Cevapla 
 
Değerlendir:
  • 1 Oy - 4 Yüzde
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Umutlar ve Hayaller
Yazar Mesaj
minozAbet Çevrimdışı
Minoz Fan

Mesajlar: 249
Üyelik Tarihi: Feb 2015
Rep Puanı: 39
Mesaj: #22
RE: Umutlar ve Hayaller
 
facebook share twittershare
19. Bölüm

Batu gözünü açtığında ilk işi Min Ho'nun yatağına bakmak olmuştu. Onu orada ağzı hafif açık uyurken görünce rahatlamıştı. "Aferin! Uslu durun!" deyip banyoya gitti.

Banyonun kapısı kapandığında Min Ho gözlerini açıp suratına kocaman bir sırıtma kondurdu. Hayal ile gizli saklı görüşmüş ve gerçekten harika bir gece yaşamışlardı.

Efe konusunu açtığına başta pişman olmuştu. Hayal'in duygusuz, buz gibi bakışları onu korkutmuştu. Hayal ile daha önce hiç tartışmamışlardı ve o hali nasıl oluyor hiç bilmiyordu. Dünkü soğukkanlılığı tartışma anındaki genel tavrımı yoksa düne özel miydi bilemiyordu. Deneyimlemek istemediğine karar vermesi uzun sürmedi. Onlar bu şekilde iyilerdi.

Hayal sakin ve düz bir sesle anlatmıştı. Ama konuşma kendisine dönünce sesi yumuşamıştı ve o bahsettiği duyguları dokunabilmek mümkünmüşçesine somuttu. Bu konuşmanın sonunda ikisi de daha da ateşlenmişti ve özlemleri onların ateşini harlıyordu.

Kimse bilmiyordu bu sefer. Gizli olması daha da heyecanlı kılmıştı durumu. Min Ho akşam yemeğinde Batu'nun şarabına çaktırmadan uyku ilacını koymuştu o gazetecilere ilgilenirken. Ve bu saate kadar deliksiz uyumuştu. Yarım saat önce Hayal'in kollarından zorla ayrılıp yatağına gelip uzanmıştı. Batu kıpırdayınca uyku pozisyonunu almış ve onu uyuduğuna inandırmıştı.

Hayal o kadar şanslı değildi. Odaya geldiğinde İzem uyanmıştı ve kitap okuyordu. Onu öyle gören Hayal ilk atağı yapıp "Aaa! Ne zaman uyandın prenses?" diye sordu. İzem "Bir saat olmuştur. Sen neredeydin?" cevabını verip yeni bir soru yöneltti ablasına.

Hayal hemen "Erken uyandım. Yerimi yadırgadım galiba. Sonra da hem sigara içmek için hem de temiz hava almak için dışarı çıkıp biraz dolaştım." dedi. Bu yanıtı hazırlamıştı gelmeden önce. İzem'in inanacağını umuyordu.

İzem "Tamam" deyip kitabına döndü. Müge de seslere uyanmıştı. Etrafına bakınıp esneyerek gerneşti ve "Günaydın hatunlar!" dedi. Hayal'e bakıp bıyık altından gülümseyip "İyi uyudun mu gece?" diye sordu. Hayal cevabı Korece verdi "Pek uyuduğum söylenemez. Ama çok yorulduğumu söyleyebilirim."

Müge bir kahkaha attı "Kaç gün oldu? 10 gün mü? 2 hafta mı?" diye sormadan önce. Hayal " Tam 10 gündür birlikte uyuyamıyoruz!" diye cevapladı onu. Müge yeni gelen kahkahanın arasından "Uyumak?" diye fısıldadı ve Hayal'in kızarmasına neden oldu.

Hayal telefonu çalınca toparlandı. Arayan Batu'ydu. Açtı ve hemen "Efendim ablacığım?" dedi. Batu "Ablacığım mı? Her neyse uyandıysanız hazırlanın birazdan sizi almaya geleceğiz. Kahvaltıya gidelim ben acıktım." diye hızlı bir başlangıç yaptı. Hayal "Yeni uyandık. Duş alıp hazırlanırız. Kırk dakikayı bulur. Siz gidin başlayın isterseniz. Biz geliriz arkadan." deyip kızlara baktı. İzem hemen kitabı kapatıp banyoya yönelirken "Önce ben" dedi. Batu "İyi biz de birazdan çıkarız. Seninki duşta şimdi. Neyse hadi kapatıyorum. Geç kalmayın." dedi ve kapattı.

Hayal bir şeyden şüphelenmediğini anlayınca rahatladı. İçinden 'Şu düştüğüm hale bak!' diye sitem etti. Dolabın önüne geçip getirdiklerini inceledi ve giyinmek için boğazlı krem rengi kazağını ve kahverengi kadife dar pantolonunu çıkardı.

Bu sırada Müge'nin telefonu çaldı. Müge hemen "Günaydın hayatım." diye açtı telefonu.
"Günaydın meleğim. Napıyorsun?"
"Yeni uyandım. Duşa girmek için sıra bekliyorum sen napıyorsun?"
"Ben de yeni uyandım. Diğerleri uyuyor hala. Ben de seni arayayım dedim. Çok zekiyim değil mi?"
"Evet. Gördüğüm en zeki insansın."
İkisi de kıkırdıyorlardı. Sonra Min Hyuk devam etti
"Nasıl gidiyor tatil?"
"Tatil iyi gibi ama seni çok özledim. Kayak yapmayı öğrendim dün."
"Tebrik ederim. Öğrenirken bir yerini incitmedin değil mi?"
"Tabi ki hayır. Çok kolaymış. Seninle de gelelim muhakkak olur mu?"
"Olur tabi. Şu albüm bi çıksın da birlikte gideriz. Ne zaman dönüyorsunuz?"
"Immm... yarın sabah yola çıkacağız sanırım. Ayarlayabilirsen akşamı ayarlasana biz gitmeden görüşelim."
"Ne zaman gidiyorsunuz ki?"
"Salı sabah erkenden."
"Tamam ben ayarlamaya çalışacağım. Seni çok özledim Ha Neul-ah!"
"Ben de çok özledim. Aishh Hayal kaptı banyoyu. Neyse Türkiye'de daha çok özleyeceğim. Off!"
"Türkiye'de ne kadar kalacaksınız? Ben de dış programları ona göre ayarlamaya çalışayım da sen geldiğinde gitmek zorunda kalmayayım."
"2 hafta diye konuştuk ama net değil. Haber veririm ben sana."
"Tamam. Benim kapatmam lazım şimdi Yong Hwa hyung uyandı ve diğerlerini uyandırmaya gitti."
"Tamam."
"Ha Neul-ah!"
"Efendim?"
"Seni seviyorum!"
"Seni seviyorum!"

Müge telefonu kapattıktan sonra Hayal gibi dolabın önüne geçip kırmızı bir kazak ve siyah bir pantolon çıkartıp kenara koydu. Dalgın dalgın Min Hyuk'u düşünürken İzem'in sesini duydu. "Seni seviyorum ha?"

İzem kıkırdıyordu. Müge ona dönüp iri gözlerini daha da açarak "Sen bizi mi dinledin?" dedi. İzem "Aynı odadayız. Aslında üzerimi giyinirken başta biraz çekindim ama sen o kadar dalmıştın ki konuşmaya rahat rahat giyindim." diye cevapladı onu.

Müge sarı bir kazak ve kot pantolon giyen İzem'e bakıp "Nasıl kaçırmışım o görüntüyü? Bu arada güzel olmuşsun." diye konuyu değiştirdi. İzem "Teşekkür ederim." derken içeriden Hayal çıktı ve İzem'e "Hadi sen git abinlerin yanına. Biz yokken abin Min Ho'ya saçma sapan şeyler söylemesin. Biz de birazdan geliriz." deyip ona montunu uzattı. İzem "Tamam. Ama bana sorarsanız .çoktan söylemiştir." deyip montunu ve kar çizmelerini giyindi. Atkı, bere ve eldivenlerini de geçirip çıktı.

Müge de banyoya girmişti. Hayal üzerini giyinip saçlarını kuruttu ve topuz yaptı. Dünkü gazeteceleri hatırlayınca biraz makyaj yaptı. Bu sırada Müge de çıkmıştı. Hayal'e "Arkanı dön" deyip kıyafetlerini giyindi. O da saçlarını kurutup açık bıraktı. Toplamayı hem çok sevmezdi hem de açıkken daha sıcak tutuyordu saçları.

Gözlerine eyeliner çekerken "Biraz dün geceyi anlatsana." dedi Hayal'e. Hayal "Batu, Min Ho'ya Efe'den bahsetmiş." deyince Müge'nin eli kaydı ve eyelinerı taşırdı. "Off!" dedi ıslak mendili alırken ve devam etti. "Abi kusura bakma gerizekalı bir kardeşin var. Hayır yani ne amaçla anlatmış olabilir ki! Ee ne anlatmış?"

Hayal "Aslında Min Ho sormuş." deyince bu sefer Müge tekrar taşırdığı eyelinera lanet ederek "Dur şunu çekeyim öyle devam et. Yoksa bitiremeyeceğim." diye onu böldü ve eyelinerını tamamladı. Hayal'in karşısına geçip "Baştan anlat şimdi." dedi ve Hayal ona dün geceyi son kısmı es geçerek anlattı.

Müge şaşkınlıkla dinlemişti. Hayal'in tepkisi de beklenmedikti açıkçası. Sanırım Min Ho'ya özeldi bu soğukkanlılığı çünkü buna benzer bi konuşma Efe ile arasında da geçmişti.

Efe Hayal'in bir önceki sevgilisi ile ilgili onu sıkıştırınca Hayal kıyametleri koparmıştı. Üniversiteye daha başlamamıştı Hayal ve Ankara'ya Müge'nin yanına gitmişti Efe ile. Efe oradayken sormuştu ve Hayal o kadar çok bağırmıştı ki Müge odasından çıkmaya cesaret edememişti. Hayal'den korktuğundan değil, ona aynı bağırışla cevap veren Efe'den korktuğundan. Sonunda Hayal onu kapı dışarı etmişti.

Müge Min Ho'yu çok seviyordu ve Hayal ile araları bozulsun hiç istemiyordu. O yüzden bir ara onu uyaracaktı Hayal'in damarına basmaması için.

Çıkıp tatil köyünün yemek evine gittiler. Batu onları görünce "Hele şükür!" dedi. Masaya otururlarken Hayal "Siz bitirdiniz mi?" diye sordu Batu'ya. Tabak mabak yoktu masada. Batu "Başlayamadık ki! Sizi bekleyecekmişiz!" deyip yan gözle Min Ho'ya baktı.

Hayal de bakışlarını Min Ho'ya çevirip "Günaydın aşkım. Keşke beklemeyip yeseydiniz." dedi. Min Ho ona gülümseyip "Boğazımdan geçmezdi." dedi. Hayal kardeşlerini gösterip "Onların geçerdi." deyince Min Ho ciddi bir tonla "Büyük olan benim ve benim sözümü dinlemek zorundalar." dedi.

Hayal şaşkınlıkla bakarken Müge "Woaaa! Min Ho-ah böyle çok havalı oluyorsun!" diye bağırdı ona doğru. Min Ho meşhur gülümsemesini gösterip elinin tersini ağzına götürürken "Öyle olmasını ummuştum." dedi Müge'ye. Arkasından Hayal'e tek kaşını kaldırıp bakarak devam etti "Seni etkileyebildim mi?"

Hayal ellerini kalbinin üstünde birleştirip başını arkaya attı ve "Tam kalbimden vurdun! Sanırım aşık oluyorum! Sorumluluğu üstlenmelisin." dedi. Müge ve Min Ho onunla birlikte kahkaha atarken İzem ve Batu bi birbirlerine bi onlara bakıp anlamaya çalışıyorlardı. Batu daha fazla dayanamayıp "Hey tırlaklar! Kahvaltı etsek artık diyorum?" diye böldü onları.

Müge Min Ho'ya "Sultanım artık kahvaltı edebilir miyiz? Zevceniz de yanınızda olduğuna göre?" diye sordu ve Min Ho yeni bir kahkaha attı. Sonra birden ciddileşip "Evet artık sipariş verebiliriz." dedi tok bir sesle ve elini kaldırdı. Garson gelip hepsinin siparişini aldı ve hazırlamaya gitti.

Eğlenceli bir şekilde kahvaltılarını ettikten sonra kayak yapmak için dışarıya çıkarlarken bir adam gelip onları durdu. İyi giyimli bir adamdı. Eğilerek selam verdiğinde onlar da karşılığında biraz eğildiler. Min Ho'ya bakıp "Merhaba Lee Min Ho-sshi. Ben bu tatil köyünden sorumlu genel müdür Kim Jong Woo. İzniniz olursa kız arkadaşınızla bir fotoğrafınızı çekmek istiyoruz. 'Buraya gelen ünlüler' köşesinde bulunması için." diye kendini tanıttı ve isteğini dile getirdi. Min Ho Hayal'e baktı. Hayal 'farketmez' diye omuz silkince Min Ho "Pekala. Ama hepimizinkini birden çekin lütfen. Onlar da aileden." dedi.

Adam hemen arkasına işaret etti ve bir fotoğrafçı koşarak geldi. Onlardan tatil köyünün tabelasının göründüğü bir yere geçmelerini rica etti ve onlar da öyle yapıp poz verdiler. Adam 5-6 poz çekip teşekkür edip gitti. Arkasından da genel müdür eğilerek teşekkür etti ve gitti.

Tüm gün boyunca kayak yaptılar, kar topu oynadılar ve teleferiğe bindiler. Hepsi çok eğlenmişti. Batu da Min Ho ile çok daha iyi anlaşıyordu ve ablasını öpmesini görmezden geliyordu. Odalarına giderlerken Min Ho Hayal'e "Geç kalma" diye hatırlatıp sırıtmıştı. Batu uyku ilacının etkisiyle esnerken Min Ho kolunu onun omzuna atmıştı ve yapmacık bir esnemeyle "Hadi uyuyalım çok yoruldum." diyerek onu eve sürüklemişti.

Hayaller kendi evlerine girdiklerinde İzem'in gözleri kapanmaya başlamıştı bile. Hayal de bu sefer onun uyumasını bekledi çıkmak için. İzem uyuduktan sonra Müge'ye "Allah rahatlık versin kardeşim. Yarın görüşürüz. Kaçtım ben." deyip aceleyle çıktı evden.

İkinci parselin girişine yaklaşık 100 metre kala Min Ho "Sakın saldırma benim!" diyerek Hayal'i kucağına alıp döndürmeye başladı. Hayal'in saçları havada savrulurken Min Ho birden durdu ve "Beren nerede?" diye sordu. Hayal "Sarınıp sarmalanmayı sevmiyorum boğuyor beni. O yüzden takmadım." deyip yanağından öptü.

Bu öpücük biraz yumuşamasını sağlamıştı Min Ho'nun ama gene de kaşlarını çatıp devam etti. "Hasta mı olmak istiyorsun? Hem de ayrılmadan hemen önce. Hasta olacaksın ve ben senin ne halde olduğunu bilemeyeceğim!"

Hayal dudaklarını boynuna iyice yaklaştırıp her sözünde Min Ho'nun tenine değdiğinden emin olarak cevap verdi. "Ben üşümem ve kolay hasta olmam. Ben kış çocuğuyum. Soğuğu severim. Hatta en iyi sen bilirsin ki vücudum da soğuktur benim. Üşümeme nedenlerimden birisi bu. Üstelik yanımda güneşim varken neden hasta olayım?"

Hayal cevap beklemeyen soruyu sorup Min Ho'nun boynuna uzun bir öpücük kondurdu ve dudaklarını ayırmadan dilini boynunda birazcık gezdirdi. Gülümseyerek geri çekildikten sonra Min Ho'nun gözlerine baktı. Gene açlıkla bakıyorlardı ve Hayal bu ifadeyi çok seviyordu.

Min Ho dudaklarını Hayal'in dudaklarına yaklaştırmıştı ki Hayal kafasını çevirdi. Min Ho sızlanınca "Eve sakla." deyip sırıttı. Min Ho kulağına "Öyle olsun küçük hanım!" deyip Hayal'i indirmeden eve yürüdü. Hayal hala Min Ho'nun kucağındayken kapıyı açtı ve o şekilde içeriye girdiler.Min Ho kapıyı ayağıyla kapatırken Hayal'in dudağına yapışmıştı bile.
-----
Uyku evresine geçmeden önce göğsünde yatan Hayal'in saçlarını okşayarak sordu Min Ho. "Ne kadar kalacaksınız?" Hayal de işaret parmağıyla Min Ho'nun göğsüne bir şeyler çizerken cevap verdi. "Bilmiyorum kesin bir şey yok. Ama iki hafta diye konuştuk."

Min Ho'nun Hayal'in saçlarını okşayan eli birden durdu ve "Çok fazla değil mi? Ben ne yapacağım sensiz iki hafta?" diye sordu. Hayal biraz düşünüp "Fanmeeting yapabilirsin. Belki Hong Kong'a falan gidersin. Asıl ben ne yapacağım sensiz?" dedi.

Sorusuna karşılık olarak"İşte o yüzden iki hafta çok uzun. Bak sen de yapacak bir şey bulamıyorsun. Gel bir haftada anlaşalım." cevabını aldıktan sonra dirseğini Min Ho'nun göğsüne yaslayıp, çenesini eliyle destekleyen Hayal bir süre ona bakıp "Olmaz." dedi. "Annemler kıyameti kopartır. Biraz özle beni ki kıymetimi daha iyi anla."

Min Ho alt dudağını ileri doğru uzattıktan sonra "Sen beni özlemeyecek misin?" diye sordu üzgün bir sesle. Hayal sündürdüğü alt dudağını baş parmağı ve işaret parmağının arasında sıkıştırıp "Özlemez olur muyum şapşal. Yanındayken bile özlüyorum seni!" cevabını verdi.

Min Ho yapmacık bir sesle "Aahhh acıdı! Acıdı." diye sızlanıp gözlerini Hayal'in yüzünde sabitleyip normal sesiyle "Öp de geçsin." dedi. Hayal onun bu haline gülümseyip "Numaracı seni." dedi ve dudaklarına minik bir öpücük kondurdu. Min Ho "Bu yeterli değil amaaa!" diye sızlandığındaysa "Şansını zorlama koca bebek. Hadi uyuyalım şimdi yarın yola çıkacağız." deyip başını tekrar her zamanki yerine koydu.

Min Ho'nun göğsü onun yastığıydı. Vücudu da bazen yatağı oluyordu. Kaç defa uyandığında kendisini onun üzerinde cenin pozisyonunda bulmuştu. Min Ho da onu her defasında öyle bir sarardı ki kundaklanmış bebek bile Hayal'den daha rahat hareket edebilirdi. Gerçi Hayal'in bir şikayeti yoktu.

Min Ho uyumadan önce kollarıyla hapsettiği Hayal'in saçlarını öpüp "İyi uykular ay yüzlüm. Seni seviyorum." dedi. Hayal de ona daha da sokulup ona sardığı sol kolunu biraz daha sıkılaştırdı ve nefesi Min Ho'nun vücudunun gıdıklanmasına neden olurken mırıldandı "İyi geceler miniğim. Ben seni daha çok seviyorum."

Sabah ilk uyanan Hayal olmuştu. Min Ho'nun odunsu miskli kokusunu içine çekerken vücuduna minik minik de öpücükler konduruyordu. Dudaklarını yavaşça yol çizerek Min Ho'nun boynuna, oradan da yüzüne yönlendirdi. Geçtiği yerleri salyangoz gibi diliyle işaretlemeyi de ihmal etmiyordu. .

Yüzünün her zerresini öpüp en sona dudaklarını bıraktığında kafasını kaldırıp yüzünü incelemeye başladı. Parmaklarını göz altlarında, göz kapaklarında, elmacık kemiklerinde, alnında, şakaklarında, burnunda, ve dudaklarında gezdirmeye başladı. Uzun kirpikleri uyurken çok güzel görünüyordu. Hafif hafif kıpırdıyorlardı.

Aslında sadece kirpikleri değil, her parçası hem ayrı ayrı hem de bütün olarak mükemmeldi. Her noktası öyle yerindeydi ki dinsizi imana getirirdi. Böyle kusursuz bir yüzü yaratan Allah'a inanmak işten bile değildi.

Hayal bunları düşünüp incemeye devam ederken bir el ensesinden saçlarının arasına karıştı ve onu ne zamandır izlediğini bilmediği yüze yaklaştırdı. Dolgun dudaklara dudakları değdiğinde Min Ho "Günaydın." deyip onu uzun soluklu bir öpüşle sabah seksine davet etti. Hayal de bu daveti memnuniyetle kabul etti çünkü iki hafta boyunca bu dokunuşlara da hasret kalacaktı.
-----
Min Ho Hayal'i eve bıraktıktan sonra Batu ile kaldıkları eve yöneldi. Girdiğinde Batu uyuyordu. O da bu sırada duşa girdi ve çıktığında üzerini giyinip valizini hazırladı.

İkili koltuğa yayılıp -o bacaklarla ne kadar yayılabilirse- sigarasını yaktı ve düşünceleri derinliğinde bir nefes aldı. Dumanı yavaşça verirken kafasında plan oluşmaya başlamıştı bile. 'Sigara zararlı olabilir ama bazen kafayı iyi çalıştırıyor.' diye düşünüp derin bir nefes daha çekti.

Sigarası bittiğinde planı tamamlanmıştı. Geriye başkanla görüşmek kalmıştı. Yardımcı olacacağına inanıyordu.

Sigarasını küllüğe basarken Batu uyandı. Ona bakıp "Ne zaman uyandın?" diye sordu. Min Ho "Oldu baya." diye geçiştirici bir cevap vermişti. Planın ayrıntılarını ayarlamak zorundaydı.

Hayal de dünkü gibi sıra beklememek için eve girer girmez duşa atmıştı kendisini. Sıcak suyun onu gevşetmesine izin vererek biraz uzun kaldı duşta.

Çıktığında havluya sarınıp saçlarını banyoda kuruttu. Odaya geçip siyah bir kazak ve koyu bir kot pantolon seçti ve üzerini giyindi. Sonra da geri kalan eşyalarını valize doldurdu.

Müge uyandığında makyaj yapmak için aynanın karşısına yeni geçmişti. Esnemeyle karışık "Günaydın abi." dedi Müge. Gerneşmek için kollarını açmıştı iyice. Hayal de ona aynadan bakıp "Günaydın kardeşim. İzem uyanmadan banyoya gir derim." dedi ve göz kırptı. Müge hemen toparlanıp "Doğru! Hadi ben kaçtım." dedi ve birden kalkıp banyoya girdi.

Hayal hazırlandıktan sonra sabah sigarası için dışarıya çıktı. Daha erken dönebilmek için ailesini ikna edebilir miydi onu düşünüyordu. Müge'nin de erken dönmek isteyeceğinden emindi.

Sigarasını bitirdiğinde ellerini kollarına sürtüp ısınmaya çalışarak içeriye girdi. Montunu giymeden çıkmıştı ve sabah ayazında duştan sonra baya üşümüştü. Dün gece Min Ho'ya 'üşümem ben' falan demişti ama vampir de değildi ki!

İçeriye girdiğinde Müge duştan çıkmış, giyinmişti bile. İzem'in yatağının boş olduğunu görünce "İzem banyoda mı abi?" diye sordu Müge'ye. Müge ona bakıp cevap verdi. "Evet, girmeden önce de dedi ki 'Ablam benim eşyaları da valize koyabilir mi? Ben giyeceklerimi şuraya ayırdım.'."
-----
Hazırlanıp kahvaltılarını ettikten sonra yola çıktılar. Eğlenceli yolculuğun sonunda Min Ho Hayalleri eve bırakıp şirkete geçti. Başkanla acilen konuşması gerekiyordu.

Hayal kendisini halsiz hissediyordu ve başı ağrıyordu. Eve girdikten sonra "Ben odamdayım" deyip odasına çekilmişti. Yatağa oturup bilgisayarı kucağına aldı ve boş boş sosyal medya hesaplarına bakındı. MinozTurkey sitesine de ne zamandır bakmadığını hatırladı ve orayı açtı. Mesajları okuyup cevaplar yazdı. Halini hatrını soranlar, Min Ho'yu soranlar, Türkiye'ye gidip gitmeyeceği ile ilgili sorular...

Hayal hepsini özel olarak cevaplamıştı zaten ama gene de 'Muhabbete Gel' konusuna girip "Merhaba Minozler. Nasılsınız? Biz çok iyiyiz. Ben salı günü Türkiye'ye tatile gideceğim. Şimdilik malesef Min Ho'nun Türkiye'ye gelmek gibi bir planı yok ama bir dahaki gelişimde yanımda sürüklemeyi düşünüyorum Ag Hepinizi çok seviyoruz!" yazdı ve gönderdi.

Baş ağrısı dayanılmaz dereceye gelince bilgisayarı masasına koyup mutfağa gitti. Kendisine bi bardak su alıp, ilk yardım dolabından aldığı ağrı kesiciyi içti.

Odaya uzanmaya giderken evdekilere bir baktı. İzem Kuki ile oynuyordu. Batu ise televizyon izliyordu. Müge'yi göremeyince salondakilere "Müge nerede?" diye sordu. İzem başını kaldırmadan "Min Hyuk ile buluşacaklarmış. Hazırlanıyor şimdi." dedi. Hayal de İzeme teşekkür edip Müge'nin kapısını çaldı.

Müge'nin "Gir!" demesiyle içeriye giren Hayal hazırlanmış olan Müge'yi süzdü. Lacivert kazağı ve kot pantolonuyla sade, şık ve rahat görünüyordu. Hayal "Min Hyuk ile mi görüşeceksiniz abi?" diye sordu. Müge de aynada makyajını tamamlarken "Evet abi bugünkü işleri bittikten sonra görüşeceğiz. Gece de beklemeyin beni. Sabah erkenden gelirim ama." diye cevap verdi.

Hayal "Gerçekten mi? Nerede kalacaksınız? Yurtta değildir heralde? Otel gibi bir şey olduğunu da sanmıyorum yani bu çok riskli olur sizin için..." derken Müge onun sözünü kesip "Merak etme kardeşim. Kimsenin bizi göremeyeceği bir yerde kalacağız." Makyajını tamamlayıp Hayal'e döndü "Ve emin ol... Abi yüzün kıpkırmızı!"

Hayal'in yanaklarını gören Müge lafını bile tamamlayamadan elini onun alnına götürdü. Bu sefer daha yüksek sesle "Abi yanıyorsun!" diye bağırdı. Hayal "Merak etme abi bişey olmaz. Uyuyum geçer." deyip döndü ve odadan çıkmak için hamle yaptı ama Müge onu kolundan yakalayıp "Hastaneye gitmeliyiz." dedi. Hayal "Abi saçmalama alt tarafı ateş. İlaç aldım zaten düşer birazdan. Hem Min Hyuk'la buluşacaksınız. Bu da biz gitmeden son şansınız olabilir. O yüzden hastaneye falan gitmiyorız. Ben odama gidip yatıyorum, sen de sevgilinle buluşup güzel vakit geçiriyorsun. Anlaştık mı?" deyip cevap beklemeden kapıyı açtı.

Karşısında kardeşlerini görünce "Laf dinlemeye mi başladınız?" diye azarladı onları. Hayal hastayken oldukça agresif olurdu. Batu "Abla ateşin mi var? Gidelim hastaneye bi baksınlar ha? Ben götürürüm Müge ablanın programını bozmasına gerek yok. Hadi be abla." diye onu hastaneye gitmeye ikna etmeye çalışıyordu. İzem de arkasından abisine destek veriyordu.

Hayal "İstemiyorum diyorum! Az önce ne yapıyorsanız gidin ona devam edin. Ben yatmaya gidiyorum." deyip onları ittirerek yolundn çekti ve odasına yatmaya gitti. Tam uykuya dalacağında Müge içeriye elinde ateşölçer ile girdi. Yanına oturup ateşölçeri koltuğunun altına koyarken "İtiraz istemiyorum. Bari buna bakalım. Çıkan sonuca göre ne yapacağımıza karar veririz." dedi. Hayal karşılık olarak nefesini sertçe vermekle yetindi.

Normalde ateşe bu kadar önem vermezlerdi. Ama Hayal bebekken havale geçirdiği için ateşlenmesi riskliydi. Kolay hasta olan biri olmadığı için çok endişelenmezlerdi bu konuda ama şimdi ateşlenmişti ve duruma göre müdahele edilmesi gerekiyordu.

Ateşölçerin ikinci ötüşünde Müge alıp baktı. 39.6°C'yi gösteriyordu. Rica etmesinin bir işe yaramayacağını bilen Müge bu sefer kızgın ses tonuyla ve yüksek sesle konuşmaya başladı. "Hayal çabuk kalk! Hastaneye gidiyoruz hemen!"

Hayal onu böldü "Abi gerek yok o kadar  ciddi değil durum. Sabaha bir şeyim kalmaz." Odaya koşarak İzem girdi. "Müge abla, Min Hyuk geldi kapıda seni bekliyor." deyip ablasının yanına oturdu. Hayal "Hadi git abi merak etme beni." dedi Müge'ye. Müge itiraz etmek için ağzını açıştı ki aklına gelen fikirle kapattı. "Tamam gidiyorum. Ama en azından üstündekileri çıkart ve yorganı üstünden çek olur mu?" deyip Hayal'i yanağından öptü, İzem'e "Ablana iyi bak." dedi ve çıktı odadan.

Arabaya bindiğinde Min Hyuk'u yanağından öpüp "Nasılsın?" diye sordu. Min Hyuk "Çok yorgunum ama seni görünce bi kendime geldim. Sen nasılsın?" diye onu cevaplayıp o da halini sordu.

Müge "Eh işte. Endişeliyim biraz Hayal hasta da." dedi ve aklına odada aklına gelen fikir tekrar geldi. Bu arada yola çıkmışlardı. Min Hyuk "Geçmiş olsun. Neyi var? Neden hastaneye götürmediniz? Eğer ciddiyse geri dönelim orada vakit geçirebiliriz." diye ardarda sorular sordu. Müge "Ateşi var yüksek baya. Hastaneye gitmiyor çünkü hasta olarak hastaneye girmekten nefret ediyor. Küçükken havale geçirmiş o yüzden biraz tehlikeli aslında ama dönmemize gerek yok şimdilik." diye ona cevap verdi. Telefonda aramak istediği numarayı bulup telefonu kulağına götürdü. Min Hyuk "Kimi arıyorsun?" diye sorduğu anda karşı taraf cevap verdi.

"Efendim Ha Neul?"
"Min Ho nasılsın? İyi misin?"
"İyiyim sağol. Şirketten yeni çıktım eve gidiyorum. Sen nasılsın?"
"Ben de eh işte. Şimdi müsait misin? Bir işin var mı?"
"Yok. Neden ki?"
"Şeeyy Hayal hasta ve hastaneye gitmeyi reddediyor. Onu ikna edebilecek tek kişi sensin sanırım yani umarım edebilirsin çünkü hastaneye hasta olarak gitmeyi sevmez ve hasta iken çok agresif olur."
"Hasta mı!? Neyi var!?"

Bu esnada Min Ho hızlanarak arabayı Hayallerin eve doğru sürmeye başlamıştı bile.

"Ateşi var. Havale öyküsü olduğu için tehlikeli biraz. O yüzden hastanede atlatması lazım."
"Tamam ben size gelmek üzereyim."
"İzem ve Batu evdeler. Ben Min Hyuk'la program yapmıştım. Hayal'in ısrarları üzerine iptal edemedim. Sen halledersin değil mi?"
"Tamam merak etme. Sizi haberdar ederim durumdan. Şimdi geldim ben. Kapatıyorum."
"Teşekkürler Min Ho."

Min Ho telefonu kapatmıştı. Müge de telefonu kulağından çekip Min Hyuk'a "Bizi haberdar edecek. Şimdi daha rahatım. Neyse sen getirdin mi bu gece lazım olacakları?" dedi. Min Hyuk "Evet, bagajdalar. Sen de iyi yaptın hyungu arayarak." deyip Müge'nin elini tuttu ve ona gülümsedi.

Tekrar yola döndüğünde Müge'nin kafasını dağıtmak için konuşmaya başladı. "Tüm gün kayıtta oluyoruz. Çok yoruluyorum Ha Neul-ah! Bana masaj yaparsın değil mi?" Müge Min Hyuk'un bu üzgün sesine gülüp "Yaparız bir şeyler." dedi.

Min Hyuk'un mağarasına gidiyorlardı. Aslında 'onların' mağarası demek daha doğruydu. Müge de burayı çok sevmişti ve Min Hyuk'la birlikte burada kalmak istemişti. Min Hyuk da kaz tüyü kalın bir yorgan, iki yastık ve dört minder daha almıştı yanlarına. Battaniyeleri minderlerin altına sereceklerdi. Böylece yerden soğuk almayacaklardı.

Müge "Hasta olmayız değil mi?" diye sordu Min Hyuk'a. Min Hyuk "Merak etme. Hem ben seni ısıtırım." deyip sırıttı.

