Tekrar sizleri bu kadar uzun süre beklettiğim için özür dilerim. Size haftasonu hediyem olsun. Umarım beğenirsiniz...
Uzun oldu birazcık parça parça okursanız daha da rahat edebilirsiniz...
Bölüm Müziği
[align=center]
Ziyaretçilerin Bağlantıları Görebilmesi İçin Foruma Üye Olmaları Gerekiyor.
Ziyaretçilerin Bağlantıları Görebilmesi İçin Foruma Üye Olmaları Gerekiyor.
BÖLÜM-5 Aşk Geliyorum Demez
Min Ho – Ben bir şeyler hazırlayacağım, o zamana kadar ılık bir duş al ve yat.
Hyo Joo – Bunu neden yapıyorsun?
Min Ho – Dedim ya elemana ihtiyacım var! Bana bugünden sonra borçlusun unutma!
Hyo Joo – Deli adam.
Min Ho – Hadi hemen ılık bir duş al.
Min Ho Hyo Joo’nun odasından çıkmış telefonla annesini aramıştı.
Min Ho – Alo anne nasılsın?
Young Su – İyiyim oğlum, asıl sen nasılsın? Tek başına yaşamaya alışabildin mi?
Min Ho – İyiyim anneciğim de bir arkadaş hasta, ateşi var. Sen, ben hastayken yaptığın çorba ve lapa
vardı ya onların tarifini bana versene.
Young Su – Min Ho sen yemek mi yapacaksın? Bu zamana kadar hiç mutfağa girmedin.
Min Ho – Anne abartma ne kadar zor olabilir ki yemek yapmak. Hadi tarifi ver.
Young Su – Tamam peki.
Young Su anne tarifi vermişti. Artık sadece yapması kalmıştı. Bazı malzemelerin olmadığını fark edince
dışarı alışverişe çıkması gerektiğini anlamıştı.
Min Ho Hyo Joo’ nun odasının kapısının önüne gelip bağırarak markete gidip söylemişti..
Ardından evin anahtarını alıp markete gitmişti. Gerekli sebzeleri alıp eve gelmişti. Yine Hyo Joo’nun
odasının yanına gitmişti. Kapıyı çalıp içeri girmişti. Hyo Joo yatağın içinde titreyerek yatıyordu. Üstünde
yorgan olmasına rağmen hala üşüyordu.
Min Ho – Sen duşa girdin mi?
Hyo Joo sadece başını sallamıştı.
Min Ho – Saçlarını kurutmadan mı yattın! İnanmıyorum sana, kalk hadi…
Hyo Joo – Min Ho gerçekten çok halsizim bırak ıslak kalsın. Sende evine gidebilirsin.
Min Ho – Kalk bakim. Nerede saç kurutma makinası?
Hyo Joo boş gözlerle Min Ho’ya bakmıştı.
Min Ho – Banyodadır herhalde dimi? İçeri giriyorum.
Min Ho banyoya girmiş dolapta saç kurutma makinasını bulmuştu. Yatağın başucunda ki fişe takmıştı.
Kendiside yatağın köşesine oturmuştu.
Min Ho – Hadi kalkmayı dene.
Hyo Joo – Neden yapıyorsun bunları?
Min Ho – Borcumu ödemek için.
Hyo Joo – Borcun yok.
Min Ho – Hasta olmana rağmen hala konuşuyor musun hadi doğrul.
Min Ho, Hyo Joo’ya destek olarak onu yatakta oturur pozisyona getirebilmişti. Min Ho kurutma
makinasını çalıştırmış parmakları arasında Hyo Joo’nun saçını kurutuyordu. Hastalıktan Hyo Joo’nun
gözleri kapanıyordu. Min Ho ise bir yandan Hyo Joo’nun saçlarını kurutuyor bir yandan da onu izliyordu.
