19. Bölüm
Batu gözünü açtığında ilk işi Min Ho'nun yatağına bakmak olmuştu. Onu orada ağzı hafif açık uyurken görünce rahatlamıştı. "Aferin! Uslu durun!" deyip banyoya gitti.
Banyonun kapısı kapandığında Min Ho gözlerini açıp suratına kocaman bir sırıtma kondurdu. Hayal ile gizli saklı görüşmüş ve gerçekten harika bir gece yaşamışlardı.
Efe konusunu açtığına başta pişman olmuştu. Hayal'in duygusuz, buz gibi bakışları onu korkutmuştu. Hayal ile daha önce hiç tartışmamışlardı ve o hali nasıl oluyor hiç bilmiyordu. Dünkü soğukkanlılığı tartışma anındaki genel tavrımı yoksa düne özel miydi bilemiyordu. Deneyimlemek istemediğine karar vermesi uzun sürmedi. Onlar bu şekilde iyilerdi.
Hayal sakin ve düz bir sesle anlatmıştı. Ama konuşma kendisine dönünce sesi yumuşamıştı ve o bahsettiği duyguları dokunabilmek mümkünmüşçesine somuttu. Bu konuşmanın sonunda ikisi de daha da ateşlenmişti ve özlemleri onların ateşini harlıyordu.
Kimse bilmiyordu bu sefer. Gizli olması daha da heyecanlı kılmıştı durumu. Min Ho akşam yemeğinde Batu'nun şarabına çaktırmadan uyku ilacını koymuştu o gazetecilere ilgilenirken. Ve bu saate kadar deliksiz uyumuştu. Yarım saat önce Hayal'in kollarından zorla ayrılıp yatağına gelip uzanmıştı. Batu kıpırdayınca uyku pozisyonunu almış ve onu uyuduğuna inandırmıştı.
Hayal o kadar şanslı değildi. Odaya geldiğinde İzem uyanmıştı ve kitap okuyordu. Onu öyle gören Hayal ilk atağı yapıp "Aaa! Ne zaman uyandın prenses?" diye sordu. İzem "Bir saat olmuştur. Sen neredeydin?" cevabını verip yeni bir soru yöneltti ablasına.
Hayal hemen "Erken uyandım. Yerimi yadırgadım galiba. Sonra da hem sigara içmek için hem de temiz hava almak için dışarı çıkıp biraz dolaştım." dedi. Bu yanıtı hazırlamıştı gelmeden önce. İzem'in inanacağını umuyordu.
İzem "Tamam" deyip kitabına döndü. Müge de seslere uyanmıştı. Etrafına bakınıp esneyerek gerneşti ve "Günaydın hatunlar!" dedi. Hayal'e bakıp bıyık altından gülümseyip "İyi uyudun mu gece?" diye sordu. Hayal cevabı Korece verdi "Pek uyuduğum söylenemez. Ama çok yorulduğumu söyleyebilirim."
Müge bir kahkaha attı "Kaç gün oldu? 10 gün mü? 2 hafta mı?" diye sormadan önce. Hayal " Tam 10 gündür birlikte uyuyamıyoruz!" diye cevapladı onu. Müge yeni gelen kahkahanın arasından "Uyumak?" diye fısıldadı ve Hayal'in kızarmasına neden oldu.
Hayal telefonu çalınca toparlandı. Arayan Batu'ydu. Açtı ve hemen "Efendim ablacığım?" dedi. Batu "Ablacığım mı? Her neyse uyandıysanız hazırlanın birazdan sizi almaya geleceğiz. Kahvaltıya gidelim ben acıktım." diye hızlı bir başlangıç yaptı. Hayal "Yeni uyandık. Duş alıp hazırlanırız. Kırk dakikayı bulur. Siz gidin başlayın isterseniz. Biz geliriz arkadan." deyip kızlara baktı. İzem hemen kitabı kapatıp banyoya yönelirken "Önce ben" dedi. Batu "İyi biz de birazdan çıkarız. Seninki duşta şimdi. Neyse hadi kapatıyorum. Geç kalmayın." dedi ve kapattı.
Hayal bir şeyden şüphelenmediğini anlayınca rahatladı. İçinden 'Şu düştüğüm hale bak!' diye sitem etti. Dolabın önüne geçip getirdiklerini inceledi ve giyinmek için boğazlı krem rengi kazağını ve kahverengi kadife dar pantolonunu çıkardı.
Bu sırada Müge'nin telefonu çaldı. Müge hemen "Günaydın hayatım." diye açtı telefonu.
"Günaydın meleğim. Napıyorsun?"
"Yeni uyandım. Duşa girmek için sıra bekliyorum sen napıyorsun?"
"Ben de yeni uyandım. Diğerleri uyuyor hala. Ben de seni arayayım dedim. Çok zekiyim değil mi?"
"Evet. Gördüğüm en zeki insansın."
İkisi de kıkırdıyorlardı. Sonra Min Hyuk devam etti
"Nasıl gidiyor tatil?"
"Tatil iyi gibi ama seni çok özledim. Kayak yapmayı öğrendim dün."
"Tebrik ederim. Öğrenirken bir yerini incitmedin değil mi?"
"Tabi ki hayır. Çok kolaymış. Seninle de gelelim muhakkak olur mu?"
"Olur tabi. Şu albüm bi çıksın da birlikte gideriz. Ne zaman dönüyorsunuz?"
"Immm... yarın sabah yola çıkacağız sanırım. Ayarlayabilirsen akşamı ayarlasana biz gitmeden görüşelim."
"Ne zaman gidiyorsunuz ki?"
"Salı sabah erkenden."
"Tamam ben ayarlamaya çalışacağım. Seni çok özledim Ha Neul-ah!"
"Ben de çok özledim. Aishh Hayal kaptı banyoyu. Neyse Türkiye'de daha çok özleyeceğim. Off!"
"Türkiye'de ne kadar kalacaksınız? Ben de dış programları ona göre ayarlamaya çalışayım da sen geldiğinde gitmek zorunda kalmayayım."
"2 hafta diye konuştuk ama net değil. Haber veririm ben sana."
"Tamam. Benim kapatmam lazım şimdi Yong Hwa hyung uyandı ve diğerlerini uyandırmaya gitti."
"Tamam."
"Ha Neul-ah!"
"Efendim?"
"Seni seviyorum!"
"Seni seviyorum!"
Müge telefonu kapattıktan sonra Hayal gibi dolabın önüne geçip kırmızı bir kazak ve siyah bir pantolon çıkartıp kenara koydu. Dalgın dalgın Min Hyuk'u düşünürken İzem'in sesini duydu. "Seni seviyorum ha?"
İzem kıkırdıyordu. Müge ona dönüp iri gözlerini daha da açarak "Sen bizi mi dinledin?" dedi. İzem "Aynı odadayız. Aslında üzerimi giyinirken başta biraz çekindim ama sen o kadar dalmıştın ki konuşmaya rahat rahat giyindim." diye cevapladı onu.