Ormana geldiklerinde arabayı durdurup bagajdan eşyaları aldılar ve mağaralarına doğru yürümeye başladılar. İçeriye girip ışıkları yaktıktan sonra getirdiklerini eşyaları bir kenara koydular. Gelirken yoldan aldıkları pizzaları açıp yemeye başladılar.

Yemekten sonra yataklarını yaptılar. Müge üstüne oturan Min Hyuk'un dizine yatmıştı. Müge'nin ellerini tutan Min Hyuk aklına gelen şeyle birden heyecanla gözlerini açıp "Ha Neul-ah sana yeni albümden bir şarkı söyleyim mi? Ama aramızda sır kalacak tamam mı?" diye sordu. Müge de "Dudaklarım mühürlü. Dinliyorum seni merakla." deyip dudaklarındaki hayali fermuarı kapattı.

Min Hyuk hemen şarkıyı söylemeye başladı. Müge gözlerini kapatarak dinledi şarkıyı. Şarkının sözlerini de melodisini de çok beğenmişti. Onun hayallere dalıp gitmesine neden oldu.

Hayalinde Min Hyukla evlenmişti. Kucağında çok ama çok tatlı bir erkek çocuğu vardı. Gözleri aynı Min Hyuk'unkiler gibiydi. O oğlu ile oynarken Min Hyuk onlara kahvaltı hazırlıyordu.

"Ha Neul-ah uyudun mu?"

Min Hyuk'un ona seslenmesiyle hayallerine veda edip gözlerini açtı. Min Hyuk onun dolmuş gözlerini görünce "Ne oldu?" diye sordu endişeyle. Müge ona gülümseyip "Şarkı çok güzelmiş." dedi ve gözlerini kırpıştırıp yaşları geriye itti.

Min Hyuk da ona gülümseyip "Söz-müzik bana ait ve ilham perim sensin." dedi ve Müge'nin dudaklarına bir minik bir öpücük kondurdu.

Müge az önce geriye attığı yaşların geri gelmesine ve yüzünü ıslatmasına izin verdi. Ağzından sadece "Teşekkürler" kelimesi döküldü. Min Hyuk onun yaşlarını silerken "Bir şey değil." dedi.
-----
Min Ho Hayallerin evine geldiğinde anahtarını evde unuttuğu için kendisine küfrederken kapıyı kıracakmış gibi çalmaya başladı. Bir yandan da elini hiç çekmeden zile basıyordu. Batu'nun söylenmelerini duyunca çalmayı bıraktı.

Batu kapıyı açar açmaz Min Ho onu kenara itip Hayal'in odasına koştu. İzem ablasının alnına soğuk havlu koyuyordu. Arkasından koşarak gelen Batu "Ablamın üzeri müsait değil dur!" diye bağırıyordu. Min Ho onu duymazdan gelip sadece iç çamaşırları ile bilinçsizce yatan Hayal'in yanına oturdu.

İzem'e "Durumu nasıl?" diye sordu. İzem ona bakıp "Ateşini düşüremiyorum. İyiki geldin enişte. Hastaneye gitmesi lazım." dedi. Min Ho onu başıyla onaylayıp ötüp duran ateşölçeri eline alıp baktı. 41°C olmuştu. Ellerini sertçe saçlarının arasından geçirip İzem'e "Ablanın üzerine giydirecek bir şeyler getir. Kalın olmasınlar." deyip Hayal'in yüzüne doğru eğildi. "Ben geldim meleğim. Seni hastaneye götüreceğim." dedi.

Hayal gözlerini hafifçe aralayıp Min Ho'nun bulanık yüzüne baktı. Ağzından zayıf bir "Min Ho" çıktıktan sonra tekrar bilincini yitirdi.

İzem uzun, kolsuz bir elbise getirip yatağın yanına geldi. Min Ho ona "Ben kaldırayım sen giydir." deyip sırtından Hayal'i destekleyerek oturttu. İzem seri bir şekilde elbiseyi Hayal'in kafasından geçirip kollarını çıkarttı. Eteği de indirip Min Ho'ya "Tamam" dedi.

Min Ho ona teşekkür edip Hayal'i kucağına aldı ve kapıya doğru yöneldi. Kapıda dikilmiş dudaklarını kemirerek onları izleyen Batu'ya "Ben onu hastaneye götürüyorum. Gelir misiniz? Burada mı beklersiniz?" diye sordu. Batu hemen "Geliyoruz" dedi ve montunu giymeye gitti.

İzem de Min Ho'ya kapıyı açmak için aceleyle montunu giyinip çıktı. Min Ho İzem'e "Anahtar cebimde." dedikten sonra İzem ona "Hı hı" deyip anahtarı çıkarttı ve arabanın kapılarını açtı. Arka kapıyı açıp Min Ho'nun ablasını yerleştirmesine yardım etti.

Hayal'i yatırdıktan sonra kapıyı kapatıp diğer taraftan arkaya bindi ve Hayal'in başını dizine yerleştirdi. Bu sıra da Batu da evin ışıklarını kapatıp kapısını kilitlemiş, arabanın yanına gelmişti. Min Ho ona "Hadi gidelim artık." deyip sürücü koltuğuna geçti. Batu da yolcu koltuğuna oturdu ve hızla hastaneye gittiler.

Hastaneye geldiklerinde Min Ho hemen tekrar Hayal'i kucağına aldı ve içeriye götürdü. Bir yandan da sağa sola "Doktor nerede!?" diye bağırıyordu.

Hemen sedyeyle doktorlar koştular ve Min Ho Hayal'i sedyeye bıraktı. Doktor "Nesi var?" diye sordu Min Ho'ya. Min Ho "Ateşi çok yüksek." dedi. Daha sonra Müge'nin dediğini hatırlayıp "Havale geçirmiş daha önce." diye ekledi. Doktor kafasını sallayıp "Merak etmeyin. Gerekli müdahaleyi yapacağız." dedi ve sedye ile götürülen Hayal'in arkasıdan gitti.

Min Ho artık gözyaşlarını tutamıyordu. O yüzden serbest bırakıp tüm endişe ve korkularını görmelerine izin verdi.

Doktoru takip edip Hayal'in götürüldüğü odaya ulaştı. Hemşire ona dışarıda beklemesini söyleyince kapıda dikilmeye başladı. Orada olduklarını unuttuğu İzem ve Batu'nun yanına geldiğinin farkında bile değildi. Batu onun omzunu sıkıp "Geçecek." diye teselli ettiğinde Min Ho onun bu soğukkanlılığına sinirlenip bağırmaya başladı.

"Sen nasıl olur da hastaneye getirmezsin Hayal'i!? Evde iyi olabileceğini mi düşündün gerçekten? Nasıl kardeşsin sen söylesene!!?"

Batu ağlayarak yüzüne bağıran Min Ho'ya normalde kızardı ama kızamadı. O kadar çaresiz görünüyordu ki sadece sessizce açıklamasını yaptı. "Hastaneye götürmek istedim ama ablam izin vermiyordu. Yolları bilmiyorum. Dili bilmiyorum. Yani elimden bir şey gelmiyordu. Bilincini sen gelmeden 5 dakika kadar önce kaybetti. Ben de hastaneye nasıl gidebiliriz diye düşünüyordum. Neyseki sen geldin."

Min Ho biraz olsun sakinleşmişti. Batu haklıydı ve iyiki Müge onu aramıştı. Aklına Müge gelince onu arayıp haber vermesi gerektiğini hatırladı. Gözyaşlarını silip boğazını temizledikten sonra telefonu eline aldı.

Tam arayacakken odadan doktorlar çıktı. Min Ho telefonu tekrar cebine koyup doktora Hayal'in durumunu sordu. Doktor "Merak etmeyin. Şimdi serum bağladık ve ateşi düşmeye başladı bile. Bu gece misafirimiz olacak. Yarın durumuna göre belki bir gün daha tutabiliriz." dedi ve yanlarından ayrıldı.

Min Ho derin bir nefes alıp verdikten sonra merakla ona bakan Batu ve İzem'e "Serum takmışlar. Ateşi düşüyormuş. Bu gece burada kalacakmış. Belki yarın da kalabilirmiş." diye çevirdi. Batu "Biz ertesi gün yola çıkacaktık. Umarım yarın taburcu olur." dedi. Onun da rahatladığı sesinden belli oluyordu.

Min Ho "Gerekirse ertelersiniz. İyi olsun da." deyip tekrar telefonu çıkartıp Müge'yi aradı. Onu durumdan haber ettikten sonra Chan Hyuk'a "Chan Hyuk ben Korea National Üniversitesinin hastanesindeyim. Hayal'i getirdik. Gel de çocukları eve bırak." diye mesaj attı. "Tamam hyung geliyorum hemen." cevabını aldıktan sonra Batulara "Chan Hyuk geliyor. Sizi eve götürecek." deyip Hayal'in odasına girdi.

Batu ile İzem de onu takip edip içeriye girdiler. Min Ho hemen yatakta uyuyan Hayal'in başucundaki koltuğa oturup elini avcunun içine aldı. Başını eğip elini öptükten sonra onu izlemeye başladı. Ateşinin düştüğü yanaklarından belli oluyordu. Eli de eskisi kadar sıcak değildi.

Telefonu çalıncaya kadar Hayal'i izlemeye devam etmişti. Arayan Chan Hyuk'du. "Hyung ben geldim hangi odadasınız?" Min Ho oda numarasını söyleyip kapattıktan beş dakika sonra Chan Hyuk girdi odaya.

Hayal'in durumunu öğrendikten sonra Batulara dönüp "Hadi gidelim." dedi. Batu "Ben buradan ayrılmam ama İzem'i götürebilirsin." deyince İzem "Ben de bırakmam ablamı." diye lafa girdi. Min Ho onlara dönüp "Ben buradayım. Bir şey olursa hemen size haber veririm. Gidin dinlenin. Burada yorgun düşersiniz." dedi.

Batu aslında gitmeyi hiç istemiyordu ama İzem'in gitmesini istiyordu. Bir yandan da onu Chan Hyuk'la başbaşa bırakamazdı ama evde yalnız hiç bırakamazdı. Bunlarla birlikte  Min Ho'nun dediklerini de düşündükten sonra "İzem hadi gidelim abim." dedi ve Min Ho'ya dönerek devam etti. "Bir şey olursa anında haberdar et enişte. Görüşürüz."

Batu bunu söyleyip ablasının alnına bir öpücük kondurdu. Ateşi bayağı düşmüştü artık. Buna sevinip İzem'in koluna girerek dışarıya çıktı.

Min Ho ise Batu'nun ona ilk defa enişte dediğinin farkında bile değildi. O hala Hayal'i izliyordu. Saate bakmak için başını çevirdiğinde Hayal gözlerini aralayıp Min Ho'ya baktı.

Konuşmaların sadece sonunu duymuştu ve gözlerini açarsa kardeşlerinin gitmeyeceğini biliyordu. O yüzden onların gitmelerini beklemişti. Herkes çıkıp Min Ho'su ile yalnız kalınca gözlerini açıp "Sana enişte dedi ha?" diye sordu.

Hayal'in cılız sesini duyan Min Ho birden ona dönüp baktı. Hayal gözlerinin altındaki şişlikleri ve kızarıklıkları görünce Min Ho'nun tutmadığı elini onun yüzüne doğru uzattı ama bir acıyla inleyip geri yerine koydu. Nedenini görmek için döndüğünde Min Ho endişeyle "Ne oldu? İyi misin?" diye soruyordu.

Acının nedeninin serum olduğunu görünce tekrar Min Ho'ya döndü. Min Ho'nun endişeli sesi ona tanıştıkları anı hatırlattı. Paylaştıkları ilk anı... Ne kadar yol aldıklarına şaşırdıktan sonra Min Ho'yu cevapladı. "İyiyim. Sadece serumdan haberim yoktu. Sen iyi misin?"

Min Ho kafasını olumsuz anlamda sallayıp "Sen orada yatarken nasıl iyi olabilirim? Sana hasta olacaksın demiştim. Kendine dikkat etmiyorsun. Neymiş efendim 'Ben hasta olmam'mış! Al işte!" Hayal sakince Min Ho'nun gittikçe artan bir sesle içindekileri kusmasını dinledikten sonra "Haklısın dikkat etmeliydim. Ama o gece bere takmadım diye hasta olmadım. Ertesi sabah banyodan sonra montsuz sigara içmeye çıktığım için oldum. Özür dilerim. Dikkat etmeliydim."

Min Ho Hayal'in sözünü bitirmesini zor bekleyebilmişti. Ve hemen biraz yüksek sesle "Sen kafayı mı yedin? Hastalığa davetiye çıkartmışsın resmen!" diye çıkıştı. Hayal hatalı olduğunu biliyordu ama çıkışmasına sinirlendi. Zaten hastanedeydi ve hastaydı. O da sesini yükselterek "Özür diledim ya ne uzatıyorsun? Zaten ne diye getirdin beni hastaneye hiç anlamadım. İyi oldum artık eve gitmek istiyorum." dedi. Bir yandan da doğrulmuş elinden serumu çıkartıyordu.

Min Ho "Hayal saçmalama yat yerine. Bu gece burada kalman gerekiyormuş. Tamam bak özür dilerim. Senin için endişelendiğim için sesim biraz yüksek çıktı ama gerçekten kırmak istemedim. Hadi nolur hayatım yat yerine. Ben de hemşireyi çağırayım taksın serumu tekrar." diye resmen yalvarıyordu. Hayal ise onu dinlemiyor ayağına yatağın yanındaki terlikleri geçirmeye çalışıyordu. Üstündeki hasta pijamasını da hiç sevmemişti zaten.

Hayal terlikleri giyip yataktan inerken Min Ho hemşire çağrı butonuna birkaç kez basıp hızlı adımlarla kapıya ilerleyen Hayal'i yakaladı ve arkasından ona sımsıkı sarıldı. Bir yandan da "Özür dilerim. Çok özür dilerim. Lütfen beni affet." diye fısıldıyordu kulağına.

Hayal başta biraz debelendi bırakması için ama sonunda teslim oldu. Min Ho'nun yalvarışları yüreğinin acımasına sebep olmuştu ve saçnaladığını farketmişti. Aşık olduğu adamın kollarının arasından ona doğru dönüp kollarını onun beline doladı. Min ho'nun kendine has kokusu onu bu dünyadan alıp her şeyin kusursuz olduğu başka bir dünyaya götürüyordu.

Min Ho'nun göğsüne doğru "Ben özür dilerim." dedikten sonra kafasını kaldırıp Min Ho'nun yüzüne baktığı sırada bakışlarını tavana diken Min Ho'nun yanaklarından bir damla yaş kendi yüzüne düştü. Hayal kollarını çözüp ellerini Min Ho'nun yanaklarına götürerek kendisine bakmasını sağladı. Onu öyle görünce kendisi de ağlamaya başladı. Artık ikisi de birbirinin gözyaşlarını siliyordu.

Hayal ona çatlamış bir sesle neden ağladığını sorunca Min Ho "Çok korktum! Seni kaybedeceğim diye çok korktum!" diye cevap verdi. Hayal daha düzgün bir sesle "Beni asla kaybetmeyeceksin." dedi. Min Ho "Ölüm bizi ayırana dek?" diye sorduğunda Hayal başını olumsuz anlamda sallayıp "Bizi ölüm bile ayıramayacak." cevabını verdi.

Min Ho'nun gamzeleri ortaya çıkarken Hayal de ona eşlik etti. Kapının açılıp hemşirenin odaya girmesiyle birbirlerinden ayrılmak zorunda kaldılar.

Hemşire sorunun ne olduğunu sorup serumun çıktığı içerikli bir cevap aldıktan sonra Hayal'i tekrar yatağa yatırıp serumu taktı ve odadan çıktı. Daha önce oturduğu yere oturan Min Ho "Ölüm ayıramıyor ama hemşire ayırabiliyor." deyip göz devirdi. Hayal de "Sen öyle san!" deyip yatağın kenarına kaydı ve onu yanına davet etti.

Min Ho ayakkabılarını çıkartıp yanına sokuldu hemen. Hayal'in saçlarını öperken Hayal'in karnından gelen gurultu hatta gürültü ikisinin de kahkaha atmasına sebep oldu. Min Ho yataktan inip "Bir şeyler alıp geliyorum." dedi ve odadan çıktı.
-----
Batu eve giderlerken Chan Hyuk'a bir restaurantın önünde durmasını söylemişti. En son Seoul'e dönerken ara verdikleri yerde yemişlerdi. Restauranta girip karınlarını doyurduktan sonra eve doğru tekrar yola koyuldular.
-----
Min Ho'dan telefon geldiğinde Müge Min Hyuk ile 'Aklımdaki ne?' oyunu oynuyorlardı. Bu oyunda birisi aklından bir yemek, nesne ya da kişi tutuyordu ve karşısındaki sorular sorarak onun ne ya da kim olduğunu bulmaya çalışıyordu.

Müge hemen telefonu açıp "Alo Min Ho?" dedi. Min Ho "Hastaneye getirdik serum takmışlar durumu iyiye gidiyormuş ateşi baya düşmüş." diye rapor verdi düz bir sesle. Müge "Teşekkür ederim. Benim yapabileceğim bir şey var mı?" diye sordu. Min Ho biraz düşündükten sonra "Yarın sabah hastaneye kıyafet getir Hayal için. Montunu falan da almadık. Ayakkabısı da yok. Getir işte sen üstüne bir şeyler. Korea National Üniversitesi Hastanesindeyiz. Oda numarası 1004." deyip kapatmıştı.

Müge Min Ho'nun ona kızgın oluğunu düşünmeden edemedi. Haksız da sayılmazdı gerçi ama yapabileceği bir şey yoktu. Hayal istemediği sürece onu yerinden kıpırdatamazdı hiç kimse. Efe dahil, Min Ho hariç.

Hayal'in durumunu Min Hyuk'a özetleyip "Yarın sabah evden eşya alıp götürmem gerekiyor hastaneye. Biraz daha erken çıkalım olur mu?" diye sordu. Min Hyuk "Sen nasıl istersen." diye cevap verdi ve devam etti. "Hadi yatalım o zaman madem erken kalkacağız."

Müge başıyla onaylayıp Min Hyuk'un yanına uzandı. Min Hyuk'un kolu Müge'nin başının altındaydı. Birbirlerine yüzlerini dönüp gözleriyle konuşmaya başladılar. Min Hyuk birden "Diyelim ki oyunu oynayalım mı?" diye sordu. Müge "Oynayalım. Sen başla dedi."

Onlar sürekli böyle oyunlar oynuyorlardı ve çok eğleniyorlardı. Min Hyuk başladı."Diyelim ki, ilişkimizi açıklamışız."

Müge devam etti "Diyelim ki, bu açıklamadan sonra taşa tutulmuşuz."
"Diyelim ki, ben o taşlanmalardan seni kurtarmışım."
"Diyelim ki, hayranların beni öldürmeye çalışmış."
"Diyelim ki, silahın önüne ben atlamışım."
"Diyelim ki, ölmemişsin ve hayranların artık bizi kabullenmiş."
"Diyelim ki, ben hastaneden çıktıktan sonra düğün hazırlıklarına başlamışız."
"Diyelim ki, çok güzel bir kır düğünü yapmışız."
"Diyelim ki, şarkı söylemesi için bizim şirketteki tüm grupları çağırmışız."
"Diyelim ki, bir oğlumuz olmuş."
"Diyelim ki, göz rengini senden almış."
"Diyelim ki, göz şeklini de senden almış."

İkisi de bu çocuğun düşüncesiyle biraz beklediler. Hayal ediyorlardı. Bu oyun hayallerini ortaya çıkarmanın en iyi yoluydu. Müge de onunla evlenmek istiyordu. Ve bir erkek çocuk. Min Hyuk kolunu katlayıp Müge'nin ona yaklaşmasını sağladıktan sonra önce alnından, sonra burnundan, sonra da dudaklarından öptü. Müge de Min Hyuk'un bahar kokusunu içine çekiyordu.

Müge Min Hyuk'a sıkıca sarılıp ciğerlerini onun kokusuyla doldurarak uykuya daldı. Son hatırladığı Min Hyuk'un saçını öpüp 'Seni seviyorum.' dediğiydi.

~19. Bölüm Sonu~

Evet Hayalperestlerim yazdığım en uzun bölüm bu oldu sanırım tam 5514 kelime :) Sıkılmadan bir çırpıda okumanızı diliyorum. Umarım beğenirsiniz. Okuduğunuz için çok teşekkür ediyorum. Yorumlarınızı esirgemeyin lütfen. Bu arada size bir kaç soru soracağım.

1-Efe dönsün mü?
2-Türkiye'de ne kadar kalsınlar?
Ve 3-Min Ho'nun planı ne?

Cevaplarsanız çok mutlu olurum :) Seviliyorsunuz :*
 
06-25-2015 08:21 PM
Tüm Mesajlarını Bul Alıntı Yaparak Cevapla
minozAbet Çevrimdışı
Minoz Fan

Mesajlar: 249
Üyelik Tarihi: Feb 2015
Rep Puanı: 39
Mesaj: #23
RE: Umutlar ve Hayaller
 
20. Bölüm

Pazartesi günü sabahı doktor bir gün daha kalmasının Hayal için daha iyi olacağını söylemişti ama Hayal kesinlikle kabul etmemiş, iyi olduğuna doktoru inandırmak için yataktan kalkıp ısınma hareketleri bile yapmıştı.

Min Ho'nun tüm ısrarlarını ve yalvarmalarını geri çevirmiş ve sonunda doktordan taburcu edileceğini duyunca "Teşekkürler Doktor Baek. Bu iyiliğinizi hiç unutmayacağım." deyip yaklaşık 45° kadar eğilmişti.

Min Ho çıkış işlemlerini yaparken Hayal de Müge'nin getirdiği eşyaları giyiniyordu. Müge'ye "Dün gece naptınız la? Nasıldı?" diye sordu. Müge "Oyun oynadık, muhabbet ettik, sarıldık uyuduk." diye cevap verdi.

Hayal başını iki yana sallayıp "Level atlamayı düşünmüyor musunuz?" diye sordu. Müge kızararak ve biraz daha yüksek sesle cevapladı bu sefer. "Evlenmeden olmaz!" Hayal bir kahkaha attı.

"Merak etme bebeğim. Sen istemeden sana dokunmam!" Bu sözleri hayali bıyıklarını burarak söylemişti. Müge "Hayaaal!!" diye bağırırken yataktan yastığı alıp Hayal'e fırlattı.

Hayal pantolonun düğmesini iliklemek üzere eğildiği için yastığı yakalayamadı ve kafasına yedi. O ivmeyle sendeleyip kıçının üzerine oturdu.

Müge eliyle ağzını kapatıp yanına koştu ve onu kaldırmaya çalışırken "O kadar da sert atmamıştım aslında. Özür dilerim." diyordu.

O sırada Min Ho odaya girdi. Hayal'i yerde görünce o da yanına koştu ve "Ne oldu? Başın mı döndü de düştün? İyi misin?" diye sordu endişeyle. Hayal'in diğer elini de o tutup kalkmasına yardım etti. Hayal kalktıktan sonra "İyiyim iyiyim. Sadece kafama yastık yedim de." deyip yan gözle Müge'ye baktı.

Min Ho olaya Fransız kaldığı için kafasını eliyle kaşıyıp boş gözlerle ikisine baktıktan sonra "Ha! Ben işlemleri hallettim. Çıkabiliriz." dedi. Hayal "Harika! Hadi artık lütfen gidelim." deyip pantolonun düğmesini ilikledi ve Min Ho ile Müge'nin koluna girdi. Çıkarken dün gece giydirdikleri elbisesini koydukları çantayı aldı Min Ho ve doğruca eve doğru yola koyuldular.

Eve girdiğinde İzem ve Batu yanına koşup "Geçmiş olsun abla. İyi misin?" diye sordular. Hayal "Evet iyiyim. Hadi kahvaltı edip valizleri hazırlamaya başlayalım." cevabını verdi. İzem hemen "Ben hazırladım bile. Hadi oturalım." deyip mutfağa ilerledi.

Kahvaltıda Hayal Min Ho'ya "Ben yokken neler yapacaksın? Programın belli mi?" diye sordu. Min Ho "Tam kesin değil ama fanmeeting yapabilirim. Başkanla konuşuyoruz hala." dedi. Hayal ağzına peynir atarken "Ben yokken gitsen iyi olur bence de." deyip çatalına yeni batırdığı peyniri Min Ho'ya uzatarak "Aferin benim akıllı sevgilim. Aç bakalım ağzını." dedi.

Min Ho ağzını kocaman açıp peyniri büyük bir iştahla yuttu. Hayal bu sefer Müge'ye dönüp "Seninki ne yapacakmış? Konuştunuz mu?" diye sordu. Müge de "O da dış programı ayarlamaya çalışıyor." dedi. Hayal "Hep birlikte Koreyi terkediyoruz yani." deyip kıkırdadı.

Kahvaltıdan kalktıktan sonra evde valiz toplama telaşı başlamıştı. Hayal'i ise odasında yatağına hapsetmişlerdi. Min Ho ona eşyaları gösteriyordu. Hayal de "Onu koy, o kalsın." gibi direktifler veriyordu.

Yanına çok fazla kıyafet almayacaktı çünkü İstanbul'da yeterince kıyafeti zaten vardı. Annesine, babasına aldığı hediyeler, ev ve cafe için aldığı eşyalar valizde yoğunluk oluşturuyordu. Min Ho'ya "Türkiye'den istediğin bir şey var mı?" diye sordu. Min Ho "Bilmiyorum ki şimdilik. Ben sana sonra sipariş veririm." deyip elindeki pantolonu Hayal'e gösterdi. "Bunu koyuyor muyuz?" Hayal "Kalsın." cevabını verdi ve devam etti"Valizi getir de bakayım ne koymuşuz."

Min Ho valizi kucaklayıp Hayal'in yanına gitti. Hayal aldığı kıyafetleri yeterli görüp hediyelerden unuttuğu var mı diye kontrol etti. Annesine aldığı kıyafetler, takılar, aksesuarlar, babasına aldığı baduk, kravatlar, kol düğmeleri, dedesine aldığı baduk, ev ve cafe için aldığı biblolar. Hepsi tamdı.

Hayal "Tamamdır. Kapatabiliriz artık." deyip valizi kapatmak için hamle yaptı. Min Ho onu durdurup "Koymadığımız şeyler var. Bekle" dedi. Hayal anlamayarak ona baktığında cebinden iki tane hediye paketi çıkarttı. Birisi mavi, diğeri kırmızı ile sarılmıştı.

Hayal "Bunlar ne?" diye sordu. Min Ho "Annen ve baban için aldığım hediyeler. Umarım beğenirler. Şey mavi paket babanın, kırmızı olansa annenin. İçindekiler sana da sürpriz olsun." dedi.

Hayal şaşkınlık ve minnetle Min Ho'nun gözlerine bakıyordu. "Aslında gerek yoktu. Imm... teşekkür ederim." deyip Min Ho'ya sarıldı. Şimdi kendisini mahcup da hissediyordu çünkü onun ailesiyle tanışmaya gittiğinde eli boş gitmişti.

Min Ho Hayal'in kollarından sıyrılıp yüzünü ellerinin arasına aldı. "Onlar benim de anne-babam. Ve onlara ne kadar teşekkür etsem az. Bana en güzel hediyeyi verdiler." deyip önce Hayal'in alnını, sonra da dudaklarını öptü.

Dudakları ayrıldıktan sonra Hayal ona gülümseyip "Daha verdikleri kesin değil. Önce bi istemen lazım." dedi. Min Ho omuz silkip "Tamam. Ben de sizinle geliyorum o zaman. İsteyim olsun bitsin. Sonra hemen evleniriz." deyip sırıttı. Hayal Min Ho'nun omzuna yavaşça vurup "Dalga geçme. Hem onun zamanı var daha." dedi.

Min Ho alt dudağını sarkıtıp "Benimle evlenmek istemiyor musun? Yoksa benim bedenimi çılgın arzuların için kullanıp daha sonra bir mendil gibi kenara atmayı mı düşünüyorsun?" diye sordu. Hayal "Bu lafları Ha Neul'dan mı öğreniyorsun? Yeşilçamın namus abidesi kızları gibi konuştun." dedi alayla karışık. Min Ho "Cevap vermedin?" diye üsteleyince "Seninle evlenmek istiyorum tabi ki ama bu kadar erken olursa hamile kaldığımı falan düşünürler." cevabını verdi.

Min Ho biraz düşündükten sonra hak vermiş olacak ki "Bu seferlik siz tek gidin o zaman. Bir dahakine ben de gelirim ve seni isterim." dedi. Hayal "O zaman düşünürüz onu. Neyse hadi kapatalım artık şunu. İçim daraldı valla." deyip önce konuyu, sonra valizi kapattı.

Diğerleri de valizlerini hazırlamışlardı. Müge Kuki'yi kucağına almış okşuyordu. Bir yandan da "Biz gidiyoruz anneciğim. Bizi özle tamam mı? Biraz babayla takılma vaktin geldi. Hem orada kardeşler de var. Sıkılmazsın." diyordu. Kuki karşılık olarak mırıl mırıl mırlıyordu.

İzem bilgisayarı almış, Skype üzerinden görüntülü olarak arkadaşlarıyla konuşuyordu. Hayal Min Ho ile birlikte odadan çıkarken İzem'in "Eniştem dünyanın en tatlı insanı. Beni de çok seviyor." dediğini duydu.

Bilgisayardan gelen ses ona "Ne şanslısın kızım yaaa. Fotoğraf çekindin mi bari?" dedi. Hayal sesi Sude'ninkine benzetmişti. Başka bir ses "Kanka Min Ho ya! Min Ho! Bize de imzasını getirmeyi unutma bak. Hayal abla durdu durdu turnayı gözünden vurdu. Efe abi de iyiydi ama bir Min Ho değil." diye ekledi. Bu da Sena'nın sesi olmalıydı.

İzem onları "Çok fazla fotoğraf çekindik. Üstelik sadece onunla da değil! Kim Bum, Ill Woo, CN Blue üyeleri, FT Island'ın Choileri, Kwak Si Yang. Hepsiyle var fotoğrafım. Kanka imzalar aklımda bugün imzalatacağım. Efe abiyi eniştemle kıyaslamayın lütfen. At ile eşek kıyaslaması daha adil olur!" diye cevapladı.

Min Ho Efe'nin adını duyunca "Neden bahsediyor?" diye sordu. Hayal de "Seninle hava atıyor. Arkadaşları Efe'nin de iyi olduğunu söyleyince İzem 'kıyaslama bile yapılamaz. Eniştem en iyisi.' dedi." diye ekleme yaparak özetledi.

Min Ho gülümseyip "Tabi ki en iyi benim." deyip kolunu Hayal'in boynuna dolayıp boşta kalan eliyle saçlarını karıştırdı. Hayal "Ya! Yaaa!! Yaaaaa!!!" diye bağırarak onun kolundan kurtulmaya çalıştı. Olmayınca da çözümü Min Ho'yu ısırmakta buldu ve ilk denk gelen yeri ısırdı. Min Ho çığlık atarak Hayal'i bıraktı ve gömleğinin düğmelerini açıp göğsündeki diş izlerine baktı.

Hayal "Ops!" deyip diş izinin üstünü öptü. Min Ho "Kötü kadın!" diye sızlanıyordu. Hayal sürekli "Özür dilerim miniğim, ayarı tutturamadım." diyordu. Onun üzgün olduğunu gören Min Ho "Tamam acımadı zaten şaka yaptım." deyip ona sıkıca sarıldı.

Ablasını Min Ho'nun çıplak göğsüne yaslı olarak gören Batu öksürerek yanlarına geldi. "Abla yemek yemesek mi artık? Ben acıktım." dedi. Hayal Min Ho'nun göğsünden uzaklaşmadan kafasını Batu'ya çevirdi ve "Tamam ablam. Ne yiyelim var mı önerin?" diye sordu. Batu "Mangal yapsak?" diye fikrini söyledi.

Hayal "Onu akşam yeriz. Şimdi için bir şey söyle." dedi. Batu düşünmeye devam ederken İzem bilgisayarın başından "Kısır yapalım noluuuurr!" diye seslendi ve menüleri belli olmuş oldu.

Hayal Min Ho ile birlikte mutfağa geçtikten sonra Müge de geldi yanına. Min Ho "Ne yapacaksınız?" diye sordu. Hayal "Kısır. Bu da bir Türk yemeği daha doğrusu pek yemek sayılmaz. Bulgurlu falan işte çayın yanına güzel gidiyor." dedi. Min Ho "Ben hiç 'sadece' senin yaptığın bir şey yemedim." deyince Hayal Müge'ye "Abi ben kısıra hakimim bu konuyu daha önce çalışmıştım. Sen otur da ben yapayım." deyip önlüğü giydi ve saçlarını topladı.

Müge "Bu kadar zor bir şeyle başlamasaydın abi. Yardıma ihtiyacın olursa söyle." deyip dalga geçtikten sonra dil çıkarttı. Hayal gözlerini kısarak baktı ona. O da 'tamam sustum' anlamında ellerini kaldırdı ve Min Ho'nun yanındaki sandalyeye oturdu.