Kendisine bile anlam veremiyordu. Daha birkaç gündür tanıdığı bir kızın evinde onu iyileştirmeye
çalışıyordu! Her ne kadar merhametli ve iyi kalpli biri olsa da yapacağı şey değildi. Ne oldu da bu hale
geldi? Kalp atışlarının farklı atmasının sebebi bunu ilk kez mi yapmasıydı yoksa gerçekten engel
olamadığı duyguları mı açığa çıkıyordu. Yüzüne baktıkça, hastalığının onu bu duruma getirmesini
izledikçe neden kalbi acımaya başlamıştı. Ve en önemlisi bu duyguların üstüne mi gitmesi gerekiyordu
biran önce uzaklaşması mı gerekiyordu?
Bu düşünceler arasında saçlarının kuruduğunu fark etmişti.
Min Ho – Yatabilirsin artık.
Hyo Joo tekrar yatağa uzanmıştı. Min Ho elini Hyo Joo’nun alnına götürüp ateşine bakmıştı. Gerçekten
çok ateşi vardı. Evinden getirdiği dereceyle ateşini ölçmüş ve 39 derece olduğunu görmüştü.
Min Ho – Duş almana rağmen neden düşmedi ki ?
Hyo Joo’yu odasında bırakarak mutfağa gitmişti ama öncesinde Ji Sub’u aramıştı.
Min Ho – Hyung sana bir şey sormam gerekiyor.
Ji Sub – Sesin telaşlı geliyor, ne oldu?
Min Ho – Ya Hyo Joo hasta. Ateşi var, 39 derece. Ne yapmalıyım?
Ji Sub – Ah antibiyotik veremiyoruz ona zaten dün EBT testinde radyoaktif ilaç verildi. Farklı bir etkileşim
olabilir. Doğal yollardan iyileşmesi gerekiyor. Hastaneye getir istersen burada hemşireler ilgilenir.
Min Ho – Arabaya binmiyor ki.. Fazla inatçı geleceğini zannetmiyorum. Evde neler yapabiliriz.
Ji Sub – Bir dakika sen mi onun refakatçisi olacaksın?!
Min Ho – Hyungg! Ne yapacağımı söyle sadece. Lütfen..
Ji Sub – Tamam tamam. Önce ılık su ile duş alsın. Birden soğuk su daha da kötü yapabilir.
Min Ho – Aldı zaten.
Ji Sub – Güzel. Üstünü örtmesin. Yorgan asla kullanmasın, ateşi daha da yükselir. Sonrasında büyük
atardamarların geçtiği yerlere soğuk suda ıslatılmış bez veya pamuk koy ve sık sık bezi değiştir.
Min Ho – Kendi dilince konuşma hyung. Büyük atar damarlar nerede?
Ji Sub – Birde zekiyim diye geçinirsin. Koltuk altı ve kasıklarına bu uygulamayı yap. Gerçi sen sadece
koltuk altına yapsan daha iyi olur. Arada alnına ve boynuna da soğuk suda tuttuğun bezi beklet. Su içir,
çünkü ateş ter yapıyor ve vücuttaki su ihtiyacını düşürüyor. Sadece yatsın, fazla hareket etmesin.
Hareket ettikçe vücut ısısı yükselir. Oda da fazla sıcak olmasın.
Min Ho – Tamam hyung çok sağol.
Ji Sub – Önemli değil. Eğer ateşi düşmezsen mutlaka beni haberdar et.
Min Ho – Tamam hyung merak etme.
Telefonu kapattıktan sonra Min Ho tekrar Hyo Joo’nun odasına gider.
Min Ho – Hyo Joo üzgünüm ama üstündeki yorganı almalıyım.
Hyo Joo – Üşüyorum alma.
Min Ho – Bu ateşini daha da yükseltirmiş Ji Sub hyung söyledi. İnat etme hiç.
Hyo Joo’nun üstünden yorganı almış ince bir örtüyü üstüne örtmüştü.
Min Ho – Hadi biraz su iç.
Hyo Joo – Susamadım.
Min Ho – Sadece içer misin!
Hyo Joo sudan biraz almış tekrar gözlerini kapatıp yatakta büzülmüştü.
Min Ho – Birazdan yemek getiricem sana.
Hyo Joo bir şey söylememiş direk uykuya dalmıştı. Ateş fazlasıyla onu halsiz duruma düşürmüştü.
