. Eliniz niye boş.
-Dolu mu olması gerekiyordu?
-Markete gitmediniz mi siz?
Demek Amelya ona böyle söylemişti.
-Evet ama bir şey almaktan vazgeçtik. Seninle eve dönmemiz gerektiğini hatırladım.
-Hemen mi?
-Maalesef.
-Tamam o zaman.
-Ama Berragili evlerine bırakmamız lazım.
-Amelya’yı ben evine bırakabilrim.
-Tamam, biz Berra’yı bırakalım.
-Hiç gerek yok, teşekkür ederim.
-Lütfen. Bizi kırma.
-Bunda kırılacak ne var ki?
Ha Jae şöyle bir bakış atmıştı Berra’ya. Berra kabul etmek zorunda olduğunu hissetti. Min Ho’da fark etmemiş değildi bu sert bakışı.
Berra’nın evine yaklaştılar. Berra bir şey demeden onlardan uzaklaşıyorken durdu. Arkasına döndü. Onların da durduklarını gördü.
-Ne oldu? Eve girmeyecek misin?
-…
-Bence öyle bir şansı yok. Dinlenmen lazım.
-Teşekkür etmem gerektiğini hissediyorum. Öyle mi?
-Aslında bence değilsin. Artık dikkatli olursun.
-Ne oldu ki?
-Markete giderken düştü de.
-Teşekkür ederim, her şey için.
-Rice ederiz. Hadi git ve dinlen artık.
Sonrasında MinHo Ha Jae’ye:
-Bana her şeyin aslını anlat. Lütfen ne oldu?
-Eve gidince konuşsak olmaz mı?
-Lütfen. Ciddi bir şeyler olduğunu seziyorum.
Ha Jae bir şey anlatmak istemiyordu. Çünkü Min Ho’nun bu olaya takacağının farkındaydı. Takacaktı ve çözene kadar bununla uğraşacaktı.
-Anlatmayı düşünmüyor musun?
-Şey.
-Bekliyorum.
Ha Jae anlatmak istemese de anlatmasa daha fazla uğraşacaktı. Anlatmaya kara verdi. Olanları gördüğü kadarıyla birbir anlattı.
Min Ho’nun tepkisi gerçekten görülmeye değerdi. Min Ho aynı anda hem sinirli hem de şaşkındı. Böyle bir şey nasıl olabilmişti?
-Adam kimdi? Onu görebildin mi?
-Aslında tam değil ama tahmin edebiliyorum.
-O adam.
-Büyük ihtimalle.
-Berra neden koşturdu adamın peşinden?.
Tam o sırada ayağı bir şeye çarptı. Canının acıdığı söylenemezdi. Ne olduğuna baktı. Ne olduğu anlamak için eline aldı. Sonra cebine kattı.
-Ben de bilmiyorum. Ama merak ettim açıkcası. Ne gibi bir şey bir insanı bir piskopatın peşinden koşturtabilir?
-Bende bilmiyorum.
-Aslında senin aklından bir şeyler geçtiğini farkındayım. Ama değilmiş gibi yapacağım. Nasıl olsa emin olduktan sonra bana her şeyi anlatırsın.
-Aklından bir şeyler geçtiğini nereden çıkardın?
-Hadi ama! Kaç yıllık arkadaşınım. Bir kıza böyle uzun süreli takmayacağını biliyorum.
-Ne demek istiyorsun?
-Kızdan hoşlanıyorsun değil mi?
-Kız derken kimi kastediyorsun? İsmini söylesene.
-Söylemeye gerek olmadığını biliyorum ama çok istiyorsan ‘’Berra’’
-Onda garip bir şeyler olduğu hissediyorum.
-Herkes hoşlandığını saklamak için böyle sözler sarf eder. Bunun farkındasın değil mi?
-Ha Jae! Anlamayacağını bildiğim halde sana niye anlatmaya çalıştım ki?
Sonra sessiz sessiz yürümeye başladılar. Kaldıkları otele vardıklarında ikisi de odalarına gitti.