Müge sarı bir kazak ve kot pantolon giyen İzem'e bakıp "Nasıl kaçırmışım o görüntüyü? Bu arada güzel olmuşsun." diye konuyu değiştirdi. İzem "Teşekkür ederim." derken içeriden Hayal çıktı ve İzem'e "Hadi sen git abinlerin yanına. Biz yokken abin Min Ho'ya saçma sapan şeyler söylemesin. Biz de birazdan geliriz." deyip ona montunu uzattı. İzem "Tamam. Ama bana sorarsanız .çoktan söylemiştir." deyip montunu ve kar çizmelerini giyindi. Atkı, bere ve eldivenlerini de geçirip çıktı.
Müge de banyoya girmişti. Hayal üzerini giyinip saçlarını kuruttu ve topuz yaptı. Dünkü gazeteceleri hatırlayınca biraz makyaj yaptı. Bu sırada Müge de çıkmıştı. Hayal'e "Arkanı dön" deyip kıyafetlerini giyindi. O da saçlarını kurutup açık bıraktı. Toplamayı hem çok sevmezdi hem de açıkken daha sıcak tutuyordu saçları.
Gözlerine eyeliner çekerken "Biraz dün geceyi anlatsana." dedi Hayal'e. Hayal "Batu, Min Ho'ya Efe'den bahsetmiş." deyince Müge'nin eli kaydı ve eyelinerı taşırdı. "Off!" dedi ıslak mendili alırken ve devam etti. "Abi kusura bakma gerizekalı bir kardeşin var. Hayır yani ne amaçla anlatmış olabilir ki! Ee ne anlatmış?"
Hayal "Aslında Min Ho sormuş." deyince bu sefer Müge tekrar taşırdığı eyelinera lanet ederek "Dur şunu çekeyim öyle devam et. Yoksa bitiremeyeceğim." diye onu böldü ve eyelinerını tamamladı. Hayal'in karşısına geçip "Baştan anlat şimdi." dedi ve Hayal ona dün geceyi son kısmı es geçerek anlattı.
Müge şaşkınlıkla dinlemişti. Hayal'in tepkisi de beklenmedikti açıkçası. Sanırım Min Ho'ya özeldi bu soğukkanlılığı çünkü buna benzer bi konuşma Efe ile arasında da geçmişti.
Efe Hayal'in bir önceki sevgilisi ile ilgili onu sıkıştırınca Hayal kıyametleri koparmıştı. Üniversiteye daha başlamamıştı Hayal ve Ankara'ya Müge'nin yanına gitmişti Efe ile. Efe oradayken sormuştu ve Hayal o kadar çok bağırmıştı ki Müge odasından çıkmaya cesaret edememişti. Hayal'den korktuğundan değil, ona aynı bağırışla cevap veren Efe'den korktuğundan. Sonunda Hayal onu kapı dışarı etmişti.
Müge Min Ho'yu çok seviyordu ve Hayal ile araları bozulsun hiç istemiyordu. O yüzden bir ara onu uyaracaktı Hayal'in damarına basmaması için.
Çıkıp tatil köyünün yemek evine gittiler. Batu onları görünce "Hele şükür!" dedi. Masaya otururlarken Hayal "Siz bitirdiniz mi?" diye sordu Batu'ya. Tabak mabak yoktu masada. Batu "Başlayamadık ki! Sizi bekleyecekmişiz!" deyip yan gözle Min Ho'ya baktı.
Hayal de bakışlarını Min Ho'ya çevirip "Günaydın aşkım. Keşke beklemeyip yeseydiniz." dedi. Min Ho ona gülümseyip "Boğazımdan geçmezdi." dedi. Hayal kardeşlerini gösterip "Onların geçerdi." deyince Min Ho ciddi bir tonla "Büyük olan benim ve benim sözümü dinlemek zorundalar." dedi.
Hayal şaşkınlıkla bakarken Müge "Woaaa! Min Ho-ah böyle çok havalı oluyorsun!" diye bağırdı ona doğru. Min Ho meşhur gülümsemesini gösterip elinin tersini ağzına götürürken "Öyle olmasını ummuştum." dedi Müge'ye. Arkasından Hayal'e tek kaşını kaldırıp bakarak devam etti "Seni etkileyebildim mi?"
Hayal ellerini kalbinin üstünde birleştirip başını arkaya attı ve "Tam kalbimden vurdun! Sanırım aşık oluyorum! Sorumluluğu üstlenmelisin." dedi. Müge ve Min Ho onunla birlikte kahkaha atarken İzem ve Batu bi birbirlerine bi onlara bakıp anlamaya çalışıyorlardı. Batu daha fazla dayanamayıp "Hey tırlaklar! Kahvaltı etsek artık diyorum?" diye böldü onları.
Müge Min Ho'ya "Sultanım artık kahvaltı edebilir miyiz? Zevceniz de yanınızda olduğuna göre?" diye sordu ve Min Ho yeni bir kahkaha attı. Sonra birden ciddileşip "Evet artık sipariş verebiliriz." dedi tok bir sesle ve elini kaldırdı. Garson gelip hepsinin siparişini aldı ve hazırlamaya gitti.
Eğlenceli bir şekilde kahvaltılarını ettikten sonra kayak yapmak için dışarıya çıkarlarken bir adam gelip onları durdu. İyi giyimli bir adamdı. Eğilerek selam verdiğinde onlar da karşılığında biraz eğildiler. Min Ho'ya bakıp "Merhaba Lee Min Ho-sshi. Ben bu tatil köyünden sorumlu genel müdür Kim Jong Woo. İzniniz olursa kız arkadaşınızla bir fotoğrafınızı çekmek istiyoruz. 'Buraya gelen ünlüler' köşesinde bulunması için." diye kendini tanıttı ve isteğini dile getirdi. Min Ho Hayal'e baktı. Hayal 'farketmez' diye omuz silkince Min Ho "Pekala. Ama hepimizinkini birden çekin lütfen. Onlar da aileden." dedi.
Adam hemen arkasına işaret etti ve bir fotoğrafçı koşarak geldi. Onlardan tatil köyünün tabelasının göründüğü bir yere geçmelerini rica etti ve onlar da öyle yapıp poz verdiler. Adam 5-6 poz çekip teşekkür edip gitti. Arkasından da genel müdür eğilerek teşekkür etti ve gitti.
Tüm gün boyunca kayak yaptılar, kar topu oynadılar ve teleferiğe bindiler. Hepsi çok eğlenmişti. Batu da Min Ho ile çok daha iyi anlaşıyordu ve ablasını öpmesini görmezden geliyordu. Odalarına giderlerken Min Ho Hayal'e "Geç kalma" diye hatırlatıp sırıtmıştı. Batu uyku ilacının etkisiyle esnerken Min Ho kolunu onun omzuna atmıştı ve yapmacık bir esnemeyle "Hadi uyuyalım çok yoruldum." diyerek onu eve sürüklemişti.