Min Ho ise mutfağa girip annesinin verdiği tarifle yemekleri yapmaya başlamıştı. Bu sırada birazda
müzik açmıştı.
Yoona ise Hyo Joo’yu hasta gördükten sonra huzursuz olmuş evine gitmeye karar vermişti. Onda zaten
anahtar olduğu için kapıyı açmış ve odaya tam seslenecekken mutfakta Min Ho’yu yemek yaparken
görür.
Yoona’nın düşünceleri
Hıı?! Min Ho patron Hyo Joo’nun evinde yemek yapıyor. Hyo Joo hasta. Neler oluyor ya! Acaba bunların
arasında ?? Ama Hyo Joo buna hazır değil ki. Yoksa hazır mı.. En iyisi ben gideyim.
Yoona sesini çıkartmadan evden çıkmıştı. Aklı çok karışsa da Hyo Joo için belki de yeni bir aşk
yeşerecekti. Bu kadar zaman üzülmesinin sonunda belki de yeni bir hayata, aşka başlayacaktı.
Sonrasında Hyo Joo’dan haberleri alırdı nasılsa.
Min Ho yemekleri pişirdikten sonra tabaklara koymuş tepsiye yerleştirip Hyo Joo’nun odasına gitmişti.
Min Ho – Hyo Joo hadi uyan, bir şeyler yemelisin.
Hyo Joo yavaşça gözlerini açmıştı. Min Ho’nunda yardımıyla yatakta oturur pozisyona geçmişti. Min Ho
ilk başta yemeği kendi elleriyle yediriyordu.
Hyo Joo – Ben kendim yiyebilirim.
Min Ho – Ahh peki..
Kaşığı yemeğin içine bırakmış Hyo Joo kendi yemeye devam etmişti. Biraz daha kendine gelmişti.
Hyo Joo – Hani yemek yapmasını bilmiyordun?
Min Ho – Annemden aldım tarifi çok zor bir şey değilmiş.
Hyo Joo – İçine zehir koymadın dimi : )
Min Ho – Şu hasta halinle bile şaka yapmaya çalışıyorsun ya tebrik ederim.
Hyo Joo – Teşekkür ederim.
Birkaç kaşık daha yiyip bırakmıştı.
Min Ho – Ee yarısı bile bitmedi yemeğin.
Hyo Joo – Doydum yiyemicem artık, ellerine sağlık. Zahmet edip yapmışsın gidebilirsin artık hem saat
geç oldu.
Min Ho – Ateşin düştü mü bakalım önce.
Hyo Joo – Gidebilirsin dedim!
Min Ho – Hastayken bile aksisin, gitmiyorum.
Hyo Joo – Neden? Bana bakmanı senden kim istedi! Kendi başımın çaresine bakabilirim.
Min Ho – Sadece yatarak iyileşebileceğini mi düşünüyorsun! Şu aksiliğin yüzünden insanları kendinden
kaçıyorsun. Bu gidişle yalnız başına öleceksin.
Hyo Joo – Sınırını aşıyorsun.
Min Ho – Artık kendine gel. Düşünce şeklini değiştir. İnsanları kendinden uzak tuturak bu hayat geçmez.
Hyo Joo –Geçmezse geçmez, hayat benim hayatım değil mi?
Min Ho – Değil.
Dereceyle tekrar ateşini ölçer.
Min Ho – Hala 38 derece. Hadi biraz daha su iç öyle yat. Uyu dinlen biraz benden bir şey istersen
içerideyim. Seslenmen yeterli.
Hyo Joo’ya elleriyle suyu içirmişti. Hyo Joo’da içtikten sonra Min Ho ya sert bir bakış atarak tekrar
yatmış, uyumuştu.
Min Ho kalan yemekleri mutfağa geri götürmüş, salonda bir süre oturmuştu. Ardından sehpanın
üzerindeki fotoğraf dikkatini çekmişti. Eline aldı ve fotoğrafı inceleme başlamıştı.
Min Ho – Donghae mi bu kişi acaba? Sanırım o… Yakışıklıymış. Hyo Joo geçmişte nasıl biriydin gerçekten
merak ediyorum. Bu aksi halinin arkasında sakladığın karakterini merak ediyorum.