Min Ho odaya vardığında kendini yatağa attı. Ne yorucu bir gündü böyle! Cebine koyduğu şeyi yerinden çıkardı ve incelemeye başladı. Küçücük bir kutu şeklinde ama yassıltılmış. Yani kolye olarak kullanılabilmesi için yapılmış. Üzerinde değişik işlemeler olduğunu fark etti. Kolyeyi inclerken bir şey daha dikkatini çekti. Kolye açılır kapanır şekilde dizayn edilmişti. İlk aşta içini açmak istemedi. Sonrasında gördüğü bir yazı onu bakmaya yönlendirdi. Kolyeyi zarar vermemeye çalışarak yavaşca açtı. İçinde bir kağıt vardı. Kağıt kutu şeklindeki kolyeye sığdırılmak için yazılmıştı. Kağıdın katlanmış ön yüzünde şunlar yazılıydı.
‘Eğer bunun sahibi değilsen hiç açma. Berra’yı tanıyorsan bunu git ona ver, tanımıyorsun bir yere göm. Bunu kimsenin okumasını istemiyorum. “
Min Ho bunun bizim Berra olup olmadığını anlamak için kağıdı açıp okumaya başladı. Tüm yazıları okuyunca bunun o Berra olduğuna emin oldu. Bu satırlar sanki bir bıçak gibiydi. Okuyanın ta yüreğinde bir şeylerin zarar görmesine neden oluyordu. Kağıdı düzgünce katlayıp yerine koydu. Bunu Berra’ya vermesi gerekiyordu. Büyük ihtimalle adamın peşinden koşmasına neden olacak şey de buydu’ diye geçirdi içinden. ‘Galiba’
Kolyeyi ceketini cebine koydu. Üzerini değiştirip hemen yatmak, yatınca da uyumak istedi. Yatağına yattı. Normalde uyumadan önce saatlerce düşünür öyle uyurdu. Bugünün ona verdiği yorgunluk ile hemen uykuya dalmıştı.
*
Bir oda.. Odanın duvarlarının renginden anlaşıldığı kadarıyla evin çocuğunun odası… Çok güzel bir oda. Yalnızca bir yatak var. Çalışma masası, küçük koltuk sehpa vs vs. Sonrasında bir kız gördü bu odanın içinde. Kız bağırıyor gibiydi. Hayır galiba bu bağırmaktan fazlasıydı. Sanki bir sessiz filmde gibiydi. Hiçbir ses yoktu. Kız bağırıyor, önündeki kağıda bir şeyler karalıyor, hırsını almıyor kağıdı paramparça ediyordu. Sonra yeniden yazmaya başlıyordu. Yazınca bir nevi olsun sakinleşiyordu sanki. Annesi içeri girmeye çalışıyordu ancak kapı kitliydi. ‘Aç kapıyı! Benim Sevgi. Annen’ Nasıl olmuştu bu? Kızın bağrışlarını duyamazken kadının sesini duymuştu. Sevgi! Sonra kız yazdığı kağıdı katladı. Şimdi daha iyi görünüyordu. Birden yüzüne bir gülümseme yayıldı. Kendini toparladı.
Min Ho uyandığında gerçekten berbat hissediyordu. Bu nasıl bir rüya diye geçirdi içinden. Sevgi! Bu hala beyninde yankı yapıyordu. Saate baktı Hızla üzerini giyinip hazırlandı. Odasından çıkıp Ha Jae’nin odasının kapısını çaldı İçerden gelen ses hemen dışarı geleceğini söylüyordu. Kısa zamandan sonra ikisi birlikte kafeteryaya kahvaltı yapmaya indiler. Kahvaltılarını yapıp dışarı çıktılar. Min Ho Ha Je’ye bir şey söylemek için ona döndüğünde onun da ona bir şey söylemek istediğini anladı. Böyle zmalarda hep aynı anda söylerlerdi. Bu onların küçüklükten beri kullandığı taktikdi. ‘Berragile gidelim’ İkisi de aynı anda söylemişti bunu. Min Ho’nun gidiş sebebi belliydi. Peki ya Ha Jae? O neden gitmek istiyordu?
-BÖLÜM SONU-
Artık pek içime sinerek yazmıyorum bölümleri. Anlayışla karşılayacağınızı umuyorum. Bu arda yorumlarınızı da bekliyorum. Kendinize iyi bakın bakiiim. :)
 