Hayaller kendi evlerine girdiklerinde İzem'in gözleri kapanmaya başlamıştı bile. Hayal de bu sefer onun uyumasını bekledi çıkmak için. İzem uyuduktan sonra Müge'ye "Allah rahatlık versin kardeşim. Yarın görüşürüz. Kaçtım ben." deyip aceleyle çıktı evden.
İkinci parselin girişine yaklaşık 100 metre kala Min Ho "Sakın saldırma benim!" diyerek Hayal'i kucağına alıp döndürmeye başladı. Hayal'in saçları havada savrulurken Min Ho birden durdu ve "Beren nerede?" diye sordu. Hayal "Sarınıp sarmalanmayı sevmiyorum boğuyor beni. O yüzden takmadım." deyip yanağından öptü.
Bu öpücük biraz yumuşamasını sağlamıştı Min Ho'nun ama gene de kaşlarını çatıp devam etti. "Hasta mı olmak istiyorsun? Hem de ayrılmadan hemen önce. Hasta olacaksın ve ben senin ne halde olduğunu bilemeyeceğim!"
Hayal dudaklarını boynuna iyice yaklaştırıp her sözünde Min Ho'nun tenine değdiğinden emin olarak cevap verdi. "Ben üşümem ve kolay hasta olmam. Ben kış çocuğuyum. Soğuğu severim. Hatta en iyi sen bilirsin ki vücudum da soğuktur benim. Üşümeme nedenlerimden birisi bu. Üstelik yanımda güneşim varken neden hasta olayım?"
Hayal cevap beklemeyen soruyu sorup Min Ho'nun boynuna uzun bir öpücük kondurdu ve dudaklarını ayırmadan dilini boynunda birazcık gezdirdi. Gülümseyerek geri çekildikten sonra Min Ho'nun gözlerine baktı. Gene açlıkla bakıyorlardı ve Hayal bu ifadeyi çok seviyordu.
Min Ho dudaklarını Hayal'in dudaklarına yaklaştırmıştı ki Hayal kafasını çevirdi. Min Ho sızlanınca "Eve sakla." deyip sırıttı. Min Ho kulağına "Öyle olsun küçük hanım!" deyip Hayal'i indirmeden eve yürüdü. Hayal hala Min Ho'nun kucağındayken kapıyı açtı ve o şekilde içeriye girdiler.Min Ho kapıyı ayağıyla kapatırken Hayal'in dudağına yapışmıştı bile.
-----
Uyku evresine geçmeden önce göğsünde yatan Hayal'in saçlarını okşayarak sordu Min Ho. "Ne kadar kalacaksınız?" Hayal de işaret parmağıyla Min Ho'nun göğsüne bir şeyler çizerken cevap verdi. "Bilmiyorum kesin bir şey yok. Ama iki hafta diye konuştuk."
Min Ho'nun Hayal'in saçlarını okşayan eli birden durdu ve "Çok fazla değil mi? Ben ne yapacağım sensiz iki hafta?" diye sordu. Hayal biraz düşünüp "Fanmeeting yapabilirsin. Belki Hong Kong'a falan gidersin. Asıl ben ne yapacağım sensiz?" dedi.
Sorusuna karşılık olarak"İşte o yüzden iki hafta çok uzun. Bak sen de yapacak bir şey bulamıyorsun. Gel bir haftada anlaşalım." cevabını aldıktan sonra dirseğini Min Ho'nun göğsüne yaslayıp, çenesini eliyle destekleyen Hayal bir süre ona bakıp "Olmaz." dedi. "Annemler kıyameti kopartır. Biraz özle beni ki kıymetimi daha iyi anla."
Min Ho alt dudağını ileri doğru uzattıktan sonra "Sen beni özlemeyecek misin?" diye sordu üzgün bir sesle. Hayal sündürdüğü alt dudağını baş parmağı ve işaret parmağının arasında sıkıştırıp "Özlemez olur muyum şapşal. Yanındayken bile özlüyorum seni!" cevabını verdi.
Min Ho yapmacık bir sesle "Aahhh acıdı! Acıdı." diye sızlanıp gözlerini Hayal'in yüzünde sabitleyip normal sesiyle "Öp de geçsin." dedi. Hayal onun bu haline gülümseyip "Numaracı seni." dedi ve dudaklarına minik bir öpücük kondurdu. Min Ho "Bu yeterli değil amaaa!" diye sızlandığındaysa "Şansını zorlama koca bebek. Hadi uyuyalım şimdi yarın yola çıkacağız." deyip başını tekrar her zamanki yerine koydu.
Min Ho'nun göğsü onun yastığıydı. Vücudu da bazen yatağı oluyordu. Kaç defa uyandığında kendisini onun üzerinde cenin pozisyonunda bulmuştu. Min Ho da onu her defasında öyle bir sarardı ki kundaklanmış bebek bile Hayal'den daha rahat hareket edebilirdi. Gerçi Hayal'in bir şikayeti yoktu.
Min Ho uyumadan önce kollarıyla hapsettiği Hayal'in saçlarını öpüp "İyi uykular ay yüzlüm. Seni seviyorum." dedi. Hayal de ona daha da sokulup ona sardığı sol kolunu biraz daha sıkılaştırdı ve nefesi Min Ho'nun vücudunun gıdıklanmasına neden olurken mırıldandı "İyi geceler miniğim. Ben seni daha çok seviyorum."
Sabah ilk uyanan Hayal olmuştu. Min Ho'nun odunsu miskli kokusunu içine çekerken vücuduna minik minik de öpücükler konduruyordu. Dudaklarını yavaşça yol çizerek Min Ho'nun boynuna, oradan da yüzüne yönlendirdi. Geçtiği yerleri salyangoz gibi diliyle işaretlemeyi de ihmal etmiyordu. .
Yüzünün her zerresini öpüp en sona dudaklarını bıraktığında kafasını kaldırıp yüzünü incelemeye başladı. Parmaklarını göz altlarında, göz kapaklarında, elmacık kemiklerinde, alnında, şakaklarında, burnunda, ve dudaklarında gezdirmeye başladı. Uzun kirpikleri uyurken çok güzel görünüyordu. Hafif hafif kıpırdıyorlardı.
Aslında sadece kirpikleri değil, her parçası hem ayrı ayrı hem de bütün olarak mükemmeldi. Her noktası öyle yerindeydi ki dinsizi imana getirirdi. Böyle kusursuz bir yüzü yaratan Allah'a inanmak işten bile değildi.