Hayal kısırı seyircilerinin önünde yapıp bitirdi. İçini ıslattığı kasellere kısırı basıp servis tabaklarına ters çevirdi ve kısır kasenin şeklini alarak tabağa düştü. Çayı da demlemişti. Sofrayı da hazırladıktan sonra İzem ve Batu'ya seslendi. "Hadi gelin yiyoruz."

İkisi de gelip her zamanki yerlerine oturdular. Batu kısıra bakıp "Bunda bi'şeyler eksik." dedi hemen. İzem de bakıp "Evet ama tadına bakmadan da bir şey diyemem." dedi. İkisi birden kısırı ağızlarına götürdüler ve bir ağızdan "Bunun maydonozu ve salatalığı yok!" diye bağırdılar.

Hayal masada doğranmış salatalığı ve yıkanmış maydonozu onlara göstererek "Burdan yeyin. Müge maydonoz yemez. Min Ho da hem maydanoz hem salatalık yemez." diye açıklamasını yaptı.

Batu "Hep onu düşün zaten. Böyle ek olarak yemek aynı tadı vermiyor işte özdeşmesi lazımdı bunların." diye söylene söylene iki tabak yedi. Çayı da bol bol içmişti kısırın 'eksiğini' hissetmemek için.

İzem başka yorum yapmadan tabağındakini bitirdi. Min Ho ise bir tabak daha istemişti. Hatta Batu ve İzemin neden şikayet ettiklerini sormuş ve aldığı cevaptan çok memnun kalmıştı. Müge de "Aferin la! Güzel yapmışsın. Beğendim." derken ikinci tabağını dolduruyordu.

Karınları doyduktan sonra Min Ho "Neden yemek yapmıyorsun sen?" diye sordu. Hayal "Pek beceremiyorum kendi başımayken. Yemek yapan birisi olmadım hiç. Müge yemek yapmaktan zevk alıyor o yüzden birlikte yaşadığımızda hep o yapıyor. Ben de yardım ediyorum. Kendi başıma ölçüleri tutturamıyorum malesef." cevabını verdi. Min Ho "Bence öğrenmelisin. İlerde evlenince Müge'yi mi çağıracağız?" diye sordu bu sefer. Hayal de "Sen yaparsın." deyip güldü ve devam etti "Şaka şaka öğrenirim ben o zamana kadar. Sen merak etme."

Hayal bunları söyleyip Min Ho'nun yanağından makas alırken İzem lafa karıştı "Eniştelerin birtanesi. Arkadaşlarım için fotoğraf imzalar mısın? Lütfen?" Gözlerini kırpıştırıyordu. Yarı Korece, yarı İngilizce söylemişti. Min Ho gülümseyip cevap verdi "Tabi ki. Ama yanımda fotoğraf yok. Chan Hyuk'u aramam lazım. Ya da bi saniye. Arabada olacaktı alıp geleyim. Kaç tane?"

İzem otuz iki diş sırıtarak "Otuz yeterli olur heralde. Ya da elli olsun." diye cevapladı. Sonra ciddileşip "Var değil mi o kadar?" diye tamamladı lafını. Min Ho "Var var merak etme." deyip gülümseyerek arabaya gitti. Hayal "Ne yapacaksın o kadar fotoğrafı?" diye sorunca İzem "Yakın arkadaşlarıma vereceğim. Kalanını da satacağım." deyip omuz silkti.

Batu ile Müge de masadan kalkmışlardı. Batu gene televizyonun başına geçti. Müge de telefonla Min Hyuk'u aradı. Üçüncü çalışta telefonu açtı Min Hyuk.

"Hayatım ne yapıyorsun?"
"Mola verdik şimdi. Zamanlaman harika! Ben de seni arayacaktım tam. Sen ne yapıyorsun?"
"Ben de bir şeyler yedim az önce. Bir arayım seni dedim. Bölmediğime sevindim. Sabah hastaneye giderken konuşmuştuk ya Kuki mevzusunu. Onun için aradım aslında."
"Kuki olmasa aranmayacağım demek. Peki bakalım öyle olsun."
"Ya onu mu dedim şimdi! Çalışıyorsun diye aramadım yoksa arardım. Ayrıca özledim de."
"Ben de çok özledim. Burayı çok bırakamam o yüzden Kuki ile şirketin oradaki parka gelebilir misin? Orada görüşelim?"
"Olur gelirim tabi. Kaç gibi geleyim?"
"Immm... 8 nasıl?"
"Uygun. 8de oradayım."
"Tamam hayatım. Biz tekrar başlıyoruz. Geldiğinde ara tamam mı?"
"Tamam. Kolay gelsin."
"Teşekkür ederim. Ha Ha Neul-ah!"
"Efendim?"
"Seni seviyorum!"
"Seni seviyorum!"

Müge telefonu kapatıp tekrar Kuki ile oynamaya gitti. Onu da çok özleyecekti. Şu anda kendisini Koreye daha bağlı hissediyordu. Ailesine haksızlık ettiğini düşünüp biraz üzüldü ama fikrini değiştirecek kadar değildi üzüntüsü.

Min Ho fotoğrafları getirmişti ve imzalamaya başlamıştı. Ne kadar seri imzaladığını gören İzem ağzı açık izlemişti onu. İçinden 'Vay be!' deyip yaklaşık 4 dakika sonra eline tutuşturulan 50 fotoğrafa bakakaldı.

"İşte bu kadar. Al bakalım." deyip uzatmıştı Min Ho hepsini önce masaya vurup hizaladıktan sonra. İzem fotoğrafları minik sırt çantasına koymadan önce eniştesine sarılıp yanaklarını öpmeden edememişti.

Hayal de herkese Türk kahvelerini yapmıştı. Hep beraber salona geçip içmişlerdi kahvelerini. Kahveleri bittikten sonra Min Ho "Bu gece dışarıya çıkalım mı hep beraber? Son kez eğlenmiş oluruz?" diye sordu Batu'ya. Batu "Bana uyar da enişte neden son kez olsun ki? Ayrılmaya mı karar verdiniz?" dedi. Min Ho "Gidiyorsunuz ya yarın ondan dedim. Yoksa tabi ki son değil ve tabi ki ayrılmıyoruz." cevabını verdi.

Müge "Siz gidin. Ben Min Hyuk'un yanına gideceğim Kuki'yi vermeye. Ondan sonra katılırım size belki." deyip programını bildirmiş oldu. İzemse "Nereye gideceğiz? Cluba falan mı?" diye heyecanla sordu. Min Ho "Olabilir. Senin yaşın tutmuyor ama yanında ablan olduğu için sorun olmaz sanırım." dedikten sonra Hayal'e dönüp "Olur mu aşkım?" diye sordu. Hayal "Olur. Güzel olur. Akşam 7 gibi yemeğimizi yeriz sonra hazırlanır çıkarız." deyip onayını verdi. Sonra mangal yapacakları aklına geldi ve etleri terbiye etmek için mutfağa gitti.
-----
Yemeklerini yedikten sonra hep birlikte hazırlanmaya başladılar. Hava akşam daha soğuk olduğu için mangal yerine ızgara yapmışlardı. Kızlar Müge'nin, erkekler Hayal'in odasında giyindi. Batu valizini açmak zorunda kalmıştı. Açık renk kotu ile lacivertli yeşilli oduncu gömleğini giyinmişti. Min Ho da Hayal'in dolabında ona ayırılan kısımdan siyah bir gömlek ve siyah dar kot pantolonunu almıştı

İzem Müge'den bir şey giyinecekti. Ablasınınkiler ona kısa oluyordu. Pembe, dizinin biraz üstünde biten, prenses model bir elbise giyinmişti. Kolsuzdu ama içeride zaten üşümezdi. Abisinin olay çıkartmayacağını ümit edip saçını dağınık topuz yaptı ve makyajına başladı.

Hayal de dizinin beş parmak yukarısında biten dar, ışıl ışıl siyah bir elbise giyinmişti. Fakir koldu ve sırt dekoltesi vardı. O da Min Ho'nun olay çıkartmamasını umuyordu. Gidecekleri yer muhtemelen lüks ve elit bir yer olacaktı. İlişkileri açıklanalı 3 ay olmasına rağmen daha önceki kareokeyi saymazsa Min Ho ile ilk defa gece dışarıya çıkacaktı. O yüzden bakımlı olmalıydı. Eskiden çalıştıkları Lucy'e gidecek olsalardı pantolon-kazak giderdi çekinmeden.

Müge ise saks mavisi, belinden gold kemerli bir tulum giyinmişti. En sade oydu ama en güzel de oydu. Müge bunu her zaman başarıyordu.
-----
19.45te Müge Kuki'yi de alıp çıktı. Arabayı o alacaktı. Diğerleri Min Ho'nun arabasıyla gideceklerdi.

Saat 20.02de şirketin arka tarafındaki parktaydı. Min Hyuk'u arayıp geldiğini haber verdi. Birkaç dakika sonra parkta buluştular. Müge hemen oturduğu banktan kalkıp Min Hyuk'a sarıldı. Birden içinin ısındığını hissetti. Sebebinin Min Hyuk'un kolları mı yoksa ciğerlerine dolan bahar kokusu mu olduğundan emin olamadı. Emin olduğu tek şey Min Hyuk'a her sarıldığında böyle olmasıydı.

Min Hyuk da ona sıkıca sarılmıştı. Yanağını Müge'nin başına yaslamış, aynı anda atan kalplerini dinliyor, hatta hissediyordu. 'Huzur bu olmalı!' diye düşünmeden edemedi. Sessiz birkaç dakikanın sonunda onları ayıran gene Kuki'nin miyavlaması olmuştu.

İkisi de gülümseyerek birbirlerinden ayrılıp Kuki'nin kafesinin olduğu banka oturduktan sonra konuşmaya başladılar.

"Nasılsın Ha Neul'ım?"
"Yanında olduğum için mutlu. Sen?"
"Ben de öyle." Min Hyuk gülümseyip devam etti. "Ama çok da yorgunum. Bugün kayıtları bitirmemiz gerekiyor. Sabahlama ihtimalimiz var."

Müge bu duruma çok üzülmüştü. Suratını sarkıtıp "Dinlenseniz daha iyi, daha verimli olmaz mıydı? Seni böyle yorgun görmeye dayanamıyorum."

Ellerini Min Hyuk'un yanaklarına koymuş, baş parmaklarını gözlerinin altındaki torbalarda gezdiriyordu. Solgun görünüyordu. Bu da içini sızlatmaya yetmişti.

Min Hyuk neşeli görünmeye çalışarak "İki şarkı kaldı kayda almamız gereken. Onları da halledip kendimize iki gün boyunca tatil vereceğiz." dedi. "Ama sen burada olmayacaksın." derken yüzündeki gülümseme silinmişti.

Arkasından hemen "Herneyse, geldiğinizde seni ailemle tanıştırmak istiyorum." diye ekledi. Müge bunun şokuyla gözlerini açarak konuşmaya başladı. "Şaka. yapıyor. olmalısın. Yani... şey... ımmm... bilemedim ki şimdi! Off ben çok heyecanlanırım. Hatta şimdiden heyecanlandım. Neyse önceden haber vermen iyi oldu aslında, hazırlanmak için vaktim olacak. Beni kabul  edecekler mi sence? Allah'ım n'olur sevsinler! Sen onlara söylemiş miydin daha önce? Ne dediler? Yorum yaptılar mı?"

Bu Min Hyuk'un beklediği bir tepkiydi. O yüzden Müge susana kadar sakince dinledi onu. Şimdi de cesaretlendirmesi gerekiyordu. Bunun farkında olarak önce ellerini tutup, her baktığında kaybolacağını hissettiği orman gözlerine baktı Müge'nin ve başladı. "Hayatım öncelikle sakin ol. Evet onlara daha önce bahsettim ve seninle tanışmayı onlar istediler. Hem de en kısa zamanda. Bu kadar heyecanlanmana gerek yok gerçekten. Sevmezlerse de sence ben senden vazgeçer miyim? Onları ikna etmek için her şeyi yaparım. Onları boşverir kendi bildiğimi okurum demiyorum çünkü onların rızası benim için çok önemli. Ama şöyle bir düşününce de neden razı gelmesinler ki? Razı gelmeyecek olsalardı davet etmezlerdi hem değil mi? O yüzden merak etme. Sen sadece kendin gibi davran. Böyle bir gelinleri olacağı için mutlu bile olacaklar. İnan bana."

Evet gene Min Hyuk ve gene mantıklı, sakin bir konuşma. Müge onun bu huyunu çok seviyordu. Serinkanlılıkla her şeyi açıkça görüyor, açıklıyor ve karşısındakini rahatlatıyordu. Müge'den cevap gelmeyince daha da cesaretlendirircesine avucundaki elleri sıktı Min Hyuk. Müge de rahatlamış bir şekilde gülümsedi ve "Teşekkür ederim. Buna ihtiyacım vardı." dedi. Min Hyuk eğilip şefkatle Müge'nin dudaklarıyla kendininkileri buluşturdu.

O birkaç saniye içerisinde Müge'nin aklında sadece Min Hyuk vardı. Kafasında ve kalbinde bir güneş gibi doğmuş, parlaklığıyla diğer tüm şeyleri bastırmıştı. Her seferinde aynı etkiyi yaratıyordu Min Hyuk'un öpüşü. Min Hyuk'un da aynı şeyleri hissettiğinden haberi yoktu.

Min Hyuk Müge'nin dudaklarına son olarak minik bir öpücük kondurup geri çekildi. Gözleri tekrar buluştu ve ikisi de birbirlerine istemsizce gülümsediler.

Kalkıp salıncağa doğru ilerlediler. Müge oturdu salıncağa. Min Hyuk da sallamaya başladı. Salıncak hızlandıkça Müge'nin kahkahaları artıyor, "Karnım gıdıklanıyor!" diye bağırıyordu. Min Hyuk onunla birlikte gülerken sordu. "Buradan sonra eve mi geçeceksin?"

Müge salıncak yavaşlayıp kahkahaları duruncaya kadar cevap veremedi. Konuşabilir hale geldikten sonra "Hayır. Hayaller hep birlikte cluba gittiler. Ben de onların yanına geçeceğim." diye cevapladı ve devam etti. "Senin ne zaman gitmen gerekiyor?"

Min Hyuk "Aslında yemek molasındayız. Diğerleri yiyor şimdi. Ben de onların ekstra vaktini almamak için seni bu arada çağırdım. Dokuz gibi başlayacağız tekrar." dedi. Müge kızgın bir şekilde "Yemek yiyemeceksin o zaman?" diye sordu. Min Hyuk omuz silkip "Sorun değil." dedi ama Müge Min Hyuk'un yemek yemeyi çok sevdiğini ve şu anda yemeğe gerçekten ihtiyacı olduğunu bildiğinden telefonunu çıkartıp Jung Shin'e mesaj attı. "Jung Shin, her ne yiyorsanız Min Hyuk'un payını parka getirebilir misin rica etsem?"

Min Hyuk "Kime mesaj attın?" diye sorduğu sırada Jung Shin'den mesaj geldi. "Tamam Jong hyung getiriyor." Müge telefonu Min Hyuk'a gösterdi. Min Hyuk "Gerek yoktu." diye geveliyordı ama Müge gerek olduğundan emindi. O yüzden "Sana sormadım." deyip parkın girişine bakıp Jong Hyun'u beklemeye başladı. Jong elinde bir kutuyla girişte belirdiğinde Müge ona doğru el sallayıp yerlerini bildirdi.

Aheste aheste onlara doğru yürüyen Jong Hyun'a "Biraz hızlı olsan diyorum?" diye seslendi Müge. Jong Hyun da adımlarını hızlandırıp yanlarına ulaştı. Elindeki kızarmış tavuk kutusunu Müge'ye uzatırken "Kurye ücretim?" diye boş olan avcunu açtı.

Müge çantasından cüzdanını alıp içinden 500 Won çıkarttı ve Jong Hyun'un avcuna koydu. Parmaklarını kapatmasına yardım ederken "Üstü kalsın." deyip gülümsedi. Jong Hyun otuziki diş sırıtıp "Kısa günün kârı." dedikten sonra kutuyu Min Hyuk'a uzattı ve tekrar parkın girişine doğru yöneldi. Gitmeden önce Müge'ye de laf çarpmayı unutmadı. "Kardeşim dikkat et bak. Maliyeciler çok cimri oluyor."

Min Hyuk arkasından bağırdı "Tam evlenilecek tip bence hyung. Ev ekonomisi önemli sonuçta." Jong Hyun işaret parmağıyla baş parmağını birleştirerek 'okey' yaptığı elini havaya kaldırdı. Arkasından el sallayıp gözden kayboldu.

Müge "Hadi ye çabuk." deyip Min Hyuk'u oturttu. Min Hyuk büyük bir iştahla tüm parçaları bitirdi. Bir iki tane de zorla Müge'ye yedirmişti.

Saat 20.55 oluncaya kadar oturup sohbet ettiler. Oradan buradan konuştular daha çok. Sonunda Min Hyuk "Artık gitmem lazım." diye kalktığında Müge'nin içini bir hüzün kapladı. Ona her zamankinden daha çok sarılıp kokusunu içine çekti.

"Seni çok özleyeceğim Min Hyuk-ah!"

"Ben seni daha çok özleyeceğim Ha Neul-ah!"

Min Hyuk Müge'nin saçlarını öptü önce. Arkasından sırasıyla alnını, burnunu, dudaklarını ve çenesini. Sonra tekrar dudaklarına yöneldi ve daha uzun, daha ateşli öptü bu sefer. Müge'nin parmakları istemsizce Min Hyuk'un saçlarına gitmişti.

Min Hyuk'un aklına birden bir şey geldi ve bu durmasına neden oldu. Geri çekilip Müge'nin boynundaki atkıyı çıkarttı. Arkasından kendisininkini de çıkartıp Mügenin boynuna doladı. Müge'nin unisex olan atkısını da kendi boynuna doladı. "Artık gidelim mi?" diye sordu. Müge başını evet anlamında salladıktan sonra Min Hyuk Kuki'nin kafesini aldı ve Müge'yi arabasına kadar geçirdi. Müge uzaklaştıktan sonra atkıyı iyice burnuna çekip ellerini cebine attı ve Müge'nin kokusuyla şirkete doğru yürüdü.
-----
Min Ho clubın önünde durduğunda arabadan inip Hayal'in kapısını açmak için hamle yapan valeye durmasını söyledi ve kapıyı kendisi açmaya gitti. Batu ve İzem de arabadan indiler. Min Ho anahtarı gelen valeye bırakıp Hayal'in koluna girdi ve onlar önde, İzemler arkada yürümeye başladılar.

İzem'in de Hayal'in de beylerin kıyafetleri hakkında söyleyeceklerinden endişelendikleri şey olmamıştı ve çok şık bir grup olmuşlardı.

Vestiyere montlarını bıraktıktan sonra hep beraber Min Ho'nun yönlendirmesiyle arka taraftaki bir masaya geçtiler. Hayal oturduktan sonra Min Ho da yanına oturdu. Diğerleri de karşılarına oturmuşlardı. Hayal mekanı süzmeye başladı.

Tavanlarda renk değiştiren ledler vardı. Karanlıkta daha çok belli olacağını düşündü Hayal. Şu anda o kadar da loş değildi ortam. Tepeden abartılı olmayan avizeler sarkıyordu. Avizelerin tam ortasında da olmazsa olmaz büyük bir disko topu vardı. Orta tarafta genişçe bir dans pisti vardı. Merkeze yakın olan masalar genellikle yuvarlaktı ve etraflarında bar tabureleri vardı. Duvarlar şık duvar kağıtlarıyla süslenmişti. Dans pistinin bir ucunda bar, diğer ucunda ise DJ vardı. Saat çok geç olmadığı için müzigin sesi de fazla değildi. Anlaşmak için bağırmaya gerek yoktu en azından.

Bir de gelenlere baktı Hayal. Giydiklerinin gerçekten uygun olduğuna karar verdi. Etraf çok şık giyinmiş insanlarla doluydu. Hayal bu sefer yüzlerine baktı insanların. Çoğunu televizyonda görmüştü bunların. İsimlerini pek bilmiyordu açıkçası ama yüzleri oldukça tanıdıktı.

Garson siparişlerini almaya geldiğinde Hayal dikkatini masaya yönlendirdi. Garson "Hoşgeldiniz Min Ho-sshi. Ne arzu edersiniz?" diye sordu Min Ho'ya. Min Ho Hayal'e dönüp "Ne arzu ederiz?" diye sordu. Hayal "Vodka enerji istiyorum." dedi. Min Ho "Ben de aynısından alayım." deyip Batu ve İzem'e baktı.

Batu "Bana bir bira lütfen. Limon da istiyorum yanına." dedi. İzem ise "Ben sadece limonata alacağım." dedi. Hayal onların siparişlerini garsona bildirdikten sonra Min Ho "Mısır, çerez ve meyve de istiyoruz." diye ekledi ve garson masadan ayrıldı.

Min Ho "Beğendin mi? Daha tam hareketlenmedi ama ilerleyen saatlerde çok eğlenceli olacak." dedi. Hayal "Güzelmiş. Beğendim." deyip Min Ho'nun elini tuttu. Sonra kulağına eğilip "Sen de dans edecek misin?" diye sordu. Min Ho gülümseyip "Dans edemediğimi biliyorsun." dedi. Hayal de "O zaman beni bu kıyafetle oraya yalnız mı göndereceksin? Ben kendimi savunabilirim ama buradakilerin çoğu ünlü ve olay çıkmasını istemiyorum. Ama tabi gene de sen bilirsin." deyip Min Ho'yu kışkırtmaya çalıştı ve başarılı da oldu. "Tamam tamam dans edeceğim." Hayal gülümseyip yanağına bir öpücük kondurdu.

Siparişleri gelmişti ve yavaş yavaş içmeye başladılar. Saat dokuz civarı Hayal'in telefonu çaldı. Müge arıyordu. Hayal telefonu açıp "Efendim karşim?" dedi. Müge yerlerini sorduğunda Hayal "Club Mass'teyiz abi. Hat 2'nin Gangnam istasyonunun orada Glass Tower var ya. Onu geçiyorsun kuzeye doğru. YMB Akademi'nin hemen yanı. Lotte Sinemaya varmadan önce solda. Arka tarafta oturuyoruz." deyip tarif ettikten sonra kapattı. Min Ho "Geliyor mu?" diye sordu. Hayal de "Yoldaymış." deyip bardağından büyük bir yudum aldı.

Yaklaşık 20 dakika sonra Müge yanlarına geldi. İzem'in yanına otururken ağzına bir mısır atıp "Güzelmiş ama sakin sanki?" dedi. Min Ho "Yarım saat sonra konuşamayacaksınız bile. O yüzden birbirinize söyleyecekleriniz varsa söyleyin." deyip sırıttı.

Gerçekten de yarım saat sonra ışık ve ses ters orantılı olarak değişmişti. Etraf loşlaşırken ses artmıştı ve DJ ustalıkla işini yapmaya başlamıştı. Hemen herkes dans pistindeydi.

Hayal masadakilere "Hadi biz de dans edelim." deyip piste doğru yürüdü. Hafif çakır keyifti ve sürekli gülüyordu. Diğerleri de onu takip ettiler. Hayal Min Ho'nun elini tutup onunla dans etmeye başladı. Min Ho sadece sallanmakla yetinince ona iyice sokuldu ve "Diğerlerini taklit et!" diye bağırdı kulağına.

Min Ho'nun ellerini beline, kendi ellerini de onun göğsüne yerleştirdi. Boynuna bir öpücük kondurup "Dans zamanı." dedi ve ondan uzaklaştı. Min Ho Hayal'i de gözden kaçırmadan etraftakilere baktı. Batu bile çok güzel dans ediyordu. Tabii yanında iki güzel bayanın olması özgüvenini tavan yaptırmıştı.

Onu biraz izledikten sonra dans pistinin ortasındaki Hayal'i gördü. Ellerini kaldırmış vücudunu ritime göre hareket ettiriyordu ve çok estetik görünüyordu. Onu izleyen gözleri görmemek de imkansızdı. Kıskançlık kendisini gösterince hızla yanına gitti ve elinden tutup onu döndürdü. Hayal ona gülümseyip dans etmeye devam etti. Min Ho'da Batu'dan kaptığı kadarıyla cool tavırlarından ödün vermeden Hayal'in erkeği olduğunu göstere göstere dans etti.

Yorulup tekrar masaya geçti Min Ho ve Hayal. Diğerleri dansa devam ediyorlardı. Hayal "Sigaradan bu hep. Bak hemen yorulduk. Neyse, bunun şerefine gel bir sigara yakalım." dedi. Vestiyerden montlarını isteyip kapının önünde sigara içmeye başladılar.

Boş boş muhabbet ederlerken bir kadın Min Ho'nun omzuna dokundu ve hemen arkasından konuşmaya başladı. "Oppa dans edebiliyormuşsun." Min Ho dönüp kim olduğuna baktı. Yüzü çok tanıdık geliyordu ama ismini çıkartamadı.

Hayal de gözlerini hala Min Ho'nun omzunda olan elinden ayırmamıştı ve kafasından o ele, parmaklara neler yapabileceğini geçiriyordu. Min Ho omuzundaki elden kurtulduktan sonra "Ahh evet edemiyorum aslında ama bugün biraz kendimi zorladım." diye cevap verdi. Hayal de kızın yüzüne baktığında hiç tanıdık bile gelmedi. Figüranlık döneminde falan olduğunu düşündü.

Hayal kendisini hatırlatmak için boğazını temizleyip Min Ho'ya daha da yakınlaştı. Kızın gözlerinin nasıl büyüdüğünün farkında olarak sol eli ile Min Ho'nun sağ elini tuttu. Min Ho Hayal'in elini iyice kavrayıp "Ah, tanıştırayım! Bu benim sevgilim Hayal. Dans edebildiysem sayesinde." dedi. Hayal sağ elindeki sigarasından derin bir nefes alıp dumanı kızın suratına üfledikten sonra kız öksürürken "Memnun oldum." dedi.

Kız Hayal'in memnun olmadığını bakışlarındaki keskinlikte görebiliyordu. Korkmuş ve çekinmişti o bakışlardan. Kekeleyerek "Ben de memnun oldum. Sizi tebrik ederim. Mutluluklar. Hoşçakalın." deyip hızla yanlarından ayrıldı. Sanki yeterince hızlı olmazsa Hayal onu öldürecekmiş gibi.

Kız gittikten sonra Hayal bir kahkaha attı. Min Ho da bir süre sonra ona katıldı. Konuşabilecek duruma geldiğinde "Bazen senden çok korkuyorum hayatım." dedi Min Ho. Hayal "Korkmalısın." deyip sigarasını bastı ve Min Ho'ya "Hadi girelim." dedi.
-----
Bu eğlenceli gecenin sonunda iki tane kiralık şoför tuttular ve eve o şekilde ulaştılar. Hayal saate bakmak için telefonu çıkarttı. 02.02'yi gösteriyordu. "Biri beni düşünüyor." deyip Batu'ya döndü. "Sen bugün benim odamda kal. Dolapta şilte var, onu ser yere. Yastık ve yorganın zaten benim odada. Alarmını kurmayı unutma bak en geç yedide uyanmalıyız."

Batu "Sen nerede yatacaksın? Min Ho ile burada mı?" diye sordu. Hayal "Yatmayı düşünmüyorum. Oturur film izleriz başbaşa." deyip onu odaya gönderdi. İzem çoktan Hayal'den aldığı pijamalarını giyip yatağa girmişti bile. Müge de herkese iyi geceler diledikten sonra boynundaki atkıyı koklaya koklaya odasına gitmişti.

Hayal, koltuğun en ucuna oturan Min Ho'nun dizine yattı. Televizyondan da rastgele bir film kanalı açtılar. Film yerine birbirlerini izlediler. İki hafta boyunca görüşemeyeceklerdi. İkisinin de televizyondaki filmin türünü bile bilmemeleri bu yüzdendi.

Hayal sabah uyandığında hala Min Ho'nun dizindeydi. Ellerini öyle tutmuştu ki Hayal parmaklarının kenarları ve altları beyaz, geri kalan yerler pembe-kırmızıydı. Hemen elini gevşetip koltuğun başlığından aşağıya düşmüş kafasıyla bir şeyler mırıldanan sevgilisinin ne dediğini anlamaya çalıştı.

"Kızma Hayal, senin için" kısmını anladı ve birden merakı arttı. Daha da konuşturmak için "Bana bu yaptığını açıkla." dedi. Min Ho ağzının içinde "kızma sadece ...iz" deyiverdi ama en önemli kısmı anlaşılmıyordu. Hayal şansını bir kere daha deneyip "Sadece ne?" diye sordu ama bir yanıt alamadı.

Kalkıp kahvaltıyı hazırlamaya gitti. Saate baktığında 06.46 olduğunu gördü. İçinden 'zamanlamam müthiş' diye geçirip masayı tamamladıktan sonra ev ahalisini çağırmaya gitti.

Herkes üzerini değiştirip masaya geldi. Pek konuşmadan kahvaltılarını ettiler. Evde cenaze havası vardı ve bu Müge'nin hiç hoşuna gitmediği için konu açmaya çalıştı. Min Ho'ya "Birbirimize söz verelim. Ben Hayal'e göz kulak olayım, sen de Min Hyuk'a. Olur mu?" diye sordu. Min Ho "Dışarıda olacağız nasıl göz kulak olabilirim?" deyip sorusuna soru ile karşılık verdi.

Müge suratını düşürmüştü ki arkadan bir ses geldi "Göz kulak olunmasına gerek mi var? Zaten her yaptığımı bileceksin. Gene de haberleri de takip et."

Müge hemen kafasını çevirip Min Hyuk'a baktı. Ağzı kulaklarına varana kadar gülümsedi. Min Hyuk Müge'nin yanına gidip "Gitmeden son kez görmek istedim." dedi ve yanaklarından öptü. Hayal hemen "Hoşgeldin. Tabak ve chopsticklerin yerini biliyorsun. Gel otur." dedi. Min Hyuk dolaptan alacaklarını alıp masaya oturdu ve yemeye başladı.

Kahvaltıdan kalktıktan sonra valizleri alıp çağırdıkları taksinin bagajına yerleştirdiler. Min Ho da Min Hyuk da diğer herkese sarılmıştı. En sona sevdiklerini bırakarak tabi. İki çift de hiç ayrılmak istemiyordu. Uzun, sıkı bir sarılmanın arkasından kısa bir öpücükle veda ettiler sevdiklerine. Aslında onlarla gitmeyi teklif etmişlerdi ama kızlar geri çevirmişti. Vedaları sevmedikleri gerekçesiyle reddedilmişlerdi.

Online check-in'lerini evden çıkmadan yapmışlardı. Saat 10.00'da hareket edecek uçaklarını beklemeye başladılar. Saat dokuz buçuk gibi uçaklarının kapıya geldiği anonsu yapıldı.

Muhteşem dörtlü kapıya doğru ilerlerken hoparlörlerden bir şarkı yükseldi. Min Ho ve Min Hyuk düet yaparak onlara veda şarkısı söylüyordu. Hayal ve Müge sevgilileri oradan çıkartılıncaya kadar onları dinledi. İkisi de hem gülümsüyor hem ağlıyorlardı. Vedaları da bu yüzden sevmiyorlardı işte.
-----
Uçaktan indiklerinde neredeyse hiç vakit kaybetmemişlerdi. Çünkü Türkiye'de saat 10.00'u biraz geçiyordu. Hayal Müge'ye "Giderken borç verdiğimiz zamanı geri aldık abi." dedi ve hep beraber valizlerini almaya gittiler. Havaalanının önünden bir taksi durdurup bindiler ve önce Müge'yi bırakıp eve gittiler.

Gül Hanım onları kapıda bekliyordu. Batu ve Hayal valizleri indirirken İzem koşarak annesine sarıldı. Hayal ve Batu da yanlarına gittiler. Hayal annesine sıkıca sarılıp onu kokladı. Annesinin kokusunu özlemişti. İsmi gibi gül kokuluydu.

Yanaklarına kocaman öpücükler bırakıp "Çok özledim seni annem." dedi. Gül Hanım da "Ben de kızım ben de." deyip devam etti. "Dur bir bakayım sana. Kilo mu verdin sen?" Hayal gülümseyip "Hayır anne hala aynıyım." dedi ve annesini serbest bıraktı. Batu da annesine sarıldıktan sonra içeriye geçtiler.

Hayal evini de özlemişti. Hemen odasına çıktı. Yatağına kendini atacaktı ki yatağında kıvrılmış uyuyan Badem'i gördü. Yanına usulca yatıp "Annen geldi kızım." dedi ve bir öpücük kondurdu.

Bir süre uzandıktan sonra duşa girdi. Oyalana oyalana duşunu aldıktan sonra havluya sarılıp tekrar yatağına gitti. Telefonunu hala açmadığını farkedince hemen açtı ve LINE'dan gelen mesajlara baktı. Min Ho'dan 5 mesaj vardı.

"İner inmez haber ver hayatım."
"Seni şimdiden özledim ㅜ.ㅜ"
"Hala inmedin mi?"
"Hayal"
"Seni seviyorum ♥"

Hayal mesajları okuduktan sonra onu görüntülü olarak aradı. Hem geldiğini haber vermek için hem de onu görmek istediği için.