Oturmaktan sıkılan Min Ho küçük bir kovanın içine soğuk su koyup küçük havlulardan almıştı. Odaya
tekrar gidip havluyu suda ıslatmış Hyo Joo’nun önce alnına sonra boynuna bezi koyarak sık sık
değiştirmişti. Soğuk su anında ısınıyordu. Sürekli kovadaki suyu değiştirip bunları tekrarlıyordu. Bir süre
sonra tekrar ateşini ölçtükten sonra 37 yi görmüştü. Sonunda ateşi düşmüştü. Yatağın kenarında
otururken bir süre uyuyan Hyo Joo’ yu incelemişti. Uzun uzun yüzüne bakmıştı. Kalbinin atış hızındaki
değişikliğin farkına varır varmaz ayaklanmıştı. Bir kağıda not yazıp baş ucuna bırakmıştı. Saat sabahın
4’ü olmuştu. Hyo Joo’nun evinden çıkmış kendi evine geçmişti.
Sabah 9 da uyanan Hyo Joo yatağında kalkmış başucundaki sudan biraz içmiş, komidinde duran kağıt
gözüne ilişmişti
‘’ Sakın yatağından kalkıp cafeye gelmeyi düşünme! Bugün izinlisin, bol bol dinlen. Yarın ki açılışta çok
çalışman gerekecek. ‘’
Hyo Joo’nun düşünceleri – Ah bu adam beni deli ediyor! Dün gece de benim yüzümden uykusuz kaldı.
Fazla mı sert davrandım acaba. Sadece yorgun olduğunu düşündüğüm için eve gitmesini istemiştim.
Uykusuz ve yorgun olarak gitmek zorunda kaldı. Birde üstüne ben kötü davrandım. Bazen gerçekten
kendimden nefret ediyorum! Teşekkür etmeliydim.
Hyo Joo yatağından kalkmış mutfağa gitmişti. Dünden beri doğru düzgün bir şey yemediği için acıkmıştı.
Tam buzdolabını açacakken buzdolabının üstünde de bir not duruyordu.
‘’Dün doğru düzgün bir şey yemedin. Kalktığında yaptığım lapa ve çorbayı ısıt ve ye. Bol su iç, ve yat! ‘’
Hyo Joo – Bu ne şimdi! Ahh çıldırıcam. Neden bu kadar yakın davranıyorsun ki bana. Neden aklımı
karıştırıyorsun!
Hyo Joo lapadan biraz yemiş, suyunu için birkaç saat daha dinlenmek için yatmıştı.
Cafe
Yoona – Off bugün neden bu kadar sıkıcı
Seung Gi – Hyo Joo’nun burada varlığına alıştığın için öyle geliyor.
Şef – Haklı. Uzun zamandır müşteri yerine sinek avındayız
Yoona – En azından dedikodu yapıyorduk, nasıl oldu acaba? Patron Hyo Joo bugün gelmeyecek değil mi?
Min Ho – Gelmeyecek. Yarın ki açılış için her şey tamam mı?
Kyu Jong – Hazır patron. Süslemeleri bile erkenden yaptık.
Yoona – Harika görünüyor. Cafenin yeni tasarımı buraya ayrı bir hava getirdi
Şef – Evet, mavi huzur veriyor. Müşterilerin dinlenebileceği bir ortam oldu.
Seung Gi – Büyük akvaryumda iyi ama.
Yoona – Seung Gi sen benle gelsene bi.
Seung Gi – Ne oldu?
Yoona – Bir şey anlatıcam.
Seung Gi – İyi
Dışarı bahçeye çıkarlar.
Seung Gi – Ne oldu?
Yoona – Birine anlatmazsam çatlicam. Dün hani Hyo Joo’ya gitmiştim ya hasta diye
Seung Gi – Evet
Yoona – Hasta diye kapıyı çalmak istemedim, anahtarla eve girdim mutfaktan sesler gelince bakayım
dedim. Kimi gördüm dersin
Seung Gi – Hyo Joo’dur kim olacak.
Yoona – Hayır aşkım. Mutfakta yemek hazırlayan patron Min Ho’ydu! Bildiğin yemek yapıyordu.