Hayal bunları düşünüp incemeye devam ederken bir el ensesinden saçlarının arasına karıştı ve onu ne zamandır izlediğini bilmediği yüze yaklaştırdı. Dolgun dudaklara dudakları değdiğinde Min Ho "Günaydın." deyip onu uzun soluklu bir öpüşle sabah seksine davet etti. Hayal de bu daveti memnuniyetle kabul etti çünkü iki hafta boyunca bu dokunuşlara da hasret kalacaktı.
-----
Min Ho Hayal'i eve bıraktıktan sonra Batu ile kaldıkları eve yöneldi. Girdiğinde Batu uyuyordu. O da bu sırada duşa girdi ve çıktığında üzerini giyinip valizini hazırladı.
İkili koltuğa yayılıp -o bacaklarla ne kadar yayılabilirse- sigarasını yaktı ve düşünceleri derinliğinde bir nefes aldı. Dumanı yavaşça verirken kafasında plan oluşmaya başlamıştı bile. 'Sigara zararlı olabilir ama bazen kafayı iyi çalıştırıyor.' diye düşünüp derin bir nefes daha çekti.
Sigarası bittiğinde planı tamamlanmıştı. Geriye başkanla görüşmek kalmıştı. Yardımcı olacacağına inanıyordu.
Sigarasını küllüğe basarken Batu uyandı. Ona bakıp "Ne zaman uyandın?" diye sordu. Min Ho "Oldu baya." diye geçiştirici bir cevap vermişti. Planın ayrıntılarını ayarlamak zorundaydı.
Hayal de dünkü gibi sıra beklememek için eve girer girmez duşa atmıştı kendisini. Sıcak suyun onu gevşetmesine izin vererek biraz uzun kaldı duşta.
Çıktığında havluya sarınıp saçlarını banyoda kuruttu. Odaya geçip siyah bir kazak ve koyu bir kot pantolon seçti ve üzerini giyindi. Sonra da geri kalan eşyalarını valize doldurdu.
Müge uyandığında makyaj yapmak için aynanın karşısına yeni geçmişti. Esnemeyle karışık "Günaydın abi." dedi Müge. Gerneşmek için kollarını açmıştı iyice. Hayal de ona aynadan bakıp "Günaydın kardeşim. İzem uyanmadan banyoya gir derim." dedi ve göz kırptı. Müge hemen toparlanıp "Doğru! Hadi ben kaçtım." dedi ve birden kalkıp banyoya girdi.
Hayal hazırlandıktan sonra sabah sigarası için dışarıya çıktı. Daha erken dönebilmek için ailesini ikna edebilir miydi onu düşünüyordu. Müge'nin de erken dönmek isteyeceğinden emindi.
Sigarasını bitirdiğinde ellerini kollarına sürtüp ısınmaya çalışarak içeriye girdi. Montunu giymeden çıkmıştı ve sabah ayazında duştan sonra baya üşümüştü. Dün gece Min Ho'ya 'üşümem ben' falan demişti ama vampir de değildi ki!
İçeriye girdiğinde Müge duştan çıkmış, giyinmişti bile. İzem'in yatağının boş olduğunu görünce "İzem banyoda mı abi?" diye sordu Müge'ye. Müge ona bakıp cevap verdi. "Evet, girmeden önce de dedi ki 'Ablam benim eşyaları da valize koyabilir mi? Ben giyeceklerimi şuraya ayırdım.'."
-----
Hazırlanıp kahvaltılarını ettikten sonra yola çıktılar. Eğlenceli yolculuğun sonunda Min Ho Hayalleri eve bırakıp şirkete geçti. Başkanla acilen konuşması gerekiyordu.
Hayal kendisini halsiz hissediyordu ve başı ağrıyordu. Eve girdikten sonra "Ben odamdayım" deyip odasına çekilmişti. Yatağa oturup bilgisayarı kucağına aldı ve boş boş sosyal medya hesaplarına bakındı. MinozTurkey sitesine de ne zamandır bakmadığını hatırladı ve orayı açtı. Mesajları okuyup cevaplar yazdı. Halini hatrını soranlar, Min Ho'yu soranlar, Türkiye'ye gidip gitmeyeceği ile ilgili sorular...
Hayal hepsini özel olarak cevaplamıştı zaten ama gene de 'Muhabbete Gel' konusuna girip "Merhaba Minozler. Nasılsınız? Biz çok iyiyiz. Ben salı günü Türkiye'ye tatile gideceğim. Şimdilik malesef Min Ho'nun Türkiye'ye gelmek gibi bir planı yok ama bir dahaki gelişimde yanımda sürüklemeyi düşünüyorum

Hepinizi çok seviyoruz!" yazdı ve gönderdi.
Baş ağrısı dayanılmaz dereceye gelince bilgisayarı masasına koyup mutfağa gitti. Kendisine bi bardak su alıp, ilk yardım dolabından aldığı ağrı kesiciyi içti.
Odaya uzanmaya giderken evdekilere bir baktı. İzem Kuki ile oynuyordu. Batu ise televizyon izliyordu. Müge'yi göremeyince salondakilere "Müge nerede?" diye sordu. İzem başını kaldırmadan "Min Hyuk ile buluşacaklarmış. Hazırlanıyor şimdi." dedi. Hayal de İzeme teşekkür edip Müge'nin kapısını çaldı.
Müge'nin "Gir!" demesiyle içeriye giren Hayal hazırlanmış olan Müge'yi süzdü. Lacivert kazağı ve kot pantolonuyla sade, şık ve rahat görünüyordu. Hayal "Min Hyuk ile mi görüşeceksiniz abi?" diye sordu. Müge de aynada makyajını tamamlarken "Evet abi bugünkü işleri bittikten sonra görüşeceğiz. Gece de beklemeyin beni. Sabah erkenden gelirim ama." diye cevap verdi.
Hayal "Gerçekten mi? Nerede kalacaksınız? Yurtta değildir heralde? Otel gibi bir şey olduğunu da sanmıyorum yani bu çok riskli olur sizin için..." derken Müge onun sözünü kesip "Merak etme kardeşim. Kimsenin bizi göremeyeceği bir yerde kalacağız." Makyajını tamamlayıp Hayal'e döndü "Ve emin ol... Abi yüzün kıpkırmızı!"
Hayal'in yanaklarını gören Müge lafını bile tamamlayamadan elini onun alnına götürdü. Bu sefer daha yüksek sesle "Abi yanıyorsun!" diye bağırdı. Hayal "Merak etme abi bişey olmaz. Uyuyum geçer." deyip döndü ve odadan çıkmak için hamle yaptı ama Müge onu kolundan yakalayıp "Hastaneye gitmeliyiz." dedi. Hayal "Abi saçmalama alt tarafı ateş. İlaç aldım zaten düşer birazdan. Hem Min Hyuk'la buluşacaksınız. Bu da biz gitmeden son şansınız olabilir. O yüzden hastaneye falan gitmiyorız. Ben odama gidip yatıyorum, sen de sevgilinle buluşup güzel vakit geçiriyorsun. Anlaştık mı?" deyip cevap beklemeden kapıyı açtı.