"Miniğim napıyorsun?"
"Senden haber bekliyorum. Yeni inmiş olamazsın değil mi?"
"Telefonu açmayı unutmuşum. Özür dilerim. Evdeyim şimdi duş aldım."
"Duş aldığını görebiliyorum. Çok seksi görünüyorsun. Ama keşke iner inmez haber verseydin. Merak ettim."
"Gerçekten özür dilerim. Şey sen napıyorsun?"
"Ben de siz gittikten sonra şirkete geçtim. Demiştim ya fanmeeting yapacağım diye. Onunla ilgili konuştuk. Sonra eve gelip senden haber beklemeye başladım. Artık uyuyabilirim."
"Uyu tabi dinlen. Kaç gündür benim yüzümden doğru düzgün uyuyamadın. Haa bu arada, veda istemediğimizi söylemiştik ama gene de teşekkür ederim."
"Min Hyuk da ben de sizi öyle göndermek istemedik. Gerçi Min Hyuk bir ilişkisi olduğunu ifşa etmiş gibi oldu. Eğer sesini tanıyabilmişlerse tabi. Neyse şarkıyı beğendiniz mi?"
"Beğendik, mutlu olduk, hatta ağladık. Siz onu nasıl yapabildiniz? Başınız belaya girmedi değil mi?"
"Ha yok çıkarttılar tabi görevliler daha sonra gelip ama başka herhangi bir şey olmadı. Rica ettik zaten sorumlu olan kadından."
"Eh iyi bari. Neyse hayatım çok teşekkür ederim. Ben artık uyuyayım biraz. Sen de uyu ve beni yanında düşün."
"Rica ederim. Ve tabi ki öyle düşüneceğim. İyi uykular aşkım. Seni seviyorum."
"Seni seviyorum."

İkisi de birbirlerine öpücük gönderip el salladılar ve telefonu kapattılar. Hayal üzerine pijamalarını giyinip yorganın altına girdi. Yorgun olduğu için hemen uyumuştu.

Uyandığında saat 18.10u gösteriyordu. Hemen kalkıp elini yüzünü yıkadı ve koşarak aşağıya indi. Annesi yemek yapıyordu. Arkadan annesine sarılıp "Ne yiyoruz?" diye sordu. Annesi "Dolma doldurdum. Önüne de yoğurt çorbası yapıyorum." dedi.

Babası geldiğinde sofrayı hazırlamışlardı. Mehmet Bey büyükten küçüpe doğru çocuklarına sarıldı ve masaya oturdu. "Sizsiz bu ev çok boştu. İyiki geldiniz." deyip yemeği yemeye başladı.

Yemekten sonra Hayal valizindeki hediyeleri getirdi. "Anne bunlar senin, baba bunlar senin. Bunlar evin, bunlar da cafenin. Şu da dedemin ki. Bunu yarın götürürüm" diye kendi aldıklarını verdikten sonra kenara ayırdığı kırmızı ve mavi kutuları da onlara uzattı. "Bunları Min Ho almış size. Ne olduklarını ben de bilmiyorum. Şey, size çok teşekkür ediyor ayrıca." deyip ellerine tutuşturdu.

Mehmet Bey mavi hediye paketini yırtıp içindeki kare kutuyu açtı. Gerçekten çok şık bir kol saati vardı içinde. Mehmet Bey kafasını sallayarak "Zevkli çocukmuş." dedi. Hayal de çok beğenmişti hediyeyi. Babası kolundaki saati çıkartıp Min Ho'nun aldığı saati takarken Hayal'e gülümsedi. Hayal de babasına gülümsedikten sonra annesine döndü.

Annesi de kutuyu açıyordu. Hayal eğilip annesininkine baktı. Ve içinden çıkan karşısında şaşkınlıktan ağzı açıldı. Parıl parıl parlayan bir bileklik vardı. Çok zarif ve şıktı. Hayal çok beğenmişti. Annesi de "Teşekkür ettiğimi söyle. Çok güzelmiş çok beğendim." dedi.

Mehmet Bey "Konusu açıldığına göre konuşalım bunu. Hayal, Min Ho ile ilişkiniz ne boyutta?" diye sordu. Hayal "Birbirimizi seviyoruz ve tabi ki evlenmeyi düşünüyoruz. Diğer yarımı buldum ben baba." deyip gülümsedi. Babası biraz düşünüp "Ne zaman evleneceksiniz?" diye sordu bu sefer. Hayal "Bilmiyorum ki daha askerliğe gitmedi." diye cevap verdi düşünceli düşünceli.

Mehmet Bey "Neyse siz daha iyisini bilirsiniz. Mutlu olun yeter." deyip Batu'ya döndü. "Sence nasıl Min Ho?" diye sordu. Batu hemen "Baba ben çok sevdim enişteyi. Bence verelim gitsin. Zaten ablama resmen tapıyor." deyiverdi.

Tüm ev ahalisi Batu'ya ağzı açık bakıyordu. Mehmet Bey boğazını temizleyip "Batu sa böyle diyorsa melek olmalı şu Min Ho." dedi gülümseyerek.
-----
Dört gün sonra Min Hyuk Hayal'i arayıp bir saat sonra albümle ilgili KBS'de canlı yayında röportaj vereceklerini, Müge'nin kesinlikle izlemesi gerektiğini söylemişti. Hayal neden direkt Müge'ye söylemediğini sorunca sürprizi olduğunu söyleyip kapatmıştı.

Hayal kapatıp hazırlandı ve Müge'ye gitti. Müge "Hoşgeldin abi. Neden dışarıda buluşmadık?" diye sordu. Hayal "Televizyon izleyeceğiz. CN Blue'nun canlı yayın röportajı varmış." deyip televizyonun başına geçti.

Televizyonları internete bağlanabilenlerdi. Hemen KBS'yi açıp beklemeye başladılar. Reklamlar bittikten sonra programın giriş müziği çaldı. Sunucu üyeleri çağırdı. Selamlaştıktan sonra yeni albümlerinden bir şarkı söylediler.

Muhabbet güzelce devam ederken sunucu konuyu kız arkadaşlara getirdi. Yong Hwa, Jong Hyun ve Jung Shin kalplerinin boş olduğunu söylediler. Sunucu herhangi bir şey söylemeyen Min Hyuk'a dönüp "Sen bir şey söylemedin Min Hyuk-sshi. Geçenlerde havaalanında da Min Ho-sshi ile şarkı söylediğinizi duymuştum. Senin de mi kalbin boş?" diye sordu.

Min Hyuk gülümseyip gözleri kaybolurken "Kalbim ağzına kadar dolu." dedi. Sunucu şaşkınlıkla ağzını açıp "Ahh gerçekten mi?" diye sordu. Min Hyuk "Evet, bunu ilk defa burada söyleyeceğim. Umarım şu anda o da beni izliyordur. Üç aydır süren çok güzel bir ilişkimiz var. Lee Min Ho hyung'un kız arkadaşı Hayal'in yakın arkadaşı ve şu anda Türkiyede. Havaalanında söylediğimiz şarkı da onlara veda şeklimizdi." diye açıklama yaptı. Sunucu ağzı beş karış açık dinlemişti. "Bu çok romantik. Umarım çok mutlu olursunuz. Buradan ona söylemek istediğin bir şey var mı?" Min Hyuk sunucuya "Aslında onun için yazıp bestelediğim bir şarkı var albümümüzde. Onu söylemek istiyorum." dedi ve sonrasında kameraya dönüp "Ve ayrıca ona şunu söylemek istiyorum. Han Ha Neul-sshi seni seviyorum."

Sunucu "Umarım izliyordur. Onun yerinde olmak isteyen bir sürü kız vardır. Her neyse şarkıyı dinlemek için sabırsızlanıyorum." dedi ve grubu enstürmanların başına aldı.

Şarkı başladığında Müge de gözünün musluklarını açmıştı...

~20. Bölüm Sonu~

Hayalperestlerim canlarım yeni bölüm geç kaldı çünkü gerçekten yetişemiyorum. Umarım beğenirsiniz :) Okuduğunuz için teşekkür ederim hepinizi çok seviyorum. Yorumlarınızı bekliyorum :*

P.S. : Min Ho'nun Hayal'e sürprizi diğer bölümde. Bu bölüme yazacaktım aslında ama her başına oturduğumda ilham perilerim beni başka yerlere götürüyor ve başta düşünmediğim şeyler yazıyor olarak buluyorum kendimi. Şimdilik hoşça ve takipte kalın :)
 
07-07-2015 01:23 AM
Tüm Mesajlarını Bul Alıntı Yaparak Cevapla
minozAbet Çevrimdışı
Minoz Fan

Mesajlar: 249
Üyelik Tarihi: Feb 2015
Rep Puanı: 39
Mesaj: #24
RE: Umutlar ve Hayaller
 
21. Bölüm

Program Min Hyuk'un şarkısından sonra yaklaşık onbeş dakika daha sürmüştü. Şarkı bittikten sonra Min Hyuk hayranlarından onları desteklemelerini, kendisinin gerçekten çok mutlu olduğunu ve onu anlamalarını istediğini söylemişti ve grup hala enstürmanlarının başındayken iki şarkı daha söyleyip programı bitirmişlerdi.

Müge ise tüm bu süre içinde ağlamaya devam etmiş, Hayal'in de gözlerinin dolmasına neden olmuştu. Hayal sevdiği birisinin ağlamasına hiç dayanamazdı ki...

Müge ağlama seansını bitirdikten sonra Min Hyuk'u aradı. Sesli arama yapmıştı çünkü görüntülü konuşmaya cesareti yoktu.

"Selam!"
"Selam hayatım. Nasılsın?"
"Çok mutlu, çok şaşkın, çok korkmuş ve çok aşık. Neden bana daha önce söylemedin?"
"Sürpriz olsun istemiştim. Neyseki Hayal izlemeni sağlamış. Ona teşekkür ettiğimi söyle."
"Söylerim tabi."
"Şimdi benim 'neden?'lerime gelelim? 'Çok mutlu' ve 'çok şaşkın' olmanı anlıyorum ama neden 'çok korkmuş' olduğunu merak ediyorum."
"Korktum çünkü Hayal ve Min Ho'ya olanları biliyorum. Şimdi bana da bir sürü hakaret edecekler. Ve ben bu konuda Hayal gibi değilim yani insanların ne dediklerini takıyorum. Üstelik senin için nasıl olacağını hiç bilemiyorum bile."
"O zaman yorumları okuma. Ayrıca Hayal ve hyungun ilişkisinden sonra bize çok yükleneceklerini sanmıyorum. Onların nasıl mutlu olduklarını gördüler. Yani aşkın sınır tanımadığını ve cesaret istediğini gösterdiler herkese. Ve sonunda her şey yoluna girdi, öyle değil mi? Bizimki de öyle olacak güven bana.

Üstelik benim birisine aşık olup mutlu olmamı gerçekten isteyen hayranlarım da oldukça fazla. Çok kötü yorum alacağımızı sanmıyorum.

Ve hepsinden önemlisi biz birbirimize sahipiz. Kim durabilir karşımızda?"

Müge, Min Hyuk'un sözleriyle çok daha iyi hissetmeye başlamıştı bile.

"Haklısın. Birlikte olduğunuz sürece gerisini kim takar?"
"Ha şöyle. Evet son olarak neden çok aşıksın bakalım?"
"Çünkü benim sevgilim en tatlı, en romantik ve en şapşalı."
"Hahahaa! Benim sevgilim de öyle."
"İyiki varsın."
"Sen de iyiki varsın... Ha bu arada pazartesi yani iki gün sonra Tayland'da konserimiz var. Haberin olsun. Neyse Yong hyung sesleniyor. Kapatmam lazım şimdi."
"Pekala. Sıkı çalışın. Desteklemek için orada olamayacağım ama buradan destekleyeceğim. Yong'a da söyle seni çok yormasın."
"Kendisine ileteceğim. Ha Ha Neul-ah! Seni seviyorum!"
"Seni seviyorum!"

Müge telefonu kapattıktan sonra ikili koltuğa ayaklarını uzatarak oturmuş televizyon izleyen Hayal'e bakıp "Sana teşekkür ediyor izlettiğin için. Her neyse bu konuda sunbaemsin. Bana yol göster." dedi. Hayal bakışlarını televizyondan ayırmadan "Her anımda yanımdaydın. Yani her şeyi biliyorsun zaten. Üstelik lafı bile olmaz karşim." diye cevap verdi.

Müge yanına gidip Hayal'in ayaklarını koktuktan aşağı indirdi ve boşalan yere oturdu. "İyi de ben özellikle bir şey yaptığını görmedim." Hayal bu sefer Müge'nin yüzüne bakarak cevapladı  "Tamam işte sen de yapma zaten. Çıkıp 'Merhaba. Ben çok iyi bir kızım. Tanısanız çok seversiniz.' diyecek değilsin ya. Zamana bırak, doğal davran."

Müge biraz düşündükten sonra başını abartılı bir saygıyla öne eğdi ve "Peki yüce sunbae. Senin öğretilerine kulak vereceğim." dedi. Hayal onun bu haline kahkaha atarak karşılık verdi. Müge de başını kaldırdıktan sonra kahkaha atmaya başladı.

Gülmeleri bitince Müge "Bu akşam yemeğe kalsana. Açıkçası annemlere açıklarken yanımda olmana ihtiyacım var. Hatta gece de kalabilirsin." dedi ve işaret parmağını Hayal'in boynunda gezdirerek "Seninle kalmayı özledim." diye devam etti. Hayal "Tamam olur. Söylerim bizimkilere bu geceyi burada geçiririm ama..." dedi ve Müge'nin  bileğini tutup parmağın boynunu okşamasına engel olduktan sonra sırıtarak devam etti. "Min Ho yokken bunu yapmamanı tavsiye ederim."

Müge parmağını birden çekip Hayal'e gülümsedi. Sonra ciddileşip "Şu anda Min Ho'nun en çok neyini özlüyorsun?" diye sordu. Hayal hiç düşünmeden cevap verdi "Bana bakışını, gülüşünü, dokunuşunu, öpüşünü, sarılışını... daha devam edeyim mi?" Müge tekrar gülümseyip "Gerek yok anladım ben." dedi ve derin bir iç çekip "Keşke burada olsalardı." diye ekledi. Hayal de 'keşke!' anlamına gelen bir iç çekişle karşılık verdi.

Hayal derin derin Min Ho'yu düşünmeye dalmıştı. Gerçekten deli gibi özlemişti ve sanki kalbi bile ondan uzaktayken farklı atıyordu. Yani atıp atmamak arasında kararsız kalmış gibi. "Şu anda ne yapıyor acaba?" diye düşünürken telefonu, Min Ho'nun çıplak sesle onun için söylediği 'My Everything' ile titremeye başladı. Bu da Min Ho'nun aradığını bildiriyordu. Hayal büyük bir heyecanla cevapladı. Zira sesini duymak, yüzünü görmek için ölüyordu.

"Aşkım nasılsın? Müsait miydin?"
"Evet müsaitim. Şey seni düşünüyordum ve şu anda çok iyiyim gerçekten. Sen nasılsın? Ne yapıyorsun?"
"Ben havaalanına gidiyorum. Uçağa binmeden önce seni görmek istedim. Ayrıca beni düşündüğünü ekstra bir şeymiş gibi söyleme lütfen. Olması gereken o zaten. Her saniye beni düşünmelisin."
"İyi söylemem. O zaman bundan sonra seni seviyorum, seni özledim, sana aşığım, hadi yaramazlık yapalım gibi şeyler de söylemeyim. Nasılsa her saniye hissetmem gereken ve hissettiğim şeyler."
"Hehehee. Şaka yapmıştım aşkım. Söyle tabi istediğini söyle."
"İzin verdiğin için teşekkürler. Bu arada neden havaalanına gidiyorsun? Hong Kong'a önümüzdeki hafta gitmeyecek miydin?"
"Ha Hong Kong'a gitmiyorum şimdi. Başkan reklam ayarlamış ve çekimler Venedik'te. Fotoğraf çekimi olacağı için uzun sürmez. Bir ya da iki gün belki. Oraya gittiğimde sandalda fotoğraf çekinip sana atacağım."
"Ohh gez bakalım iş bahanesiyle. Neyse çalış çalış ben yokken ne yapacaksan yap bitir. Geldiğimde hiçbir yere salmam seni ona göre."
"Zaten onun için kabul ettim. Başkan yatıyorum diye kızmasın."
"Bence de kızdırmamak lazım. Offf kahretsin, çok zeki bir sevgilim var!"
"Ha şunu bileydin. Hahahaa."
"Min Ho! Seni çok özledim."
"Ben de özledim. Off özlemek kelimesini kullanınca bile gözlerim doluyor."
"O kadar da abartma da özledim yani."
"Odun! Sabret bakalım biraz. Az kaldı görüşmemize."
"Evet 10 gün kaldı. Aisshh çok uzun. Neyse konu değiştiriyorum. Min Hyuk canlı yayında ilişkisini açıkladı, biliyor musun?"
"Evet biliyorum. Yayından önceki gün arayıp fikrimi sordu. Ben de yap gitsin dedim."
"Bana neden söylemedin? Duyunca mal gibi kalmazdım ya da ne bileyim Ha Neul'ı hazırlardım."
"Böylesi daha iyi olmuştur eminim. Ne tepki verdi Ha Neul?"
"Ağladı, ağladı ve ağladı..."
"Hahaa. Tahmin etmiştim böyle olacağını. Ah aşkım geldik biz havaalanına. İniyorum şimdi. Uçaktan iner inmez arayacağım seni."
"Tamam. İyi yolculuklar birtanem. Muhakkak ara ama unutma sakın. Seni seviyorum."
"Ben seni daha çok seviyorum. Görüşürüz."
"Hoşçakal."

İkisi de telefonu kapatmadan önce ekrana öpücük gönderip el sallamayı ihmal etmedi. Müge "Venedik'e mi gidiyormuş?" diye sordu. Hayal onun orada olduğunu bile unutmuştu. Boş bakışlarını Müge'nin yüzüne 13 saniye kilitledikten sonra "Evet. Reklam çekimi varmış." diyebilmişti. Bazen kendisini moron gibi hissediyordu.

Gözlerini sıkıca yumup tekrar kendine gelmek için başını salladıktan sonra Müge'nin yüzüne odaklanabilmeyi bekledi konuşmak için. Gözünü açtıktan iki saniye sonra artık kendisindeydi ve konuşabilirdi. "Abi saat daha çok erken, baksana daha yeni 12.00 oldu. Dışarı mı çıksak?"

Müge hiç düşünmedi bile. Hemen "Olur abi on numara olur. Ben biraz şarj olmalıyım zaten. Sizin cafeye gidelim ama olur mu? Orada sizi sevenler falan vardır mutlaka. Onları görür destek alırım." diye uzuun bir cevap verdi. Hayal "Hay hay boicelerin kraliçesi. Hazırsan çıkalım hadi." deyip Müge'yi süzdü.

Müge de kendisini süzüyordu üstünün uygun olup olmadığına karar vermek için. Pudra pembesi gömleği ve siyah, uzun hırkası vardı üstünde. Ve bir de koyu renk strech kot pantolon tabi. Müge "Üstüm iyi yaa. Saçım falan da iyiyse çıkabiliriz." dedi. Hayal Müge'nin at kuyruğu saçlarını beğenmiş olacak ki "Harika görünüyorsun bence. Gidebiliriz." deyip arabanın anahtarını aldı.

Geldikleri günden beri bu Hayal'in cafeye ikinci gidişiydi. Bugün günlerden cumartesi olduğu için daha kalabalıktı. Havanın soğuk olması insanları dışarıya çıkmaktan alıkoyamıyor gibiydi.

Cafeye girdiklerinde Gül Hanım onların yanına gitti ve Müge'ye kocaman sarıldı. "Müge'm özlemişim seni. Nasılsın? Nasıl gidiyor Hayal'le yaşamak? Alışabildin mi oraya?" diye sorularına başladı ayrıldıktan sonra. Müge de en tatlı gülümsemesinin eşlik ettiği en içten sesiyle "Alıştım Gül Teyzem. Alışılmayacak bir şey yok ki sonuçta. Hayal'le de idare ediyoruz bakalım. Ayy Gül Teyze gel oturalım sana bir şey sormam lazım benim." dedi ve onun koluna girip boş bir masaya götürdü. Hayal de onları takip etmişti.

Koltuklara yerleştikten sonra Gül Hanım sigara yakan kızına ters ters baktı ve Müge'ye dönüp "Sor bakalım." dedi. Hayal'e sigarasıyla ilgili bir şey söylemeyeceğine dair seneler öncesinde söz vermişti.

Müge "Şimdi biliyorsun Hayal'in segilisi var. Min Ho. Koreli ve ünlü falan." diye saçma sapan bir giriş yaptı. Gül Hanım nereye varmaya çalıştığını anlamayarak "Ee?" dedi ve Müge'nin devam etmesini bekledi. Müge derin bir nefes alıp "Şeeyy... Hayal sana ilk söylediğinde ne düşündün? Yani bunu soruyorum çünkü ben de aynı durumdayım ve bugün aileme söylemeyi düşünüyorum da..." diye sesi sonlara doğru iyice azalarak sorusunu sordu.

Gül Hanım birden gülümsemeye başladı. "Öncelikle hayırlı olsun ve kolay gelsin. Ben duyduğumda ne yalan söyleyim sevindim zaten bunu istiyordum da. Ama Neşe seninkine nasıl tepki verir bilemiyorum. Anlayışla karşılarlar diye tahmin ediyorum tabi öncesinde bir soru yağmuru ve Ali'nin sinir patlaması olur muhakkak." diye tahminini söyledi. Müge'nin aklına daha önce gelmemiş olan abisinin tepkisini de hesaba katmıştı ve çok haklıydı.

Müge'nin abisi Ali aşırı kıskançtı. Öyleki Ali'nin içinden üç tane Batu çıkardı kıskançlık ve kardeşini sahiplenme konusunda.

Soru yağmuru da Neşe Hanım tarafından oluşturulacaktı kesin. Müge bunu 'mesleki deformasyon' olarak görüyordu. Annesi avukattı ve her şeyin aslını öğrenmeden bir iş hakkında fikir belirtmezdi.

Gene en sakin babası Kemal Bey olacaktı ve ortamı o yumuşatacaktı büyük ihtimalle. Neyseki o vardı. Bir öğretim görevlisi olarak gençlerin halinden anlardı. Hayal'in de yardımıyla gerginliğin kısa sürmesini sağlayabilmesi için dua etmeye başladı.

Müge Gül Hanım'ın ona seslenmesiyle düşüncelerinden kurtuldu. Gül Hanım onu inceliyordu. Müge "Teşekkür ederim Gül teyze. Muhtemelen dediğin gibi olacak." diyebildi zoraki bir gülümsemeyle ve akşama destek kuvvete ihtiyacı olduğunu tekrar hatırlayıp "Bu gece Hayal bizde kalabilir değil mi? Yardımına ihtiyacım olacak." diye ekledi.

Gül Hanım "Olur tabi. Sonuçta damadımızı tanıyor. Daha kolay ikna eder. Haa sen bana bi göster bakayım kimmiş bu şanslı. Merak ettim vallahi. Siz de açıklayacak mısınız?" diye makinalıya bağlamış bir şekilde önce izin verdi, sonra fikrini belirtti, en sonunda da sorgusuna başladı.

Müge telefondan Min Hyuk'un fotoğrafını açarken "Bu sabah canlı yayında açıkladı bile." diye cevap verdi ona. Gül Hanım Hayal'i koluyla dürtüp "Sizden daha cesurlar." diye bir laf sokup fotoğrafa baktı.

Min Hyuk'un yanında Müge'yle gülümsediği fotoğrafa bakınca "Kız bunun gözleri nerede?" deyip güldü. Müge'nin asılan yüzünden bir makas alıp "Şaka yaptım şaka. Çok yakışmışsınız gerçekten. O yakışıklı, sen güzel, ikiniz de sevimli. Allah sana bağışlasın kızım." diye yorumunu yaptı. Müge derin bir nefes alıp gülümsedi. Ailesinin de aynı tepkiyi vermesi için bir kere daha dua etti. Gözleri ile ilgili bile aynı şeyi söyleyebilirlerdi. Yeterki kabul etsinlerdi.

Gül Hanım telefonu Müge'ye geri verip "Ben size kahve getireyim." dedi ve masadan kalktı. Müge oturduklarından beri ağzını bile açmayıp telefonla uğraşan Hayal'e "Napıyon la iki saattir telefonda? Min Ho da uçakta onunla da konuşamazsın ki." diye sordu. Hayal "Fotoğraflarımıza bakıyorum abi. Çok özledim laağğnn!" diye cevap verdi.

Son cümleyi söylerken biraz bağırmıştı istemsiz olarak. Diğer masadakilerin dönüp bakmalarına neden olmuştu bu. Bazıları tekrardan kendi masalarıyla ilgilenmeye başlamıştı hemen ama özellikle genç kızların olduğu masalardan bir kıkırtı yükselmişti. Hatta bir kız "Ne zaman kavuşuyorsunuz?" diye sordu Hayal'e.

Hayal bu kızı geçen geldiğinde de gördüğünü hatırladı birden. Min Ho ile ilgili sorular sormuştu Hayal'in yanına gelip. Hayal ona "10 gün var daha." diye somurtarak cevap verdi. Kız "Allah kavuştursun." diye gülümseyip önüne döndü. Hayal de sessiz bir "Amin" deyip masaya döndü ve bir sigara daha yaktı.
-----
Cafeye gitme amaçları da gerçekleştikten -cafeye yeni gelen bir kız gelip "Aa Ha Neul sen misin? Sonunda Min de buldu birini. Size mutluluklar." deyip gülümseyerek arkadaşlarının yanına gittikten- sonra eve dönmüşlerdi. Müge gaza gelmiş, enerji toplamıştı. Hala kimse gelmemişti. Müge de onların sevdiği yemekleri yapmak için mutfağa girmişti.

Hayal onu mutfağa yalnız gönderip salonda tabletle oynamaya başladı. Min Ho'nun havaalanı fotoğrafları yayınlanmıştı. Onlara bakıyordu. Başında siyah beresi, boynunda birlikte aldıkları siyah atkısı ve siyah montu ile hayranlarını selamlıyordu. Yanında korumaları pür dikkat etrafı kolluyordu. Kızlar ulaşabilecek gibi ellerini uzatıyorlardı. Hayal biraz kıskançlık hissetti. O sevgilisini göremezken oradaki kızlar görmüştü. Kıskançlık artıp sinire dönüştüğünde tableti koltuğa atıp mutfağa Müge'ye yardıma gitti.
-----
Ev ahalisi neredeyse eş zamanlı geldi. O yüzden de Hayal kısa sürede 3 sıkı sarılmaya maruz kalmıştı. Hatta Ali saçlarını da karıştırmıştı ve Hayal Min Ho'ya yaptığı gibi ısıramamıştı. Neşe Hanım da Kemal Bey de "Hoşgeldin kızım. Özletmiştin kendini." diye sarılmışlardı.

Selamlaşma faslı bittikten sonra herkes sırayla elini yıkayıp masaya oturdu. Kemal Bey bi 'Ooo!' çekmişti. Müge yoğurt çorbası, dolma, pilaki, salata ile donatmıştı masayı.

Afiyetle yemeklerini yedikten sonra profiterolleri salonda yemeye karar verip masadan kaktılar. Hayal ve Müge masayı toplayıp makineyi yerleştirdikten sonra tatlıları alıp içeriye geçtiler.

Tatlı servislerini yaptıktan sonra siyam ikizi gibi dip dibe oturdular. Müge parmaklarıyla oynuyordu. Hayal onun elini tutup durmasını sağladıktan sonra kaş göz yapıp artık söyleme vaktinin geldiğini belirtti. Müge kafasını iki yanına sallayıp hazır olmadığını anlatmaya çalıştı.

Onlar hareketlerle anlaşırlarken Neşe Hanım "Söyleyin artık ne söyleyecekseniz." dedi. Müge ve Hayal birden gözlerini Neşe Hanıma çevirdiler.

Neşe Hanım tatlısını sehpaya koyup ellerini kucağında birleştirdi. Bu onun dinleme pozisyonuydu. Kemal Bey ve Ali de onlara bakıyordu. Müge içinden 'başlıyoruz' deyip Hayal'e baktı. Hayal Korece "Arkandayım korkma" diye fısıldadıktan sonra. Müge lafa başladı.

"Sevgili babacığım, anneciğim ve abiciğim. Size çok önemli bir şey söylemem gerekiyor. Anlayışla karşılamanızı ümit ediyorum."

Hepsi başlarını devam et anlamında salladıktan sonra Müge hepsinin gözlerine tek tek baktıktan sonra anne ve babasına doğru "Benim bir sevgilim var. İsmi Min Hyuk. Bir K-POP grubunun bateristi. Yakında 4 ayımız dolacak. Birbirimizi çok seviyoruz ve zamanı geldiğinde hayatlarımızı sonsuza kadar resmi olarak da birleştirmek istiyoruz. Bir yorum yapmadan önce birbirimizi gerçekten çok sevdiğimizi ve çok mutlu olduğumuzu bilmenizi isterim." dedi.

Hayal de dahil olmak üzere odadaki herkes bu mantıklı konuşmayı şaşkınlıkla dinledi. Yemek yaparken ne söyleyeceğini kafasında toparlamış olmalı diye düşündü. İlk olarak -tabii ki- Neşe Hanım başladı.

"Ne zaman tanıştınız?"
"4 ay önce."
"Nasıl tanıştınız?"
"Hayal doğum günümde beni onların konserine götürdü ve Min Ho'nun da yardımıyla tanıştık."

Neşe Hanım bakışlarını Hayal'e çevirip "Min Ho senin sevgilindi değil mi kızım?" diye sordu bu sefer.

"Evet Neşe Teyze."

Neşe Hanım sonrasını Hayal'e sorular sorarak geçirdi.

"Bu Min Hyuk nasıl birisi?"
"Vallahi ne yalan söyleyim hayatımda gördüğüm en efendi, en aklı başında, en düzgün erkek desem yeridir. Çok ince düşüncelidir mesela. Müge'ye de çok değer veriyor. 'Ne diyecek?' diye ağzına bakıyor Müge'nin. Yani Murat'la kıyaslayım diyeceğim de mümkün değil."
"Sen de baya tanıyormuşsun."
"Biz hep çift olarak takılıyoruz da. O yüzden biliyorum."
"Senin kızın olsaydı Müge ne yapardın?"
"Gözüm kapalı Min Hyuk'a verirdim. Tam anlamıyla birbirleri için yaratılmışlar."

Neşe Hanım Hayal'in söylediklerini tartarken Ali daha fazla dayanamayıp konuşmaya başladı.

"Abim siz oraya okumaya gitmediniz mi? Daha yıl dolmadan sevgili yapmışsınız. Bi de evleneğinizi söylüyorsunuz. Elin yabancısına ne deyip de güveneceğiz?"

Müge "Abi saçmalama lütfen. Yabancı olması mı sorun? Bu işin yeri zamanı mı olur? Kaderim Kore'deymiş demekki. Demek o yüzden Kore'ye gitmek nasip olmuş. Lütfen bi de böyle düşün." diye cevap verdi abisine. Ali surat asıp tatlısını mutfağa bırakmaya gitti hışımla. Odasına çıkardı normalde ama işin sonunu merak ediyordu.

Hayal de Neşe Hanım'ı süzüyordu. Genelde renk vermezdi ama şu anda olumlu görünüyordu yüzü. Ali'nin bu kadarla kalması için dua etti. Bu gerçekten mucize gibi bir şey olurdu ama Kore'ye gidip hayallerine kavuştukları günden beri ikisi de mucizelere inanıyordu.
Kemal Bey yorum yapmadan Neşe Hanım'ı bekliyordu. İsterse şu anda bu duruma son verebilirdi. Olumlu ya da olumsuz. Ama karısının fikrini duymak istiyordu.

Sonunda Neşe Hanım "Pekala. Bu şekilde devam edin. Bizimle tanıştıktan sonra evlilik meselesini düşünürüz. Şu anda mutluysan bunu bozmayalım." dedi.

Kemal Bey gülümsüyordu. Ali memnuniyetsiz bir şekilde odasına çıkmıştı. Hayal onun sigara içmeye çıktığını düşündü. Müge ise anne ve babasına sarılıp teşekkür ediyordu. Babası "Damadımızı görmek istiyorum." deyince Müge hemen telefonunu çıkarttı. Neşe Hanım "Damadımız deme hemen!" diye söylenirken telefona eğilmişti.

Hayal bu sahneye gülümseyip yukarıya Ali'nin yanına çıktı. Hem onu ikna etmek istiyordu hem de sigara içmesi lazımdı.

Ali'nin odasının kapısını tıklatıp 'Gir' kelimesini duyduktan sonra önce kafasını uzattı, sonra kendisi girdi. Ali aynı Hayal'in tahmin ettiği gibi balkonda sigara içiyordu. Gelenin Hayal olduğunu görünce ona gülümseyip tekrar dışarıya bakmaya devam etti.