Seung Gi – Nasıl ya?! Patron bizim patron?! Yanlış görmüş olabilir misin?
Yoona – Saçmalama Seung Gi. Min Ho’ydu. Bende çaktırmadan çıktım evden.
Seung Gi – Onlar bu kadar yakın mıydı? Şaka gibi. Sürekli tartışıyorlardı oysa.
Yoona – Demedi deme ileride ikisinin arasında bir yakınlaşma olacak.
Seung Gi – Patrona üzüldüm. Hyo Joo ile nasıl uğraşacak ki.
Yoona Seung Gi’ye çimdik atar.
Seung Gi – Ahh acıdı ya!
Yoona – Hyo Joo’yla nasıl uğraşacakta ne demek. Sadece tekrar sevmek onun için zor gelecektir.
Seung Gi – Ben Hyo Joo’nun, patronla sevgili olacağına ihtimal bile vermiyorum.
Yoona – Sen öyle san.
Hyo Joo evde bir süre dinlenmiş sonra kendini daha iyi hissettiği için kalkmıştı. Oyalanmaya çalışmış ve
sıkılmıştı. Ardından üzerini değiştirip dışarı çıkmaya karar vermişti.
Büyük bir alışveriş mağazasına gitmişti. Biraz gezmiş bir mağazada kol düğmelerine rastlamıştır. Babası
eskiden çok takardı onunda çok hoşuna giderdi. Çok şık bulurdu hep. Aklına birden dün gece Min Ho’nun
ona bakması geldi.
Hyo Joo’nun düşünceleri
Bana o kadar baktı ben onu yine tersledim. Acaba hediye olarak kol düğmesi mi alsam. Alsam mı
almasam mı?! Puff karar veremiyorum..
Kol düğmelerinin başında duran bayanın sesiyle düşüncelerinden uzaklaşmıştı.
Görevli – Hediye olarak kol düğmesi mi almak istiyorsunuz? Çok şık yeni modeller geldi.
Hyo Joo – Hangileri yeni gelenler.
Görevli – Şu sıra. Özellikle bu model daha yeni gelmesine rağmen fazlasıyla ilgi gördü. Stoklarda da
sınırlı.
Hyo Joo – Çok güzelmiş gerçekten. Şey bunu istiyorum, ancak hediye olacak ona göre paketler misiniz.
Görevli – Tabi. Peki not yazmak ister misiniz hediye paketinin üzerine.
Hyo Joo – Not mu?
Görevli – Evet.
Hyo Joo – Peki..Olur.
Hyo Joo küçük not kağıdına yazmaya yeltendikçe ne yazacağına karar veremez. Bir şey yazacakken
vazgeçer en sonunda kelimeleri toparlar.
‘’ Dünkü aksiliğim için özür, bana baktığın için teşekkür hediyesi. Her şey için teşekkür ederim. Borç
hesabımız kapandı değil mi? ‘’
Hyo Joo hediyeyi alıp eve dönmüştü. Akşam 7 olmuştu. Sadece birkaç gün çalışmaya başlamış olmasına
rağmen nasılda alışmıştı. Şimdi resmen evde boş boş oturmak canını sıkıyordu. En sonunda yarın ki
açılış için herkese isim yakalığı yapmayı düşünmüştü. Hem can sıkıntısı geçecekti hem de açılış için isim
etiketleri daha da şık görünecekti. Bütün malzemelerini toparlayıp şirin isim etiketleri yapmaya
başlamıştı. İsimleri iğne ve iplikle kendisi işlemişti. En son Min Ho için kalan etiket vardı.
‘’ Ama o patron. Etiket takmaz değil mi? Yinede yapmalı mıyım? Aman ben yapayımda takmazsa kendisi
bilir. ‘’
En son onunda ismini yazmıştı. İsim etiketleri artık hazırdı. Tam o anda kapı çalmıştı. Hyo Joo kapıyı
açtığında karşısında duran Min Ho’ydu.
Min Ho - Merhaba
Hyo Joo – Aa sen miydin merhaba?
Min Ho – Nasıl oldun diye merak ettim. Ateşin düştü değil mi?