_______________________________________________________

[Resim: 2ykgg1l.gif]
Yine ve yine gülümsettin beni. Teşekkür ederim. ^^
03-13-2013 09:21 PM
Web Sayfasını Ziyeret Edin Tüm Mesajlarını Bul
Senalmh Dışarıda
Minoz Fan

Mesajlar: 941
Üyelik Tarihi: Dec 2012
Rep Puanı: 98
Mesaj: #13
Ta kendisi: Hayat!
 
8. BÖLÜM
-Negatif bir gün pozitif düşünceler(benim için)-
Min Ho ila Ha Jae Berra’nın evine doğru yürümeye başladılar. Pek nadir araba kullanırlardı zaten. Berra’nın evine yaklaştıklarında Min Ho cebindeki kolyeyi kontrol etti. Onunla ne konuşacağını düşünüyordu. Nereden başlayacaktı? Doğru düzgün Türkçe bilmiyordu. İngilizcesi de mükemmel değildi. İki dili birbirine karıştırarak konuşabilirim diye düşündü.
Sesizce yürüyorlardı. Birden Ha Jae Min Ho’yu durdurdu.
-Beni bir dakika bekler misin? Kaan için bir şeyler alayım.
-Tamam.
Ha Jae yakınlarında bulunan bir markete doğru ilerledi. Markete girdi. Min Ho’da masum masum onu bekliyor , aynı zamanda konuşmasının sözlerini bir puzzle gibi tek tek yerleştiriyordu beyninde. Ki tam o sırada sırtında bir el hissetti. O el onu kendine doğru döndürüp birden ona sarıldı. Ağlıyordu. Birisi onun kollarında ağlıyordu. İlk defa! Yanında olanlar genelde gülümserdi. Ağlamak isteseler bile Min Ho ne yapar eder bir yolunu bulur onları güldürmesini becerirdi.
Problem şu anda o değildi. Birisi onun kollarında ağlıyordu. (Aslında onuzlarında.)Ağlarken de sımsıkı sarılıyordu, sıkıyor sıkıyordu. Bir kız için fazla güçlü diye düşündü. O birisinin Berra olduğunu anlamıştı ama… Elinden hiçbir şey gelmiyordu. Yaptığı, yapabildiği tek şey düşünmekti o esnada. Düşünmek ne işe yarardı bilmiyordu ama düşünüyordu. Ne olmuş olabilirdi ki?
Berra giderek onu daha az sıkmaya başlamıştı. Ve bir anda onu bıraktı. Utanmıştı. Koşa koşa evine doğru gitti. Bir yandan da aklından geçmiyor değildi. Bana neden hiçbir şey söylemedi?
Min Ho bu sarsıntıdan sonra her şeyi kavramıştı. Berra bir patlama yaşamıştı. Duygu patlaması. Ha Jae geldi yanına.
-Hiçbir şey söylemedin mi?
-Ne söylemem gerekiyordu bilmiyorum ki! Bir dakika, yoksa sen bunun için mi gelmek istemiştin?
-Berra seninle konuşmak istediğini söyledi. Ben de buraya getirdim seni! Şimdi hiç konuşmadıysanız ben marketi boşuna boşalttım, öyle mi?
Berra’nın evine vardılar. Kimse kapıyı çalmıyordu. İkisi de birbirne bakıyordu. Arkalarından bir bayan yaklaştı. Orta boylu orta yaşlarda çok şeker bir teyzeydi bu.
-Siz Berra’nın arkadaşları olmalısınız. Arkaaşlarım gelecek diyordu. Ben onun annesiyim. Adım Sevgi.
-Sevgi?????????
-evet lütfen içeri buyurun.
-Kızım arkadaşların geldi. Karşıla onları.
-Tamam anne!
Berra Amelya gelmiştir diye düşündü. Ama annesi arkadaşların demişti. Muhtemelen yaşlandı bu kadın diye geçirdi içinden. Kendini toparlayıp kapıya doğru yöneldi.
Zönk!!
Gelen Amelya değildi. Ve annesi de yaşlanmış değildi.
-Kızım bakma öyle saf saf da misafirlerini içeri al. Ben Nalan Teyzenlere gideceğim. Amelya nerde bu arada?
-Tatatamam anne.
Odasına davet etti onları Berra. Dün akşam tüm karmaşayı düzeltmişti odasındaki. –İyi ki-
Ardından dış kapının sesi ile beraber bir selamlaşma kulağa çalındı. Amelya!
Amelya gelince direk Berra’nın odasına daldı.
Zönk!! –Bu da ikinci-