Hayal de yanına gidip boş olan diğer sandalyeye oturdu ve ortalarındaki yuvarlak masanın üstünde duran sigara paketinden bir tane alıp yaktı. Dumanı dışarı verirken Ali'ye "İstediğini sorabilirsin." dedi.

Ali ona bakıp bir kaç saniye düşündü ve "Gerçekten aşağıda anlattığın gibi mi?" diye sordu. Hayal "Tüm samimiyetimle söylüyorum ki tam olarak aşağıda anlattığım gibi. Abi birbirlerine bakışlarını görsen aslında kafanda soru işareti falan kalmaz. Min Hyuk Müge'ye değil dünya, evrendeki tek kadınmış gibi bakıyor." diye cevapladı onu. Ali gene bir kaç saniye bekledikten sonra "Sana inanıyorum." deyip sigarasından bir nefes aldı. Hayal "Emin ol abi Müge senin olduğu kadar benim de kardeşim. Kimsenin de onu üzmesine izin vermem. Sen hiç merak etme. Zaten Min Hyuk'un onu üzme ihtimali denizin yanma ihtimalinden bile az ama oldu da üzdü; hesabını ilk ben görürüm." diye ona güvence verdi. Ali gülümseyip "Eminim." dedi ve tekrar dışarıyı izlemeye başladı. Hayal'de ona eşlik edip sessizce boğaz manzarasını seyre daldı.
-----
Gece Müge'nin yatağında birbirlerine doğru dönmüş bir şekilde yatıyorlardı. Hayal Ali'yi de ikna ettiğini söyleyince Müge 'Birtanesin' diye sarılıp öpmüştü Hayal'i. O da aşağıdaki durumu anlattı. "Min Hyuk'u beğendiler. Annem çılgın avukatlık becerilerini kullanarak onun iyi niyetli olduğuna kanaat getirdi. Tabi benden tam ismini istemeyi de ihmal etmedi. Kesin yarın büroda araştıracak."

Hayal "Aaa! Ne gerek var canım ben söyleyim ona bizde nasılsa dosyası var. Kore'ye gitmeden önce günlerce araştırmıştık sonuçta." deyip gülünce Müge de kıkırdadı.

Muhabbetlerine devam ederlerken Hayal'in telefonu 'My Everything' i söylemeye başladı. Hayal hemen ışığı yakıp telefonu cevapladı. Min Ho "Aşkım napıyorsun?" dedi hemen.
"Müge ile yatıyorum. Sen napıyorsun? Nasıl geçti yolculuk?"
"Beni Müge'yle mi aldatıyorsun. Hiç yakıştıramadım. Ben de yeni geldim otele sana da haber vereyim dedim. Yolculuk boyunca uyudum ve şu anda hiç uykum yok. Aslında iyi oldu. Uyumayım ki yarın çekimlerde suratım şiş çıkmasın. Sen neden orada kaldın?"
"Min Hyuk'u açıkladık. Sonuç olarak kabul ettiler tabi ki. Ben de seninle uyanık kalmak isterdim hayatım ama ben çok yoruldum. Uyuyabilirim değil mi?"
"Sevindim kabul etmelerine. Bendem başkasıyla uyuman kabul edilemez olsa da bu seferlik izin veriyorum. Söyle Ha Neul'a uslu dursun."
"O uslu durur canım ama ben sen sanıp uyku sersemi saldırırabilirim."
"Hiii! O zaman uyumuyorsunuz Hayal Hanım. Ya da başka bir yerde uyuyorsunuz. Bak valla kalbim dayanmaz."
"Tamam tamam uslu duracağım. Ne olurdu sanki yanımda sen olsaydın."
"Yanında ben olsaydım ne olacağı belli canım. Kkkk. Neyse hadi uyu sen. Yarın sabah görüşürüz. Öpüyorum en güzel yerinden."
"Görüşürüz hayatım. Ben de öperim en güzel yerinden."

Telefonu kapattıktan sonra Müge "Sapıklar siziiii! En güzel yeriniz nere lan sizin?" diye sordu. Hayal kıkırdayıp "İçin fesat abi. En güzel yerimiz gamzelerimiz. Çok masummuş değil mi? Hadi kapat ışığı da uyuyak la. Hadi iyi geceler." dedi ve Müge'ye arkasını dönüp gözlerini yumdu. Uyumadan önce Müge'nin "Gamzeleriymiş." dediğini duymuştu.
-----
İki gün sonra Min Ho'nun çekimleri bitmişti ve oteldeyken Hayal'i arayıp biraz uyuduktan sonra hazırlanıp havaalanına gideceğini haber vermişti.

Min Hyuk da gece -Mügelere göre gece- Tayland'a doğru yola çıkmıştı. Orada son provalarını yapıyorlardı. Müge'ye küçük bir röportaj verdiklerini ve ilişkileri hakkında biraz konuştuğunu söylemişti.

Gazetelerde Min Ho ve Hayal'in yakalanmasına sebep olan o fotoğrafta bu sefer Müge'yi büyütmüşlerdi ve konserde ekrana yansıyan Müge'yi de koymuşlardı. İnternet sitelerinde de video olarak konserde Min Hyuk'un onum gözlerine bakarak söylediği şarkı dönüyordu.

Yorumlara Müge bakmıyordu ama Hayal bakıyordu. Kötü olanları söylemeyip iyi olanları Müge ile paylaşıyordu. Müge'nin hoşuna gitmese de Hayal'in en beğendiği yorum minozturkeydeki hem koyu minoz hem de koyu boice olan park ze shi'den gelmişti: Hey! Ama olmaz ki, ben MinStal shipliyordum! Ama sen mutluysan, Bay yürüyen gülümseme, ben de mutluyum, onu cidden seviyorsan arkandayım! ?
-----
Hayal o gün annesinin 'Cafeye gelme' demesiyle evde pineklemeye karar vermişti. Bilgisayarın başından ayrılmayıp dizi izleyecekti. Dominion'un 3. sezon çekimleri bile başlamıştı ama o hala 2. sezonu izlememişti. Bir ara Müge'yi aramıştı ama telefonu meşguldü. O da tekrar diziye dönmüştü.

İki bölüm bitirmişti ki Müge aradı. Sinemaya gitmeyi teklif etmişti ve Hayal de kabul etti. Müge telefonu kapatırken "Şık giyin." demişti ve Hayal'im nedenini sormasına fırsat vermeden telefonu kapatmıştı.

Hayal de bölümün bitmesini bekledikten sonra soyunup duşa girdi ve çıktığında dolabın karşısına geçti. Müge'nin ne kadar 'şık' olmasını istediği hakkında bir fikri yoktu.

En sonunda gece mavisi, kadife, kısa elbisesini giyinmeye karar vermişti. Çok mini değildi, dizinin hemen üstünde bitiyordu. 'Min Ho görse kızmaz' kategorisindendi. Saçını doğal bırakıp salmıştı. Makyajını da yapıp güzel olduğuna kanaat getirdikten sonra altına uzun, topuklu çizmesini de giyinip siyah çantasını da aldı. Aşağıya inip Müge'yi beklemeye başladı.

Müge geldiğinde siyah kaşe kabanını da alıp çıktı. Arabaya bindiğinde Müge ona onaylayan bir ifadeyle baktı. Hayal onun da şık giyindiğini görünce "Sinemaya gittiğimizden emin misin?" diye sordu. Müge "Kesinlikle." deyip arabayı çalıştırdı.

Girdikleri film bir romantik komediydi. Hayal'in Min Ho'yu daha, daha ve daha çok özlemesine neden olmuştu. Gerçi Min Ho ile öyle bir ilişkileri vardı ki hiç bir ilişki ona yeterince romantik gelmiyordu artık.

Filmden çıktıktan sonra AVMde oturup kahve içiyorlardı ki Gül Hanım aradı Hayal'i. Hayal aramayı cevapladı.
"Efendim anne?"
"Hayal Hanım ben Ezgi. Anneniz cafede fenalaştı. Sizi aramamızı istedi. Acaba hemen gelebilir misiniz?"

Kızın sesi öyle telaşlı geliyordu ki Hayal'in hızla kalkıp sandalyeyi düşürmesine neden oldu.

"Hemen geliyorum Ezgi. Ne oldu nesi var? İyi mi şimdi?"
"Şeeyy bayıldı. Şimdi kendinde bir koltukta oturuyor. Ama gelseniz iyi olur."
"Şimdi çıkıyoruz. Siz yanından ayrılmayın."

Hayal telefonu kapatıp Müge'ye "Abi hemen cafeye gitmemiz lazım annem fenalaşmış." dedi. Müge de hemen kalktı ve ayaklarında topuklu yokmuşçasına koşarak otoparka indiler. Müge arabayı çalıştırıp otoparktan kornaya basarak çıktıktan sonra gazı köklemişti ve cafeye varmaları sadece 10 dakikalarını almıştı.

Araba durur durmaz Hayal kapıyı açıp cafeye koştu. Kapıyı kapatmak için bile durmamıştı. Müge de inip Hayal'in kapısını kapattıktan sonra cafeye doğru hızlı adımlarla yürüdü.

Cafeye girer girmez Hayal annesini aradı. Gözü o kadar dönmüştü ki cafede hiç müşteri olmadığını da süslemeleri de farketmemişti. İzem'in birden çıkıp konfetiyi patlatmasıyla Hayal oyuna geldiğini anladı.

İzem'in arkasından tüm aile üyeleri, dedesi, amcası, yengesi, kuzenleri, Müge'nin ailesi duruyordu.

Hayal şaşkınlıkla onlara baktıktan sonra telefonunu çıkartıp tarihe baktı. 22/02/2016. Hayal durumu ayıktığında Müge arkasından gelip "Doğum günün kutlu olsun kardeşim." dedi.

Artık Hayal neden şık olması gerektiğini anlamıştı. Hiç tarihe bakmak gibi bir huyu olmamıştı. Bugün ona sürpriz yapabilmeleri tamamen bundan kaynaklanıyordu. Tabi aklının Min Ho'da olması da sebeplerden birisiydi.

Tüm gelenler tarafından kucaklanıp tebrik edildikten ve hediyelerini aldıktan sonra canlı müzik başlamıştı. Hayal annesinin yanına gidip "Kalbime indiriyordun." dedi. Annesi "Kalbin bugün sağlam kalmalı." deyip kızını öptü.

Hayal de tek tek gelenlerle muhabbet etmeye çalışıyordu. Hava iyice kararıp minik süsleme ışıklarından başka aydınlatma kalmayıncaya kadar misafirlerle ilgilendi.

Batu sahneye çıkıp mikrofonu solistten aldı ve "Evet saygıdeğer misafirlerimiz. Hepiniz tekrar hoşgeldiniz. Ablacığım doğum günün kutlu olsun. Lütfen buraya gelip bir kaç kelime söyler misin?" deyip Hayal'i konuşmaya davet etti.

Hayal onu alkışlayan misafirlerin arasından geçip sahneye çıktı. Mikrofonun başına geçip ne diyeceğini bilemeden bir süre durdu. Sonunda "Imm... Şey evet. Bugün buraya geldiğiniz için çok teşekkür ediyorum. Bana böyle bir sürpriz hazırladığınız için de tabi. Açıkçası annemin oyununa geldiğime inanamıyorum. Anne bunu tekrarlama lütfen. Yoksa fenalaşan ben olacağım. Neredeyse bütün sevdiklerim burada. Bu çok güzel bir duygu. Sevginizi hissedebiliyorum ve inanın en az beni sevdiğiniz kadar sizi seviyorum. Tekrar tekrar hepinize teşekkür ederim. Bir ömür boyu sizlerle olmak dileğiyle eğlenmenizi umuyorum." deyip mikrofondan çekildi ve alkışların geldiği yöne doğru gitmeye yeltendi.

Batu onu durdurup "Nereye gidiyorsun?" dedi. Hayal anlamayarak ona bakarken bir projektör kapı tarafını aydınlattı. Hayal pastanın geleceğini anlayıp sahnede kaldı.

Tahmin ettiği gibi bir masada 3 katlı bir pasta ona doğru gelmeye başladı. Ama Hayal şu anda pastayla ilgilenecek halde değildi. Şu anda ne doğum günü pastası, ne bu parti, ne konuklar onun ilgisini çekemezdi. Şu an onun için sadece tek bir şey vardı: Yüzünde tapılası gülümsemesiyle ona pastayı getiren sevgilisi Min Ho.

Hayal istemsizce hareket eden ayaklarına engel olamadı. Daha doğrusu engel olmaya çalışmadı. İstemsizce ona doğru uzanan kollarına da engel olamadı. Daha doğrusu ona da engel olmaya çalışmadı.

Sahneden inip önündeki pastanın arkasında hala ona gülümseyen Min Ho'nun yanına geçti. Elini uzatıp yanağını avucuna aldı. Bu Min Ho'nun gülümsemesinin daha da büyümesine neden oldu. Hayal de dolmuş olan gözleriyle ona gülümseyip Min Ho'nun boynuna atladı.

Aslında yapmak istediği dudaklarına yapışmaktı ama beyninin küçük bir kısmı seyircilerinin olduğunu hatırlatmıştı. Min Ho da ona sımsıkı sarılıp saçlarını okşarken Hayal kalbinin kısa süreli teklemesinden sonra eski ritmine -Min Ho'nun kalbinin ritmine- döndüğünü farketti. Şu anda ait olduğu kollardaydı. Evindeydi.

İkisi de birbirinin kokusunu iyice içine çektikten sonra Min Ho Hayal'i yanaklarından tutup göğsünden ayırdı ve "Doğum günün kutlu olsun her şeyim. İyi ki varsın, iyi ki dünyamsın." deyip Hayal'i alnından öptü.

Bu öpücük Hayal'in beynindeki iyice gerilmiş olan kayışın kopmasına neden olmuştu. Artık mantıklı düşünemezdi, başka hiçbir şeyi önemseyemezdi.

O da öyle yapıp Min Ho'nun dudaklarına yapıştı...

~21. Bölüm Sonu~

Sevgili hayalperestlerim. Öncelikle hepinizden çok çok özür diliyorum. Bölümün gelmesi geciktiği için. Ama malum bayram temizliği ve bayram nedeniyle yeni tamamlamaya fırsat buldum. Bu bölümü bana günaşırı "yeni bölüm yayınla ablaaa" diyen aleynaaminho ya ithaf ediyorum. Ayrıca HaMin2 için fikrini belirten @parkzeshi ye de teşekkür ediyorum.

Sözlerime burada son verirkene hepinizin bayramını kutluyor, sevdiklerinizle nice kocaman bayramlar yaşamanızı diliyorum.

Yorumlarınızı esirgemeyin lütfen. Bana gaz veriyor onlar daha istekli yazıyorum yeni bölümü. Takipte kalın. Seviliyorsunuz ?
 
07-19-2015 05:52 PM
Tüm Mesajlarını Bul Alıntı Yaparak Cevapla
minozAbet Çevrimdışı
Minoz Fan

Mesajlar: 249
Üyelik Tarihi: Feb 2015
Rep Puanı: 39
Mesaj: #25
RE: Umutlar ve Hayaller
 
22. Bölüm

O an öyle bir andı ki arkada yengesinin 'cık cık cık'lamaları yoktu. Meraklı ve onaylamaz homurtular yoktu. Sahnede yerini almış grubun onlar için söylediği şarkı yoktu.

O an sadece Min Ho ve Hayal vardı. Elle tutulup gözle görülecek somutluktaki aşkları vardı. Ahenkle dans eden dudakları, Min Ho'nun Hayal'in beline sıkıca sarılmış olan eli, Hayal'in Min Ho'nun saçını kavramış parmakları vardı.

Ve önlerinde birlikte yaşamak istedikleri bir ömür...

Homurtulara eşlik eden öksürük seslerinin de artmasıyla Müge duruma el koymak istedi ve yan tarafındaki hediye paketlerinden küçük bir tanesini aldı. Paketi inceleyip doğru paket olduğuna karar verdikten sonra Hayal'e attı.

Hayal'in kafasından sekip yere düşen kutu tok bir ses çıkartırken Hayal 'Aah!' diye geri çekildi. Müge iki elini teslim olurmuşçasına kaldırmış ona bakıyordu. Hayal ona Korece "Yaa! Ha Neul-ah! Neden hep kafama bir şey atıyorsun?" diye bağırdı. Müge de cevabı yanına gidip Korece verdi "Üzgünüm ama evde değilsin ve baban, deden, amcan ve diğer herkes sizi izliyordu. Bunun için bana teşekkür edeceksin."

Hayal etrafında ona çeşitli ifadelerle bakanları görünce "Haklı olabilirsin ama seslenseydin keşke." dedi. Müge "Sanki duyacaktın da..." diye cevabı yapıştırınca Hayal durumu kabullendi.

Aralarında Min Ho'dan başka kimsenin anlamadığı bu konuşma geçerken konuklar bir Hayal'e bir Müge'ye bakıyordu. Min Ho ise arkasını dönmüş burun kemiğini sıkarak kıkırdıyordu. Sonunda Hayal onlara dönüp "Şeyy... az önceki sahne için hepinizden özür dilerim." dedi ve aklına pasta geldi.

Üzerinde ufacık kalmış ve yanmak için can çekişen mumların bulunduğu pastaya bakıp "Mumlar bitmeden üfleyeyim en iyisi." derken hafif gülümsedi ve yanına Min Ho'yu da alarak pastanın arkasına geçti.

İzem "Dilek tutmayı unutma abla!" diye bağırdı. Hayal ona göz kırptıktan sonra Min Ho'ya baktı. Onun siyah gözlerine bakarak o an aklına gelen ilk dileği tuttu: O, Min Ho ile evlenmek istiyordu. Ona benzeyen çocukları olsun istiyordu. Min Ho ile yaşlanmak istiyordu.

Mumları üflerken herkes alkışlamıştı. Hayal onlara gülümseyip pastayı Ezgi'ye verdi ve Min Ho'nun elinden tutarak onu ailesiyle tanıştırmaya götürdü. Tanışma faslı bitene kadar doğru düzgün konuşamayacakları kesindi.

İlk olarak babası, annesi, İzem ve Batu'nun oturduğu masaya götürdü onu. Oturmadan önce Min Ho 90° selamını verip doğruldu ve Türkçe olarak "Merhaba ben Lee Min Ho. Sizinle tanışmak büyük onur." dedi.
Annesi "Hoşgeldin oğlum. Biz tanışmıştık zaten. Buyur otur." dedi. Hayal annesine "O kadar Türkçe bildiğini sanmıyorum." deyip Min Ho'ya annesinin dediklerini çevirdi ve masaya oturdular.

Mehmet Bey karşısına oturmuş Min Ho'yu süzerken Hayal'e "Az önceki sahne yaşanmamış gibi davranacağım." dedi ve sordu "Nasıl anlaşacağız? Sen mi çevireceksin?" Hayal babasına teşekkür edip "İngilizce biliyor. Senin kadar değil tabi ama biliyor işte." diye sorusunun cevabını verdi. Babası başını sallayıp Min Ho'ya "Hoşgeldin. Ben Mehmet Şahin. Sonunda tanıştığımıza memnun oldum." dedi.
-----
Her masayı kısa kısa dolaşmışlardı. Dedesi Min Ho'yu çiftlik evine davet etmişti. Müge'nin ailesi Min Hyuk ile ilgili sorular sormuştu. Min Ho onlara Min Hyuk'un çok iyi ve düzgün birisi olduğunu söyleyince Ali "Düzgün derken? Mesela az önce sizin yaptığınız gibi uluorta öpüşmez mi?" diye sordu.

Hayal ona sırıtırken dişlerinin arasından "Ayıp değil mi yaptığın?" diye sordu. Ali ona gülüp "Ayıp sizin yaptığınız." dedi ve hala cevap vermeyen Min Ho'ya döndü. Min Ho onu "Kesinlikle yapmaz." diye cevaplayıp utangaçça gülümsedi.

Genel olarak sıcak bir ortam vardı. Sadece amcası ve onun ailesi durumdan hoşnutsuzdu. Bunun da sebebi tabi ki herkes tarafından malumdu.

Amcası şirketteki hisseler bölünmesin diye ve tabi daha fazla söz hakkına sahip olabilmek için Hayal'i büyük oğlu Emre ile evlendirmek istiyordu. Yengesi de bu düşüncede pek sevgili kocasına katılıyordu.

Hatta Hayal bi ara Emre'nin bile bu işe gönlü olduğunu düşünmüştü. Hayal'in bu konuya bakışı basitti: bilmiyormuş, farkında değilmiş gibi davran.
-----
Herkesle Min Ho'yu kısaca tanıştırdıktan sonra biraz uzaktaki bir masaya götürdü Hayal onu. Ezgi'ye de pastalarını oraya getirmelerini söyledi. Sonunda konuşabileceklerdi. Ama öncesinde tekrar uzunca birbirlerine sarıldılar.

Hayal "Seni çok özledim miniğim. İyiki geldin. Sensizken kendimi yarım hissediyordum." dedi hala sarılırlarken. Min Ho Hayal'in boynuna minik bir öpücük kondurup "Böyle bir günde seni yalnız bırakmamı beklemiyordun değil mi?" diye fısıldayıp geri çekildi ve saçını ve yanaklarını okşarken "Ha Neul sayesinde güzel bir sürpriz yapabildim sana." dedi.

Hayal ona baştan başlamasını söyleyince o da başladı anlatmaya. "Çekimler bitmeden 1 gün önce Ha Neul ile konuştuk. Türkiye'ye gelip doğum gününü kutlamak istediğimi söyledim. O da 'Ben ayarlar sana haber veririm.' dedi. İşte annenle falan konuşmuş ayarlamışlar. Ben de çekimler bitince biletimi alıp Chan Hyuk'ları Kore'ye gönderdim. Havaalanında bunun özel bir ziyaret olduğunu ve basına sızdırmamalarını rica ettim ve sessiz sedasız buraya ulaştım.

Ha Neul aldı beni havaalanından ve buraya yakın bir yerde tuttuğu günlük eve götürdü. Otelde kalırsam duyulur diye düşündük. Buraya çok yakın hatta yürüyerek geldim. Senin gece için ailene bir şeyler söylemen gerekecek." dedi ve konuşmasını munzurca sırıtarak bitirdi.

Hayal Müge için hazırladığı doğum gününün basit kaldığını düşünmeye başlamıştı. Ona teşekkür etmesi gerektiğini kafasında bir yere not ettikten sonra "Geceyi ayarlarız. İyiki geldin." dedi gülümseyerek ve Min Ho'nun gamzesine bir öpücük kondurdu.

Min Ho "Yarın size gelebilirim değil mi? Ailenle daha iyi tanışmak istiyorum." dedi. Hayal ona "Tabi ki." dediği sırada Müge yanlarına "Bölmüyorum değil mi" diyerek geldi.

Hayal ona sarılıp "Teşekkür ederim kardeşim." dedi. Müge "Beğendiğine sevindim çünkü kafana attığım paket benimkiydi ve içi boştu." deyip sırıttı. Hayal de "Ben de neden o kadar hafifti diye düşünüyordum." deyip kahkaha attı.

Min Ho birden hatırladığı hediye paketini cebinden çıkartıp Hayal'e uzattı. Hayal küçük bir şaşkınlıktan sonra paketi aldı. Bu Min Ho'dan aldığı ilk cismani hediyeydi. O yüzden heyecanla açtı.

İçinde bir sanat eseri vardı. Hayal kolyeyi eline alıp inceledi. İlk bakışta kanatlarını açmış bir kelebek gibi görünüyordu ama dikkatli bakıldığında kelebek kanadı takmış bir kadın ve bir erkek birbirlerine sarılmış, öpüşüyorlardı.

Kanatlar tamamen taştı. Elmas kaplıydı ve safir ve yakutlarla renklendirilmişti. Birbirlerine sarılmış olan çiftin üzerinde de ara ara, büyüklü küçüklü elmaslar vardı. Hayal kelimenin tam anlamıyla kolyeye hayran kalmıştı.

Min Ho Hayal'in elinden kolyeyi alıp arkasına geçti ve saçlarını toplayıp ensesini açan Hayal'in boynuna kolyeyi taktı. Hayal kolyenin ucunu parmaklarına alıp incelerken Min Ho kadınının ensesine bir öpücük kondurmuştu.

Min Ho yerine oturduğunda Hayal ona teşekkür edip sarıldı. Müge de "Abi bi ayrılda bakayım şuna." dedi. Hayal Min Ho'yu serbest bıraktıktan sonra Müge'ye döndü.

Müge kolyeyi incelerken bir ıslık çaldı. Min Ho onun tepkisine gülerken Müge "Nereden aldın bunu? Şahane bir şeymiş!" dedi Min Ho'ya. Min Ho "Almadım, yaptırdım. Aslında uzun süredir bende. Doğru zamanı bekliyordum ve hep yanımda taşıyordum." dedi ve sordu "Nasıl? Beğendiniz mi?"

İkisi bir ağızdan "Bayıldık!" dedikten sonra Hayal "Ne zaman yaptırdın?" diye sordu. Min Ho sırıtıp "İlk geceden sonraki gün tasarlayıp Chan Hyuk'a yaptırması için vermiştim." diye cevapladı. Hayal de Müge de bu kadarını beklemiyordu. Hayal nasıl oldu da hiç denk gelmediğini merak etti.
-----
Danslar edilip eğlenildikten sonra Hayal son konuşmayı yapıp partiyi bitirdi ve herkes eve gitmek için ayaklandı. Hayal hediye paketlerini Batu'ya, İzem'e ve Müge'ye tutuşturup babasının arabasına taşımalarını söyledi.

Herkesle vedalaşıp annesine bu gece önce after-party yapacaklarını, sonra da Min Ho ile Kız Kulesinin orada sabahlayacaklarını söyledi. Açık hava demişti ki maraz çıkarmasınlardı.

Annesi 'Soğukta dışarıda ne yapacaksınız? Bize gidelim. Min Ho oğlum da bizde kalsın.' demişti ama Hayal 'Yarın akşam gelecek zaten. O zaman kalır. Yani yarın geliriz biz.' diye kestirip atmıştı.

Arabaya hediyeleri yerleştirip yanlarına gelen Batu'ya "Ablacığım şimdi annemlerle dön. Sonra benim arabayı al ve Club Lupe'a gel." dedi. Batu "Ooo! After-party ha? Tamamdır." deyip arabaya bindi.

İzem gelip Min Ho'ya sarıldı ve "Enişte yarın beni okuldan almaya gelir misin?" diye sordu. Hayal "İşin gücün hava cıva. Gelemez. Kimse bilmemeli." diye cevap verdi. İlk kısmı Türkçe, sonrasını İngilizce söylemişti ki Min Ho mesajı alabilsin. Min Ho "Bugünü atlattıktan sonra öğrenseler de sorun yok. Gelirim yani." deyip baldızına göz kırptı. İzem de "Aslan eniştem!" diye Min Ho'yu öpücük yağmuruna tuttu.
-----
Haftanın ilk günü olduğu için Lupe çok sakindi. Min Ho başta ne olur ne olmaz diye atkıyı burnuna kadar çekmiş bir şekilde, insanlara arkası dönük bir şekilde oturdu ama kimsenin onlarla ilgilenmediğini görünce atkıyı çıkartmıştı. Zaten biraz daha öyle dursa kurdeşen dökecekti.

Müge ve Hayal şarkılara eşlik ediyor, Min Ho sadece ritme uygun olarak kafasını sallıyordu. Türkçe şarkıları beğendiğine kanaat getirdi. Ama Hayal'in şu anki hali en güzel şeydi onun için.

Batu arabayı taksim tarafına park edip gelmişti. İçeriye gürültülü bir şekilde girmeyi başarmıştı. Dans ede ede masaya ulaşmış ve Hayal'i kaldırıp "Doğum günü çocuğu neden oturuyor?" diye bağırmıştı.

Bu insanların onlara bakmasına neden olmuştu. Hayal "İçen benim kafası seni bulmuş." deyip onu çekiştiren kardeşinin arkasından dans pinstine gitti.

Min Ho onların arkasından bir süre bakmış sonra Müge ile muhabbete dalmıştı. Yaklaşık yirmi dakika sonra Müge'ye neden içmediğini sormuştu. Müge "Artık alkol kullanmayacağım. Sonuçta pek belli edemesek de biz Müslümanız ve bize içki içmek yasak. Bir yerden başlamak lazım." dedi ve "Sen neden içmiyorsun?" diye o da ona sordu.

Min Ho ona takdir eden bir bakış attıktan sonra "Araba kullanmamız gerekecek ve Hayal bunu yapabilecek gibi durmuyor." deyip Hayal'in içtiği bardakları gösterirken gülümsedi. Müge de ona gülümserken gözü Hayallere takıldı. Gördüğü sahne karşısında iri gözlerini daha da irileştirerek endişeyle "Min Ho!" dedi. Min Ho "Ne oldu?" diye sordu ama Müge cevap veremiyor sadece Hayallere bakıyordu. Min Ho da ne olduğunu öğrenmek için arkasına dönüp baktı ve bakmasıyla piste doğru fırlaması bir oldu.
-----
Batu Hayal ile deli gibi dans ederken "Bugün ablamın doğum günü! Herkes Hayal Şahin'i kutlasın!" diye bağırıyordu. Hayal meraklı gözleri görmezden gelip Batu'yu susturdu ve "Devam edersen gideriz." demişti. Batu eliyle ağzındaki hayali fermuarı kapatıp gülümseyerek dans etmeye devam etmişti.

Hayal onun bu haline gülümserken Batu oradan geçen barmenden iki tane vodka-enerji istemişti. İçkiler geldikten sonra ilk bardağı fondip yapıp ikinciyi almıştı. Neyseki onu normal sayılabilecek bir hızda içiyordu.

Batu kafayı bulmuştu. Ablasını unutmuş bir vaziyette ortada saçma sapan dans etmeye başlayınca Hayal de durup onu izlemeye başlamıştı. Hayal Batu'nun o haliyle eğlenip kahkaha atarken onu donduran omzundaki dokunuş olmuştu.

Hayal hiçbir tepki verememişti. Kahkahası kesilmiş, yüzü ciddileşmişti. Vücudundaki tüm kaslar kasılmıştı. Tepki verebilmesi için 30 saniye geçmesi gerekmişti. Sonunda dönüp onu bu hale sokan kişiye bakabildi.

O dokunuşun sahibinin Efe olduğunu ilk andan beri biliyordu ama bu yüzünü görünce şaşırmasına engel olamamıştı. Efe saçı sakalı iyice salmıştı ve tam bir berduş gibi görünüyordu.

Efe yüzünde buruk bir gülümsemeyle Hayal'in gözlerine bakıyordu. Elini ürkekçe hala deli gibi aşık olduğu kadının yüzüne uzattı. Hayal başını onun elinden uzaklaştırıp, acıyan gözlerle Efe'ye bakmaya devam etti.

Efe acı bir gülümsemeyle elini indirdikten sonra Hayal'e "Bugün bunu söyleyemeyeceğim diye çok korktum. Doğum günün kutlu olsun Hayal" dedi. Hayal ne diyeceğini bilemeden bir süre daha bekledi. En sonunda kısık bir sesle "Teşekkür ederim." diyebilmişti. Efe'nin bunu duyması imkansızdı ama dudaklarının hareketinden ne dediğini anlamıştı.

Ona böyle yabancı gibi bakıyor olmak Efe'nin canını acıtıyordu. Ama her şeye rağmen Hayal'in doğum gününü kutlayabildiği için mutluydu. 11 yıldır hep ilk kutlayan o olmuştu. Bu seferi saymazsa tabi.

Efe'nin gözü Hayal'in kolyesine kaydı. Hayal onun neye baktığını farkedince kolyeyi parmaklarının arasına, korumak istermiş gibi aldı. Efe onun bu haline gülümseyip "Kolyen çok güzelmiş. Tutuşuna bakılırsa onun hediyesi." dedi.

Hayal bu sözlerden sonra onun hala Efe olduğundan emin oldu. Onu herkesten iyi tanıyan, anlaşmak için konuşmasına gerek olmadığı, tek hareketinden, bakışından ne demek istediğini anlayan Efe. Görüntüsü değişmişti. Bakışları, konuşması ve tavırları değişmişti. Ama hala aynı Efe'ydi. Bu hale nasıl geldiğini merak ediyordu ve dayanamayıp "Başına beton mu düştü? Bu hal ne?" diye sordu.

Efe dişlerinin görünmesine neden olacak kadar sırıtıp "Türkiye'ye döndüğümden beri böyleyim. Seni görünceye kadar saçımı da sakalımı da kesmeyeceğime dair kendime yemin etmiştim. Yarın berbere uğramam gerekecek. Tavırlarımı sorguluyorsan da daha fazla kötü olmak istemedim.

Sana zarar vermek istemiyorum Hayal. Bunu duymak istemediğini biliyorum ama hala seni seviyorum. Önceden 'İlla mutlu olacaksa benimle olsun.' diye düşünüyordum. Şimdi ise onunla ne kadar mutlu olduğunu görebiliyorum. Gözlerinin ışığına yansımış bu. Eskiden, biz bizken de parlardı gözlerin, farkederdim bunu. Yani ne anlama geldiğini biliyorum ve o zamankinden daha fazla parladığı için biraz da kıskanıyorum.