Hyo Joo – Düştü şuan çok iyiyim.
Min Ho – Güzel ben eve geçeyim o zaman.
Hyo Joo – Şey.. Akşam yemeği yedin mi?
Min Ho – Yemek mi? Hayır yemedim.
Hyo Joo – Bende yemek hazırlayıp yiyecektim. Ama yalnız yemekten pek hoşlanmıyorum. Geçmişten
gelen bir alışkanlık. İstersen beraber yiyebiliriz.
Min Ho – Hyo Joo sen iyi misin gerçekten?
Deyip elini alnına koyar.
Min Ho – Ateşinde yok ama. Normal değilsin. Beni yemeğe çağırıyorsun farkında mısın? Yoksa kafanı bir
yere mi çarptın?
Hyo Joo – Dalga mı geçiyorsun! Sen bilirsin ben gelmezsen gelme.
Tam kapıyı kapatacakken Min Ho kapıyı iterek durdurur.
Min Ho – Tamam tamam geliyorum. Sadece şaşırdım.
Hyo Joo – Hadi geç içeri. Salona geç ben yemekleri ısıtıp geliyorum.
Min Ho – Tamam
Min Ho salona geçmiştir. Masanın üzerindeki isim etiketleri gözüne ilişmiştir. Eline alıp teker teker
bakar. Kendi ismini de görmüş yüzünde tebessüm oluşmuştur.
Hyo Joo’ya seslenir.
Min Ho – Hyo Joo bu etiketlerde ne?
Hyo Joo – Ahh onlar mı? Yarın açılış için. Canım çok sıkıldı benimde aklıma bu geldi. Farklı olmamış mı?
Min Ho – Güzel görünüyorlar.
Min Ho’da elini yıkayıp mutfaya Hyo Joo’nun yanına gelir.
Min Ho – Yapabileceğim bir şey var mı?
Hyo Joo – Aa gerek yok sen otur yemekler ısındı sadece masayı kurucam.
Min Ho – Tamam sen tabakları çatalları ver ben içeriye götüreyim bir yandan.
Hyo Joo – Tamma o zaman al bakalım.
Min Ho (içinden) – Hyungu mu arasam. Ateş yüzünden mi böyle oldu acaba. Fazla iyi davran mıyor mu?
Aishh bünyem alışık değil buna.
Hyo Joo – Heyy tabakalar işte..
Min Ho – Tamam dalmışım.
Masayıda kurduktan sonra yemeklerini yerler.
Hyo Joo – Nasıldı cafe? Yine müşteri yok muydu?
Min Ho – Tek tük işte. Yarın ki açılış için son şeyleri yaptık.
Hyo Joo – Umarım açılışın etkisi olur.
Min Ho – Umarım
Hyo Joo – Çalışmaya o kadar alışmışım ki bütün gün sıkıntıdan patladım. Bir daha hasta olmayacağım!
Min Ho – Yoona’da yokluğundan şikayet edip durdu. Diğerleri de tabi.
Hyo Joo - : )
Min Ho – Bende..
Hyo Joo – Hı ?
Min Ho – Bende sıkıldım aslında. Cafede sürekli atışmak can sıkıntıma iyi geliyormuş. Bunu anladım.
Hyo Joo’nun yemek boğazına kaçar. Min Ho hemen su doldurup uzatır.
Hyo Joo – Teşekkürler..
Min Ho – Bir şey sorucam. Sormam doğru mu bilmiyorum ama.
Hyo Joo – Sor bakalım.
Min Ho – Kendini neden bu kadar çok dünyaya kapattın. 1 sene boyunca. Sürekli bana davrandığın gibi
insanlara sinirlenerek, her şeye bir kulp bularak hayatını neden mahvettin?
Hyo Joo – Peki bende bir soru sorayım o zaman sen neden ailenin yanından ayrılıp buraya taşındın?
Gece hayatına kendini kaptırıp, her gece başka kızlarla geliyordun. Neyi unutmaya çalışıyordun?