Şaşırmıştı. Şaşırdığını belli etmemeye çalışarak içerdekilere selam verdi. Sonrasında Ha Jae Amelya’ya bir işi olup olmadığını sordu. Amelya is durumu anlayıp olumlu cevap verdi.
Ha Jae ileAmelya beraber Barışgile gittiler.
*
Sesizlik.
Sesizlik
Sessizlik
Sessizlik.
Yeter bu kadar.
-Şey. Geliba bu senin.
Ve Berra’nın yüzünde ki kocaman ifade. Çok tatlı bir ifade ama. :)
-Teteşekkür ederim. İçine baktın mı?
-Annenin adı Sevgi mi?
-Evet . Okudun mu?
-Evet. Bunu büyütme. İçinde çok hoş şeyler yazıyor. Mesela ben bunu okuyana dek böyle düşündüğünü bilmiyordum.
Min Ho yernden kalkıp Berra’nın çalışma masasına oturdu. Bir kağıt topluluğuna elini attı.
-Bu ne?
-Kitap.
-Sen mi yazdın?
-Evet
-Neyi anlatıyor?
-Şimdiye kadar hiçbir yazarın kalemine almadığı bir konuyu inceledim ve yazdım.
-Waa. Çok iddialısın.
Bir çok kişi de Min Ho gibi düşünmüş olabilir. Gerçekten iddialı değil mi? Ama çok da hakl ı.Ve kitabın ismi:
KENDİM
-Okumam da bir sakınca varmı?
-Sanırım hayır. Eğer o yazıyı okuduysan bunu da rahatlıkla okuyabilirsin. Ha, ters çevirisen İngilizcesi de var.
Vay canına!!!
Birde Min Ho’nun beyninde bir şeyler canlandı.
-Bir şey mi oldu?
Beş sayfa okudu. Duraksadı. Ayaklandı. Yürüyerek okumaya başladı. Çünkü yazılar İngilizceydi. Anlayamdığı yerin türkesini çeviriyor oradan alamaya çalışıyordu. Uğraşıyordu. Berra is o esnada ayakta durmuş onun yorum yapmasını bakliyordu. Gözlerini kapatmış düşünüyordu o da. Min Ho Berra’ya yaklaştığı bir esnada ona sarıldı ve bir müddet öyle kaldılar:
-Biliyorsundur ki benim asıl dilim Korece. İngilizce ve Türkçeye pek bilmiyorum. Okumak istiyorum ama okuyamıyorum. Şimdi boşuna vaktimizi harcamayalım. Sen bana anlat. Yazanları.
-Anlatabilseydim onu yazmazdım. Gerçekten.
-Bu kitabın bir kopyası sende var mı? Var ise bunu bana verebilir misin? Okumak istiyorum.
-Var ancak daha tamamlamadım kitabı.
-Ne zaman tamamlyacaksın?
-Vakti geldiğinde.
O vakit. O vakit ne zaman? Belirsizlik…
-Yani bana veriyor musun?
-Şey alabilirsin de önemli bir şey değil. Kendine yük etme derim ben.
-şşşşşt.
Min Ho durdu. Kolyeyi ona vermediğini fark etti. Yavaşca yerinden kalktı ve kolyesini onun boynuna taktı.
-Tşekkürler.
-Rica ederim.
-Annemin adını neden sordun?
-Şey…
Sonrasında Min Ho ile Berra evden çıktılar. Barışgili de alıp güzel bir gün geçirdiler. Belki fazla üzeldi. Ama değmişti. Gerçekten değmişti. O huzur tüm huzursuzlukların üstünü örtmüştü.
O gün son gündü.
Artık geri dönme vakti.
Nasıl olur?
Berragil onlarla havaalanına kadar geldiler. Biletleri zaten hazırdı. Gittiğinde Min Ho’yu çekimleri beklemiyor olsaydı birkaç gün daha kalabilirlerdi belki.
Uçağa bindiklerinde ise yalnızca birisi ağlıyodu. Hem ağlıyor hem gülüyor hem de bir şeyler söylüyordu. Yoksa fısıldıyor muydu?
Ağlıyordu çünkü böyle bir günün bitmesini istemiyordu. Gülüyordu çünkü sevmişti. Çok sevmişti. Bir şeyler fısıldıyordu. Ama kimse ne fıslıdadığını anlamıyordu.
Mutlu hüzünlü kocaman kalplerin olduğu bir gün…
Ayrılık vakti… Sonsuza dek mi?
...
HİÇBİR AYRILIK SİZİ ÜZMESİN. BİLİN Kİ MUTLAKA BİR NEDENİ VARDIR ONUN DA. AĞLAMANIN OLDUĞU YERDE UMUT, NEŞE, AŞK YOK SANILMASIN. AZ YA DA ÇOK ONLARDA VARDIR MUTLAKA.
GÜLEBİLDİĞİN KADAR MUTLUSUN, ÜZÜLME BİL Kİ AĞLADIĞIN KADAR GÜLECEKSİN.
SAKIN BİTTİ SANMA HER ŞEYİ,
SEVDİĞİN KADAR SEVİLCEKSİN*!!
*Son üç satır Can Yücel’e aitdir.
SEVGİLERİMLE!!
 