Karşısında kardeşlerini görünce "Laf dinlemeye mi başladınız?" diye azarladı onları. Hayal hastayken oldukça agresif olurdu. Batu "Abla ateşin mi var? Gidelim hastaneye bi baksınlar ha? Ben götürürüm Müge ablanın programını bozmasına gerek yok. Hadi be abla." diye onu hastaneye gitmeye ikna etmeye çalışıyordu. İzem de arkasından abisine destek veriyordu.
Hayal "İstemiyorum diyorum! Az önce ne yapıyorsanız gidin ona devam edin. Ben yatmaya gidiyorum." deyip onları ittirerek yolundn çekti ve odasına yatmaya gitti. Tam uykuya dalacağında Müge içeriye elinde ateşölçer ile girdi. Yanına oturup ateşölçeri koltuğunun altına koyarken "İtiraz istemiyorum. Bari buna bakalım. Çıkan sonuca göre ne yapacağımıza karar veririz." dedi. Hayal karşılık olarak nefesini sertçe vermekle yetindi.
Normalde ateşe bu kadar önem vermezlerdi. Ama Hayal bebekken havale geçirdiği için ateşlenmesi riskliydi. Kolay hasta olan biri olmadığı için çok endişelenmezlerdi bu konuda ama şimdi ateşlenmişti ve duruma göre müdahele edilmesi gerekiyordu.
Ateşölçerin ikinci ötüşünde Müge alıp baktı. 39.6°C'yi gösteriyordu. Rica etmesinin bir işe yaramayacağını bilen Müge bu sefer kızgın ses tonuyla ve yüksek sesle konuşmaya başladı. "Hayal çabuk kalk! Hastaneye gidiyoruz hemen!"
Hayal onu böldü "Abi gerek yok o kadar ciddi değil durum. Sabaha bir şeyim kalmaz." Odaya koşarak İzem girdi. "Müge abla, Min Hyuk geldi kapıda seni bekliyor." deyip ablasının yanına oturdu. Hayal "Hadi git abi merak etme beni." dedi Müge'ye. Müge itiraz etmek için ağzını açıştı ki aklına gelen fikirle kapattı. "Tamam gidiyorum. Ama en azından üstündekileri çıkart ve yorganı üstünden çek olur mu?" deyip Hayal'i yanağından öptü, İzem'e "Ablana iyi bak." dedi ve çıktı odadan.
Arabaya bindiğinde Min Hyuk'u yanağından öpüp "Nasılsın?" diye sordu. Min Hyuk "Çok yorgunum ama seni görünce bi kendime geldim. Sen nasılsın?" diye onu cevaplayıp o da halini sordu.
Müge "Eh işte. Endişeliyim biraz Hayal hasta da." dedi ve aklına odada aklına gelen fikir tekrar geldi. Bu arada yola çıkmışlardı. Min Hyuk "Geçmiş olsun. Neyi var? Neden hastaneye götürmediniz? Eğer ciddiyse geri dönelim orada vakit geçirebiliriz." diye ardarda sorular sordu. Müge "Ateşi var yüksek baya. Hastaneye gitmiyor çünkü hasta olarak hastaneye girmekten nefret ediyor. Küçükken havale geçirmiş o yüzden biraz tehlikeli aslında ama dönmemize gerek yok şimdilik." diye ona cevap verdi. Telefonda aramak istediği numarayı bulup telefonu kulağına götürdü. Min Hyuk "Kimi arıyorsun?" diye sorduğu anda karşı taraf cevap verdi.
"Efendim Ha Neul?"
"Min Ho nasılsın? İyi misin?"
"İyiyim sağol. Şirketten yeni çıktım eve gidiyorum. Sen nasılsın?"
"Ben de eh işte. Şimdi müsait misin? Bir işin var mı?"
"Yok. Neden ki?"
"Şeeyy Hayal hasta ve hastaneye gitmeyi reddediyor. Onu ikna edebilecek tek kişi sensin sanırım yani umarım edebilirsin çünkü hastaneye hasta olarak gitmeyi sevmez ve hasta iken çok agresif olur."
"Hasta mı!? Neyi var!?"
Bu esnada Min Ho hızlanarak arabayı Hayallerin eve doğru sürmeye başlamıştı bile.
"Ateşi var. Havale öyküsü olduğu için tehlikeli biraz. O yüzden hastanede atlatması lazım."
"Tamam ben size gelmek üzereyim."
"İzem ve Batu evdeler. Ben Min Hyuk'la program yapmıştım. Hayal'in ısrarları üzerine iptal edemedim. Sen halledersin değil mi?"
"Tamam merak etme. Sizi haberdar ederim durumdan. Şimdi geldim ben. Kapatıyorum."
"Teşekkürler Min Ho."
Min Ho telefonu kapatmıştı. Müge de telefonu kulağından çekip Min Hyuk'a "Bizi haberdar edecek. Şimdi daha rahatım. Neyse sen getirdin mi bu gece lazım olacakları?" dedi. Min Hyuk "Evet, bagajdalar. Sen de iyi yaptın hyungu arayarak." deyip Müge'nin elini tuttu ve ona gülümsedi.
Tekrar yola döndüğünde Müge'nin kafasını dağıtmak için konuşmaya başladı. "Tüm gün kayıtta oluyoruz. Çok yoruluyorum Ha Neul-ah! Bana masaj yaparsın değil mi?" Müge Min Hyuk'un bu üzgün sesine gülüp "Yaparız bir şeyler." dedi.
Min Hyuk'un mağarasına gidiyorlardı. Aslında 'onların' mağarası demek daha doğruydu. Müge de burayı çok sevmişti ve Min Hyuk'la birlikte burada kalmak istemişti. Min Hyuk da kaz tüyü kalın bir yorgan, iki yastık ve dört minder daha almıştı yanlarına. Battaniyeleri minderlerin altına sereceklerdi. Böylece yerden soğuk almayacaklardı.
Müge "Hasta olmayız değil mi?" diye sordu Min Hyuk'a. Min Hyuk "Merak etme. Hem ben seni ısıtırım." deyip sırıttı.
Ormana geldiklerinde arabayı durdurup bagajdan eşyaları aldılar ve mağaralarına doğru yürümeye başladılar. İçeriye girip ışıkları yaktıktan sonra getirdiklerini eşyaları bir kenara koydular. Gelirken yoldan aldıkları pizzaları açıp yemeye başladılar.
Yemekten sonra yataklarını yaptılar. Müge üstüne oturan Min Hyuk'un dizine yatmıştı. Müge'nin ellerini tutan Min Hyuk aklına gelen şeyle birden heyecanla gözlerini açıp "Ha Neul-ah sana yeni albümden bir şarkı söyleyim mi? Ama aramızda sır kalacak tamam mı?" diye sordu. Müge de "Dudaklarım mühürlü. Dinliyorum seni merakla." deyip dudaklarındaki hayali fermuarı kapattı.