Min Ho – İkimizin de fazla sırrı var anlaşılan. 1 sene önce nişanlım bir trafik kazasında öldü. Ondan
sonra kendimi toparlamam zor oldu. Önceleri kendimi eve kapattım sonra da gece hayatı işte. Belki de
zihnimdeki ondan kaçmaya çalıştım.
Hyo Joo – Çok sevmiş olmalısın.
Min Ho – Aslında aşk mıydı bilmiyorum. Bana kalırsa değildi. Sadece korumaya muhtaç olarak tanıdığım,
yardım ettiğim ama sonrasında kopamadığım biriydi. Ailemdeki biri gibi. Ya da en yakın arkadaşım
gibiydi. En yakın arkadaşımı, beni çok seven bir insanı kaybettiğim için boşluğa düştüm. Ama aşk
olduğunu düşünmüyorum.
Hyo Joo – Ne yani aşık olmadığın biriyle mi nişanlandın?
Min Ho – Evet.
Hyo Joo – Saçma.
Min Ho – O beni çok seviyordu. Nişanlanmak isteyen oydu. Ben sadece hayır demedim. Hayatımda aşkı
hiç yaşamamıştım. Onunla evlensem de bir şey değişmeyecekti.
Hyo Joo – Ya evlendikten sonra başka birine aşık olsaydın? Yani pişman olsaydın.
Min Ho – Aşka inanmayan biriydim. Çocukluktu yaptığım.
Hyo Joo – Aşka inanmayan biriydim diyorsun şimdi aşka inanıyor musun?
Min Ho – Evet artık aşka inanıyorum..
Hyo Joo - Ne değişti ki?
Min Ho – Bende bunu sorguluyorum şuan. Duygularımdan emin olmam gerek.
Hyo Joo – Aşk güzel şey.
Min Ho – Aşkı anlatsana. Belki yaşadığımın ne olduğunu anlarım.
Hyo Joo – Aşk. Hayatın en güzel duygusu. Acılarına rağmen katlanabileceğin, seni hep güçlü kılan bir
duygu. Kalbin sanki onu görünce duracakmış gibi hissedersin. Ama yinede hep görmek istersin. Midede
kelebekler uçma hipotezini doğrulamış olursun. Gözlerine bakamazsın, utanırsın. Canı yandığında
seninde canın yanar. Üzüldüğünde sende üzülürsün, mutlu olduğunda sende mutlu olursun. Hep onu
korumak istersin. Kötülüklerin ondan uzak durmasını. Sarılmak istersin. Tüm dünyanın ortasında
zamanın ve insanları dondurup ona sıkıca sarılıp onun kalbini hissetmeye çalışırsın. Gözlerine baktığında,
sanki salyongozun üzerine tuz serpmişsinde vücudunda salgangoz gibi yavaş yavaş erimeye başlamış
gibi hissedersin. Aşk böyle bir şey işte. Önce kaçmaya çalışırsın sonra tuzağa düşer sonuna kadar
gitmeye çalışırsın.
Min Ho – Tüm bunları sana yaşatan o muydu?
Diyerek Donghae’nin fotoğrafını gösterir.
Hyo Joo – Evet.
Min Ho – Aşkına hayran kaldım.
Hyo Joo – Benim aşkım ona ölümü getirdi. Çokta hayran kalınası bir durum değil.
Min Ho – Ben sana hikayemi anlattım sende anlatsana. Rahatlarsın.
Hyo Joo – Gerçekten bilmek istiyor musun?
Min Ho – Evet
Hyo Joo – Çok sevdik biz birbirimizi. Ama önce ben sevdim onu. Ben onunla aynı ortaokuldaydım. O bir
üst sınıftaydı. Aşkımı söyleyemiyordum utangaçtım. Sırf aynı liseye gidebilmek için çok çalışıp onun
olduğu liseye gittim. Önceleri yanında başka bir kız oluyordu. Sevgilisi zannetmiştim, çok kıskanmıştım.