_______________________________________________________

[Resim: 2ykgg1l.gif]
Yine ve yine gülümsettin beni. Teşekkür ederim. ^^
03-16-2013 04:59 PM
Web Sayfasını Ziyeret Edin Tüm Mesajlarını Bul
Senalmh Dışarıda
Minoz Fan

Mesajlar: 941
Üyelik Tarihi: Dec 2012
Rep Puanı: 98
Mesaj: #14
Ta kendisi: Hayat!
 
9. Bölüm
Bir yıl diye geçirdi içinden. Ne kadarda çabuk geçmişti. Ve o kadar da zorlu…
Berra bu sene üniversite sınavlarına gireceğinden dersleirni olduğundan daha sıkı tutmuştu. Hülyalarına kapılmadan kendini ders çalışmaya vermeliydi. Amelya’da aynı durumdaydı. İkisi de bu sınav için elinden geleni yapmştı. Sonuş hangisini muy-tlu edecek hangisini üzecekti kim bilir!
Berra bu yıl içinde çalıştığı derslerinden dolayı kendini ödüllendirmek için dizi izlemeye başlamıştı. Her gün bir bölüm izliyor, böylece hem derslerine zarar vermiyor hem de kendini ödüllendirmiş oluyordu. İlk izlediği dizi Min Ho’nun dizisi olmuştu. İzledikçe Amelya’ya hak verdi. Gerçekten oyunculuğu mükemmeldi.
Min Ho ise bir yıl boyunca boş durmamış yeni dizi çekimleri için uğraşmış ve her günü yapması gereken kendine bir aktivite belirlemişti. Hayranlarından gelen mektuplara cevap vermişti. Hemde her birine. Bir diğer aktivitesi ise Türkçe-ingilizce-korece sözlükleri arasında boğuşarak geçirilen bir aktiviteydi. Berra’nın yazdığı kitabın tamamını okumuştu. Çevirmişti. Şu anda İngilizcesi de Türkçe si de övgüye değer biçimdeydi.
Okudukça daha çok sevmişti Berra’yı. Sevdikçe kendini Türkiye’ye atmak istemişti ancak menajeri bunun için uygun bir zaman olmadığını söylemişti. Bir yıl ona ve Türkiye’ye ve elbette ki kebapa hasret kalmıştı. :)
Bir çok insan okuduğu kitabın önemli görülen taraflarının altını çizerdi ancak Min Ho hiçbir yeri çizmemişti. O okuduğu her satırı neredeyse ezberlemişti.
Sınav sabahı:
Berra hızla kalkıp hazırlandı. Sınav araç gereçlerini son bir kez kontrol edip kahvaltıya geçti. Annesi mükellef bir kahvaltı hazırlamıştı. (sonuçta sınav sabahı). Bir telefon geldi. Arayan Amelya’ydı. Zaten başkasının aramasını beklemiyordu.
-Berra! Çabuk x TV yi aç!
-Ne oldu ki?
-Hadi konuşmada aç!
-Sınavdan önce zihnimi bulandırmak istemiyorum.
-Lütfen çok sürmeyecek.
Berra Amelya’yı kırmak istemediğinden zorla da olsa o kanalı açmıştı.
Kanalda bir magazin programı vardı. Adam çağrılması gereken kişiyi anons etti:
-Aylardır bizden onu buraya çağırmamız isteniyor ve biz de onu aylardır buraya çağırıyoruz. Ancak bugün müsait olduğundan bugün geliyor. Eli boş gelmiyor tabii ki! Sizler için sürprizleri var!
Veeee karşılarınızda:
-reklam arası-
Berra programın dublaj olduğunu fark etti. Yabancı bir kanal olmalıydı. Kanalın üst tarafındaki simgesine baktı. Evet, bu o kanaldı.