Her neyse şimdi mutlusun ve ben söylemek istedikle..." diye açıklama yaparken suratına inen yumrukla yere yapıştı.

Yerden ani bir öfkeyle kalkıp yumruklarını sıkarak ona saldıran kişiye baktı. Hayal olası bir kavgayı engellemek için Efe ile Min Ho'nun arasında durup kollarını açtı ve ikisini de göğüslerine koyduğu eliyle sakinleştirdi.

Efe Min Ho'yu görünce yumruk yaptığı elini gevşetip ona dokunan Hayal'in avcundaki hasret kaldığı sıcaklığı hissetmeye çalıştı. Hayal ona bakmıyor olsa bile bu an için şükretti.

Min Ho sinirle burnundan soluyordu. Elleri hala yumruk şeklindeydi. Gözlerini Efe'den ayırmıyordu ama Efe rahat bir şekilde gözlerini yummuştu. Sanki bunca zaman kutuptaymış da şimdi güneşe kavuşmuş ve güneşe iyice doymak istiyormuş gibi istekli ve huzurlu görünüyordu.

Göğsüne uygulanan hafif baskının nedenini anlamak için gözlerini Efe'den ayırdığında Hayal'i farketti. Bu süre boyunca farkedemeyecek kadar kendinden geçmiş olduğu için de kendisine küfretti. Hayal'in gözlerine baktığında Hayal ona "Yapma! Sakin ol." dedi. Min Ho bir anda sakinleşip ellerini gevşetti.

Hayal sevgilisinin nefes alışverişleri düzene girsin diye ona sıkıca sarıldı. Hayal'in bir anda kaybolan elleri Efe'nin gözlerinin açılmasına ve ondan uzaklaşıp Min Ho'nun beline sarılan elin arkasından özlemle bakmasına neden olmuştu.

Hayal Efe'yi umursayacak halde değildi. Sakinleştirmesi gereken bir adet Min Ho'su vardı. Min Ho da kollarını Hayal'e sarıp yanağını onun başının üstüne koydu. Bir kaç derin nefesten sonra "Sana zarar verdi mi?" diye sordu.

Hayal şaşkınlıkla başını kaldırıp onun yüzüne baktı. Onun ciddi olduğundan emin olunca "Hayır. Tabi ki hayır. Sadece doğum günümü kutladı ve seninle mutlu olmamı diledi." dedi. Şaşırma sırası Min Ho'ya gelmişti. "Benimle.mutlu.olmanı.mı.diledi?"

"Evet, o biraz... değişmiş." Hayal bu cevabı verirken kendisi bile emin olamıyordu. Min Ho "Bakalım ne kadar değişmiş." deyip dudaklarını Hayal'inkilerle buluşturdu. Hayal'i açlık ve hırsla öptükten sonra dudaklarını ayırdı ve minik öpücüklerle sağ gamzesinden sol gamzesine kadar dudaklarının üzerinden geçen bir hattı öptü. Sonra gülümseyerek tatmin olamamış, daha fazlasını isteyen Hayal'e baktı. Arkasından da sonucu görmek için Efe'ye.

Efe onları kollarını göğsünde birleştirmiş bir şekilde ifadesizce izlemişti. Hayal'in gelmemeleri için dua ettiği bodyguardlar gelip "Efe Bey, Hayal Hanım. Bir sorun yok değil mi?" diye sordular ve bakışlarını Min Ho'ya çevirdiler.

Hayal "Sorun yok arkadaşlar. Yanlış anlaşılma." derken Efe'nin gerçekten değişmiş olmasını diledi. Bodyguardlar Efe'ye döndüklerinde "Hayal Hanımı duydunuz. Doğrulama mı bekliyorsunuz?" sözünü duydular ve Hayal'den özür dileyerek oradan ayrıldılar.

Sadece Hayal değil, Müge, Batu ve Min Ho da şaşkınca Efe'ye bakıyorlardı. Efe onlara gülümseyip Min Ho'nun da anlayabilmesi için Korece olarak "Rahatsızlık verdiysem özür dilerim. Amacım bu değildi. Tekrar doğum günün kutlu olsun Hayal. Hep mutlu olman dileğiyle... Hoşçakalın." dedi ve arkasını dönüp oradan uzaklaştı.

Müge ve Batu o kadar mekan içinden buraya geldikleri için şanslarına küfrederken masaya giden ikiliyi takip etti. Hayal de Min Ho da Efe diye birisinin varlığının bile olmadığını varsayıp normal zamanlarına döndüler.
-----
Hayaller biraz daha eğlenip hesabı istediler. Min Ho'nun yanında TL olmadığı için hesabı Batu ödemişti. Hayal çıkmadan önce telefonuna baktı ve saatin gece ikiye gelmek üzere olduğunu gördü.

Müge arabayı Hayal İstiklalde sevgilisiyle yürümek istediği için Karaköy tarafına park etmişti. Hayal'e araba anahtarını veren Batu'yu kolundan tutup çekiştirmeye başladı Müge. Batu'nun kafası güzeldi ve onu çekmek Müge'ye kalmıştı. Hayallere iyi geceler dileyip yanlarından ayrıldılar.

Hayaller de Batu'nun arabayı park ettiğini söylediği yere doğru yürümeye başladılar. Min Ho Hayal'in beline kolunu ahtapot gibi sarmış, onu iyice kendisine çekmişti.

Tüm çabalarına rağmen Hayal'in doğru düzgün yürüyemediğini farkedince onu kucağına aldı. Hayal kollarını Min Ho'nun boynuna atıp dudaklarının birleşmesini sağladı. Ona yumuşakça karşılık veren Min Ho geri çekildikten sonra "Eve gidiyoruz. İştahını oraya sakla." deyip gülümsedi. Hayal onun bu sözlerine kıkırdayıp başını Min Ho'nun omzuna yasladı ve o şekilde sızdı.

Arabaya geldiklerinde Min Ho kendisini bile şaşırtan bir performansla kapıyı açıp Hayal'i yolcu koltuğuna oturttu. Emniyet kemerini de takıp Hayal'in alnına düşen bir tutam saçı parmaklarının ucuyla kulağının arkasına attıktan sonra alnına minik bir buse kondurdu ve kapısını kapatıp şoför koltuğuna geçti.

Telefonunu çıkartıp Müge'nin onun için kaydettiği adresi navigasyona kaydedip dili de İngilizceye ayarladıktan sonra arabayı çalıştırdı. Eve doğru yol aldığı süre boyunca Efe'yi düşündü.

Onun bu kadar 'insancıl' olmasını beklemiyordu. Gerçi onu görmeyi de beklemiyordu. Kendisine anlamadan dinlemeden yumruk attığı için kızmaya çalışsa da ilk günden beri, Hayal'in ona Efe'yi anlattığı ilk dakikadan beri bunu yapmayı deli gibi istediğini biliyordu. Hatta içten içe 'keşke karşılık verseydi!' diye geçirmediğini söylese büyük yalan söylemiş olurdu.

Eve geldiklerinde Min Ho Hayal'i uyandırmaya çalıştı ama Hayal hiç uyanabilecekmiş gibi durmuyordu. Min Ho da arabadan inip Hayal'in kapısını açtı ve emniyet kemerini çözdükten sonra onu sırtına aldı. 'Hayal sarılabilir mi acaba?' diye tereddüt ederken Hayal kolunu onun boynuna iyice dolamıştı bile. Anlaşılan birbirlerine sarılmaları iyice refleks olmuştu onlar için.

Eve girip Hayal'i yatağa bıraktı. Bir süre onun uyurkenki masum yüzünü izledi. Bu görüntüyü öyle çok özlemişti ki, Hayal 'Min Ho' diye sayıklayıncaya kadar -yaklaşık yarım saat- gözünü ondan ayırmamıştı.

Adını sevdiği kadının dudaklarından duyunca istemsiz olarak yanına oturdu ve yüzünü okşamaya başladı. Hayal bir ara üstündeki elbiseyi çekiştirmeye başladığında da Min Ho onun elbiseden rahatsız olduğunu düşünüp ondan kurtulmasına yardımcı oldu.

İç çamaşırlarıyla kalan Hayal rahat bir şekilde kollarını ve bacaklarını açarak uyumaya devam etti. Min Ho da onun için makyajını temizlemeye karar verdi ve Hayal'in çantasından temizlik malzemelerini çıkarttı.

Yüzüne bir şeyler sürtülüyor olması Hayal'in uyanmasına sebep oldu. Gözlerini biraz açıp nerede olduğuna bakmak istedi ama ilk gördüğü Min Ho olunca nerede olduğunun önemsiz olduğuna karar verip doğruldu.

Min Ho "Uyandırmak istememiştim." diye söylenirken Hayal "Boşver iyi oldu. Birlikte geçirebileceğimiz sadece 1 gecemiz var ve ben bunu uyuyarak geçirmek istemiyorum." deyip Min Ho'nun elinden makyaj temizleme pamuğunu aldı ve kenara attı. Sonra üzerine bakıp "Ben baya hazırmışım yaa." diye gülerken Min Ho'nun dudaklarına yapıştı.

Bir yandan da Min Ho'nun gömleğinin düğmelerini açmaya çalışıyordu. Tek tek uzun süreceğine kanaat getirince gömleği iki yandan asıldı ve düğmelerin kopmasıyla Min Ho'nun çıplak gövdesini kısa bir sürede ortaya çıkarttı. Gömleği omuzlarından kaydırırken bağdaş kurmuş oturan Min Ho'nun kucağına yerleşip bacaklarını onun beline doladı.

Min Ho boğazından gelen bir hırıltıyla ayağa kalkıp Hayal'in sırtını en yakındaki duvara dayadı. Min Ho Hayal'in boynunu öpüp diliyle yeniden keşfederken Hayal de Min Ho'nun sırtına tırnaklarını bastırıyordu. Min Ho başını kaldırıp tekrar Hayal'in dudaklarını bulduğunda onu yatağa tekrar götürdü ve tamamen çıplak kalmasını sağladı. Kendisi de doğrulup üzerindekilerden kurtulduktan sonra yatakta Hayal'in yanına uzanıp onu üstüne aldı. Şimdi birbirlerinden uzakta geçen bir haftanın acısını çıkartma vakitleri gelmişti.
-----
Sabaha karşı uyudukları için Hayal'in uyanması 12.00yi bulmuştu. Hala uyuyan sevgilisinin açık olan ağzına bakıp gülümsedi ve yanağına bir öpücük kondurdu. İç çamaşırlarını giyindikten sonra evin içinde dünkü elbisesiyle dolaşmak istemediğinden Min Ho'nun yerdeki gömleğini üzerine geçirdi. Düğmelerini kapatmak için hamle yaptığında dün bu gömlekte düğme bırakmadığını hatırlayıp kıkırdadı ve önü açık olarak mutfağa girdi.

Buzdolabının dolu olmasını umarak çayı koydu. Dolabın kapağını açınca bir ıslık çaldı. Dolap ağzına kadar doluydu. Kahvaltılıklar, sebze ve meyveler ve meyvesuları içeriden ona gülümsüyordu. Hayal de şarkı mırıldanarak kahvaltıyı hazırlamaya başladı.

Kendini kaptırmış bir şekilde sucukları kızartırken Min Ho gelip arkasından sarıldı ve çenesini Hayal'in omzuna koyarak onu yanağından öptü. Hayal de başını ona doğru yatırıp "Günaydın." dedi.

Min Ho geri çekilirken "Çok seksi görünüyorsun." dedi gülümseyerek. Hayal de çatalına aldığı sucukları Min Ho'nun ağzına tıkıştırırken "Her zamanki halim." deyip Min Ho'nun ne giyindiğine baktı. Üzerinde sadece pantolon olduğunu görünce "Her zamanki gibi birbirimizi tamamlıyoruz." dedi ve ocaktan sucukları alıp masadaki yerine koydu.

Kahvaltılarını edip duşlarını aldıktan sonra Min Ho çantasından başka bir gömlek çıkartıp Hayal'e uzattı ve "Şunu ütülesene." dedi. Hayal "İşte uzman olduğum bir konu. 5 dakika sonra hazır olur beyefendi." deyip gömleği ütülemeye götürdü. Gerçekten de 5 dakika sonra elinde jilet gibi ütülenmiş gömlekle içeriye girip Min Ho'ya giydirmeye başlamıştı.

O da dünkü elbisesini giyinip Min Ho'nun çantasını toplamasını izledikten sonra bir şey unutmadıklarından emin olup evden çıktılar.

Bu defa şoför koltuğuna Hayal oturdu ve arabayı çalıştırdı. Min Ho nereye gittiklerini sorunca Hayal "Kız Kulesine. Nasıl? Neye benziyor? Bilmen lazım çünkü dün orada sabahladık." deyip göz kırptı.

Kız Kulesine geldiklerinde onu iyi bir şekilde görebilecekleri bir yere oturdular. Hayal kirli bardaklarla geyirdikleri çayları geri çevirip iki gazoz istedi ve yoldan geçen çekirdekçiden bir paket çekirdek ve iki tane kağıt helva aldılar.

Hayal Min Ho'ya çekirdek çitlemesini öğretirken gazozları geldi. Çekirdek ve gazozları bittikten sonra ellerinde kağıt helvaları ile yürümeye başladılar. Min Ho arabaya doğru gitmediklerini farkedince bu sefer nereye gittiklerini sordu. Hayal "Sadece beni izle." deyip kağıt helvasını yiyerek onu iskeleye götürdü.

Eminönü vapuruna binip havaya inat dışarıda kalarak karşıya geçtiler. Hayal onu önce Mısır Çarsısına soktu. Orada biraz dolaşıp çıktıktan sonra Yeni Camii'nin güvercinlerini beslediler.

Camiye girip içeriye baktılar. Min Ho namaz kılanları seyretti. Hayal'e ne yaptıklarını sorunca "Namaz kılıyorlar. Müslümanların ibadet şekli bu. Günde 5 vakit yapılıyorlar. Vaktin geldiğini ezan bildiriyor. Akşam okunduğunda dinletirim sana ezanı." diye açıklama yaptı.

Camiden çıkacaklarında kenara oturmuş Kur'an okuyan bir amcaya gözü takıldı Min Ho'nun. Yavaşça yanına gidip karşısına oturdu ve dinlemeye başladı. Hayal de kapının orada durmuş, onu izliyordu.

Min Ho sadece arada geçen 'Allah' kelimesini anlamasına rağmen büyük bir huşuyla dinliyordu adamı.

Adam bitirip Kur'an-ı Kerim'i kapattığında başını kaldırıp Min Ho'nun yüzüne baktı gülümseyerek. Dudakları kıpırdıyor, dua ediyordu. Duasını da bitirip ayağa kalkarken Min Ho'nun omzuna iki kere yavaşça vurdu ve kapıya doğru yürüyüp çıktı.

Min Ho hala orada oturmuş bekliyordu. Hayal yanına gidip "Hadi gidelim" deyinceye kadar da kalkmak için bir hamle yapmamıştı. Sonunda yavaşça kalkıp dışarıya çıktı. Hayal de onu takip etti.

Ayakkabılarını giyinip sahile indiklerinde Min Ho "O okuduğu kutsal kitabınızdı, değil mi?" diye sordu. Hayal "Evet, nasıl anladın?" dedi. Min Ho "Adamın sesindeki saygıdan." cevabını verip saatine baktı ve yeni bir soru sordu. "İzem kaçta çıkıyor?"

Hayal de saatine bakıp "Yaklaşık 45 dakika sonra. Hadi gidelim." dedi ve ayağa kalkıp sevgilisinin de kalkmasına yardım ettikten sonra Eminönü-Üsküdar iskelesine doğru yürümeye başladı. Min Ho da Hayal'in elini tutup ona eşlik etti.

İzem'in okulunun önüne parkettikleri arabada oturup okulun dağılmasını beklerken Min Ho islamla ilgili sorular soruyordu. Hayal küçükken Kur'an kursuna gittiği için temel soruları cevaplayabiliyordu.

Hayal ona eğer Müslüman olursa şimdiye kadar işlediği tüm günahların silineceğini, anne karnından yeni doğmuş bebek gibi temiz olacağını söylediğinde Min Ho heyecanlanmış, kuralları tekrar etmesini istemişti. Hayal islamın ve imanın şartlarını sayıp eklemişti "Alkol yok. Sevişmek, öpüşmek yok. Kötü niyet yok. Yalan yok. Dedikodu, gıybet yok. Hatta kız arkadaş bile yok." Min Ho anlamış bir şekilde kafasını salladıktan sonra en zor soruyu sordu "Peki sen neden dininin kurallarına göre yaşamıyorsun?"

Hayal cevabı biliyordu tabii ki. Ama söylemek zor geliyordu. Bir kaç dakika bekledikten sonra Min Ho "Hayal?" diye seslenince Hayal tek kelimeyle açıkladı "Nefis."

Tabi ki Min Ho bu açıklamadan bir şey anlamamıştı. Hayal de "Yani içimdeki 'ben'ci duygu. Canı öyle istediği için öyle yapıyor. Ama ondan üçüncü tekil şahıs olarak bahsetmek doğru değil çünkü o ben." diye daha ayrıntılı açıklamaya çalıştı. Min Ho bu sefer anlamış görünüyordu. Bu da yeni bir soru sormasına neden oldu.

"Günah olmadan öpüşüp, sevişebilmemizin bir yolu yok mu?" Hayal bu soruya kahkaha atıp "Olmaz olur mu? Sence bu çocukların hepsi günah sonucunda mı oldu?" diye okuldan çıkanları gösterirken arabadan indi. Min Ho da inip arabaya yaslanarak İzem'i beklemeye başladı.

Hayal yanına gelip "Tek yol evlenmek." dedi. Min Ho anlamayarak bakınca Hayal "Günah olmaması için tek yol evlilik." dedi. Min Ho bu sözün üzerine 32 diş sırıtırken okuldan çıkan kızlar "Min Ho!" diye çığlık atmaya başlamışlardı.

Min Ho başlarına üşüşen kızlara selam verip gülümserken Hayal'e "O zaman hemen evlenelim." dedi ve kalabalığa gülümsemeye devam etti. Fotoğraflarını çekenlerin objektiflerine Min Ho'nun mutlu, Hayal'in şaşkın ifadesi yakalanmıştı.

Kalabalığı yara yara havalı bir şekilde ortada İzem, yanında Sude ve Sena Hayallerin yanına ulaştı. İzem tabi ki Hayal'i ikinci plana atarak Min Ho'ya sarıldı ve onu öptü.

Hayal onun bu haline gülerken Sude ve Sena ne yapacaklarını bilemeden bir Min Ho'ya bir Hayal'e bakıyorlardı. Sonunda Hayal başıyla 'gidebilirsiniz' işaretini verince onlar da Min Ho'ya sarıldılar.

Min Ho herkese el sallayıp arabanın arka kapısını açtı ve üç kızın arkaya geçmelerini bekledi. Sude de oturduktan sonra kapıyı kapatıp yolcu koltuğuna geçti. Hayal şoför koltuğuna otururken "Beni unuttun." diye söyleniyordu.

Min Ho ona gülümseyip "Ee evleniyor muyuz?" diye sordu. Hayal cevap veremeden İzem'in cümleden anladığı tek kelimeyle bağırması bir oldu "Evlilik mi?" Hayal ona "Bi sus ortalığı velveleye verme." deyip Min Ho'ya döndü. "Hemen nasıl evlenebiliriz? Senin ailen ve benim ailem tanışmıyorlar bile daha. Ayrıca başkan bizi öldürür. Onun da haberi olmalı değil mi?" diye konuşmaya başladı. Min Ho onun durmayacağını anlayıp "Düğün yapmayız burada. Sadece nikah kıyarız. Düğünü Korede istediğimiz bir zamanda yaparız. Hayal ben müslüman olnak istiyorum. Sonrasında da seninle cennete gitmek istiyorum. Bunun için de günah işlemememiz lazım. Ve ben seninle sevişmek, sana dokunmak da istiyorum. Tüm bunlar da evlenmemiz gerektiğini kanıtlıyor." diye böldü onun lafını.

Hayal "Daha romantik bir evlenme teklifi beklerdim. Ama tamam haklısın evlenelim." dedi. Min Ho gözlerini açarak "Ciddi misin sen? Söz veriyorum sana çok romantik bir şekilde de teklif edeceğim ama önce ayarlama yapmam lazım." deyip Hayal'i öptü ve telefona sarıldı. Hayal "Ne ayarlaması?" diye sordu ama cevap alamadı. Telefon çoktan Min Ho'nun kulağındaydı.

İlk araması cevapsız kalınca Min Ho bir kere daha aradı. Chan Hyuk bu sefer cevap verdi. Min Ho hemen "Chan Hyuk yarın ilk iş olarak başkana beni aramasını söyle. Çok güzel şeyler oluyor burada." deyip kapattı ve yeni bir arama yaptı.

Hayal "Min Ho noluyor?" diye sordu ama gene cevap alamadı. Min Ho sadece ona sol elinin işaret parmağını kaldırıp "bir dakika" dedi. Jin Kyung'un telefonu açmasını beklerken sabırsızlıkla bacağını sallıyordu.

"Min Ho bu saatte neden arıyorsun?" diye açtı ablası telefonu. Min Ho hemen "Noona çok önemli bir şey olduğu için aradım. Uyandırmadım değil mi?" dedi. Jin Kyung merakla "Henüz uyumamıştım. Ne oldu? İyi misin?" diye sordu. Sesi sonlara doğru endişeli bir hal almıştı.

Min Ho "Çok iyiyim noona. Hiç bu kadar iyi olmamıştım. Hayal evlenme teklifimi kabul etti. Annemlere söyle yarın, buraya gelmek için hazırlık yapsınlar." deyip Hayal'e baktı. Hayal başını iki yana sallayarak arabayı kullanmaya devam ediyordu.

Jin Kyung "Ciddi misin? Nasıl oldu? Bir de biz neden geliyoruz?" diye ardı ardına sorularını sıraladı. Min Ho "Nasılını geldiğinizde anlatırım. Siz geliyorsunuz çünkü kız isteyeceksiniz." deyip gülümsedi tekrar.

Ablası şaşırmıştı. "Bu acele neden peki?" diye sordu bu sefer. Min Ho sıkılmış gibi nefesini dışarıya verdikten sonra "Nikahı burada kıyacağız. Dönmeden. Başka sorun yoksa kapatıyorum." dedi. Jin Kyung "Şey yok sanırım. Yarın görüşürüz." deyip 'iyi geceler' diledikten sonra telefonu kapattı.

Hayal "Kız isteme mi?" diye sordu. Min Ho "Sizde böyle olmuyor mu? Ha Neul bana öyle olduğunu söylemişti." dedi ve müzik çalara uzanıp açtı. "Sıradaki şarkı benden sana gelsin." deyip sırıttı. Sıradaki şarkının Min Ho'dan 'Say Yes' olması tesadüflerin şahıydı.
-----
Sude ve Sena'yı evlerine bıraktıktan sonra kendi evlerine gittiler. Annesi bugün cafeye gitmemiş ve evde yemek yapmıştı. Kokuya bakılırsa İzem annesine Min Ho'nun bir etobur olduğunu söylemişti.

Henüz Mehmet Bey gelmemişti. Min Ho da Gül Hanım'ı selamlayıp Hayal'in tercümanlığında onunla konuşmaya başladı. Hal hatır faslı geçtikten sonra "Biliyor musunuz ben müslüman olmaya karar verdim." dedi. Gül Hanım sevinç nidaları atıp "Ay gerçekten mi? Çok mutlu oldum." deyip Min Ho'ya sarıldı.

Mehmet Bey geldiğinde elini yıkamaya gitti ve masaya oturdular. Gül Hanım gene döktürmüştü. Mercimek çorbasıyla başlamış, pirinç pilavı ve dana pirzolayla devam etmişlerdi. Masa da ara sıcak olarak fellah köfte vardı. Tatlı olarak ise kazandibi yapmıştı.

Afiyetle yemeklerini yeyip çay içmek için salona geçtiklerinde Min Ho "Mehmet Bey size bir şey söylememiz gerekiyor." demişti. Mehmet Bey koltuğunda doğrulurken "Buyrun?" dedi. Min Ho boğazını temizleyip "Biz Hayal ile evlenmeye karar verdik. Yani tabi ki en başından beri niyetimiz buydu ama bu işi hızlandırmaya karar verdik. Sizin de izniniz olursa Kore'ye dönmeden önce nikahımızın kıyılmasını istiyoruz." dedi.

Mehmet Bey öksürük nöbeti geçince "Bu ne acele?" deyip Hayal'e baktı. Hayal "Neden geciktirelim ki? Zaten olacak." diye cevap verdi. Mehmet Bey "Ailenle de tanışsaydık keşke." deyince Min Ho "Onları aradım. Yarın gelecekler ve resmi bir kız isteme töreni olacak. Tanışmış da olursunuz." deyip Hayal'in elini tuttu ve "Müsadeniz olursa tabi." diye ekledi.

Mehmet Bey "Şey, tabi olabilir. Siz işlemlere başlayın o zaman vakit kaybetmeden. Ha bu arada öncesinde müslüman olman gerektiğini bildiğini varsayıyorum." dedi biraz rengi değişse de. Min Ho "Merak etmeyin efendim, gereken ne ise yarın yapacağım." diye güvence verdi. Min Ho pişmiş kelle gibi sırıtırken İzem çayları getirdi.

Sohbet muhabbet derken saat epey olmuştu. Gül Hanım Hayal'e "Sizin kattaki misafir odasını hazırladım. Min Ho orada uyuyabilir." dedi. Hayal annesine teşekkür edip Min Ho'ya uykusunun olup olmadığını sordu. Min Ho uykusu olduğunu ama başkandan telefon beklediğini söyleyince Hayal ailesine "Şimdilik uykusu yokmuş. Siz uyuyun ama biz sonra odalara geçeriz." deyip anne ve babasını yatmaya gönderdi. Babasının giderken Batu'ya kaş göz işareti yaptığını ve Batu'nun da 'o iş bende' hareketiyle karşılık verdiğini yakalamıştı.

Başkanın telefonunu beklerken Hayal bir kağıda Kelime-i Şahadeti yazıp Min Ho'ya ezberlemesi için verdi. Altına ne anlama geldiğini bilmesi için anlamını da yazmıştı. Min Ho kağıdı alıp ezberleme çalışmalarına başlamıştı bile.

Saat 03.00e  gelirken Min Ho'nun telefonu çaldı. Zil sesi Batu'nun uyuyakaldığı koltuktan sıçrayarak uyanmasına sebep olmuştu. Min Ho telefonu cevapladı.

"Başkanım günaydın. Nasılsınız?"
"Ben iyiyim Min Ho. Sen nasılsın? Chan Hyuk endişeyle gelip seni aramam gerektiğini söyledi."
"Evet evet çok iyiyim başkanım. Dün Chan Hyuk'a açıklama yapmadığım için özür dilerim. Neyse konuya giriyorum. Başkanım ben evlenmeye karar verdim. Kore'ye dönmeden nikahı kıyıyoruz. Sizin de haberiniz olmalı diye düşündük."
"Evlenmek mi? Nikah mı? Oğlum sen daha askere gitmedin."
"Evliyken de gidebilirim. Ben yokken Hayal'e iyi bakacağınızdan eminim."
"Bakarız tabi. E ne deyim o zaman tebrik ederim. Düğünü burada yapacağız ama değil mi?"
"Evet başkanım. Düğün töreni orada olacak. Nikahımıza katılmak isterseniz size kesin tarih belirlendiğinde haber verebiliriz."
"Siz haber verin tabi ama zamanım olacağını sanmıyorum. Gene de Chan Hyuk'u göndereceğim."
"Teşekkürler başkanım. Hayal de teşekkür ediyor."
"Hahaha! Ona da tebriklerimi ilet."
"Tabi ki. Başka bir şey yoksa kapatıyorum?"
"Ah yok. Basınlık bir durum olursa haberimiz olsun. Ayarlamaları yapalım."
"Aslında bir açıklama yapsak fena olmaz."
"Sen öyle diyorsan. Ben bir şeyler yazıp sana gönderirim. Düzenlemelerini yaparsın, yayınlarız."
"Tamamdır başkanım. Görüşürüz."
"Görüşürüz."

Min Ho telefonu kapatıp "Açıklama yayınlayacağız. O yüzden Koreye döner dönmez düğün yapmamız gerekebilir. Yoksa spekülasyonlara sebep oluruz. Senin için sorun yok değil mi?" dedi Hayal'e. Hayal "Daha doğru düzgün bi teklif bile almadım sen bana düğün diyorsun." diye somurttuktan sonra devam etti. "Neyse olur tabi. Biz gideriz önce arkamızdan da bizimkiler gelir hazırlıklar bitince. Allah'ım yangından mal kaçırıyoruz sanki! Sen de 'otuzbeşimden önce evlenmeyeceğim' diyordun ama maşallah iyi oldu bittiye getiriyorsun."

Min Ho Hayal'in dediklerine bozulmuştu ama belli etmek istemiyordu. Sadece "İstemiyorsan yapmayabiliriz Hayal. Seni zorlamak istemiyorum." diyebilmişti.

Sonra birden ayağa kalkıp Batu'ya "Odamı gösterir misin?" diye sordu. Batu bir ablasına bir eniştesine bakıyordu. Min Ho "Sanırım kendim bulabilirim." deyip merdivenlere yöneldi.

Hayal hemen arkasından yetişip bileğinden tutarak onu durdurdu. Min Ho arkasını dönüp Hayal'e bakmadı ama kolunu kurtarmak için bi hamlede de bulunmadı. Hayal "Özür dilerim, seni kırmak istemediğimi biliyorsun. Ben sadece hala şoktayım. Sen nasıl istiyorsan her şey öyle olsun." dedi.

Min Ho birden arkasına dönüp Hayal'i göğsüne bastırdı. "Her şey senin istediğin gibi olmalı Hayal. Önemli olan sensin. Haklısın çok aceleci davrandım. Başkana söyleyeceğim açıklama olmayacak. Basına sızmaması için de gizlice kıyılacak nikahımız." deyip Hayal'in saçını öptü.

Hayal de Min Ho'nun beline doladığı kolunu daha da sıkarak başını o güzel dudakları öpmek için kaldırdı. Tam uzanmıştı ki Min Ho işaret parmağını Hayal'in alnına koyup geriye itmeye başladı. Hayal anlamaz gözlerle bakarken Min Ho "Evlenmeden olmaz!" dedi. Hayal şaşkınlıkşa gözlerini kırpıştırıp "Henüz müslüman değilsin." diye hatırlattı. Min Ho'nun cevabı hazırdı "Ama sen öylesin."

Hayal elinden şekeri alınmış çocuk gibi üzgün üzgün baktı Min Ho'nun yüzüne ama Min Ho yumuşamadı. Hayal de "Peki o zaman düğüne kadar bana dokunamazsın!" deyip Min Ho'nun kollarından kurtuldu ve Batu'ya "Eniştene odasını göster." deyip kendi odasına gitmek üzere merdivenleri çıkmaya başladı. Min Ho arkasından "İyi geceler." diye seslendiğinde o sadece elini kaldırdı ve yoluna devam ettim. Min Ho inanamaz gibi aekasından bakakaldı. Sonra Batu'ya dönüp "Ablan gerçek bir çatlak." dedi ve gülüşerek odalarına çıktılar.
-----
Ertesi gün Min Ho annesiyle konuştu ve onları Türkiye'ye çağırdı. Annesi ertesi sabah -Türkiye'ye göre o gece- uçağına bilet alacağını söyleyip kapattı.

Bu kısa telefon görüşmesinden sonra Hayal Min Ho'ya nasıl boy abdesti alması gerektiğini anlattı. Min Ho anladığından emin olduktan sonra odasındaki banyoya girdi ve boy abdestini aldı. Daha sonra hazırlanıp aşağıya indi ve Tüm ev ahalisinin önünde Kelime-i Şehadet getirdi. Dün geceden beri sürekli tekrar ettiği için hiç teklememişti.

Mehmet Bey bu anı görmek istediği için işe öğleden sonra gitmeye karar vermişti. Sanırım inanması için gözlerinin şahitliğine ihtiyacı vardı. Sevgili damadına sarılıp onu tebrik ettikten sonra kahvaltı masasına oturdular.

Hayal dün gece koyduğu tavrı şimdilik bozmak niyetinde değildi. Min Ho ile konuşuyordu ama temasta bulunmuyordu. Mesela tebrik için sarılmamıştı. Min Ho da ona dil çıkartmıştı.

Kahvaltılarını edip öğle arasına girmeden belediyeye gittiler gereken belgeleri öğrenmek için. Tek sorun olacak belge Min Ho'nun evlenme ehliyetiydi çünkü Kore'den gönderilmesi gerekiyordu. O nedenl hem genel müdürlüğe hem de büyükelçiliğe gittiler. Hangisi daha çabuk verirse belgeyi diye iki yere birden başvurmuşlardı.