Min Hyuk hemen şarkıyı söylemeye başladı. Müge gözlerini kapatarak dinledi şarkıyı. Şarkının sözlerini de melodisini de çok beğenmişti. Onun hayallere dalıp gitmesine neden oldu.
Hayalinde Min Hyukla evlenmişti. Kucağında çok ama çok tatlı bir erkek çocuğu vardı. Gözleri aynı Min Hyuk'unkiler gibiydi. O oğlu ile oynarken Min Hyuk onlara kahvaltı hazırlıyordu.
"Ha Neul-ah uyudun mu?"
Min Hyuk'un ona seslenmesiyle hayallerine veda edip gözlerini açtı. Min Hyuk onun dolmuş gözlerini görünce "Ne oldu?" diye sordu endişeyle. Müge ona gülümseyip "Şarkı çok güzelmiş." dedi ve gözlerini kırpıştırıp yaşları geriye itti.
Min Hyuk da ona gülümseyip "Söz-müzik bana ait ve ilham perim sensin." dedi ve Müge'nin dudaklarına bir minik bir öpücük kondurdu.
Müge az önce geriye attığı yaşların geri gelmesine ve yüzünü ıslatmasına izin verdi. Ağzından sadece "Teşekkürler" kelimesi döküldü. Min Hyuk onun yaşlarını silerken "Bir şey değil." dedi.
-----
Min Ho Hayallerin evine geldiğinde anahtarını evde unuttuğu için kendisine küfrederken kapıyı kıracakmış gibi çalmaya başladı. Bir yandan da elini hiç çekmeden zile basıyordu. Batu'nun söylenmelerini duyunca çalmayı bıraktı.
Batu kapıyı açar açmaz Min Ho onu kenara itip Hayal'in odasına koştu. İzem ablasının alnına soğuk havlu koyuyordu. Arkasından koşarak gelen Batu "Ablamın üzeri müsait değil dur!" diye bağırıyordu. Min Ho onu duymazdan gelip sadece iç çamaşırları ile bilinçsizce yatan Hayal'in yanına oturdu.
İzem'e "Durumu nasıl?" diye sordu. İzem ona bakıp "Ateşini düşüremiyorum. İyiki geldin enişte. Hastaneye gitmesi lazım." dedi. Min Ho onu başıyla onaylayıp ötüp duran ateşölçeri eline alıp baktı. 41°C olmuştu. Ellerini sertçe saçlarının arasından geçirip İzem'e "Ablanın üzerine giydirecek bir şeyler getir. Kalın olmasınlar." deyip Hayal'in yüzüne doğru eğildi. "Ben geldim meleğim. Seni hastaneye götüreceğim." dedi.
Hayal gözlerini hafifçe aralayıp Min Ho'nun bulanık yüzüne baktı. Ağzından zayıf bir "Min Ho" çıktıktan sonra tekrar bilincini yitirdi.
İzem uzun, kolsuz bir elbise getirip yatağın yanına geldi. Min Ho ona "Ben kaldırayım sen giydir." deyip sırtından Hayal'i destekleyerek oturttu. İzem seri bir şekilde elbiseyi Hayal'in kafasından geçirip kollarını çıkarttı. Eteği de indirip Min Ho'ya "Tamam" dedi.
Min Ho ona teşekkür edip Hayal'i kucağına aldı ve kapıya doğru yöneldi. Kapıda dikilmiş dudaklarını kemirerek onları izleyen Batu'ya "Ben onu hastaneye götürüyorum. Gelir misiniz? Burada mı beklersiniz?" diye sordu. Batu hemen "Geliyoruz" dedi ve montunu giymeye gitti.
İzem de Min Ho'ya kapıyı açmak için aceleyle montunu giyinip çıktı. Min Ho İzem'e "Anahtar cebimde." dedikten sonra İzem ona "Hı hı" deyip anahtarı çıkarttı ve arabanın kapılarını açtı. Arka kapıyı açıp Min Ho'nun ablasını yerleştirmesine yardım etti.
Hayal'i yatırdıktan sonra kapıyı kapatıp diğer taraftan arkaya bindi ve Hayal'in başını dizine yerleştirdi. Bu sıra da Batu da evin ışıklarını kapatıp kapısını kilitlemiş, arabanın yanına gelmişti. Min Ho ona "Hadi gidelim artık." deyip sürücü koltuğuna geçti. Batu da yolcu koltuğuna oturdu ve hızla hastaneye gittiler.
Hastaneye geldiklerinde Min Ho hemen tekrar Hayal'i kucağına aldı ve içeriye götürdü. Bir yandan da sağa sola "Doktor nerede!?" diye bağırıyordu.
Hemen sedyeyle doktorlar koştular ve Min Ho Hayal'i sedyeye bıraktı. Doktor "Nesi var?" diye sordu Min Ho'ya. Min Ho "Ateşi çok yüksek." dedi. Daha sonra Müge'nin dediğini hatırlayıp "Havale geçirmiş daha önce." diye ekledi. Doktor kafasını sallayıp "Merak etmeyin. Gerekli müdahaleyi yapacağız." dedi ve sedye ile götürülen Hayal'in arkasıdan gitti.
Min Ho artık gözyaşlarını tutamıyordu. O yüzden serbest bırakıp tüm endişe ve korkularını görmelerine izin verdi.
Doktoru takip edip Hayal'in götürüldüğü odaya ulaştı. Hemşire ona dışarıda beklemesini söyleyince kapıda dikilmeye başladı. Orada olduklarını unuttuğu İzem ve Batu'nun yanına geldiğinin farkında bile değildi. Batu onun omzunu sıkıp "Geçecek." diye teselli ettiğinde Min Ho onun bu soğukkanlılığına sinirlenip bağırmaya başladı.
"Sen nasıl olur da hastaneye getirmezsin Hayal'i!? Evde iyi olabileceğini mi düşündün gerçekten? Nasıl kardeşsin sen söylesene!!?"
Batu ağlayarak yüzüne bağıran Min Ho'ya normalde kızardı ama kızamadı. O kadar çaresiz görünüyordu ki sadece sessizce açıklamasını yaptı. "Hastaneye götürmek istedim ama ablam izin vermiyordu. Yolları bilmiyorum. Dili bilmiyorum. Yani elimden bir şey gelmiyordu. Bilincini sen gelmeden 5 dakika kadar önce kaybetti. Ben de hastaneye nasıl gidebiliriz diye düşünüyordum. Neyseki sen geldin."
Min Ho biraz olsun sakinleşmişti. Batu haklıydı ve iyiki Müge onu aramıştı. Aklına Müge gelince onu arayıp haber vermesi gerektiğini hatırladı. Gözyaşlarını silip boğazını temizledikten sonra telefonu eline aldı.