Bir ses… Bir şarkı… Ritmi çok güzel. Berra vaktinin azaldığını fark etti. Tam TV’yi kapatacakken çok tanıdık bir ses şarkı söylmeye başladı..
Evet bu ses… Evet bu sözler… Bunların hepsini tanıyordu..
Bu ses onundu. Bu sözler ise kendisinin. Onun ilk defa şarkı söylediğini duyuyordu. Yalnızca o değil tüm Minozlar onun şarkı söylediğini ilk kez görüyorlardı..
Şarkı bitti. Yerine oturdu.
-Oooo. Lee Min Ho! Ne kadar güzel sesin varmış senin. Niye hiç belli etmedin?
-Sesim güzel değil yalnızca şarkının sözleri sizi etkilemiş olacak.
-Mütevaziğin hiç zamanı değil. Hem sözleri de sana ait değil mi bu şarkının?
-Hayır. Bu şarkının sözleri başka biri tarafından yazıldı. Aslında şarkıya çevrilmek için değildi. Ama ben onun sesini mısralarıyla tüm dünyaya duyurmak istedim.
-Anladım. Peki kim bu şanslı? Sanırm kız öyle mi?
-Galiba süremiz azaldı. Bu konuyu sonra konuşmaya ne dersiniz?
-Lee Min Ho programın süresini benden daha iyi takip ediyor anlaşılan!
Peki, ama bizden kaçamazsın, bizden kaçsan Minozlarından kurtulamazsın. Biliyorsun değil mi?
-Elbette. Bugün Türkiye’deki Minozlarımın bir kısmı üniversite sınavına girecek. Onlara başarılar diliyorum.
Unutmayın!
VAZGEÇEN HİÇ KİMSE ZAFER ELDE EDEMEZ!
Sınavınızda hepinize tekrar tekrar başarılar diliyorum.
Sınav derdine düşüp kendinizi paramparça etmeyin sakın!
Hepinizi çok seviyorum.
Berra’nın gözünden birkaç damla yaş süzüldü. Bunu izledikten sonra sınavının kötü geçmesi gibi bir ihtimal olmadığına inanmıştı hemen!
---
Sabah kahvaltı yapmak için katlığında telefon çalmıştı. Telefon numarasına baktığında yrt dışında olduğunu fark etti. Heyecanlanmıştı. Acaba kimdi?
Daha fazla düşünmeden hemen telefonu açtı.
Evet, bu ses. Bu ses gerçekten çok tanıdıktı.
-Merhaba Amleya! Ksura bakma sabah sabah seni rahatsız ediyorum. Beni tanıyabildin mi?
-Tanımamam mı gerekiyor? Rahatsız etmek mi? Sen ne diyorsun? Bir dakika! Ben gerçekten seninle mi konuşuyorum. Bak şimdi bayılacağım!
-Benimle konuşman kötü bir şey mi?
-Hayır, hayır! Buna gerçekten inanamıyorum da ondan!
-Bugün sınavın var değil mi?
-Evet, ama yalnızca benim değil. Berra’nın da var biliyorsun değil mi?
-Başarılar diyecektim.
-Teşekkür ederim de, Berra’yı aradın mı?
-Hayır. Senden bir şey rica etmek istiyorum.
-Elbette, lütfen söyle.
-Berra’yı arayıp x Tv’yi açmasını söyler misin? Bu arada sen de açmalısın!
-Tamam.
-Kendinize iyi bakın.
-Teşekkürler! Siz de!
Telefon kapndığında
ZÖNK!!!
Bu çocuk az önce Türkçe konuştu. Nasıl ama? Hayır. Onun Türkçe’si iyi değildi.
Neden telefonu kapattıktan sonra aklına gelmişti ki bu?
Silkinip hemen o kanalı açtı ve Berra’yı aradı.
----