Öğleden sonra ise diğer belgeler için koşturdular. Kış ayı olmasına ayrıca şükrettiler çünkü atkısını gözüne kadar çekmiş, kafasında montunun kapüşonu olan Min Ho dikkat çekmiyordu. Bu nedenle rahat rahat işlemleri hallettiler.

Tüm belgeler ertesi güne hazır olacaktı, Min Ho'nun evlenme ehliyeti hariç. Tarihi de cumartesiye almakta karar kıldılar. Tabi yetişirse...

Yemek yemek için bir restauranta girdiler. Bir yandan da nasıl olacağını konuşuyorlardı. Hayal kendi bahçelerinde ya da dedesinin çiftliğinde olmasını istiyordu. Bir yandan da şahitleri düşünüyorlardı. Hayal'inki Müge olacaktı. Min Ho'nunki de eğer gelebilirse Chan Hyuk. Ama Chan Hyuk'a bir yedek lazımdı.

Hayal kim olabilir diye düşünürken Min Ho da telefonla uğraşıyordu. Zaten gün boyunca kafasını telefondan kaldırdığı söylenemezdi. Hayal bu duruma sinir olsa da bir şey söylemedi.

Sonunda Min Ho başını -şükür- telefondan kaldırıp Hayal'e "Müsadenle" dedi ve kalktı masadan. Hayal müsade etmemişti ama çoktan lavabonun yolunu tutmuştu. Hayal de o yokken biraz dinlenebilmeyi umarak kollarını göğsünde birleştirip arkasına yaslandı ve gözlerini yumdu.

Ne kadar zaman geçtiğini bilmiyordu ama o sandalyede daldığı uykusundan onu küçük sevimli bir kız uyandırdı. Giydiği mavi kazağını çekiştirerek "Abla, abla. Uyan!" diyordu. Hayal gözlerini açıp kıza baktı. Ne istiyor olabileceğini düşünerek "Ne oldu küçüğüm?" diye sordu. Küçük kız ona okyanus mavisi gözleriyle bakıp elindeki kutuyu uzattı. Hayal kutuyu alınca da koşarak annesinin yanına döndü.

Hayal ne olduğunu anlayamadı. Kutunun üstünde bilgisayar yazısıyla "Hayal" yazıyordu. Hayal merakla kutuyu açtı. İçinden bir kutu daha çıktı.

Hayal "Ne komik şaka!" diye kendi kendine söylenip o kutuyu da açtı. Ve içinden bir kutu daha çıktı. Ama bu kutu içindekini belli ediyordu. Kadife bir kutu.

Hayal gözleriyle restaurantı taradı ama Min Ho'yu göremedi. Bu kesinlikle onun işiydi ama kendisi neredeydi. "Pekala" deyip kadife kutuyu eline aldı ve açmak için hazırlandı. Derin bir nefes alıp aklına gelen Efe'nin teklifini savuşturduktan sonra kutuyu açtı.

Şimdiye kadar gördüğü en güzel tektaş kutunun içinden gözlerini kör edercesine parlıyordu. Ama asıl şaşırma nedeni üst kattan kafasına dökülen kırmızı gül yapraklarıydı. Gözlerini yüzükten ayırıp yukarıya baktı.

Bir şey ya da herhangi birisini göremeyince "Bu nasıl bi teklif la?" dedi içinden ve tekrar önüne döndü.

Görmeyi beklediği kişi karşısında ona gülümsüyordu. Hayal de ona bakıp gülümsedi. Min Ho gülümsemesi sırıtmaya dönerken Hayal'in yanına geldi ve diz çöktü. Elindeki kutuyu alıp "Seninle birlikte buruşup, takma dişlerimizi karıştırıncaya kadar yaşlanmak istiyorum. O yüzden benimle evlenir misin?" diye sordu.

Hayal gözleri dolmasına rağmen onun sözleri gülümseyip "Evlenirim." dedi ve az önceki kız yanlarına koşup elindeki konfetiyi patlattı. Hayal gülümseyip kızı kucağına alırken birisinin onları alkışladığını. Kafasını kaldırdığında hiç şaşırmadı. Her anına olduğu gibi en güzel anlarının başlangıcına da şahit olan Müge'ydi...

~22. Bölüm Sonu~

Hayalperestlerim canlarım ciğerlerim. Arayı fazla açmadan yeni bölümü koyabilmek gerçekten tam bir mutluluk sebebi. Gene hiç planlamadığım yerlerde buldum kendimi ama güzel oldu sanki? Lütfen yorumlarda fikirlerinizi belirtin

Umarım tüm okuyucularım severek ve keyifle okur.

Hepinizi loskomacan seviyorum takipte kalın :*
 
(Bu Mesaj 07-24-2015 02:20 AM değiştirilmiştir. Değiştiren : minozAbet.)
07-24-2015 02:17 AM
Tüm Mesajlarını Bul Alıntı Yaparak Cevapla
minozAbet Çevrimdışı
Minoz Fan

Mesajlar: 249
Üyelik Tarihi: Feb 2015
Rep Puanı: 39
Mesaj: #26
RE: Umutlar ve Hayaller
 
23. Bölüm

Hayal, cuma gününü Jin Kyung ve Müge ile nikahta giyineceği elbiseyi seçmek için heba ediyordu. Min Ho'nun yanında olmak istiyordu ama pek sevgili 'nişanlısı' ona ailesiyle ilgilenmesi gerektiğini, nikahta düzgün giyinmeleri gerektiğini, kendisinin de bir ara Batu ile takım elbise bakmaya gideceğini söyleyip Hayal'i postalamıştı.

Hayal tabi ki bunların bahane olduğunu biliyordu. Yan yana oldukları sürece birbirlerine doğru çekiliyorlardı. Artık karşı koymak çok daha zor geliyordu. Üç gündür neredeyse sarılmamışlardı bile. Sadece evlenme teklifini kabul ettiğinde bir kerecik sıkıca sarılmışlardı. Bu sefer Min Ho öpmek istemişti ama Hayal iade-i hareket yaparak işaret parmağıyla onu alnından itmişti.

Pazar gününün gelmesini bekliyorlardı kavuşmak için. Min Ho'nun evlenme ehliyeti gelmişti. Erkek tarafı da Türkiye'ye çarşamba akşamı intikal etmiş, kız isteme töreni Müge'nin tercümanlığında gerçekleşmişti. Tabii "Allah'ın emri, peygamberin kavli ile" diye başlamamışlardı sözlerine ama uygun bir üslüpla Hayal'i kendi kızları gibi görüp, her zaman yanında olacaklarını söyleyip evlatlarına kefil olmuşlardı. Babası da zaten formalite icabı olan bu isteme seramonisini "Verdim gitti." diye sonladırmıştı. Hayalin getirdiği kahveyi içip çikolataları yerken ise daha da kaynaşıp, birbirlerini tanımaya çalışmışlardı. Gece olunca da konuşabilecekleri çok zamanları olduğu konusunda anlaşıp misafirlerini çatı katındaki yatak odasına yönlendirmişlerdi. Jin Kyung, Hayal'in odasında kalacaktı. Hayal ise İzem'in odasını paylaşacaktı.

Hayal her şeyin ne kadar hızlı ilerlediğini, anıları gözden geçirirken bir kez daha farketti. Kendi kendine gülümsüyordu ki Müge'nin ona seslenen sesini duydu.

"Hayal sana diyorum. Ohooo hatunun aklı beş karış havada. Sanki ben evleniyorum anasını satayım."

İki elinde de askılarından tuttuğu elbiseler yokmuşçasına ellerini beline yerleştirmiş söylenen Müge'ye bakıp "Dalmışım kardeşim. Ne oldu?" diye sordu. Müge "Seninle çok işimiz var çok! Hala ne oldu diyor." deyip belinden ellerini çekip elbiseleri Hayal'in görebilmesi için kaldırdı. "Jin Kyung unni bunları denemeni istiyor. Kalk hadi kabine gidiyoruz."

Hayal yanaklarını şişirip yüzüne yerleştirdiği zoraki gülümsemeyle elbiseleri Müge'nin elinden alıp kabinlere doğru ilerledi. Kabinin kapısını kapatıp elbiseleri askıya astıktan sonra başını ellerinin arasına alıp baş parmaklarıyla şakaklarına biraz masaj yaptı ve soyundu.

İlk elbise uzun, bembeyaz, sade bir elbiseydi. Hafif göğüs dekoltesi ve göğüs dekoltesiyle eşit derinlikte sırt dekoltesi vardı. Kolları kalın askılıydı. Şile bezinden yapılmış sahil elbiselerine benziyordu. Çok basit görünüyordu askıdayken ama Hayal'in üzerindeyken basitlikle alakası bile yoktu.

Kapıyı açıp kendisini onu görmeyi bekleyenlerin yorumlarına bıraktı. "Çok güzel olmuş ama fazla sade."
"Bence de. En azından minik bir detayı olsaydı."
"Ama dekoltelerini sevdim."
"Jin Kyung unni Min Ho'nun hoşuna gitmez o dekolteler."
"Nikah bu! Sorun etmez heralde? Zaten yabancı olmayacak ki."

Onlar kendi aralarında böyle konuşurlarken Hayal de bu butik dükkanın camından dışarıyı seyrediyordu. En sonunda Jin Kyung "Diğerini dene bir de." deyince Hayal gerisin geri kabine döndü.

Bu seferki daha hoştu sanki. Beyaz satenin üzerini kırık beyaz güpürlerle kaplamışlardı. Kayık yaka geliyordu ve dekolte vermiyordu. Etek, beldeki gold işlemeli kemerden sonra hafif kabararak iniyordu aşağıya. Bu da uzundu ve gelinliğe daha çok benziyordu.

Kendisini beğenip kabinden çıkınca Müge bir ıslık çaldı. "Abi bence bu olmalı! Prenses gibi görünüyorsun." Jin Kyung iki elinin baş parmaklarını kaldırıp "Bence de bu olmalı. Başına papatyadan bir taç takarsın ve tamamlanmış olur." deyip Müge'nin düşüncelerine eşlik etti. Hayal de "Peki o zaman, bu olsun." dedi ve tekrar kabine girip buraya gelirken üzerinde olan kıyafetleri giydi.

Dışarıya çıkıp ödeme için kasaya geçerlerken Hayal'in dikkatini dışarıdaki siyah Audi çekti. Bu tanıdık arabaya bir süre bakıp çantasından kartını çıkarttı ve Müge'ye verdi. "Abi şifreyi biliyorsun. Benim biraz işim var. Hemen gelirim." dedi ve onların cevap vermesini beklemeden kapıya yöneldi. Jin Kyung arkasından ne olduğunu sordu ama Hayal cevap vermedi. Siyah Audiyi gören Müge şaşırdığını belli etmeden "O kıyafet denerken daralır. Hava almaya çıkmıştır. Sigara da içmedi kaç saattir." diye cevapladı Jin Kyung'u ve kasaya gitti.

Hayal bu arabayı nerede görse tanırdı. Ayırt edebilmesi için belirli bir çıkartmanın ya da herhangi bir şeyin olmasına gerek yoktu. Plakayı görmesine de gerek yoktu. Nasıl olduğunu bilmiyordu ama tanıyordu işte.

Kapıyı açıp yolcu koltuğuna oturdu ve Efe'ye bakmadan "Neden buradasın?" diye sordu. Efe gülümseyip "Senin arabanı gördüm ve durup nerede olabileceğini tahmin etmek için etrafa bakınmaya başladım. Bilirsin, belki görebilirim ümidi. Ama tabi ısrarla beyaz elbise denediğini görmeyi beklemiyordum. Hayırdır? Düğün mü var?"

Hayal Efe'nin konuşması bitince dönüp ona baktı. Saç sakal traşından sonra gene çok yakışıklı olmuştu hergele... Ne demesi gerektiğini bilemeyerek bir süre Efe'nin gözlerine baktı. Gerçekten değişip değişmediğinden emin olmak istiyordu. Efe ona gözlerini kısıp sımsıcak bir gülümseme eşliğinde "Evet?" deyince "Şey, düğün değil. Ama nikah." diyebildi.

Bunu söylediğine inanamıyordu. O gülümsemenin değiştiğinin göstergesi olduğuna karar vermişti belli ki. Efe "Hayırlı olsun. Ne zaman? Nerede?" diye aynı gülümsemeyle devam edince Hayal düşünmeden "Pazar günü. Dedemin çiftlik evinde." deyiverdi. Diline hakim olamıyor gibiydi. O da ceza olsun diye dilini ısırdı. Paslı metalik tadı alınca da tatmin olarak Efe'ye bakmaya devam etti.

Efe "Tekrar hayırlı olsun. Umarım mutlu olursunuz. Ben davetli değilim sanırım ha?" dedi bu sefer. Hayal şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdıktan sonra "Sanmıyorum. Aile içinde olacak zaten." deyip her zaman torpido gözünde olan sigaralardan bir tane aldı ve yaktı. Rahatlaması lazımdı. Dumanı verirken "Sigaram bitene kadar muhabbet edebiliriz." dedi. Efe "Hay hay efendim." deyip sorularla devam etti. "O zaman Kore'ye dönüş ne zaman? Düğün yapacak mısınız?"

Hayal "Nikahtan sonra döneceğiz ama düğün ne zaman olur bilmiyorum." diye cevaplayıp konuyu kendisinden ona yönlendirmek için "Bende her şey aynı. Sende ne var ne yok? 'İyi' olmak nasıl bir duygu?" dedi gülümseyerek. Efe de aynı gülümsemeyle "Yani bir şey yok. İşe gidip geliyorum. Bu ara babamla biraz limoniyiz. Sunumları benim yapmamı istiyor. İnanabiliyor musun? Ben ne anlarım sunumdan! İtiraz edince de işte böyle atıştık. Gerçi bu da bi değişiklik değil. Olağan bir şey.

'İyi' olmaya gelince, Allah aşkına Hayal ben ne zaman kötü oldum? Tamam kabul sert biriydim ama kötü değildim yaa... hele ki sana karşı! Ayrıca hala sertim etrafa yoksa götleri başları ayrı oynuyor. Ama senin yanında aslan, oluyor kedi." diye uzuun bir konuşma yaptı.

Hayal "Tarık amcayla düzelir aranız sıkma canını. Sen de yapıver sunum hem ne olacak yani yapsan? Beceremeyeceğin bir şey var sanki. Cık cık cık. Ayrıca o sert yüzünü bana da gösterdin canım hatırlatırım. Hatta hatırlatıyım. İzmirde, Korede bize geldiğin gün, derse girdiğin gün ve gazeteye çıktığımız gün. Varmış bayağı değil mi? Off her neyse bay aslan. Lütfen artık uslu bir kedi olun." diye yorum yaparken arada çektiği sigarasından derin bir nefes daha aldı ve "Neyse ben kaçayım artık. Görümcem merak eder." deyip arabanın kapısını açtı.

Tam inecekken Efe Hayal'in sol elini tuttu ve iki elinin arasına alıp özlemle hafifçe sıktı. Hayal "Noluyo lan!?" deyip sigarasını ağzına aldı ve ani bir şekilde Efe'ye döndü. Efe "Sadece 3 dakika Hayal, lütfen." diye yalvarırcasına soludu. Hayal de huzursuz bir şekilde saatine bakıp süre tutmaya başladı.

Tam 3 dakika dolmuştu ki Efe kendisi bıraktı. "Her şey için özür dilerim. Hayatındaki başrol olma fırsatımı defalarca ittiğim için hiç bugünkü kadar pişman olmamıştım. Beyazlı senin yanında duran ben olmalıydım. Ama bunlar için çok geç. Görüyorum." dedi ve kontağı çevirdi.

Hayal sigarasını basıp arabadan indi. Kapıyı kapatır kapatmaz Efe gazı kökleyip oradan uzaklaştı. Hayal bir kaç saniye arkasından baktıktan sonra omuz silkti ve mağazaya doğru yürüdü.

İçeriye girdiğinde Mügeleri elbiselerin içinde kaybolmuş olarak buldu. Birbirlerinin üzerine elbise tutuyor 'bu güzelmiş', 'aa çok yakıştı', 'ay yok bu olmadı' diye yorumlar yapıyorlardı. Hayal yanlarına gittiğinde Müge "Bunu sonra konuşacağız. Oyalamak için can verdim! Sigara içmeye çıktın daralıp. Ona göre." dedi Hayal'e Türkçe olarak ve elindeki elbiseyi üzerine tutup Korece devam etti. "Sence nasıl oldu?"
-----
Elbise işini hallettikten sonra yemek yemek için yakınlardaki bir alışveriş merkezine gittiler. Jin Kyung'a acılı adana yedireceklerdi.

Yemeklerini yerlerken Min Ho'dan Hayal'in yüzünü güldürecek bir mesaj geldi. Hayal de iyice keyiflenmiş olarak yemeğine devam etti.

Yemekleri bittikten sonra arabaya doğru yürürlerken Hayal Müge'ye "Abi gece dışarı çıkacakmışız. Seni eve bırakalım, hazırlan. Güzel, şık bir şeyler giyin. Biz de hazırlanıp seni tekrar almaya geleceğiz." dedi. Müge başıyla onaylayıp arabaya bindi.

Hayal arabayı çalıştırdığında Müge de radyoyu açıp PowerFM'i ayarladı. Muhabbet ede ede yolculuk ettiler. Mügelere gelince Hayal tekrar acele etmesi gerektiğini, bir saate geleceklerini söyledi ve arkasından el sallayıp evlerine doğru yola koyuldu.
-----
Müge eve girer girmez odasına çıktı ve çantasını yatağa atıp, duşa girmek üzere soyunmaya başladı. Hızlı bir duşun ardından bornozuna sarınıp saçını kurutmaya geçti.

Saç kurutma işlemini bitirdikten sonra dolabın karşısına elbise seçmeye gitti. Dolabının çoğu siyahtı ama o bugün renkli bir şeyler giyinmek istiyordu. O karanlıkta renklileri bulmak hiç zor değildi. O da gözlerinin rengini ortaya çıkartan yeşil, mini bir elbise seçti. Askıdan alıp yatağına serdiğinde telefonu çaldı. Baktığında annesinin aradığını gördü ve cevapladı.

"Efendim anneciğim?"
"Ne yapıyorsun kızım?"
"Evdeyim. Duştan çıktım, üzerimi giyinecektim. Hayallerle dışarı çıkacağız akşam."
"Sıhatler olsun. İyi evde yalnız kalmayacaksın o zaman."
"Neden ki? Siz gelmeyecek misiniz?"
"Biz halana geçeceğiz babanla. Ali de Seda ile buluşacakmış."
"Hee... tamam o zaman. Akşam kaç gibi gelirsiniz?"
"Halan hasta biliyorsun. Melike ablan da şehir dışına çıkmış. O yüzden bugün burada kalacağız. Ali de Seda'dan sonra Ayberklere geçecekmiş. O da gelmeyecek yani gece. Sen de Hayallere git kalmaya ya da o gelsin bize. Tamam mı annem?"
"Tamam anne tamam merak etme. Çocuk değilim. Kendi başımın çaresine bakabilirim. Aaa! Anne arkadan Hayal arıyor kapatalım hadi. Halama selam söyle. Babamı öp. Yarın görüşürüz."
"Görüşürüz."

Müge annesiyle olan görüşmesini sonlandırıp Hayal'in aramasına cevap verdi. Hoparlörü açıp, giyinirken konuşmaya başladı.

"Abi 'aradığınız kişi şu anda başka bir görüşme yapıyor.' demiyor mu kadın? Kapatsaydın ya ben arardım."
"Ama 'Lütfen hattan ayrılmayınız' da diyor."
"O cümle 'Ya da daha sonra tekrar deneyiniz' diye devam ediyor."
"Daha oraya gelmemiştik. Neyse hazır mısın sen? Birazdan çıkacağız biz bak."
"Üzerimi giyiniyorum. Makyajımı da yapıp hazır olacağım. Bekletmeyeceğim yani sizi."
"Hah iyi. Ee ne giyindin?"
"Yeşil elbisem vardı ya. Hani şu yakası çarpraz bantlı olan. Onu giyindim. Ayy gelince göreceksin zaten."
"Evlenen benim stres olan sen. Pek bi agresifsin bugünlerde."
"Kız veriyoruz. Kolay değil."
"En vermeyen sensin be karşim. Gene göt göte olacağız merak etme. Neyse tutmayım ben seni. Görüşürüz yirmi dakikaya."
"Görüşürüz."

Müge kapatmak için telefona doğru bir hamlede bile bulunmadan aynanın karşısına, makyaj yapmaya geçti. Hayal'in kapatacağını biliyordu. Gene doğal bir makyaj yaptı. Saçlarını hafif kabartıp ayakkabısı ve çantasını da aldı ve salona indi. Yaklaşık on dakika sonra sonra kapı çaldı ve Müge kapıyı açmaya gitti.

Karşında gördüğü kişi kesinlikle görmeyi beklediği kişi değildi. Ama kesinlikle görmeyi istediği kişiydi. Şaşkınlığını attıktan sonra öne doğru bir adım daha atıp kollarını Min Hyuk'un boynuna doladı.

Onun bahar kokusunu içine çekince yeniden dünyaya gelmiş gibi hissetti kendisini. Min Hyuk da burnunu Müge'nin saçlarına daldırmış onu kokluyor, bir yandan da sıkıca sarılıyordu. Bu sessiz kavuşma anına ses katan Min Hyuk oldu. "Bu kadar özlendiğimi bilmiyordum." Müge kıkırdayıp geri çekildi. "Ben biliyordum."

Müge sevgilisinin elinden tutup onu salona götürdü. Min Hyuk bavulunu kenara bırakıp montunu çıkarttıktan sonra Müge onu ikili koltuğa oturtup kendisi de yanına oturdu ve yüzünü ona döndü. Ellerini Min Hyuk'un yanaklarına koyup gözlerine bakmaya başladı. Min Hyuk hafifçe gülümsüyor, gözlerindeki hasret dolu ifadeyle Müge'ye bakıyordu. Bir süre böyle durduktan sonra Min Hyuk göz kırpıp Müge'ye öpücük attı ve ikisi birden gülmeye başladılar. Onlar gülerken Müge'nin telefonu çaldı. Müge kimin aradığını adı gibi biliyordu. "Şık giyin demenden anlamalıydım." diyerek açtı telefonu.

"Bu sefer de sen sürpriz zede ol bakalım. Bizim için yaptığın onca şey için bir teşekkür hediyesi. Min Hyuk'da bir emanet var. İyi eğlenceler." deyip kapattı telefonu Hayal. Müge de telefonu uzanıp ortadaki sehpaya koyduktan sonra Min Hyuk'a "Emanet varmış sende?" diye sordu.

Min Hyuk birden hatırlayarak elini cebine attı ve bir anahtar çıkardı. "Seni görünce unuttum tabi. Geçen gün hyung için ayarladığın evin anahtarıymış. Daha anlaştığınız süre bitmemiş. Bu gece de bize ev sahipliği yapacak. Ne dersin?" deyip anahtarı Müge'ye uzattı. Müge anahtarı kapıp "Allah derim." dedi ve odasına koşarak çıktı. Arkasından Min Hyuk "Nereye?" diye seslendi ama Müge çoktan çıkmıştı bile.

Müge gelinceye kadar Min Hyuk da evi süzdü. Geniş salonun üç kenarı kahve tonlarındaki koktuklarla döşenmişti. Ortadaki açık renk halının üzerinde geniş, kare bir sehpa vardı. Koltuğun olmadığı kenarda büyük LCD ekran bir televizyon, televizyonun altında ise büfe vardı. Büfe ortada derinleşmişti ve orada DVD player duruyordu. Büfenin yüksekte olan kısımları ise fotoğraflarla doluydu. Dolapları ise DVDlerle.

Min Hyuk fotoğrafları ve filmleri incelemek için büfeye yöneldi. Gözüne ilk çarpan fotoğraf Müge'nin kepli mezuniyet fotoğrafı olmuştu. Eline alıp bir süre baktıktan sonra onun hemen yanındaki fotoğrafa ilişti gözü.

Bu kepli fotoğraftaki abisi olmalıydı. Min Hyuk iyice yaklaşıp incelemeye başladı. Bir kere gerçekten çok yakışıklıydı. Bu genetik mirasın tek varisi Müge değildi yani. Fotoğrafı incelemeye devam etti. Gülümsemesine rağmen bakışlarında keskin bir sertlik vardı. Köşeli gözlükleri ifadesini daha da sert yapmıştı. Omuz genişliğine bakılırsa da bayağı yapılıydı. O fotoğrafı da geçip sağ kısmın merkezindeki fotoğrafa geçti.

Bu bir aile fotoğrafıydı. Müge annesiyle neredeyse aynı boyda gözüküyordu. Babası 1.80 falan olmalıydı. Müge ile karşılaştırınca bu sonuca varmıştı Min Hyuk. Abisi de 1.85-1.90 arası falandı. Tahmin ettiği gibi yapılıydı. Şişman değil ama kaslı. Nedenini bilmediği bir titreme geçti içinden.

Annesi ve babasını incelemeye başladı. Müge gözlerini babasından almıştı. Renkleri aynıydı. Büyüklükleri de. Ama yanakları annesinden geçmişti. Burnu babasından, dudakları annesinden. Saçının rengi babasından, düzlüğü annesinden. 'Ne kadar adil bir paylaşım' diye düşünürken Müge'nin merdivenden inerken çıkarttığı seslerle tekrar dünyaya döndü.

Müge onu orada görünce "Neye bakıyorsun?" diye sordu. Min Hyuk gülümseyip "Fotoğraflar dikkatimi çekti. Ne annene benziyorsun ne babana. Ama ikisine de benziyorsun. Çok ilginç." dedi. Müge "Çocukluk fotoğrafımı gördün mü peki?" diye sorup onu sol kısma yönlendirdi.

Burada küçüklük fotoğrafları ve anne babasının düğün fotoğrafları vardı. Müge eline bir çerçeve alıp Min Hyuk'a gösterdi. "Bak burada 3 yaşımdayım. Çok şeker değil mi?" diye sordu.

Min Hyuk eline alıp üzerindeki kırmızı elbisenin eteklerini iki eliyle yanlarından tutup poz veren Müge'ye baktı. İstemsiz olarak sağ elinin işaret parmağını fotoğrafın üzerinde gezdirip küçük Müge'yi sevdi. Sonra başını kaldırıp "Kızımız sana benzesin." dedi ve fotoğrafı yerine koydu.

Bu sözle donup kalan Müge bir şey diyemedi. Min Hyuk koltuğa geçip oturdu ve Müge'nin üzerinde az önceki elbisenin olmadığını görünce "Neden değiştirdin üzerini?" diye sordu. Müge ona dönüp "Evde olacağımız için rahat şeyler giyindim. Hatta gece için de çanta hazırladım. Yemeği burada mı yiyelim yoksa gittiğimiz yerde mi yeriz?" diye sordu. Min Hyuk "Gittiğimiz yerden pizza söyleriz." deyip kalktı.

Min Hyuk montunu giyinip bavulunu aldı tekrar. Müge de çantasını alıp vestiyerin oradan montunu da giyindi. Min Hyuk'un atkısına uzanmıştı ki Min Hyuk "Aslı burada. Hava da atkı takacak kadar soğuk değil. Kalsın bence" dedi. Müge de "Alışkanlık." deyip gülümsedi ve atkıyı bıraktı.

Evden sarılarak çıkıp arabaya yöneldiler. Min Hyuk Müge'nin arabasını görünce "Bu gerçekten seninki mi?" diye sordu. Müge "Neden ki?" diye sorusuna soruyla karşılık verdi. Min Hyuk "Biraz fazla büyük sanki." deyip Müge'ye baktı. Müge "Büyük iyidir." deyip şoför koltuğuna geçti ve çantasını arka koltuğa attı. Min Hyuk da arka kapıyı açıp bavulunu yerleştirdikten sonra hala Müge'nin olduğuna inanamadığı beyaz Range Rover'ın yolcu koltuğuna geçti.

Müge arabayı çalıştırırken "Ee anlat bakalım nereden esti buraya gelmek?" dedi. Min Hyuk omuz silkip "Hyungun şahide ihtiyacı varmış." diye cevapladı. Müge "Demek Min Ho için geldin. Ama zahmet etmene gerek yoktu yani burada reşit olan bir sürü kişi var. Şahit bulunurdu." dedi bozulduğunu belli etmemeye çalışarak.

Min Hyuk onun bu haline gülüp yanağından makas aldı ve "Seni özledim koca gözlüm. O yüzden geldim. Gelmişken de işe yarayım dedim fena mı? Hem hyung aramasaydı da Tayland dönüşü için ben düşünüyordum." dedi. Müge tatmin olmuştu. O yüzden konuşmaya "Taylanddaki konser nasıldı?" diye devam etti.

Min Hyuk "Konserdi işte. Eğlenceliydi her zamanki gibi. Baya kalabalıktı bu sefer. Sonrasında bir mini röportaj oldu. Sayende daha meşhurum artık. Yong hyung ben kadar konuşmadı neredeyse. Sürekli seni soruyorlar." diye yanıtladı Müge'yi. Müge son sözlerle ufak çaplı bir kalp çarpıntısı yaşadıktan sonra "Ben yorumlara hiç bakmıyorum. Korkuyorum açıkçası. Sen bakıyor musun ne diyorlar?" diye sordu bu sefer. Min Hyuk onun elini tutup "Merak etme her şey yolunda. Sadece birkaç fangirl kötü yorumlarda bulunuyor. O kadar işte." dedi ve elini güven verircesine biraz sıktı. Müge de ona bakıp gülümsedi. İçi rahatlamıştı.

Hava karardığı için boğazın ışıkları yanıp sönmeye, renkten renge girerek görsel bir show düzenlemeye başlamıştı. Min Hyuk camdan dışarıya bakıp bir süre boğazı seyretti ve "Böyle önemli bir köprüye yakışır bir görüntü." dedi. Müge de aklına gelen fikirle "Pizza yemesek de olur değil mi?" diye sordu. Min Hyuk "Olur. Ne yiyeceğiz?" dedi merakla. Müge biraz daha ilerleyip uygun bir yer bulduktan sonra direksiyonu kırıp arabayı sağa parketti. "Hadi gel. Bunu seveceksin." deyip arabadan indi. Min Hyuk da inip Müge'yi takip etti.

Müge nohut-pilavcı Hikmet Abi'nin yanına gidip "İyi akşamlar Hikmet Abi." dedi. Hikmet Abi onu görünce "Ooo Müge kızım hoşgeldin. Ne zamandır yoktun." deyip onu selamladı. Bu sırada Min Hyuk da geldi ve Müge'nin elini tuttu. Müge ona gülümseyip Hikmet Abi'ye "Kore'ye okumaya gittim ben abi. Ondan yoktum. Ama gelmişken sana uğramadan gitmek istemedim." dedi. Hikmet Abi "İyi yapmışsın kızım. Bu arkadaşın da Kore'den mi?" diye sordu iki tabak hazırlarken. Müge "Evet abi. Bi görsen pilavları lapa gibi. Pilav nasıl olurmuş bi' göstermek lazım." deyip gülümsedi.

Hikmet Abi de tabakları hazırlayıp ellerine tutuştururken Müge'ye "İlahi deli kız." dedikten sonra Min Hyuk'a dönüp elindeki kaşığı hayali tabağa birkaç kez daldırıp yukarı kaldırırken biraz yüksek sesle "Afiyet olsun." dedi. Min Hyuk ona büyükçe bir gülümseme eşliğinde Türkçe olarak "Teşekkür ederim." deyince Hikmet Abi "Hay yaradanına kurban olduğumun çekiği. Türkçe de bilirmiş." diye mırıldandı. Müge bu söze gülüp "Sağolasın abi. Bizim ayranlarımızı da ver de biz oturup yiyelim artık." dedi. Hikmet Abi ayranlarını da verdikten sonra kısa ayaklı masanın etrafındaki taburelere oturup boğaz manzarasında akşam yemeklerini yediler.
-----
Hayal ve Min Ho evin içinde saklambaç oynuyorlardı resmen. Yalnız kalmamak için büyük çaba sarfediyorlardı. Yanlarında birileri varken oldukça rahatlardı. Yanyana oturup güzelce konuşuyorlardı. Ama yalnız kaldıklarında birinden birisi bir iş bahane edip oradan uzaklaşıyordu.

Akşam yemeğinden sonra Jin Kyung ve Hayal bulaşıkları makineye yerleştirirlerken Min Ho da masada oturup bugünün raporunu Hayal'e veriyordu.

"İşte Min Hyuk'la kaçta bineceğini kaçta ineceğini konuştuktan sonra Batu ile takım elbise almaya çıktık. Bir kaç yere baktıktan sonra içime sinen bir tane bulabildim. Beni görünce tekrar aşık olacaksın, kalbin falan duracak. Uyarmadı deme." deyip yan gözle Hayal'e baktı. Hayal burun kıvırıp "Alt tarafı takım elbise yani daha önce üzerinde görmediğim bir şey değil canım." dedi ve kirini akıttığı tabakları Jin Kyung'a uzatırken.

Min Ho "Ben gene de uyarımı yapayım. Neyse sonra Chan Hyuk aradı. Türkiye'de olduğum biliniyormuş ve bir sürü tweet atılıyormuş. Burada Fanmeeting düzenlememi istiyorlarmış falan. Yarın sizin cafede imza günü düzenleyelim diyoruz. Ne dersin?" diye devam edip Hayal'in konu hakkındaki fikrini sordu.