Sonra tanıştık ve sevgili olduk. Annem öldü benim kalp rahatsızlığım açığa çıktı. Uzun seneler kalp nakli
bekledim. Günden güne daha kötü oluyordum. O zamanlar Donghae beni hiç yalnız bırakmadı. Hayatta
kalabildiysem tek sebebim oydu. Ekonomiyi babamın zoruyla okudum. Ancak rahatsızlığım daha da
ilerledi. Bunun üzerine ben iç mimarlık okumak istedim. Babam hastalığımdan dolayı kabul etti. Hastane
ve ev arasında mekik dokudum. Arada okula gittim. Çok zor geçen 3 sene sonrasında son sınavlarımı
olacaktım. Benim bencilliğim ve düşüncesizliğim yüzünden Donghae yi o gün beni almaması için ikna
etmiştim. Kendi başıma bir şeyler yapabildiğimi kanıtlamak istedim. Sürekli onu yormak beni üzüyordu.
Benim yüzümden hayatı mahvolmuştu. Sürekli beni okula getirip götürüyordu, hastanede başımda
kalıyordu, işe gidiyordu. Çoğu gün uykusuz kalıyordu, benim yüzümden işlerini aksatmaya başlamıştı
babasından çok baskı görüyordu bu yüzden. Bende bir şeyler yapmak istedim. Tek başıma
yapabileceğime inandım ama yapamadım. Kalp krizi geçiriyordum sınav çıkışında yine imdadıma
Donghae yetişti. İlk yardımımı o yaptı. Artık alışmıştı bu halime, yine benim yüzümden bu saçma
bilgileri öğreniyordu. Kalp cerrahı kadar bilgi edinmeye çalışıyordu. O gün ilk yardımdan sonra
hastaneye yetiştirmeye çalışırken kaza yaptık. Kalbime kemerin uygulayacağı ufak bir basınçtan beni
korumaya çalışmıştı. Kendisi kemer takmıştı ama ben takmamıştım. Kaza yapacağımızı anladığında geri
dönüşümüzün olmayacağını anladığında kendi emniyet kemerini çözüp kendisini bana siper etti. Yani
benim aşkım onu öldürdü. Bu yüzden şanslısın aslında aşka inanmamak daha iyi sanırım. Arabaya
binememe sebebimde bu işte. O olaydan sonra her arabaya bindiğimde kalbim sıkışıyor, nefesim
kesiliyor. O kaza anı gözümün önüne geliyor. Yoksa beni yemenden korkmuyorum.
Min Ho – Senin yüzünden değil. Neden sürekli kendini suçluyorsun. Aşkın veya senin suçun değilmiş
bunlar.
Hyo Joo – Benim bencilliğim olmasaydı okula gideceğim diye tutturmasaydım olmayacaktı. Şuan çok
mutlu olacaktık. Belki de evlenecektik.
Min Ho – Tamam hadi konuyu değiştirelim…
Bu akşam bir adım daha yakınlaşmışlardı birbirlerine. Her şeyi anlatmışlardı. Olduğu gibi. Kimseye
açıklayamadıklarını birbirlerine açıklamışlardı. Min Ho aşkın tarifini dinlerken kendinde bir şeyler olup
olmadığını sorgulamaya başlamıştı. Aşkı artık reddedemiyordu.
Hyo Joo hemen kendini toparlar.
Hyo Joo – Aa bir dakika burada bekle.
Min Ho – Tamam
Hyo Joo elindeki paketi Min Ho’ya vermişti.
Hyo Joo – Eve gidince açıp bak olur mu? Dün sert davrandım sana. Bana bakmaya çalışmana rağmen
ukalalık ettim. Özür dilerim.
Min Ho – Önemli değildi bir şey almana gerek yoktu.
Hyo Joo – Öyle içimden geldi.
Min Ho ve Hyo Joo yemekten sonra ayrılmış, Min Ho eve gitmişti. Hemen hediye paketini açmış bir notla
karşılaşmıştı. Notu okuduktan sonra yüzünde gülümseme oluşmuş hediyeyi açmıştı. Kol düğmeleri… Çok
şık duran bir çift kol düğmesiydi. Bu ona alınan ilk kol düğmesiydi. Hiçbir zaman kol düğmesi takmamıştı
zaten beceremezdi de. Ancak bu kol düğmeleri kalbinde sıcak bir duyguya sebep olmuştu.
Min Ho – Aşk var!