Tam arayacakken odadan doktorlar çıktı. Min Ho telefonu tekrar cebine koyup doktora Hayal'in durumunu sordu. Doktor "Merak etmeyin. Şimdi serum bağladık ve ateşi düşmeye başladı bile. Bu gece misafirimiz olacak. Yarın durumuna göre belki bir gün daha tutabiliriz." dedi ve yanlarından ayrıldı.
Min Ho derin bir nefes alıp verdikten sonra merakla ona bakan Batu ve İzem'e "Serum takmışlar. Ateşi düşüyormuş. Bu gece burada kalacakmış. Belki yarın da kalabilirmiş." diye çevirdi. Batu "Biz ertesi gün yola çıkacaktık. Umarım yarın taburcu olur." dedi. Onun da rahatladığı sesinden belli oluyordu.
Min Ho "Gerekirse ertelersiniz. İyi olsun da." deyip tekrar telefonu çıkartıp Müge'yi aradı. Onu durumdan haber ettikten sonra Chan Hyuk'a "Chan Hyuk ben Korea National Üniversitesinin hastanesindeyim. Hayal'i getirdik. Gel de çocukları eve bırak." diye mesaj attı. "Tamam hyung geliyorum hemen." cevabını aldıktan sonra Batulara "Chan Hyuk geliyor. Sizi eve götürecek." deyip Hayal'in odasına girdi.
Batu ile İzem de onu takip edip içeriye girdiler. Min Ho hemen yatakta uyuyan Hayal'in başucundaki koltuğa oturup elini avcunun içine aldı. Başını eğip elini öptükten sonra onu izlemeye başladı. Ateşinin düştüğü yanaklarından belli oluyordu. Eli de eskisi kadar sıcak değildi.
Telefonu çalıncaya kadar Hayal'i izlemeye devam etmişti. Arayan Chan Hyuk'du. "Hyung ben geldim hangi odadasınız?" Min Ho oda numarasını söyleyip kapattıktan beş dakika sonra Chan Hyuk girdi odaya.
Hayal'in durumunu öğrendikten sonra Batulara dönüp "Hadi gidelim." dedi. Batu "Ben buradan ayrılmam ama İzem'i götürebilirsin." deyince İzem "Ben de bırakmam ablamı." diye lafa girdi. Min Ho onlara dönüp "Ben buradayım. Bir şey olursa hemen size haber veririm. Gidin dinlenin. Burada yorgun düşersiniz." dedi.
Batu aslında gitmeyi hiç istemiyordu ama İzem'in gitmesini istiyordu. Bir yandan da onu Chan Hyuk'la başbaşa bırakamazdı ama evde yalnız hiç bırakamazdı. Bunlarla birlikte Min Ho'nun dediklerini de düşündükten sonra "İzem hadi gidelim abim." dedi ve Min Ho'ya dönerek devam etti. "Bir şey olursa anında haberdar et enişte. Görüşürüz."
Batu bunu söyleyip ablasının alnına bir öpücük kondurdu. Ateşi bayağı düşmüştü artık. Buna sevinip İzem'in koluna girerek dışarıya çıktı.
Min Ho ise Batu'nun ona ilk defa enişte dediğinin farkında bile değildi. O hala Hayal'i izliyordu. Saate bakmak için başını çevirdiğinde Hayal gözlerini aralayıp Min Ho'ya baktı.
Konuşmaların sadece sonunu duymuştu ve gözlerini açarsa kardeşlerinin gitmeyeceğini biliyordu. O yüzden onların gitmelerini beklemişti. Herkes çıkıp Min Ho'su ile yalnız kalınca gözlerini açıp "Sana enişte dedi ha?" diye sordu.
Hayal'in cılız sesini duyan Min Ho birden ona dönüp baktı. Hayal gözlerinin altındaki şişlikleri ve kızarıklıkları görünce Min Ho'nun tutmadığı elini onun yüzüne doğru uzattı ama bir acıyla inleyip geri yerine koydu. Nedenini görmek için döndüğünde Min Ho endişeyle "Ne oldu? İyi misin?" diye soruyordu.
Acının nedeninin serum olduğunu görünce tekrar Min Ho'ya döndü. Min Ho'nun endişeli sesi ona tanıştıkları anı hatırlattı. Paylaştıkları ilk anı... Ne kadar yol aldıklarına şaşırdıktan sonra Min Ho'yu cevapladı. "İyiyim. Sadece serumdan haberim yoktu. Sen iyi misin?"
Min Ho kafasını olumsuz anlamda sallayıp "Sen orada yatarken nasıl iyi olabilirim? Sana hasta olacaksın demiştim. Kendine dikkat etmiyorsun. Neymiş efendim 'Ben hasta olmam'mış! Al işte!" Hayal sakince Min Ho'nun gittikçe artan bir sesle içindekileri kusmasını dinledikten sonra "Haklısın dikkat etmeliydim. Ama o gece bere takmadım diye hasta olmadım. Ertesi sabah banyodan sonra montsuz sigara içmeye çıktığım için oldum. Özür dilerim. Dikkat etmeliydim."
Min Ho Hayal'in sözünü bitirmesini zor bekleyebilmişti. Ve hemen biraz yüksek sesle "Sen kafayı mı yedin? Hastalığa davetiye çıkartmışsın resmen!" diye çıkıştı. Hayal hatalı olduğunu biliyordu ama çıkışmasına sinirlendi. Zaten hastanedeydi ve hastaydı. O da sesini yükselterek "Özür diledim ya ne uzatıyorsun? Zaten ne diye getirdin beni hastaneye hiç anlamadım. İyi oldum artık eve gitmek istiyorum." dedi. Bir yandan da doğrulmuş elinden serumu çıkartıyordu.
Min Ho "Hayal saçmalama yat yerine. Bu gece burada kalman gerekiyormuş. Tamam bak özür dilerim. Senin için endişelendiğim için sesim biraz yüksek çıktı ama gerçekten kırmak istemedim. Hadi nolur hayatım yat yerine. Ben de hemşireyi çağırayım taksın serumu tekrar." diye resmen yalvarıyordu. Hayal ise onu dinlemiyor ayağına yatağın yanındaki terlikleri geçirmeye çalışıyordu. Üstündeki hasta pijamasını da hiç sevmemişti zaten.
Hayal terlikleri giyip yataktan inerken Min Ho hemşire çağrı butonuna birkaç kez basıp hızlı adımlarla kapıya ilerleyen Hayal'i yakaladı ve arkasından ona sımsıkı sarıldı. Bir yandan da "Özür dilerim. Çok özür dilerim. Lütfen beni affet." diye fısıldıyordu kulağına.