Hayal "Bilmem ki. Annemle konuştun mu? O ne diyor?" diye sordu bir fikir belirtmeden önce. Min Ho "Batu çevirdi sağolsun. Annen onay verdi. Biz de minoz.world ve sosyal medya hesaplarımdan duyurduk. Gene Batu sağolsun Türkçe olarak da yazdık. Ee sen ne diyorsun?" dedi.

Hayal "Ne deyim zaten her şey yapılmış. Ha ille fikrini söyle diyorsan iyi olmuş bence. Buraya kadar gelip kaybolmak olmazdı. Zaten pazar günü nikahtan sonra yola çıkmamız lazım Hong Kong'a gitmek için. Bir daha ne zaman geliriz Allah bilir. O yüzden iyi olmuş iyi." deyip son tabağı da uzattıktan sonra ellerini yıkadı ve masaya, Min Ho'nun yanına oturdu.
Min Ho heyecanla "Baksan Türk Minozlar ne demişler?" dedi Hayal'e iyice sokulurken. Hayal cebinden telefonu çıkartıp minozturkey.com'a girdi hemen. En iyi nabzı oradan tutarlardı.

Tabi ki hemen yeni konu açılmıştı. 'Lee Min Ho İstanbul'daki Turna Cafede 27/02/2016 tarihinde imza günü düzenleyecek.' başlığının altına Min Ho'nun paylaşımları konulmuştu ve dünya kadar yorum almıştı. Hayal yorumları okuyup Korece'ye çeviriyordu.

"İşte bu. Sonunda mesajımız ulaşmış. Yarını dört gözle bekliyorum."
"Bu çok güzel bir haber ama keşke daha önce haber verselerdi. Gene göremeyeceğim :("
"En çok İstanbul'daki hayranlarına yaradı. Lütfen bol bol fotoğraf çekin."
"Ben uçak biletimi aldım bile. Ayy acaba şarkı da söyler mi ki?"
"Abla çok şanslısın. Keşke ben de gidebilseydim."
.
.
.

Liste bu şekilde uzayıp gidiyordu. Genel olarak geç haber verildiği için üzüntülerini bildiriyorlardı ama gene de hepsi Min Ho Türk Minozlarını göreceği için heyecanlı ve mutlulardı.

Min Ho Hayal'e "Benim adıma cevap versene. Bak de ki 'Benim değerli minozlarım geç ilan edildiği için üzgünüm, ani bir karar oldu. Beni göremeyecekler, gelemeyecekler lütfen üzülmesin. Sizin sevginizi kalbimde hissediyorum. Ve inanın bana ilerleyen zamanlarda Türkiye'nin bir kaç yerinde Fanmeeting düzenleyeceğim. Hepinizle buluşmuş olacağım. Gelebilecek olanlarla zaten yarın görüşeceğiz. Kendinize çok iyi bakın. Hepinizi tüm kalbimle seviyorum. Lee Min Ho.'. Fotoğraf yükleyebiliyorsak da şimdi bir fotoğraf çekinip bu mesajla yayınlayalım. Hadi bitir yazmayı. İlk defa bir Minoz sayfasında paylaşımda bulunacağım. Çok heyecanlıyım." deyip parmaklarıyla ritmik olarak masaya vurmaya başladı.

Hayal onun söylediklerini yazıp "Gel" dedi ve birlikte çekindikleri özçekimi de mesajla birlikte yayınladılar.Bir kaç dakika içinde hemen herkes Min Ho'ya teşekkür ve aşk mesajlarının yanına yaşadıkları şehirleri de ekleyerek cevap vermişti.

Hayal gene bir kaçını çevirip "Konya, Ankara, Trabzon, Konya, Antep, Isparta, Kütahya, Denizli, Kayseri, Ankara, İstanbul, Adana..." diye şehirleri okumaya başladı. Sonunda Min Ho'ya bakıp "Maşallah 81 ilin 82sinde hayranın var. Nasıl vereceksin bu fanmeetingleri?" diye sordu. Min Ho "Merkezi yerlerde veririm de nasıl 81de 82 oluyor?" dedi. Hayal "Bir tane de Azerbeycanda var." deyip gözleriyle Jin Kyung'u aradı.

Mutfakta yalnız olduklarını farkedince birden bir ateş basmaya başladı. O da üzerindeki gömleğin üstten iki düğmesini açıp, hararetini dindirmek için elini yüzüne doğru yelpaze gibi sallamaya başladı. Hayalin açtığı düğmelerin altından çıkan, sunakta sunulurmuşçasına beyaz boynunu görmek Min Ho'ya hiç iyi gelmemiş, birden sandalyeden kalkıp hiçbir şey demeden salona yönelmesine neden olmuştu.
-----
Ertesi sabah cafede hummalı bir çalışmaya girişildi. Canlı müzik söyleyen grubun enstürmanları sahneden toplanmış yerine bir masa ve sandalye konulmuştu. Masa düzeni değiştirilmiş, sırada bekleyecek kişiler için geniş bir alan boş bırakılmıştı ve şeritlerle ilerleme şekli ayarlanmıştı.

Sıra demişken sabah çalışanların arka kapıdan girmelerine neden olacak kadar uzuuun bir kuyruk kapının önünde bekliyordu şimdiden. Birbirleriyle konuşuyorlar, ellerindeki posterleri, albümleri birbirlerine gösteriyorlardı.

Saat 11.30 olduğunda Min Ho cafeye gelip arka kapıdan Hayal'in yardımıyla girmişti. Yeni düzenin bugün için ideal olduğunu söyleyip Hayal'e "Sen yanımda olacak mısın?" diye sordu. Hayal "Sen istersen olurum tabi. Ama yüzüğü çıkartmam gerek değil mi?" deyip sol elini yüzüğü çıkartmak için sağ eline doğru götürdü.

Min Ho onun elini tutup "Yüzüğü taktın diye yarın evlenecek değiliz ya?" dedi ve göz kırptı. Evet yarın evlenecek değillerdi ama yarın evleniyorlardı. Hayal Min Ho'nun bu sözüne tepki olarak sarıldı. İkisinin de buna itiraz edecek takati kalmamıştı. Min Ho da itiraz etmeyip kollarını Hayal'e sıkıca doladı ve saçlarından öptü onu.

Her şeyin tamam olduğuna teyit ettikten sonra masanın arkasına Hayal için de bir sandalye koydular. Min Ho ve Hayal yerlerine geçtikten sonra kapıyı açtılar.
-----
Müge sabah Min Hyuk'un kollarında açtı gözünü. Rüya olmadığından emin olmak için dönüp ona bakma gereksinimi hissetti.

Karşısında ona çipil çipil bakan gözleri görünce nedense utandı önce. Sonra bu saçma utangaçlığı bir kenara atıp kollarını Min Hyuk'un beline sardı ve kafasını boynuna gömdü. Min Hyuk sol eliyle Müge'nin saçını okşadıktan sonra "Hayatım, özür dilerim ama sağ kolum çok uyuştu." dedi. Müge birden kafasını Min Hyuk'un kolundan kaldırıca Min Hyuk'un burnuna kafa atmış gibi oldu.

Min Hyuk "Aahh!" derken sol elini burnuna götürdü. Müge çok hızlı kalkmış olmalıydı. Min Hyuk'un parmaklarına bulaşan kanın başka bir açıklaması olamazdı. Min Hyuk elini burnundan çekip parmaklarındaki kanı gördükten sonra "Ha Neul-ah! Beni kan tutar." dedi ve bayıldı.

Müge içinden kendisine küfrederken "Güne ne güzel başladık ama!" diye söylendi. Yataktan kalkıp komodinden pamuk kutusunu ve ıslak mendili aldı.

Min Hyuk'un kafasının altına kendi yastığını da koyup kanın geriye akmasını engelledikten sonra yüzünü ıslak mendille temizledi ve burnuna pamukla tampon yaptı. Min Hyuk'un elindeki kanları da silip görünürde kan olmadığından emin olunca Min Hyuk'u ayıltma kısmına geçti.

Bir kaç kez adıyla seslendi ancak ayılacak gibi durmuyordu. Kolonya var mı diye eve bakındı ama bulamadı. O da eline parfümünden bolca sıkıp Min Hyuk'un koklaması için burnuna tuttu. Herhangi bir şey olmayınca burnuna pamuk tıkadığını hatırlayıp eliyle alnına vurdu.

Bu onda yeni bir fikrin oluşmasına neden olmuştu. "Özür dilerim Min Hyuk ama bunu yapmalıyım." deyip Min Hyuk'u sarsıp tokatlamaya başladı. Canını acıtmak istemediği için yavaş yavaş vuruyordu ama bu da sanki pek işe yaramıyordu.

Tam elini iyice kaldırmış sert bir tokat için hazırlarken Min Hyuk gözlerini açtı. Müge'nin elini öyle havada görünce "Bir de dövüyor musun?" diye sordu. Müge havada asılı olarak unuttuğu elini birden indirip "Neden döveyim canım. Ayıltmaya çalışıyordum." diye suçlu suçlu mırıldandı. Sonra sesini biraz canlandırıp "Özür dilerim Min Hyuk-ah! Gerçekten gerçekten gerçekten çok özür dilerim. Affettin mi beni?" dedi.

Min Hyuk ona gülümseyip "Affedilecek bir şey yapmadın ki." deyip yataktan doğruldu ve iki koluyla onu sımsıkı sardı. O sırada kolundaki uyuşukluğun da geçtiğini farketti ve daha da sıktı Müge'yi.
-----
Akşam herkes erkenden yattı. Ertesi gün nikah vardı ve kimse nikahta uyuklamak istemiyordu. Saat 12.00de kıyalacak olan nikah için 07.00de uyanacaklardı.

Akşam Kore'den iki davetli daha gelmişti. Başkan ve Chan Hyuk. Min Ho imza gününü bitirdikten sonra Hayal'le havaalanına gidip onları karşılamıştı. Daha sonra otele yerleştirmişler, yarın buradan alacaklarını söyleyip ayrılmışlardı.

İmza gününde ise istisnasız herkes yüzüğe bakıp uğultuya dönüşen bir fısıltıyla kendi aralarında konuşmuşlardı. Direkt olarak sormamıştı neyseki hiç kimse. Yoksa ne derlerdi hiç bilmiyordu Hayal. Min Ho ise bu sorudan çekiniyor gibi durmuyordu.

İmza alan herkesle Min Ho tek olarak fotoğraf çekinmişti. Çoğu bir poz da çiftle çekinmek istemişti. Hayal bir ara 'keşke kalmasaydım' diye bile düşünmüştü çünkü sürekli gülümsemekten çenesi ağrımıştı. Aklına Master's Sun dizisinde So Ji Sub'un oynadığı Joo Joong Won karakteri gelmişti birden. Bu da o ana denk gelen fotoğrafta daha içten gülümsemesine neden olmuştu.

Hayal yatakta bunları düşünürken İzem "Abla hadi uyu. Yarın gözlerin şiş şiş olacak bak." dedi. Hayal ona "Tamam prenses uyuyorum. Hadi iyi geceler." deyip gözünü yumdu.

Min Ho ise uyuyup uyumamak konusunda kararsız kalmıştı. Yüzünün şişmesinden korkuyordu. Hayal'e kendisine tekrar aşık olacağını söylemişti ve öyle olmalıydı.

O yüzden uyumamaya karar verip yataktan kalktı. Yatağın yanındaki çekmeceyi açtı. Geçen gün burada bir defter ve kalem görmüştü. Hemen defteri alıp bu geceki duygularını yazmaya başladı.
-----
Sabah 07.00de her odadan aynı anda alarmlar çalmaya başladı. Gül Hanım düşünceli bir anne olarak daha erken kalkmış kahvaltıyı hazırlamıştı.

Herkes hazırlanıp aşağıya indi ve kahvaltılarını etti. Hep bir ağızdan günün programı tekrarlanıyordu. Tek ağzını açmayan Mehmet Beydi. Kızının bugün evleniyor olması onu oldukça etkilemiş görünüyordu. Bu da Hayal'in gözünden kaçmamıştı.

Saat 08.00 de üç araba Mustafa Beyin Beykozdaki çiftlik evine doğru yola çıktı. Mehmet Bey uzun süre sonra ilk defa gidecekti o eve. En son annesi hastalandığında gitmişti ve son nefesini verdiğini gözleriyle görmüştü. Hayal bu nikah meselesinin dedesi ve babası arasındaki gerginliği azaltacağına inandığı için orada yapılmasını uygun görmüştü. Öyle olması için de dualar ediyordu.

Çiftlik evine vardıklarında Mustafa Bey'in yardımcıları dış kapıyı açtılar. Arabadan inenleri evin girişinde Mustafa Bey karşıladı ve Hayal'e ikinci kattaki iki odayı onlar için ayarladığını söyledi ve yardımcılarından onlara yolu göstermelerini istedi.

Sağdaki oda gelin, soldaki oda damat odası olarak ayarlanmıştı. Hayal gelin odasına girdikten sonra Müge'yi aradı. Müge kuaförleri aldığını, gelmek üzere olduğunu söyleyip telefonu kapattı.

Hayal ile birlikte odaya giren Jin Kyung hediye paketi yaptırdığı elbiseyi Hayal'e uzattı. Hayal açıp elbiseyi kutudan çıkartırken Jin Kyung "Zaten ödemeyi senin yapmana izin vermeyecektim. Bu benim hediyem. Umarım kardeşimle çok mutlu olursunuz." deyip sarıldı Hayal'e. Hayal teşekkür ettikten sonra elbiseyi askıya astı.

İzem de içeriye girip ablasına bir hediye kutusu uzattı. Hayal "Ne var içinde?" diye sorunca İzem "Aç da gör." deyip omuz silkti. Kutunun içinde kırık beyaz, saten ayakkabıyı görünce ayakkabı almadıklarını hatırladı. İzem Müge'ye söylemişti muhtemelen ve Müge'de ona göre ayarlamıştı. Hayal İzem'e "Çok sağol prensesim." deyip onu öptü. İzem "Umarım düşmezsin. Enişteyi öperken zorlanma diye bayaaaa yüksek topuklu aldım." deyip sırıttı. Hayal boş kutuyu İzem'in kafasına vurup "Ayıp!" dedi ama o da gülmeden edemedi.

Bir süre orada ne yapacağını bilemeden dikildikten sonra Müge gelinceye kadar duşa girmeye karar verdi ve odadaki banyoya gitti. Duştan çıktığında Müge de gelmiş odada Hayal'i bekliyordu.

Üzerindeki havlu ile hemen aynanın karşısına oturttular. Hayal "İç çamaşırlarımı giyineyim bari." deyince Müge kendi hediye paketini uzattı. Hayal "Bu ne?" deyince Müge "İç çamaşırların." dedi. Hayal ona 'şaka yapıyorsun!' der gibi baktıktan sonra kutuyu açtı.

İçinde geçenlerde Victoria's Secret'ta beğendiği pudra pembe büstiyer Hayal'in gözlerine gözlerine bakıyordu. Hayal "Delisin sen!" deyip Müge'ye sarıldı. Müge kulağına "Kaç gündür birbirinize dokunmadığınızı biliyorum. Çorbada tuzum bulunsun istedim." deyip kıkırdadı. Kıkırdaması ise Hayal'in koluna attığı çimdik ile son buldu.

Hayal banyoya girip büstiyeri ve takımı olan kilodu giydi. Aynada kendine bakıp "Andriana Lima yanımda halt etmiş." dedi ve beline sardığı havlu ile tekrar odaya çıktı. Aynanın karşısına oturup kendisini kuaförlere bıraktı. Yan tarafta da başka kuaförler Jin Kyung, Müge ve İzem ile ilgileniyorlardı. Dedesinin bu büyük odayı onlara ayırması güzel olmuştu.

Yan odada ise Batu'nun evden ve otelden alıp geldiği Min Hyuk, Chan Hyuk ve başkan, Min Ho'ya eşlik ediyorlardı. Başkan, Min Ho'nun makyajını yapacak kimse getirmediği için kendisine söylenirken Batu bu sefer de bir kuaförle içeriye girdi. "Kendi kuaförümdür ve sizi kesinlikle tanımıyor." dedikten sonra odadaki herkes derin bir nefes alıp vermişti.
-----
Saat 11.30 olmuştu. Hava şanslarına bugün bahar havası gibiydi. Mustafa Bey ne olur ne olmaz diye salonu da ayarlatmıştı ama asıl süslemeler bahçedeydi.

Hayal tamamen hazırlanıp odadan çıkacakken Mehmet Bey ve Gül Hanım kapıyı tıklatıp içeriye girdiler. Mehmet Bey Hayale büyük kadife bir kutu uzattı. Hayal teşekkür edip aldı ve açtı. İçinde büyükannesine ait olduğunu bildiği takı seti duruyordu. Anne babasına teşekkür edip onlara da sarıldı ve babasına takması için kutuyu tekrar uzattı.

Mehmet Bey kolyeyi takıp küpeleri kızının kulağına geçirdi. Gül hanım da bilekliği takmıştı. Mehmet Bey boğazını temizleyip "Benim küçük Hayal'im büyümüş de evleniyor. Bugünün geleceğine hiç inanmıyordum." dedi ve kızının yanaklarından öptü. Sonra ise daha ciddi ama yumuşak bir tonla "Kızım, ilk göz ağrım. Bugün hayatının en önemli günü. Hazır değilsen şu anda vazgeçebilirsin. Ama biliyorum ki vazgeçmeyeceksin çünkü sen Min Ho'ya aşıksın. Çok şükür ki diğer yarını buldun sen kızım. Ve gene çok şükür ki Min Ho da seni en az senin onu sevdiğin kadar seviyor. Min Ho'ya iyi bir eş, çocuklarına çok iyi bir anne olacağından hiç şüphem yok.

Sen her zaman mutlu ol kızım. Sen mutlu ol ki biz de mutlu olalım. Hayatın boyunca da senin için burada olduğumuzu sakın unutma. Ne zaman ihtiyacın olursa biz senin için burada olacağız." dedi.

Hayal akmak için izin isteyen gözyaşlarını başını yukarıya kaldırıp gerisin geri gönderdi ve babasına sıkıca sarıldı. Babası da saçını okşayıp başına bir öpücük kondurdu. O sırada Hayal'in saçlarının arasına iki damla gözyaşı karıştı.

Gül Hanım baba-kızı böyle görünce gözyaşlarına engel olamamıştı. Müge ona peçete uzatıncaya kadar orada başkasının olduğunun farkında bile değildi.

Hayal babasından ayrılıp annesine sarıldı. "Ağlarsanız ben de ağlarım vallahi." deyip annesini susturdu. Gül Hanım "Tamam tamam sustum. Hadi çıkalım." deyip kızını bıraktı ve son gözyaşı damlalarını da sildi.

İzem içeriye girip "Herkes yerini aldı. Sizi bekliyorlar." dedikten sonra annesi ve Müge'yi de alarak önden çıktı. Mehmet Bey kızına "Hazır mısın?" diye sordu. Hayal "Sanırım." dedikten sonra bahçeye doğru kolkola yürümeye başladılar.

Bahçeye bir kaç masa ve etraflarına giydirilmiş sandalyeler yerleştirilmişti. Nikah masasına doğru uzanan ve davetli masalarının arasından geçen, iki tarafı üzerlerine beyaz çiçekler konulmuş uzun ayaklarla belirlenmiş bir yol oluşturulmuştu. Bu yolun başında Yunan Tanrılarını kıskandıracak yakışıklılıktaki Min Ho duruyordu. Hayal gerçekten yeniden aşık oluyor gibiydi. Kalbi ağzından çıkacak kadar hızlı atıyordu. Yanında ise kayınpederi Lee Jin Song vardı. Mehmet Bey'in Hayal'i teslim etmesini bekliyorlardı.

Yanlarına ulaştıklarında Mehmet Bey Hayal'in sağ elini tutup Min Ho'nun babasının elinin üzerine koymuştu. Lee Jin Song Hayal'e "Hoşgeldin kızım. Bundan böyle bize babanın emanetisin, ama daha da önemlisi kendi kızımızsın." dedi ve Mehmet Bey'e "Emanetiniz bizimledir. Gözünüz arkada kalmasın." deyip çevirmesi için Hayal'e baktı. Hayal çevirdikten sonra Mehmet Bey onlara teşekkür etti ve kızını alnından öpüp yerine geçti.

Lee Jin Song "Uzun zamandır bugünü bekliyordum. Gelinime iyi bak oğlum." dedi. Min Ho 90° selamını verip doğrulduktan sonra Lee Jin Song Hayal'in Mehmet Beyden aldığı elini Min Ho'nun avcuna koydu ve o da yerine geçti.

Min Ho Hayal'in elini sıkıca kavrayıp koluna girdi ve nikah masasına doğru yürümeye başladılar. Masanın başına geldiklerinde Min Ho Hayal'in sandalyesini çekip onu oturttuktan sonra kendisi de sandalyesine yerleşti.

Şahitleri olan Müge ve Min Hyuk çoktan yerlerini almışlardı. Nikah memuru Hayal'in Min Ho'ya, Müge'nin Min Hyuk'a çoktan çevirip ezberlettiği sözlerine başladı.

"Gelin Hanım adınız?"
"Hayal Şahin."
"Anne adınız?"
"Gül Şahin."
"Baba adınız?"
"Mehmet Şahin."
"Damat Bey adınız?"
"Lee Min Ho."
"Anne adınız?"
"Jong Min Soon."
"Baba adınız?"
"Lee Jin Song."
"Şahitler sizin adlarınız?"
"Müge Özcan."
"Kang Min Hyuk."
"Pekala. Siz Gül Şahin'den doğma, Mehmet Şahin'den olma Hayal Şahin. İyi günde, kötü günde, hastalıkta, sağlıkta, zenginlikte, yoksullukta her zaman her koşulda, ölüm sizi ayırana dek Lee Min Ho'yu kocalığa kabul ediyor musunuz?"

Hayal önce Min Ho'nun, sonra anne-babasının gözlerine baktıktan sonra büyük bir heyecanla "Evet, ediyorum." diye cevapladı. Herkes büyük bir coşkuyla alkışladı. Alkışlar bitince nikah memuru bu sefer Min Ho'ya döndü.

"Siz Jong Min Soon'dan doğma, Lee Jin Song'dan olma Lee Min Ho. İyi günde, kötü günde, hastalıkta, sağlıkta, zenginlikte, yoksuklukta, her zaman her koşulda, ölüm sizi ayırıncaya dek Hayal Şahin'i karılığa kabul ediyor musunuz?"

Min Ho Hayal'in elini tutup gözlerine bakarken "Evet, ediyorum." diye cevap verdi. Herkes bir kere daha alkışladıktan sonra nikah memuru son sorusunu şahitlere sordu.

"Siz Müge Özcan ve Kang Min Hyuk. Şahitlik ediyor musunuz?"
"Evet, ediyorum."
"Evet, ediyorum."
"Ben de İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımızın bana verdiği yetkiyle sizleri karı koca ilan ediyorum."

Nikah memuru defteri Hayal'e uzattı. Hayal imzaladıktan sonra Min Ho'ya verdi. O da imzaladıktan sonra defteri Müge ve Min Hyuk'a uzattı. Onlar da alıp sırayla imzaladılar. Nikah memuru Min Ho'ya bakıp "Gelini öpebilirsiniz." dedi.

Min Ho Hayal'i elinden tutup ayağa kaldırdı ve herkesi şaşırtarak Hayal'i alnından öptü. Hayal Min Ho'nun dudaklarını hissettiğinde gene o an ile olan tüm bağlantısını yitirdi. Alkışlamaları duymuyordu. Dans etmeleri için çalan şarkının başladığını duymuyordu.

Min Ho dudaklarını alnından çekip elini tutarak Hayal'i ortaya çıkarttı ve Hayal'in seçtiği, onlar için uygun bulduğu bu şarkıda dans etmeye başladılar.

Şarkı bittikten sonra tebriklerini iletmek için bekleyen davetlilere döndüler. İlk olarak Min Soon, Jin Kyung ve Jin Song tebrik edip, hediye olarak balayı biletlerini uzattılar. Hayal teşekkür edip bileti kabul etti ve kayınpederi, kayınvalidesi ve görümcesine sarıldı. Min Ho da onlara sarıldıktan sonra yerlerine geçtiler.

İkinci sırada Mustafa Bey vardı. Hayal dedesinin elini öptükten sonra Min Ho'ya da aynısını yapmasını söyledi. Min Ho da elini öptükten sonra Mustafa Bey "Hayırlı olsun kızım. Kusura bakmayın çok aceleye geldiği için fazla araştıramadan aldım." deyip kurdela bağlanmış anahtarı Hayal'e uzattı. Hayal şaşkınca dedesine bakınca Mustafa Bey tok bir şekilde gülüp "Burada da bir evinizin olması daha sık gelmenizi sağlar diye düşündüm. Hep Ortaköy'de bir ev istediğini biliyorum." dedi. Hayal dedesine sarılıp "Teşekkür ederim dedeciğim." dedi ve yanaklarını öptü.

Üçüncü sırada amcası ve yengesi vardı. Hayal'e kalın altın bir bilezik almışlardı. Hayal teşekkür edip onlara sarıldıktan sonra Min Ho'ya "Çekmece bekleyecek bir takı. Zora düşersek bozdururuz." deyip güldü. Min Ho da her ne kadar "Ayıp" dese de bileziğe bakınca kendini tutamayıp gülmüştü.

Dördüncü sırada Müge'nin ailesi vardı. Neşe Hanım, Kemal Bey ve Ali sırasıyla Hayal ve Min Ho'ya sarıldıktan sonra onlar da kadife bir kutu uzattılar. Hayal baktığında çok şık bir set olduğunu gördü ve tekrar teşekkür edip sarıldı. Ali de başka bir kutuyu Min Ho'ya uzatıp "Tek evlenen Hayal değil. Bu da benim sana hediyem dedi." Min Ho gülümseyip teşekkür etti ve kutuyu açtı. Güzel bir kol düğmesi vardı. Ali'ye sarıldıktan sonra sıradaki davetlileriyle görüşmeye geçti.

Beşinci sırada başkan ve Chan Hyuk vardı. Hayal ve Min Ho eğilip başkanı selamladıktan sonra başkan ikisine de sarıldı. "Size ne hediye alacağımı bulamadım ben de bir iki gün olsun balayı yapabilesiniz diye Hong Kong programını cumaya aldırdım." deyip meşhur karnından gelen kahkasıyla güldü. Chan Hyuk da ikiliye sarılıp "Bu ortak hediyemiz hyung. Ben de bir şey bulamadım da." dedi ve başkanla birlikte yanlarından ayrıldı.

Bir sonraki ikili şahitleriydi. Müge ikisine de sarılıp "Ben sana olan hediyemi Hayal'e verdim enişte." deyip kıkırdadı. Min Ho anlamayınca Hayal "Akşam gösteririm ben sana Ha Neul'ın hediyesini." dedi ve Min Hyuk'a sarıldı. Min Hyuk da Min Ho'ya sarıldıktan sonra "Ben de hediye alacak vakit bulamadım. O yüzden size şarkı söyleyeceğim." dedi. Hayal ve Min Ho ikisine de teşekkür ettikten sonra son tebriklerini almak için beklediler.

Hayal'in annesi, babası ve kardeşleri yanlarına geldiler. Sırayla Hayal'e ve Min Ho'ya sarıldılar. Mehmet Bey Min Ho'ya bir defter verdi. Min Ho defteri açtı. İlk sayfasında Korece olarak "HAYAL KILAVUZU" yazıyordu.

Min Ho bir sayfa daha çevirdi. Gene Korece olarak Hayal'in alerjisi olduğu şeyler yazıyordu. İlerleyen sayfalarda Hayal'in korktuğu ve sevdiği şeyler, geçirdiği hastalıklar, en mutlu olduğu an, en çok ağladığı an, hayalleri, beslediği hayvanlar ve isimleri, okuduğu okullar, anlattığı anılar vardı. "Ben Türkçe olarak hazırlamıştım ama sen olunca o defteri Müge'ye verdim. Çevirdi sağolsun." dedi ve bir de albüm uzattı. Bu albümde de Hayal'in doğduğu günden beri her yıl doğum gününde çekildiği fotoğraflar vardı. Min Ho "Çok çok teşekkürler Efendim." deyince Mehmet Bey elini Min Ho'nun omzuna koyup "Kızımı tanı. Keşke bana da bir Gül Klavuzu verselerdi." dedi ve devam etti. "Ayrıca ben artık babanım efendin değil." Min Ho 90° eğilip yeni babasına selamladıktan sonra "Peki baba." dedi.

Hayal gözleri dolmuş bir şekilde ince ruhlu babasını inceliyordu. Böyle şeyler hazırladığından haberi bile yoktu. Babasının boynuna atlayıp "Seni çok seviyorum babacığım." dedi ve gözyaşlarını serbest bıraktı. Babası onun sırtını tıpışladıktan sonra "Ben de seni kızım. Ben de seni çok seviyorum. Ama şimdi misafirlerimizle ilgilenmeliyim." dedi ve Hayal'in kollarından ayrıldı. Mehmet Bey Hayal'in yanaklarından öpüp yaşlarını sildikten sonra "Sakın ağlama, ömrün boyunca gül." dedi ve tekrar kızını öpüp yanlarından ayrıldı.

Gül Hanım da kızına tekrar sarılıp "Ben de bilmiyordum böyle bir şey yaptığını." dedi ve kızı ile damadına iyi dileklerini iletip kocasının yanına gitti. Batu onlara "Size hediye falan yok. Bu evliliğe rıza gösterdiğim için evlenebildiniz. Bu da size en büyük hediye." dedi gülerek. Hayal onun ensesine bir fiske savurunca "Tamam ya sakin ol şaka yaptım." dedi ve cebinden bir poşet dolusu misket çıkarttı. Hayal onları görünce gözleri büyüdü. Batu "Hatırladın mı? Tüm mahallenin oğlanlarından üttüğün misketler. Ben alıp saklamıştım sen de çok üzülmüştün kaybettim diye. Al veriyorum işte geri ağlama artık." deyip Hayal'in avcuna bıraktı. Hayal "Sen nasıl bir insansın?" deyip kardeşine sarıldı. İzem de kıskanıp yanlarına geldi ve teletabi gibi sarıldılar birbirlerine.

Ayrılmalarına mikrofondan gelen ses neden oldu. Min Hyuk mikrofonu almış şarkı söyleyeceğini bildiriyordu. Chan Hyuk'un elinde de gitar vardı. Hayal içeriden, babasının eski gitarını verdiklerini anladı.

Hayal ve Min Ho kendi masalarına geçtikten sonra pasta servisi yapılırken Min Hyuk şarkı söylemeye başladı. Müge ona eşlik ediyor, misafirler alkışla tempo tutuyordu.

Üçüncü şarkının ortasına gelmişti ki bir güvenlik görevlisi koşarak Mustafa Bey'in yanına geldi. Mustafa Bey çattığı kaşlarını bahçe kapısına doğru yönlendirirken bir bağrış duyuldu.

"Bırakın beni! Ben gelinin arkadaşıyım! Hediyemi verip gideceğim! Bırakın!!!"

~23. Bölüm Sonu~

Sevgili Hayalperestlerim hepinize merhaba. Bu bölümün biraz geciktiğinin farkındayım bunun için özür dilerim.

Şimdi açıklık getirmek istediğim iki konu var. Birincisi; bizim adetlerimizde gelinin babası kızı damadın babasına teslim eder, o da oğluna verir. Yani okurken 'Bu Hristiyan adeti' gibi bir düşünce oluşmuşsa öyle bir şey olmadığını bilmelisiniz.

İkincisi; 'E müslüman oldu ama imam nikahı kıyılmadı' diye düşünenler için bu açıklamayı yapıyorum. Evlenecek kişiler ve şahitler cevap olarak "Evet ediyorum" ya da "Evet ettim." diye cevap verirse resmi nikah imam nikahı hükmü gösteriyor. Yani yanlış bir durum yok.

Açıklamalarımı da yaptığıma göre size okuduğunuz ve takip ettiğiniz için teşekkür ediyorum ve yorumlarınızı bekliyorum. Çok konuşmayacağım merak etmeyin. Hepinizi seviyorum. Bir sonraki bölümde görüşmek üzere kendinize iyi bakın.
 
08-24-2015 08:24 AM
Tüm Mesajlarını Bul Alıntı Yaparak Cevapla
« Önceki | Sonraki »
Cevapla 




Konuyu görüntüleyenler: 1 Misafir

İletişim | Lee Min Ho Turkey | Minoz Turkey | Yukarıya dön | İçeriğe Dön | Mobil Versiyon | RSS
[1] [2] [3] [4] [5] [6] [7] [8] [9] [10] [11] [12] [13] [14] [15] [16] [17] [18] [19] [20] [21] [22] [23] [24] [25] [26] [27] [28] [29] [30] [31] [32] [33] [34] [35] [36] [37] [38] [39] [40] [41] [42] [43] [44] [45] [46] [47] [48] [49] [50]