Sınav sonrasında Berra çok rahattı. Aslında çok değil. Kötü geçmemişti ancak ya olmadıysa diye düşündü.
YA OLMADIYSA!
Ama beyninde hâlâ aynı sözler yankılanıyordu:
VAZGEÇEN HİÇ KİMSE ZAFER ELDE EDEMEZ!
Bunu düşünerek sınava girdiği okulun merdivenlerinden indi. Okulun bahçesinde gözleri birini arıyordu: AMELYA.
Ancak gözlerini başkasını buldu.
Başkası demek bile içini acıtıyordu oysaki!
Geçen yıl! Belki de hayatının en güzel senelerinden biriydi.
Başkası olarak adlandırdığı kişiye yavaş adımlarla yaklaştı. Sakin görünmeye çalışıyordu. Acaba başarabiliyor muydu?
Peki o başkası kimdi???
****
bir beyaz kağıda
her şey yazılabilir
senin dışında*
* Yılmaz Erdoğan
***
9 bölüm mü?
Sizi bayağı sıktım anlaşılan.
İYİ OKUMALAR.
YORUMLARINIZ İHMAL ETMEYİN BAKİİM.
YORUMLAR YORUMLAR KISMINA!
SAYGILAR...

 
_______________________________________________________

[Resim: 2ykgg1l.gif]
Yine ve yine gülümsettin beni. Teşekkür ederim. ^^
04-05-2013 10:11 PM
Web Sayfasını Ziyeret Edin Tüm Mesajlarını Bul
« Önceki | Sonraki »
Konu Kapalı 




Konuyu görüntüleyenler: 1 Misafir

İletişim | Lee Min Ho Turkey | Minoz Turkey | Yukarıya dön | İçeriğe Dön | Mobil Versiyon | RSS
[1] [2] [3] [4] [5] [6] [7] [8] [9] [10] [11] [12] [13] [14] [15] [16] [17] [18] [19] [20] [21] [22] [23] [24] [25] [26] [27] [28] [29] [30] [31] [32] [33] [34] [35] [36] [37] [38] [39] [40] [41] [42] [43] [44] [45] [46] [47] [48] [49] [50]