Hayal başta biraz debelendi bırakması için ama sonunda teslim oldu. Min Ho'nun yalvarışları yüreğinin acımasına sebep olmuştu ve saçnaladığını farketmişti. Aşık olduğu adamın kollarının arasından ona doğru dönüp kollarını onun beline doladı. Min ho'nun kendine has kokusu onu bu dünyadan alıp her şeyin kusursuz olduğu başka bir dünyaya götürüyordu.
Min Ho'nun göğsüne doğru "Ben özür dilerim." dedikten sonra kafasını kaldırıp Min Ho'nun yüzüne baktığı sırada bakışlarını tavana diken Min Ho'nun yanaklarından bir damla yaş kendi yüzüne düştü. Hayal kollarını çözüp ellerini Min Ho'nun yanaklarına götürerek kendisine bakmasını sağladı. Onu öyle görünce kendisi de ağlamaya başladı. Artık ikisi de birbirinin gözyaşlarını siliyordu.
Hayal ona çatlamış bir sesle neden ağladığını sorunca Min Ho "Çok korktum! Seni kaybedeceğim diye çok korktum!" diye cevap verdi. Hayal daha düzgün bir sesle "Beni asla kaybetmeyeceksin." dedi. Min Ho "Ölüm bizi ayırana dek?" diye sorduğunda Hayal başını olumsuz anlamda sallayıp "Bizi ölüm bile ayıramayacak." cevabını verdi.
Min Ho'nun gamzeleri ortaya çıkarken Hayal de ona eşlik etti. Kapının açılıp hemşirenin odaya girmesiyle birbirlerinden ayrılmak zorunda kaldılar.
Hemşire sorunun ne olduğunu sorup serumun çıktığı içerikli bir cevap aldıktan sonra Hayal'i tekrar yatağa yatırıp serumu taktı ve odadan çıktı. Daha önce oturduğu yere oturan Min Ho "Ölüm ayıramıyor ama hemşire ayırabiliyor." deyip göz devirdi. Hayal de "Sen öyle san!" deyip yatağın kenarına kaydı ve onu yanına davet etti.
Min Ho ayakkabılarını çıkartıp yanına sokuldu hemen. Hayal'in saçlarını öperken Hayal'in karnından gelen gurultu hatta gürültü ikisinin de kahkaha atmasına sebep oldu. Min Ho yataktan inip "Bir şeyler alıp geliyorum." dedi ve odadan çıktı.
-----
Batu eve giderlerken Chan Hyuk'a bir restaurantın önünde durmasını söylemişti. En son Seoul'e dönerken ara verdikleri yerde yemişlerdi. Restauranta girip karınlarını doyurduktan sonra eve doğru tekrar yola koyuldular.
-----
Min Ho'dan telefon geldiğinde Müge Min Hyuk ile 'Aklımdaki ne?' oyunu oynuyorlardı. Bu oyunda birisi aklından bir yemek, nesne ya da kişi tutuyordu ve karşısındaki sorular sorarak onun ne ya da kim olduğunu bulmaya çalışıyordu.
Müge hemen telefonu açıp "Alo Min Ho?" dedi. Min Ho "Hastaneye getirdik serum takmışlar durumu iyiye gidiyormuş ateşi baya düşmüş." diye rapor verdi düz bir sesle. Müge "Teşekkür ederim. Benim yapabileceğim bir şey var mı?" diye sordu. Min Ho biraz düşündükten sonra "Yarın sabah hastaneye kıyafet getir Hayal için. Montunu falan da almadık. Ayakkabısı da yok. Getir işte sen üstüne bir şeyler. Korea National Üniversitesi Hastanesindeyiz. Oda numarası 1004." deyip kapatmıştı.
Müge Min Ho'nun ona kızgın oluğunu düşünmeden edemedi. Haksız da sayılmazdı gerçi ama yapabileceği bir şey yoktu. Hayal istemediği sürece onu yerinden kıpırdatamazdı hiç kimse. Efe dahil, Min Ho hariç.
Hayal'in durumunu Min Hyuk'a özetleyip "Yarın sabah evden eşya alıp götürmem gerekiyor hastaneye. Biraz daha erken çıkalım olur mu?" diye sordu. Min Hyuk "Sen nasıl istersen." diye cevap verdi ve devam etti. "Hadi yatalım o zaman madem erken kalkacağız."
Müge başıyla onaylayıp Min Hyuk'un yanına uzandı. Min Hyuk'un kolu Müge'nin başının altındaydı. Birbirlerine yüzlerini dönüp gözleriyle konuşmaya başladılar. Min Hyuk birden "Diyelim ki oyunu oynayalım mı?" diye sordu. Müge "Oynayalım. Sen başla dedi."
Onlar sürekli böyle oyunlar oynuyorlardı ve çok eğleniyorlardı. Min Hyuk başladı."Diyelim ki, ilişkimizi açıklamışız."
Müge devam etti "Diyelim ki, bu açıklamadan sonra taşa tutulmuşuz."
"Diyelim ki, ben o taşlanmalardan seni kurtarmışım."
"Diyelim ki, hayranların beni öldürmeye çalışmış."
"Diyelim ki, silahın önüne ben atlamışım."
"Diyelim ki, ölmemişsin ve hayranların artık bizi kabullenmiş."
"Diyelim ki, ben hastaneden çıktıktan sonra düğün hazırlıklarına başlamışız."
"Diyelim ki, çok güzel bir kır düğünü yapmışız."
"Diyelim ki, şarkı söylemesi için bizim şirketteki tüm grupları çağırmışız."
"Diyelim ki, bir oğlumuz olmuş."
"Diyelim ki, göz rengini senden almış."
"Diyelim ki, göz şeklini de senden almış."
İkisi de bu çocuğun düşüncesiyle biraz beklediler. Hayal ediyorlardı. Bu oyun hayallerini ortaya çıkarmanın en iyi yoluydu. Müge de onunla evlenmek istiyordu. Ve bir erkek çocuk. Min Hyuk kolunu katlayıp Müge'nin ona yaklaşmasını sağladıktan sonra önce alnından, sonra burnundan, sonra da dudaklarından öptü. Müge de Min Hyuk'un bahar kokusunu içine çekiyordu.
Müge Min Hyuk'a sıkıca sarılıp ciğerlerini onun kokusuyla doldurarak uykuya daldı. Son hatırladığı Min Hyuk'un saçını öpüp 'Seni seviyorum.' dediğiydi.
~19. Bölüm Sonu~
Evet Hayalperestlerim yazdığım en uzun bölüm bu oldu sanırım tam 5514 kelime :) Sıkılmadan bir çırpıda okumanızı diliyorum. Umarım beğenirsiniz. Okuduğunuz için çok teşekkür ediyorum. Yorumlarınızı esirgemeyin lütfen. Bu arada size bir kaç soru soracağım.
1-Efe dönsün mü?
2-Türkiye'de ne kadar kalsınlar?
Ve 3-Min Ho'nun planı ne?
Cevaplarsanız çok mutlu olurum :) Seviliyorsunuz :*